Quantcast
Channel: KURAN MEAL TEFSİR (DERLEME)
Viewing all articles
Browse latest Browse all 327

ESMA DERSLERİ – 5 – ER RAHÎM (B)

$
0
0

Rahîm - B            “Euzü Billahi mineş şeytanir racim”

“BismillahirRahmanirRahıym”

ER RAHÎM

TAALLUK:

Mü’min bu isme, ebedi saadete ulaştıran özel bir rahmete ulaşmak amacıyla ihtiyaç duymaktadır.

TAHAKKUK:

Varlık sahasına gelen bir kimse, her zaman sıkıntı ve huzur veren durumlara maruz kalır. Bunlardan hiç birisi öncelik hakkına sahip değildir. Rahim ismi, tamamen hayırla alakalı olup, hiçbir zaman zararı içermez. Zahiren zarar görünebilen hususlar olsa da, onun içerisinde hayır ve rahmetin saklı bulunduğu anlamına gelir. Bu nedenle “Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. İleride onu özellikle, kötülükten sakınanlara (muttakiler), zekatını verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım”(A’raf/156) ayet-i celilesi, umumiyet ifade etmekle birlikte, rahmeti belli kimse ve alanlara tahsis etmektedir. Kullara da böyle bir kayıt ve sınırla nispet edilmektedir.

TAHALLUK:

Bu isimle ahlaklanmış olan bir kul, Allah’ın merhamet edilmesini emrettiklerine merhamet eden, intikam alınmasını emrettiklerine de öfke duyan kimsedir. Allah şöyle buyurmuştur: “Onlara olan rahmetiniz sizi Allah’ın dinini uygulamaktan alıkoymasın.”(Nûr/2) Bu yüzden Hz. Peygamber (S.a.v.) öfkelendiğinde, öfkesi karşısında hiçbir şey duramazdı. Sahih bir rivayette Allah Teâla’nın kıyamet günü gadablanacağı bildirilmiştir. (Allah’ın İsimlerinin Sırları ve Manalarının Keşfi, İbn Arabi)

************************************************************

ER RAHÎM

Rahîm ismi bazen eliflâm ile, bazen eliflâmsız olarak Kur’an da114 defa varid olmuştur. Kullanılışı şöyledir.

a) İlk önce 5. Sırda olan el-Fatiha suresinde varid olmuştur.

b) Ğafûr ismiyle 23 Mekki, 48 Medeni ayette olarak cem’an 71 yerde bir arada bulunmuştur. Her zaman “Ğafûr-Rahîm” şeklindedir. Yalnız bir Mekki ayette Rahîm Ğafûr” durumundadır. Bu terkip Allah’ın mağfiret etmekle kalmayıp üstelik ihsanına da mazhar ettiğini bildirir. Bu iki ismin gerekleri arasında bir derecelenme vardır.

c) Ğafûr-Rahîm bir Mekki ayette özel isim durumunda mevsufsuz olarak gelmiştir. (41, 32)

d) “Azîz Rahîm” terkibi Fussilet suresinden başlar, 11 defa geçer. Mekke devrine inhisar eder. Bu iki vasıf daha çok birbirini dengeler. İki ayette özel isim durumundadır. (36/5-26/217)

e) Vahyin bütün safhalarında “Rahmân – Rahîm” şekli vardır, bir ayette ise özel isim durumu vardır. (Fussilet/2) Bu iki vasıf birbirini te’yit eder.

f) “Tevvab – Rahim” sadece Medine devrine mahsustur. Bu ikisinin gerekleri arasında bir derecelenme vardır, 9 ayette görülür.(2/37-54-128-160, 4/16-64, 49/12, 9/104-118)

g) “Raûf – Rahîm” bütün Mekke devrinde surede iki defa gelir. (Nahl/7-47) Medine devrinde daha fazla görülür. (2/143, 9/117, 22/65, 24/20, 57/9) bu iki vasıf birbirini destekler.Bu terkip bir yerde Hz. Muhammed’i tavsif eder. (9/128)

h) “Rahîm – Vedûd” 52. Surede ve yalnız bir ayette gelir. (11/90)

ı) “Berr – Rahîm” 52. Surede bir defa geçer. (52/28)

j) Bir Mekki ayette “Rabb – Rahîm” şekli vardır. (36/58)

k) Bir Mekki, (17/66) iki medeni ayette (4/29, 33/43) yalnızdır.

Şu halde Rahîm ismi Mekke’de Rabb,’Azîz, Vedûd, Berr isimleriyle birlikte kullanılmış, çok nadir olarak yalnız başına gelmiştir.

Gaudefroy-Demombynes’in “Rahîm” isminin Kur’an da kronolojik olarak anlam değiştirdiği iddiasını tekellüfü bulmuyoruz. Ona göre Rahîm başlangıçta yargılamak (clemence) ifade etmez. İhsan (bonte) manası taşır. 2. Mekke devrinden itibaren Ğafûr ve Raûf isimleriyle ikizlenmek sayesinde yarlığayan, bağışlayan anlamını kazanmıştır. Nazari olarak mümkün olan bu kavram kayması vakıa tarafından desteklenmemektedir. Ne Kur’ani muhteva, ne lügat kitapları ve ne de İslâm tefsiri Rahîm vasfında ki ihsan ve merhamet kavramlarını kesin hatlarla ayırmazlar. Ancak belirli bir muhteva da birinin veya öbürünün galip olması mümkündür

Bu ismin geçtiği bir çok medeni ayet ihsan anlamının galip olduğunu düşündürür. Tefsir kitaplarına bakılırsa bu durum görülebilir. Oysa ona göre bu anlam ilk surelerde kalmış olmalıydı. El Beydavî bir misal verebiliyorsa aynı müfessirden bu iddiaların aksine çok misaller verebiliriz. Bu müfessir medeni olan şu ayetlerde “İhsan” manasını bulmaktadır. (2/37, 9/118) Buna mukabil Mekki olan 18/58, 6/133-147. Ayetlerinde Allah’ın rahmet sahibi oluşuna “Afv, merhamet” anlamlarına ağırlık verir. Keza Mekke devri ortalarına ait olan es-Şuârâ suresinde 11 defa tekerrür eden bu vasıfta daha çok “Afv” manasını bulur.

Bütün bunlar Gaudefroy-Demombynes’in te4zinin aksini gösterir. Öyle anlaşılıyor ki bu zat ikizlenen isimlerle anlam yakınlığının birbirini desteklemesinin gerektiği kanaatini taşıdığı için bu şekilde düşünmüştür. Halbuki 1. Fasılda isimlerin bazen zıt kavramlar arasında bir muvazene sağlama fonksiyonlarından da bahsetmiştik. “’Âzîz, Hakîm”, ‘Afuvv-Kadîr, ‘Aziz-Rahîm” gibi.

Allah’ın rahmet vasfı az kullanılan başka isimlerle de bildirilmiştir.

ERHAMU’R-RÂHİMÎN

“Merhamet edenlerin en merhametlisi” demek olan bu isim bütün Kur’an da dört defa geçer. Bu ayetler kronolojik olarak 39-71. Surelerde yer alırlar. (7/151, 12/64-92, 21/83). Dikkate değer ki bu vasıf her zaman bir peygamberin dua ve niyazında yer almıştır. (Sırasıyla Hz. Musa, Hz. Ya’kub, Hz. Yusuf, ve Hz. Eyyub) Şu halde bu isim ilahi merhameti celbetmek üzere kendisiyle dua edeceğimiz müessir bir isim olarak bize bildirilmiş oluyor.

HAYRU’R-RÂHİMİN

“Merhamet edenlerin en hayırlısı” sadece 74. Sırada ki el-Mü’minûn suresinde iki ayette geçer. Birincisi mü’minlere (23 – 109) ikincisi Hz. Muhammed’e talim buyurulan birer duada yer alır.

ZU’R RAHME

“Rahmet sahibi” demektir iki Mekki ayette gelir. (6/133 ve 17/58)

ZÛ RAHME VÂSI’A

“Bol rahmet sahibi.”Yalnız Mekki olan (6/147) ayetinde görülür.

Demek ki rahmet sıfatını ifade eden bütün isimler Mekki surelerden başlayarak görünmüş, altı şekilden sadece ikisi (Rahmân, Rahîm) Medine devrinde devam etmiştir. Ancak toplam sayı ile metin uzunluğu arasında bir nispet kurulacak olursa Mekkî ve Medenî devirlerde aşağı yukarı aynı oranda dağılım görülür. (Prof Dr. Suad Yıldırım – Kur’an da ulûhiyyet)

*********************************************************

Rahman-Rahim:

Rahman-rahim kavramlarının kökü ra-hi-me fiilidir. Bu kelimeden rahmet, merhamet, rahman ve rahim kavramları türemiştir. (ra-hi-me) merhamet, inayet, lütuf, rahmet, şefkat, rikkat sahibi ol¬mak, cezasını hafifletmek, cezasını affetmek, salıvermek, esirgemek, kıyamamak manalarına gelir. Bir kimseye (rahimekellâhu) demek, “Allah sana merhamet etsin” demektir. Bu kavramın diğer bir manası da, insan¬ların birbirlerine karşı anlayış göstermeleri, birbirini sevmeleri ve birbirine saygı duymalarıdır.

(rahm) ise, döl yatağı, akrabalık, hısımlık, birbirine benzerlik, (rahmet) ise, acıma, rikkat, şefkat, insan anlayışı, duygusallığı, şefka¬ti ve merhameti demektir. Bu durumda (rahim) merhametli, şefkatli, acı¬yıcı; (rahman) da çok çok merhametli anlamlarına gelmektedirler. (rahman), sadece Allah’a ait merhameti ifade etmektedir.

İsfehânî, rahmet, rahim ve rahman kavramlarının manasını ve aralarında¬ki ilişkiyi şöyle anlatmaktadır: Rahmet, merhamet olunana iyiliği gerekli kı¬lan bir kalp yumuşaklığıdır. Rahmet, ihsandan soyutlanmış sadece kalp yu¬muşaklığı için kullanıldığı gibi, rikkatten ayrı tek başına iyiliği de ifade et¬mektedir. Mesela, (Allah falana merhamet eylesin) derken, iyilik Allah’a isnat olunmuştur. Bu ifadeden sadece iyilik/ihsan murad edilmiştir, kalp yumuşaklığı değil.

Başka bir ifadeyle iyilik, Allah’a isnat edilir, ama kalp yumuşaklığı edilmez. Allah’tan olan rahmete, lütuf ve ihsan denir. İnsanlar için ise rahmet, kalp yumuşaklığı ve şefkat manasına gelmektedir. Hz. Pey¬gamber şöyle demiştir:

Allah merhameti, yani sıla-i rahimi yaratınca, ona şöyle dedi: ‘Ben rahmanım, sen de rahimsin. İsmini benim ismimden türettim. Sıla-i rahim yapana, ben de sıla-i rahim yaparım. Sıla-i rahimi kesenin ben de neslini keserim’.

Demek ki rahmet, iki ana manayı kapsamına almaktadır: Kalp yumuşaklı¬ğı ve ihsan. Rikkati (kalp yumuşaklığını) Allah, insanın yaratılışına koy¬muş, ihsanı da kendine özgü kılmıştır. Bundan dolayı, rahman ismi sadece Allah’a, rahim ise başkasına da isnad edilebilir.

Şimdi Kur’an’a göre, rahman ve rahim isimlerinin ne anlama geldiğini açıklayabiliriz:

Ra-hi-me kavramının çeşitli anlamlan bulunmaktadır. Buna göre:

1) Kötülüklerden Korumak:

(Bir de onları her türlü kötü¬lüklerden koru. O gün sen kimi kötülüklerden korursan, muhakkak ki ona merhamet etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur). [Mü’min/9]

Melekler, insanlar için Allah’a yalvaracaklardır. Bu yalvarışın üçüncü basamağını yukarıdaki ayette görmekteyiz. Melekler, Allah’ın insanları kötülüklerden korumasını, O’nun rahmet edici özelliğine bağlamaktadırlar. Kötülüklerden arınmak, aynı zamanda insanlar için büyük kurtuluştur. İnsanı koruyup kurtuluşa erdirme faaliyeti, Kur’an’da, rahmetine mazhar etme manasını ifade etmektedir. Böylece kötülüklerden koruma da merhametin kapsamına girmektedir.

2) Sıkıntıya Girmek:

Bu anlamda ra-hi-me kavramı, psikolojik bir özellik taşımaktadır. Allah kuluna acıyınca, onun iç sıkıntısını giderir. Bu da kulu için büyük bir ihsandır

(Eğer onlara acıyıp, içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik). [Mü’minûn/75]

Yüce Allah’ın kuluna acımasını, merhametinin özünü teşkil etmektedir.

Rahmet:

(rahmet) şeklinde kullanıldığı zaman bu kavram, şu anlamlara gelmektedir:

A) Yumuşaklık:

İnsanların birbirine yumuşak davranması, Allah’ın rahmetinin bir gereği olmaktadır:

(O vakit Allah’tan bir rahmet gereği onlara yumuşak davrandın). [Âl-i İmran/159]

İnsanların yumuşaklık özelliğini kazanmaları büyük bir erdemdir. Onun sosyal manada en büyük ürünü, toparlayıcı ve birleştirici olmasıdır.

B) Allah’ın Merhameti:

(Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: “Selam size! Rabbiniz merhamet etmeyi ken¬dine yazdı, yani özgü kıldı”) [En’âm/54]

Ayette geçen Allah’ın nefsi ifadesi Allah’ın zatı manasına, yazdı ifadesi de kullarına rahmet etmeyi kendisine görev ve ilke edindi anlamına gelmekte¬dir.

Bu rahmetin gereği olarak Allah ne yaptığının cevabını, bir üstteki ayetin devamında bulmaktayız:

(Gerçek şu ki: Sizden kim, bilme¬yerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok acıyandır). [En’âm/54]

Demek ki ‘affetmek’ ve ‘acımak’ sıfatlan Allah’ın rahmetinin bir gereği olup tevbe edip kendini düzeltmeye karar veren insanı affedip esirgemek, Al¬lah’ın rahmetinin eseridir.

C) Azaptan Kurtarmak:

(Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve ayetlerimizi yalanlayıp iman etmeyenlerin kökünü kestik). [A’raf/72]

Rahmet denen değeri meydana getiren özlerden biri, belayı ortadan kal¬dırmak veya belanın içinden çekip çıkarmaktır. Cezayı hak edenlerle etme¬yenleri ayırıp, hak edene yakışan muamelede bulunmaktır.

D) Sıkıntıdan Sonra Gelen Ferahlık:

İnsanların yaptıklarından dolayı başlarına bazı sıkıntılar gelir. Bu sıkıntı¬lar, tabiat kanunları gereği olabileceği gibi, sosyal ve psikolojik nedenlerden dolayı da olabilir. Deprem, kıtlık, salgın hastalık, sosyal hayattaki ilişkilerin bozulması gibi olaylar, insanlara büyük sıkıntılar verebilir. Yüce Allah bu sı-kıntının ardından, o insanlara esenlik, yani ferahlık verir. İşte sıkıntının kal¬kıp peşinden esenliğin gelmesine, “rahmet” denmektedir. Buna şu ayeti ör¬nek olarak verebiliriz:

(Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında onların bir tuzağı vardır). [Yunus/21]

E) İlahî Vahiy Rahmettir:

Yüce Allah’ın insanları bilgilendirmesi, onlara rehber ve şifa olacak bilgiyi göndermesi bir rahmettir. Kur’an kendini bir rahmet olarak tanımlamaktadır:

(Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerindekine bir şifa, mü’minler için bir rehber ve rahmet gelmiştir) [Yunus/57]

Bu ayette Kur’an’ın dört önemli özelliği sıralanmıştır: öğüt, şifa, rehber ve rahmet. Konumuz rahmet olduğu için ayetteki rahmet kavramı üzerinde duracağız.

Ayetteki rahmet, ilahî bilginin insanın ruhunu aydınlatan nurudur, cehalet bulutlarının kararttığı gönül ekranını temizleyip aydınlatan ve aklın önünden cehalet perdesini kaldıran bilginin ışığını temsil etmektedir. Bu bilgi insanla¬rı kemâle erdirmekte, yüceltmekte ve inceltmektedir. Bu özelliği ile rahmet ismini almaktadır. Yağmur bir rahmettir. Suyun yeryüzüne bir değişim, yeşillik ve bereket getirdiği gibi, ilahî bilgi de insanların gönüllerine ve sosyal hayata aynı değişimi, aynı bereketi ve aynı gelişimi temin etmektedir ki bu da rahmettir.

Bilgi, ferdin ve toplumun hayatına bir farklılık getirmekte, onu zenginleştirmekte ve problemlerini çözmektedir. Ferahlık, zenginleşme ve çözüm, aslında rahmetin hücre yapısını teşkil etmektedirler. İnsanları bilgilendirdikçe, onlara ilahî rahmetin içine sokuyoruz demektir. İnsana ferahlık, yani sevinç getiren bilgi, rahmetin ta kendisidir. Bu konuda Allah şöyle buyurur:

(De ki: “Allah’ın lütfü ve rahmetiyle, işte yalnız bunlarla sevinsinler. Bu onların toplayıp durduklarından daha değerlidir). [Yunus/58]

Ayet, ilahî lütuf ve rahmetin, yani ilahî bilginin, dünyevî olan maddî de¬ğerlerden daha üstün olduğuna işaret etmektedir. Kur’an denen ilahî bilginin üstünde başka bir değerin olması mümkün değildir. Onu öğrenip ona sahip olmakla, insan sevinmeli ve ferahlık duymalıdır. Çünkü o bilgi, insan ruhu¬nun sevinci, ferahlığı, saadeti ve rahatlığıdır. Nerede sevinç, ferahlık, mutlu¬luk ve rahatlık varsa, orada ilahî rahmet var demektir.

F) Şefkat Bir Rahmettir:

Ana-babanın çocuklarına karşı gösterdikleri şefkatin adı rahmettir. Yüce Allah, ana-babanın şefkatine karşılık, çocuklarından da aynı muameleyi on¬lara göstermelerini istemektedir:

(Ana babana rahmetten oluşan tevazu kanatlarını ger). [İsra/24]

Ayette cenah (kanat) kavramı kullanılmak suretiyle bir benzetme yapılmaktadır; şöyle ki: Kuş, yavrularını nasıl kanatlarının altına alır ve on¬ları himaye ederse siz de ana-babanıza, onları kanatlarınız altına almak ve hi¬maye etmek suretiyle şefkat gösterin; merhamet edin.

Ayette geçen rahmet kavramını, şefkat manasına alabiliriz. Bu durumda ayet: “Şefkatten oluşan tevazu kanatlarını ger” anlamına gelmektedir. İdare¬cilerin halka, iş verenlerin işçilere, öğretmenlerin öğrencilere, çocukların anne-babalarına şefkatle muamele ettiği bir toplum, ilahî merhamet ve lütfu celbeden.

G) Hz. Muhammed Bir Rahmettir:

(Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik). [Enbiya/107]

Hz. Peygamber rahmettir, ama rahman değildir. Bir insan olması sebebiyle Yüce Allah Hz. Peygamber’e rahman değil, rahmet sıfatını vermiştir. Rahmaniyetin bir parçası olan rahmet, insana izafe edilebildiği için, Hz. Peygamber’in rahmet olduğu bildirilmiştir.

Yukarıda, âlem kavramının kâinatın bütününü ifade ettiğini söylemiştik. Burada ise âlemler kavramı Hz. Peygamberle birlikte kullanılarak, onun âlemlere rahmet olduğu belirtilmektedir. Peki, Hz. Peygamber hangi âlemlere rahmettir?

“Allah âlemlerin rabbi’dir” ifadesindeki âlemin kelimesi, daha farklı bir mana kazanmaktadır. “Hz. Muhammed âlemlere rahmettir” ifadesinde ise, aleme daha dar bir mana yüklenmektedir.

Burada âlemler ibaresi ‘insanlar’ ile ‘cinleri’ kapsıyor; dolayısıyla Hz. Peygamber’in akıl, irade ve sorumluluk taşıyan varlıklara rahmet olduğunu ifade ediyor olabilir.

Hz. Peygamber’in rahmetinin nerelerde tezahür ettiğinin veya işlevini nasıl gerçekleştirdiğinin cevabını şu ayette bulabiliriz:

(Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi öğreten resul gönderdik). [Barara/151]

Yağmur rahmettir, çünkü temizleyicidir. Peygamber de rahmet olduğu için in¬sanların gönüllerini temizlemektedir. Bu ayet, Hz. Peygamber’in rahmet ol¬masını, rahmet olma işlevini izah etmektedir. O, insana bilmediklerini öğreterek cehalet bulutunu temizlemekte, kitabı ve hikmeti öğreterek de ruhlarını arındır¬maktadır. Bilgiyi insanların gönlüne yağmur damlaları gibi indirerek oradaki manevî kirleri temizlemektedir. Bu da onun rahmet olma özelliğinin tezahürüdür.

Hz. Peygamber affedici olduğu ve insanlara Allah’tan af dilediği için de rahmettir:

(Şu halde onları affet; bağışlanmaları için Allah’a dua et). [Âl-i İmran/159]

Affedici olmak büyük bir erdem, ama başkasının affı için dua etmek daha da büyük bir erdemdir. Bu iki erdem bir araya gelince rahmet meydana gelmektedir.

Hz. Peygamber insanların düştüğü sapıklıktan kurtuluş yolu bulamadıkları bir dönemde, onlara hakikatin yolunu gösterdi, Allah katında ödüllendirilmenin yollarını tanıttı, helal ve haram kavramlarını öğretti; taklidin, inat ve kibrin kötülüklerini ve tahribatını gösterdi. İyinin ne olduğunu, doğruya nasıl ulaşılacağını, hak kavramının yollarına nasıl girileceğini ve hakkın bayrağının nasıl ayakta tutulacağını öğretti; akılla gönlü birleştirdi, aklı en büyük delil olarak öne çıkarıp bilginin uğruna neler yapılacağım gösterdi. Bütün bunlar Hz. Peygamber’in maddî ve manevî bir rahmet olduğunun tezahürleridir.

Hz. Peygamber rahmettir; çünkü onun bulunduğu yerde, Allah halkı toplu halde helak etmez:

(Hâlbuki sen onlann için¬deyken Allah, onlara azap edecek değildir. Onlar affedilmeleri için dua ederken de Allah onlara azap edici değildir). [Enfal/33]

Yüce Allah, daha önceki peygamberlerin dönemlerindeki halkın tamamı¬nı helak etmiştir. Bu kanunu, Hz. Muhammed’in rahmet olması nedeniyle kaldırmıştır. Peygamber olması nedeniyle toplu helakin kaldırılması, onun rahmet olduğunun en önemli delilidir.

İnsanların problemlerini çözdüğü, müjdelediği, uyardığı, Allah’a Allah’ın izniyle çağırdığı ve aydınlatıcı bir ışık olarak gönderildiğinden [Ahzab/45-46] dolayı da Hz. Peygamber bir rahmettir.

H) Af Bir Rahmettir:

Rahmet Allah’a izafe edilince af şeklinde tercüme edilebilir:

(De ki: “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir”). [Zümer/53]

Aleyhine haddi aşmak, günah işlemek demektedir. Günahkârlık psikolojisi içinde olan insanın en önemli özelliği, affedilip edilmeyeceğini kestirememesi ve bu nedenle de ümitsizliğe düşmesidir. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin ifadesindeki rahmet kavramı af yerine kullanılmıştır. Af, günahları te¬mizlemesi sebebiyle yağmuru andırdığı için Allah ona rahmet ismini vermiştir.

I) Rahmet Kurtuluşa Götürür:

İlahî rahmet bir kurtuluştur. Mü’minler, kâfirlerin belasından Allah’ın rahmeti sayesinde kurtulabilirler:

(Bizi rahmetinle o kâfir kavimden kurtar). [Yu¬nus/86]

Hz. Musa’nın toplumu, dualarında kurtuluş ile rahmeti bir araya getirmiş, kâfirler topluluğunun zulmünden ancak ilahî rahmet sayesinde kurtulabileceklerinin bilincini sergilemişlerdir. Baskıdan, zulümden ve entrikalardan kurtulma bir rahmettir. Bu, rahmetin sosyal manasıdır.

J) Şeytandan Koruma Rahmettir:

İnsanların çok azı şeytanın etkisi altında kalmadan hayatını sürdürebilir.

Şeytan, -etkilemeye gücü yetmediği- bu kimselere muhles (şeytanın şerrin¬den kurtulmuş) adını vermektedir. İhlas sahibi kimseleri etki alanına ala¬mayacağını itiraf eden şeytan, insanların çoğunu etkileyeceğini de Allah’a karşı ifade etmiştir.Bu durumda Yüce Allah, fazlı ve rahmeti gereği ihlas sahibi kişi ve diğer¬lerini şeytana tâbi olmaktan korumaktadır. Bu konudaki ayet şöyledir:

Onlara güven ve korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar. Hâlbuki onu, Peygamber’e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasında işin iç yüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah’ın size lütuf ve rah¬meti olmasaydı, pek azınız müstesna şeytana uyup giderdiniz. [Nisa/83]

Bu ayetten şu çıkıyor; yanlış haber yaymak, işi uzmanına danışmamak bir şeytan işidir. Bunu yapanlar da şeytana tâbi olmaktadırlar. Yüce Allah’ın lü¬tuf ve rahmeti devreye girerek insanları şeytana tâbi olmaktan korumaktadır. Bu mana, ra-hi-me ile rahmeti bir araya getiren öz anlam olmaktadır. Rah¬met kavramı, bu manayı rahime’den emmektedir.

Yumuşaklık, azaptan korumak, ferahlık, ilahî vahiy, şefkat, peygamberlik, af. Kurtuluş, şeytana karşı koruma manalarıyla rahmet, ‘rahman’ kavramının mana örgüsünü meydana getirmektedir.

Rahman Kavramının Diğer Manaları:

Yukarıda ra-hi-me ve rahmet kavramlarına verdiğimiz manaların hepsi, rahman isminin özünde vardır. Yukarıda değindiğimiz anlamların dışındaki diğer anlamlan şöyledir:

a) Yaratmak:

Yüce Allah, rahman isminin gereği olarak yaratır. Kâinat, Rahman’ın yaratmasıdır:

(Rahman’ın yaratışında hiçbir bozukluk göremezsin). [Mülk/3]

Bu manasıyla rahman, ‘rab’ sıfatına bağlanmaktadır; çünkü rab kelimesinin manalarından biri de ‘yaratmak’tır.

b) Öğretmek:

Öğretme eylemiyle Rahman ismi, rab sıfatına bağlanmaktadır:

(Rahman, Kur’an’ı öğretti; insanı yarattı, ona beyanı öğretti). [Rahman/1-4]

c) İzin Vermek:

Bakara/254 ayeti ve aşağıda zikredeceğimiz ayetlerden anlaşılacağı üzere alış-verişin, dostluk ve şefaatin olmadığı o günde, -kimse konuşamayacak-sadece Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseler konuşabilecektir:

(O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda sağlamaz). [Taha/109]

(Rahman’ın izin verdiklerinden başkaları konu¬şamaz, konuşan da doğruyu söyler). [Nebe/38]

Bu iki ayet Bakara/254 ayetinin istisnasını belirlemektedir. Zira Bakara/254 ayetindeki “şefaatin olmadığı” ifadesi, Taha ve Nebe suresinin, Kendilerine izin verilenler hariç ifadeleriyle tahsis edilmiştir. Buna göre, Rahman’ın izin verdikleri mahşerde konuşacak veya şefaat edecektir. Bu izin verme işi, Allah’ın rahman sıfatının gereğidir.

d) Sevgi Yaratmak:

İman edip birbirine karşı iyi davranışta bulunanlar, rahman ismini hareke¬te geçirmekte ve ondan sevgi alıp dönmektedirler:

(iman edip, iyi davranışta bulunanlara ge¬lince, onlar için rahman bir sevgi yaratacaktır). [Meryem/96]

Yaratmak, öğretmek, izin vermek ve sevgi koymak gibi faaliyetler, ihsan manasına gelen rahman kelimesinin anlamlandır. Bu eylemler ihsan kavra¬mının manalarını da kapsamaktadır.

Rahim Kavramının Manaları:

Rahman ve rahim kavramları aynı kökten gelmelerine rağmen, ifade ettikleri eylem bakımından aralarında fark vardır. Daha sonra izah edeceğimiz bu farklılıkları ortaya koyabilmek için, burada rahim sıfatının ne anlama geldiğini açıklamak istiyoruz.

A) Döl Yatağı:

Çocuğun yaratıldığı döl yatağına rahim denir. Çoğulu (erham)dır. Aşağıdaki ayetlerde erham (rahimler) kelimesi, çocuğun yaratıldığı döl yatağı için kullanılmıştır:

(Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren Allah’tır). [Âl-i İmran/6]

(De ki: “Allah onların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerde bulunan yavrularını mı haram (Her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında her şey ölçü iledir). [Ra’d/8]

Çocuğun yaratıldığı döl yatağına niçin rahim denmiştir? İnsan yavrusunun döllendikten sonra hayatını sürdürebileceği, normal sıcaklıkta ve o dönem için en uygun beslenme ortamı olduğu için ona rahim denmiştir. Anne rahmi, çocuğu bü¬tün etkilerden korur, ona sağlıklı bir ortam hazırlar.

Merhamet de, insanlara an¬nenin rahmi gibi sosyal ve psikolojik bir ortam hazırlar. Merhamet, ferdin ruhsal yapısını ve toplumsal hayatı dış etkilerden korur. Bu yönüyle anne rahminin iş¬levlerini görür. İnsanlığı yeniden dölleyeceksek, rahmet ve merhamet denen sos¬yal hayatın döl yatağında yaşatıp doğurmak zorunluluğu vardır.

İnsanın insan ol¬ma şeklini Yüce Allah bize anne rahminde vermektedir. İnsanlar da, insan olma olgunluğunu merhamet denen sıcak alaka ve yakınlıkta elde edeceklerdir. Çocu¬ğun anneye en yakın olduğu yere rahim dendiği gibi, insanın insana en yakın ol¬duğu değer de merhamettir. Allah’ı kula en yakın yapan sıfatlardan ikisi de rah¬man ve rahimdir. Annenin rahmi gibi bizleri merhamet besleyecek ve insan ola¬rak yenileyecektir. Anne rahmi çocuğu sarmaş dolaş eder. Rahmet ve merhamet de insanların sarmaş dolaş olmasını ister. İlahî rahmetin kapsayıcılığını dikkate alırsak, rahmet ve merhametin bu özelliği ortaya çıkmış olacaktır.

B) Sevgi (Akrabalık) Bağı:

Kökü rahmet olan rahim kavramını, “sevgi bağı” manasına gelen (erham) kelimesi anlamına da alabiliriz:

(Allah’ın kitabına göre, akrabalar birbirlerine daha uygundur. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir). [Enfal/75]

(İktidarı ele geçirirseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlanın kesmeye mi çalışacak-sınız?) [Muhammed/22]

Bu ayetlerde, rahim’in çoğulu olan erham kelimesi, akrabalık bağlan anlamına gelmektedir. Biz buna kısaca, “sevgi bağları” diyebiliriz. Merhameti yaşatırsak birlik ve beraberliği de yaşatmış oluruz. Merhametin olmadığı yerde insanları birbirine bağlayacak güçlü bağlar bulamaz ve oluş¬turamazsınız. Rahmet ve merhametiyle Yüce Allah, kullarına ne kadar güçlü bağlarla muamele ettiğini ifade etmektedir. İşte bu bağlar, bu sıcak¬lık, bu kuşatıcılık ve bu koruyuculuk, Allah’a hamdedilmesini gerekli kılmaktadır.

Rahman İle Rahim Sıfatları Arasındaki İlişki:

Rahim kelimesi, ra-hi-me ile rahmet kavramlannın manalannı kapsamına almaktadır. Rahman, bütün varlıklan kapsamına alırken ve işin başlangıcını ilgilendirirken, rahim daha çok işin sonunu ilgilendirmektedir.

Rahman’m bu dünyada, rahim’in ahirette işlerliği devam etmekte ve ede¬cektir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, ahirette konuşmaya ve şefaat etmeye izni Rahman verecektir.

(Allah mü’minlere karşı çok merhametlidir) [Ahzab/43]

Ayetinin kapsamına, ahiretle birlikte dünya da girmektedir.

Rahim ismi, Rahman’a göre daha dar anlamlı olmasına rağmen, beşere de atfedilmektedir:

(Andolsun ki ken¬dinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli¬dir, çok merhametlidir). [Tevbe/128]

Rahim sıfatı bu ayette, Hz. Peygamber için de kullanılmıştır. Peygamber rahman olamaz, ama rahim olabilir. Rahman’ın rahmeti bir şarta bağlı değil iken, Rahim’in rahmeti şarta bağlı olarak gerçekleşir.

Kullarının bütün ihtiyaçlarını karşılamak ve bunu hiçbir şarta bağlı kılmadan yapmak, Rahman’ın rahmetidir. İmanı ve günahkârın tevbe ve istiğfar etmesini şart koşarak rahmet etmek de, O’nun rahim olmasının gereğidir. Onun için rahim sıfatı tek başına kullanılmaz, çeşitli sıfatlarla birlikte kullanılır. Fatiha’da Rahman’dan, başka ayetlerde ise gafur sıfatından sonra gelmesi gibi.

Rahman’ın rahmeti yüce nimetler, Rahim’in rahmeti ise nimetlerin incelik¬leriyle ilgilidir, Rahman’ın kullanılışı özel, ilgi alanı ise geneldir. Rahim’in ise kullanılış alanı genel, ilgi alanı özeldir. İşte Allah böyle katmerlenmiş bir rahmet sıfatıyla vasıflanmıştır. Bu vasıflar, insanlardan ümitsizlik duygusu¬nu silmek ve onun yerine sonsuz bir iyimserlik duygusunu koymak için ye¬terlidir.

Rahman; varlıklara hem eşit muamelede bulunur hem de rızkını, yani rah¬metini genel olarak verir. Kullarının psikolojik durum ve davranışlarına bak¬madan muamelede bulunur. Ama rahim olma yönüyle, nimetlerinin daha özel yönleriyle ilgilenir, merhametinin daha küçük hücrelerini gündeme getirir ve bazı özellikler arar.

Tüm varlıklara yaratılış gayelerine göre kabiliyetler veren, insanlara rahme-tiyle yardım eden Rahman’a karşı insanın görevi, O’na iman ve tevekkül etmektir.

Hamd, Allah’a mahsustur. Peki, nasıl bir Allah’a? Âlemlerin rabbi, Rahman-Rahim olan Allah’a. Yaratan, besleyip büyüten ve eğiten, rahmet ve şef¬kati çok olan Allah’a hamd edilmelidir. Yüce Allah, varlık âlemi ile özellik¬le insanlarla ilişkisini bu isimleriyle anlatmaktadır. Yaratır ama başıboş bı¬rakmaz. Rahmetini merhametiyle beraber onlara ihsan eder ve onlara öyle muamelede bulunur.

Yüce Allah Rahman’lığını, kâinatın ahenk içinde işleyen kanunları ile göstermekte ve insana öğretmektedir:

(O ki, birbiriyle ahenk içinde işleyen yedi göğü yaratmıştır. Rahman’ın yaratışın¬da hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk göre-biliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; göz aciz ve bitkin halde sa¬na dönecektir.) [Mülk/3-4]

Yüce Allah varlıklar alemi ile rab, rahman ve rahim sıfatlarıyla ilişki kurarken, terbiye ve gelişmeyi Rububiyet sıfatına yüklemiş, rahmeti Rahmâniyet’e. merhameti de Rahimiyyete tahsis etmiştir. İnsan şahsiyetinin gelişip dönüm noktasına ulaşabilmesi için Allah’ın terbiyesi, rahmet ve merhameti şarttır. Eğitilmemiş, rahmet ve merhamet edilmemiş insanın olgunlaşması ve ge¬lişmesi mümkün değildir.

Bu ayetler insanlık âlemine şu gerçekleri sunmaktadır:

İnsanın en çok ih¬tiyaç duyduğu veya temel ihtiyaçlarından en önde gelenleri terbiye, rahmet ve merhamettir. Rahmet ve merhamete dayanmayan eğitim, övgüye layık de¬ğildir. Hal böyleyken, rahmet siz ve merhametsiz bir dünya oluşmakta ve eği¬timde bu değerler bertaraf edilmektedir. Rahmet siz ve merhametsiz bir dün¬ya, kaba, ruhsuz, sevdasız, taşlaşmış ve saldırganlaşmış bir dünyadır.

Artık Fatiha suresinin bu ayetleri, dudaklarımızdan davranışlara, gönülle¬re ve hayata inmelidir. Terbiye, rahmet ve merhametin olmadığı toplumlar¬da, mutluluğu ve kurtuluşu aramak hayalden başka bir şey değildir.

Rahmet ve merhametin olduğu yerde, aç insanların iniltisi olmaz, yalnız kalanların feryat sesi duyulmaz, yetimlerin çaresizliğinden eser kalmaz. Zira böyle bir toplumda insanlar, Allah’ın rahman ve rahim sıfatlarından gıdalanmış, Allah’ın rahmet ve merhamet iplerini yeryüzüne indirmiş ve yeryüzünü bir cennete çevirmişlerdir. Bu insanları Allah da övecektir. Onun içindir ki, Fatiha suresinin ilk ayetleri, Rububiyet, Rahmâniyet ve rahimiyyet sıfatları ile açılmakta, besmele bu isimlerle başlamaktadır.

Rahmet ve merhametiyle varlıklara muamele eden Allah’ın bu uygulama¬sını, insanlar yeryüzünde barındırmaz olmuştur. Zulüm, kahır, hakkaniyetsizlik, merhametsizlik yeryüzünde kol gezmektedir. Merhametin çiçeklerine hasret kalınmıştır. İnsanlar, tanrı edindikleri heva ve heveslerine, rahmet ve merhameti kurban etmişler, etmeye de devam etmektedirler. Merhameti, nefis tanrısına kurban edenlere Allah hayat hakkı tanımaya¬caktır. Nefis tanrısının istediği en büyük kurban merhamettir.

Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır:

(Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Onu sakınanlara, zekatı verenlere ve ayetlerimize ina¬nanlara yazacağım). [A’raf/156]

Zekâtı verenler ifadesinden kasıt, fakirlerin elinden tutan fedakâr insanlar¬dır. Fedakâr insanlar merhamet doludur. Sakınanlar da, takvayı ifade etmek¬tedir. Kendini koruyan insan, Allah’ın rahmetine hak kazanmaktadır. Nefsin hazcı isteklerine aldırış etmeden, yanlıştan, kötüden, çirkinden, faydasızdan, suç işlemekten, isyandan ve şeytandan kendini koruyan insanlar, Allah’ın rahmetini yeryüzüne indirmektedirler.

Ayetlerimize inananlar ifadesinden Allah’ın vahyini kabul eden, inkâr psi¬kolojisine düşmeyen insanlar kastedilmektedir.

Yüce Allah, yukarıdaki ayette üç grup insana rahmetini yazmakta, yani onlara rahmetini farz kıldığım beyan etmektedir. Bu üç grup insanın yanın¬da olmayan insanlar, Allah’ın rahmetini daraltmaktadırlar, günahkâr olma¬larının esas sebebi de budur. İnsanların elinden tutmayan, kötüden sakınma¬yan ve doğru iman etmeyen insanlar, ilahî rahmete sırtlarını dönmektedir¬ler. İşte insanlar esas günahı, ilahî rahmeti daraltmalarıyla işlemiş olmakta¬dırlar.

Yüce Allah’ın insanlara vahiy göndermesi, peygamber görevlendirmesi, onları azaptan koruması, mutluluk vermesi, şefkat dağıtması, affetmesi, şeytana tâ¬bi olmalarını engellemesi, yaratması, öğretmesi, şefaat için izin vermesi, merha¬met etmesi, rahman ve rahim sıfatlarının gereği olmakta ve onların manalarını doldurmaktadırlar. Yukarıda saydığımız mana ve eylemler, Allah’tan kullarına doğru olmakta ve insanların birbirlerine karşı tavırlarını belirlemektedir. (Bayraktar Bayraklı-Yeni anlayış ışığında Kur’an tefsiri/Fatiha)

******************************************************

RAHMET

“Allah”, “Rahm” sahibidir! “Rahman”dır! “Rahîm”dir! “Üretir” ve ürettiğini korur, muhafaza eder, âşikâre çıkma zamanı gelinceye kadar; sonra da açığa çıkartır! İşte bu, O’nun rahmetidir! Her şey, bu yoldan “Allah”ın “Rahm”inden yaratılmış, üretilmiştir!

HERŞEY ALLAH’IN RAHMETİNİN ESERİDİR!

Sizin kafanızdaki “Tanrı” anlayışı tamamen yıkılmadan “Allah” kavramı size anlatıldığından; siz, bu kavramı alıp kafanızdaki “Tanrı” anlayışına enjekte ediyorsunuz. Kafanızda “tanrı” anlayışı gitgide büyüyor. Bu ise çok tehlikeli ve gitgide büyüyen bir beyin kanserine dönüşüyor!

İşte bu anlayışı yıkmak için, “Sistemde “merhamet” var mı?” sorusuna cevap bulmak gerek!

Allah’ın merhametinden-rahmetinden bahseden bunca âyet, Allah’ın merhametinden bahseden bunca âyet ve hadis varken nasıl olur da su kenarına susuzluğunu gidermek için gelen mâsum bir ceylanı, hiç acımadan, bir timsah suyun içinden fırlayarak kafasını koparıyor?Ya da mâsum ve etrafına zararı dokunmayan bir geyiği parçalayarak yutan leoparı düşünün.

İşte bunlar olurken nerede RAHMET?! Sistemde “güçlünün güçsüzü yok etmesi” var! Güçlü güçsüzü yiyor, parçalıyor, yutuyor!

Eğer tüm bunlar oluyor ve hâlen Allah’ın rahmetinden -merhametinden bahis olunuyorsa, nedir “Allah’ın rahmeti”? Ve bizim anladığımız gibi bir rahmet mi, yoksa başka bir şey mi?

Allah’ın “RAHİM” ismi kendi esmâlarının dışında nerede kullanılıyor?

Göreceksiniz ki kadının cinsel ve doğurganlık organı olan bölge için. Yani kadında doğurganlık olayını oluşturan ve insan türünün çoğalmasını ve bekâsını sağlayan cinsel organına verdiğimiz isim!

Mikro plânda kadındaki rahim, makro plânda ise Allah’ın ”RAHİM” ismine karşılık geliyor!

Allah’ın “Rahim” ismi ,”Rahmet” ve “Rahman” mânâlarının kökenidir! Yani Allah’a ait esmâların üreticisidir!

Üretim yapıldıktan sonra bu isimlerin topluca bulunduğu ve sâdır olduğu boyuta “RAHMANİYET BOYUTU” diyoruz.

”Rahim” isminin en geniş ve kapsamlı ortaya çıktığı mahal, Cennet’tir!
             Dolayısıyla, “Cennet anaların ayağı altında” derken; mikro plânda çoğalmayı-üremeyi sağlayan kadındaki rahmin makro plânda karşılığı olan Allah’ın “Rahim” isminden cennetteki mânâların ürediği mecâzi olarak anlatılmıştır.

“Her şey Allah’ın rahmetinin eseridir.” demek; “Her şey, Allah’ın rahmetinin neticesi olarak var olmuştur.” demektir.

Yani, daha genellersek; “Allah’ın üretmesinin neticesi olarak” vardır.

Çünkü Rahmeti meydana getiren “Rahim” ismi ne yapar?

Üretir! Bunun da en orijinal yapısı, kadında mevcuttur. Kadındaki üreme, daha doğru bir deyişle üretme organının adı “Rahim”dir.

İşte Allah’ın rahmet sıfatı da, üretme sıfatıdır. Bu üretme sıfatı Allah’ın esmâsının işaret ettiği mânâların özelliklerinin eserlerini üretir. Fakat, bu üretilen varlıkların yer aldığı sistemde hâkim unsur, “Kudret” tir.

Allah’ın sıfatları arasında kudret sıfatı vardır. Acz, yoktur! Bunun neticesi olarak da kudret sıfatı sayısız varlıklarda zahîr olur. Ve her kudret sıfatının izhar olduğu varlık, kudret sıfatının izhar olmadığı varlığı yer, yener, yok eder. Sürekli olarak varlıkta hep bir şeyler, bir şeyleri yok eder. Bu bir şeylerin bir şeyleri yok etmesi; “Yok edende kudret sıfatının açığa çıkmasının neticesidir, eseridir! “ Bunun kudretinin sonu olmadığı gibi, var olan bu varlıkta da, yok etmenin sonu gelmeyecektir. Her an bir şeyler bir şeyleri yok edecektir.

Biz kendi varlığımızda mevcut olan bütün esmâ-i ilâhi’nin mânâlarını ne kadar bilip, tanır, bulursak o nisbette Mutlak Varlığı tanımış oluruz.

“RAHMAN” VE “RAHİM”İN İNSAN DÜZEYİNDE VE EVRENSEL DÜZEYDEKİ ANLAMLARI

Allah’ın ürettikleri iki kısımdır. Bir kısım ürettikleri, “Rahman” ismi kanalından gelir. Bir kısım ürettikleri “Rahim” ismi kanalından gelir.

“Rahman” ismi kanalından gelen üretimler, insanın yapısına ilk anda hoş gelmeyebilir. Fakat o hoş gelmeyen, yakan, üzen şeyin özünde, ardında, insan için büyük yarar ve güzellikler vardır.

“Rahiym” ismi kanalından gelenlerse, tamamen “insan”ın hoşuna giden şeylerdir.

“Rahiym”in tam tecellisi “cennet” ismiyle işaret edilen boyuttadır. Ayrıca bu isimlerin bu açıklamaları, yorumları da insana göre, insan düzeyinde olan mânâlardır; Evrensel mânâlar değil! Olayı Evrensel Boyutta ele alırsak, manâsı çok değişir.

Kurân”, insana gelmiştir. İnsan boyutuna hitap eder. “Allah” kelâmlarından sadece bir tanesidir “Kur’an” ! Bu yüzden ki biz, Kurân’ı anlamaya kalktığımız zaman, birçok temel gerçeğe dikkat etmek zorundayız! Çoğunlukla, konuları, halk dilinde söylendiği şekilde ele alıyoruz. Meselâ, “adalet”i herkese eşit muamele, yani “eşitlik” diye diyoruz!

Doğada, sistemde “EŞİTLİK DİYE BİR ŞEYİN OLMADIĞINI” göre göre!

Halbuki, “adalet“ her birimin yaratılış amacına göre hak ettiğinin verilmesidir!. Ya da hak etmediğinin verilmemesidir!. Herkese eşit vermek değildir, adalet! Her birimin kendi yapısına, yaratılış özellik ve amacına göre hak ettiğinin verilmesidir. Biz herkese eşit muamele diye anlıyoruz. Ve sonra, “herkese eşit vermiyor!.” deyip, suçlayacak makam arıyoruz.

“Allah”, Kurân’da, herkese eşit vereceğim diye bir şey söylemiyor. “Ben Âdilim” diyor! İşte, bunun gibi, birçok şeyi bizler yanlış anlıyoruz. Ondan sonra da, bu yanlışlığı getirip, tanrımıza bağlıyoruz. Tabii ki, bu durumda tanrıyı beğenmeyip; “haydi canım, böyle tanrı olmaz” diyoruz.

HERBİR VARLIK ALLAH’IN RAHMETİNİN BİR ESERİDİR!

Rahman’ın Arş üzerine “istivası”sı ise, Rahmet eseri olarak tüm mevcûdatın ilâhî isimlerin mânâlarını açığa çıkarmak üzere meydana getirilmesidir. Bu varlıklar, hep Allah Rahmetinin bir eseridir.

HER ZÂHİR OLAN RAHMETİN VE KEREMİN ARDINDA, GERÇEK KERİM VE RAHİM OLAN ALLAH MEVCUTTUR!

Yâ Gavs-ı Â’zâm. Her kerîmden Kerîmim, her rahîmden rahîmim.”

Zâhirde görülen çeşitli varlıklardan ortaya çıkan bütün kerem ve merhamet hâllerini gerçek oluşturucuyum anlamı vardır bu ifadede.
Çeşitli birimlerden kerem eseri olarak ikramlar görülebilir; ve gene çeşitli birimlerden rahmet yollu merhamet eserleri görülebilir.

İşte o rahmet ve keremin gerçek kaynağı olarak hakiki Kerîm ve Rahîm olan Ben’im; demektedir Cenâb-ı Hak!

Ayrıca, her hangi bir zuhur mahallindeki kerem ve rahmet ne ölçüdedir; o zuhur mahalli gibi sonsuz sayıda zuhur mahallinde sürekli olarak kerem ve rahmet izhâr eden yüce Zât nerededir?

İşte bu yüzdendir ki, her zâhir olan kerem ve rahmetin ardında gerçek Kerîm ve Rahîm olan Allah mevcuttur.

İLAHİ RAHMET

Hayat, ilim, irade sıfatları kendisine dönük sıfatlardır. Kudret sıfatı ile birlikte kendindekini açığa çıkarmaya dönük özellikler meydana gelir.

Bu sıfatlar içinde, dördüncü sıfat diye bilinen, bahsedilen Kudret sıfatı çok önemlidir. Kudret sıfatından sonra da, Semi, Basir ve Kelim gelir. Bu sıfatlar, ilâhi rahmetin neticesi, sonucudur.

“İlâhi rahmet” deyince, bizim genellikle anladığımız nedir?
Genelde, anladığımız merhamettir. Halbuki, “İlâhi rahmet”in manâsı, “merhamet” kelimesinin anlamı gibi dar bir kapsam ifade etmeyip, daha genel olarak; “İlâhi Rahmet” tüm varlığın oluşmasına yol açan vasıftır.

HAKK’IN RAHMETİ

Kişinin üzülmesine, sıkılmasına, azap duymasına, bunalmasına yol açan her şeyin kökeninde, kesinlikle mevcut olan şey, ya benliği, ya tabiatı, ya huyları; yani, bunlarla kendi hakikatini, kayıt altına alması yatmaktadır! Bu kayıtları kırabilirse, kendine azap veren tüm nesnelerden de arınmış olacak; dünyada yaşarken cehennemden Azad edilmişlerden, diye tarif edilenlerden olacaktır! Aksi takdirde, dünyada yaşadığı sürece de, öldükten sonra da çektiği azaplar çok çok uzun bir süre son bulmayacaktır.

Hakk’ın rahmetinden, ResulAllah’ın şefaatinden murad, kişiyi “rabbının kulu” olma kayıtlılığından, “Allah’ın kulu” olma genişliğine geçirmedir. Yani, tabiat, huy, benlik gibi terkibiyetinin sonucu oluşan, kabulüne bağlı kişiliğinden hakî benliğine ulaştırmadır. Bağlarından kurtarıp özgün hakikatini yaşamaya davettir.

“RAHMAN”IN RAHMETİ”

Er RAHMAN” O’dur ki; Mutlak “rahmet” sahibi olarak, tüm mânâları, varlığından, varlığıyla meydana getirmektedir.

“RAHMAN”IN RAHMETİ, ARINDIRICIDIR!

Arındırıcı”dır! Elbette ki, arınma işleminin getirdiği bir azab veya sıkıntı da söz konusudur. Meselâ operatörün, tüm bedeni kangren olmaktan kurtarmak için, bir bacağı kesmesi kişiye olan merhametinin getirdiği bir rahmettir. Ve biz, bu işlemin getirdiği bütün acıya ve ıstıraba rağmen, o doktora teşekkür ederiz! İşte bu, başlangıcında bize acı veren, fakat neticesi iyi olan “rahmet”tir! Rahman’dandır.

“RAHMETİN HERŞEYİ KUŞATMASI”

Rahmet” her şeyde “EŞİT” olarak mevcuttur. Her şeyde “EŞİT” olarak mevcut bulunan bu rahmet nedir?

Her şey varlığını Allah’ın esmâsından aldığı için; her varlığı kuşatan “Rahmaniyet” mertebesinin eseri olarak, Hakkın zâtı ve esmâsı ile kâim varlıklar oldukları için, hepsi de Hak’kın rahmetine “eşit” bir biçimde sahip olmuşlar; yani, “rahmet“ten yaratılmışlardır!

RAHMET“; “zâtî” ve “sıfatî” olarak ikiye ayrıldığı gibi; “Rahmeti âmme” ve “Rahmeti hâssa” olarak dahi müşahede edilir.

1-RAHMET-İ AMME

“Rahmet-i amme”, yaygın rahmettir ki, bu “rahmet” sonucu, ölüm ötesi yaşamda, tüm insanların azapları, bir gün gelir sona erer. Ebediyyen cehennem ortamında kalacak olsalar bile! “Rahman”ın rahmeti cehennemdekilere bile erer!

Bir kısım insanların “ebeden cehennemde kalacaklarına” dair Kur’ân-ı Kerim’de hüküm bulunmasına rağmen, ebeden azab çekeceklerine dair bir açıklama mevcut bulunmamaktadır! işte bu da “rahmeti amme” yani yaygın rahmet iktizasıdır.

“Rahmet” her şeyde “EŞİT” olarak mevcuttur. Her şeyde “EŞİT” olarak mevcut bulunan bu rahmet nedir?

Her şey varlığını Allah’ın esmâsından aldığı için; her varlığı kuşatan “Rahmaniyet” mertebesinin eseri olarak, Hakkın zâtı ve esmâsı ile kâim varlıklar oldukları için, hepsi de Hakkın rahmetine “eşit” bir biçimde sahip olmuşlar; yani, “rahmet”ten yaratılmışlardır! Bir kimsenin “rahmete” nail olması demek, o “rahmet” ile var olmuş olduğunun bilincine ermesi demektir.

Herkes, kendi zâhir olan esmâsı yönünden rahmete nail olmuştur. Zâtı itibariyle de, ilâhî Zât ile kaimdir ki, bir diğer zâtî rahmet de budur. Bunların her ikisi de umumi rahmettir. Rahmeti amme!

Netice olarak bütün varlıklar varoluş yönünden rahmete ermişlerdir. O rahmet neticesi olarak da “ADL” ismi gereğince herkes hak ettiği nimeti sürekli olarak almaktadır. Kimseye hakkettiği verilmeyerek zulmedilmemektedir!

KÂİNAT, ALLAH’IN “RAHMET” SIFATINDAN YARATILMIŞTIR!

Allah “Rahm” sahibidir! Rahman’dır . Rahim’dir! Üretir ve ürettiğini korur, muhafaza eder, âşikâre çıkma zamanı gelinceye kadar; sonra da açığa çıkartır. İşte bu O’nun “RAHMETİ”dir Her şey bu yoldan, Allah’ın “Rahm”inden yaratılmış, üretilmiştir!

Âlemler ve âlemlerden biri olan kâinat, Allah’ın “Rahmet” sıfatından yaratılmıştır!

Karşılıksız olarak ”üretir “, var eder!

Kâinat, Allah’ın zekâtıdır! Ürettiğinin bir kısmı “Rahman”dan gelendir. Acıyla karışık nimettir üretilen. Bir kısmı “Rahim”den gelen üretimdir, sırf nimet olarak.

2-HUSUSİ RAHMET

Bir de hususî rahmet vardır. Bu da evliyaullaha has rahmettir! Bu hususî rahmet ikiye ayrılır; Rahmeti zâti ve sıfati.

a- RAHMET-İ ZÂTÎ
           “Rahmet-i Zâtî” bütün varlıkların zâtının ancak ve sadece “ALLAH” ismiyle işaret edilenin Zâtı ile kâim ve var olmasıdır; ki bundan dolayı, var olan her şeyin “Allah’ın rahmetine” ermişliğinden, söz edilir.

Rahmeti Zâti, İnsân-ı Kâmil, Gavs, müferridûn, Kutb-ül aktâb ve Kutb-ül irşâda mahsustur.

ALLAH İNDİNDEN (ZÂTÎ RAHMETİNDEN)TALEP ETMEK

Rabbenâ âtina min ledünke rahmeten ve heyyi’ lenâ min emrinâ raşedâ.
Rabbimiz bize Zâtî rahmetinden ihsan buyur ve işimizde bize başarılı olmayı nasip et.!

Bilgi: Bu ayette de Cenâb-ı Hak bize işlerimizde başarılı olmamız için DUA etmemiz gerektiğini öğretiyor. Ayrıca başarı niyazında bulunurken, Allah’ın “İNDİNDEN” yani ZÂTÎ rahmetinden talep etmemiz yolunda da uyarıda bulunuyor.

b – RAHMET-İ SIFATÎ

Varlıklarda zuhur eden tüm mânâların orijinalinin (terkipsellik söz konusu olmaksızın) “ALLAH” isimlerine dayanmasıdır.

Rahmeti sıfatî ise dörtler, yediler gibi fetih ehli zevâtta izhar olur! Yani, bu rahmete eriş neticesinde bu mertebeler kendilerinde zuhur etmiştir.

”ÖZEL RAHMETİ”Nİ “KENDİNE SEÇTİĞİ” KULLARINA İHSAN EDER!

Rahmeti Hassa”, “özel rahmetidir” ki, bunu “kendine seçtiği” kullarına ihsan eder!

-“ALLAHU yectebiy ileyhi men yeşau” !

ALLAH DİLEDİĞİNİ KENDİNE SEÇER ! (42-13)
Ve;

-YAPTIĞINDAN SUAL SORULMAZ ! (21-23)

Bu rahmetiyle kendine seçtiği kulunu, önce “şirki hafi” denilen “gizli şirk”ten, yani “benlik”ten ve O’nu, “öteNde bir tanrı sanma” düşüncesinden arındırır; sonra, kendi “ahlakıyla ahlaklandırır” ve bütün bunlardan sonra da “keşif” veya “fetih” ile mükafaatlandırarak cennet yaşamına başlatır! Ötesini ise ancak yaşayanlar bilir! Zira “Allah” “isim ve sıfatlatıyla tahakkuk etmenin” ne olduğunu anlatmanın yeri bu kitap değildir!

“RAHİM”İN RAHMETİ

“RAHÎM”in rahmeti; herhangi bir “arındırma” ya da “ıstıfa” gayesi gütmeyen; sırf zevk veren, güzellikleri tattıran, kişiye hoş gelen halleri yaşatan “rahmet”tir.

RAHİM’İN TAM TECELLİSİ, “CENNET” BOYUTUNDADIR!

Rahim isminin en geniş ve kapsamlı ortaya çıktığı mahal, Cennet’tir! “Rahiym”in tam tecellisi “cennet” ismiyle işaret edilen boyuttadır.

Esasında, kitaplarda “müminlere cennette sunulacak rahmet” diye anlatılan bu “RAHÎM’in rahmeti” anlatılagelenden hayli farklı bir olaydır.

Bir kere şunu kesinlikle bilelim ve hiç unutmayalım ki, “ALLAH”ın bütün isimlerinin mânâları, her an geçerli ve yürürlüktedir!

İşbu sebeple, “RAHÎM” isminin mânâsı “şimdi geçerli değildir de, cennete girildikten sonra geçerli olacaktır” şeklindeki anlayış, tamamiyle asılsızdır.

ALLAH”ınRAHÎM” isminin mânâsı, her an, her yerde yaşanmaktadır! Bizim bunu fark etmemiz ya da fark etmememiz hiç bir şeyi değiştirmez.

Ancak ne var ki, bunun daha fazla açıklanması mahzurludur. Ancak ehli bilir!

Cennet ehli, bu ismin mânâsını yaşarken; ve belki de bir çoğu bunun orada nasıl ve nereden oluştuğunu fark etmemişken; Dünya üzerinde bu ismin mânâsını yaşamış ve yaşamakta olan bir çok zevat bulunmaktadır.

Evliyaullah”ın “keşif ve fetih” sahibi olanları yanı sıra, “mukarrebler”, “muhakkikler”, “müferridun” ve “mârifeti Billah” sahipleri, hâlen farkında olarak, “B” harfinin sırrıyla “RAHÎM” isminin mânâsını yaşamakta ve tecellilerini seyretmektedirler.

Ayrıca, “Lâ havle velâ kuvvete illâ “B”illah” ifadesinin manâsı dahi “RAHÎM”dendir!

Öyle ise, “RAHÎM” isminin mânâsını, sanki “ölüm ötesi yaşamda, cennet ortamında ortaya çıkacakmış” gibi düşünmek tamamiyle gaflettir!

“Allah” ismiyle işaret edilenin, bütün bildiğimiz isimlerinin işaret ettiği özellikler, her an ve her boyutta sürekli olarak açığa çıkmaktadır. Üstelik evrendeki sayısız “melek”ler dahi her an bu ismin mânâsıyla kaim bir yaşam içindeyken.

“VARLIĞIMIN HAKİKATİ OLANIN RAHMETİYLE” ÜRETİYORUM, Kİ BU RAHMET BİR

YÖNÜYLE ACI DA OLSA NETİCEDE SIRF NİMETTİR!

Besmelenin bir anlamı da anlayabildiğimiz kadarıyla şudur;

“Bismillahirrahmanirrahim”.

Allah ismiyle işaret edilen ve varlığımın hakikati olanın rahmetiyle üretiyorum, ki bu rahmet bir yönüyle acıyla karışık olsa dahi neticede sırf nimettir, mutluluk getirir.”
             ”ALLAH” ismiyle işaret edilen, mutlak varlığın yeryüzündeki sembolü, ”Anne”dir! “Anne” üretir ve karşılıksız verir!

Anne”de “rahim” sahibidir, yavrusunu orada üretir! Ürettiği yavrusunu kâh “Rahmaniyet” yönünden nimetlendirir, terbiye için azarlar-cezalandırır-onun hoşuna gitmeyecek kurallar koyar. Hep Onun iyiliği için! Kâh da en güzel şeyleri yedirir-giydirir-gezdirir, ”Rahimiyeti” yönünden!

ALLAH, “Rahm”inden yaratıp ürettiklerine karşılıksız verendir HER AN!

Anne”, rahiminde ürettiklerine karşılıksız vermektedir ÖMÜR BOYU!

HAKK’IN RAHMETİ

Hakk’ın rahmetinden, Rasûlullah’ın şefaâtinden murad, kişiyi “rabbının kulu” olma kayıtlılığından, “Allah’ın kulu” olma genişliğine geçirmedir.

Yani, tabiat, huy, benlik gibi terkibiyetinin sonucu oluşan, kabulüne bağlı kişiliğinden hakî benliğine ulaştırmadır. Bağlarından kurtarıp özgün hakikatini yaşamaya davettir.

Şayet Hak, bir kuluna sonsuz nimetinden içirmeyi murad ederse, onu kendi huylarının, tabiatının, benliğinin esiri olmaktan kurtarıp; yani ölmeden evvel bu saydığımız özelliklerinden, dolayısıyla kişiliğinden öldürüp, aslına ve hakikatine kavuşturur!.. Böylece o kul, Allah’a vâsıl olur.

RAHMANİ NİMETLERİ TATMAK

Ârif, yani mârifet sahibi kişinin, mübah yollara dayanması, yani bedenin tabii gereklerine bağlı kalması, haram olan şeyleri kullanması gibidir!

Nefse gaflet doğuran, boş ümitlere dönmek de, irfan ehli yanında Deccalin şarabını içmektir” diyor ve gene ilâve ediyor şu cümleyi.

Makamın gereği olan hâle ulaşmadan önce anlatılan duruma dalan bir irfan sahibi, Deccal eline düşüp artık felâh, kurtuluş ümidi kesilen kimseye benzer. Devamlılığı muhal olan doğmatik alışkanlıkları, hayâl olan tabları kendisine zevk edinmekse Deccalin Cennetine girmektir.

Ancak bir kişi, bu hakikati idrâk ettikten sonra, bilinç boyutunda zâti hakikatinin gereğini yaşayabilmek için zahirde “şeriât nurları” ile yürürse; muhalefetin, mücahedenin ve tabiatla mücadele olan riyâzatın içine inançlı ve güçlü bir şekilde girerse, işte bu takdirde Rahmanî nimetleri tatmış olur; her ne kadar Deccal’in Cehennemine girmiş ise de, neticede Allah`ın Cennetine erer!

ALLAH’IN RAHMETİ, GAZABINI GEÇMİŞTİR!

Rahmet” ille de merhamet değildir! “Allah’ın rahmetinden geldi” demek, O’nun üretmesi ile meydana geldi demektir.

Allah’ın üretmesinin sonsuzluğu yanında, varlığın yok olması diye bir şey söz konusu değildir, demek!

Allah”ın rahmeti, gazâbını geçmiştir” sözü;

RAHMAN’IN RAHMETİNE UĞRAMANIN YOLU, KAHRINDAN GEÇER! KAHRA UĞRAMADAN RAHMET GELMEZ!

Önemli olan senin kendi varlığındaki Hakkâni güçlerle yaşama yöne verebilmendir!

İşte, KAHIRDA RAHMET VARDIR!

Cehennem en büyük rahmetidir Allah’ın insanlara! Rahmete uğramanın yolu, Rahman’ın rahmetine uğramanın yolu, kahrından geçer!

Sana o güçlüye karşı güçsüzlüğünü fark ettirmesi, sana o güçsüzlüğünü giderme düşünceni oluşturur.

Onu gidermenin yolu da, kendi özündeki o Hakkâni kuvvet ve kudreti açığa çıkarmaktan geçer!

Kendindeki o güç ve kudreti açığa çıkarttığın zaman da işte sana RAHMET NÂİL OLMUŞ olur!

Kahra uğramadan RAHMET gelmez!

İşte başına gelen belâ ne kadar büyükse, ardından gelecek Rahmet de o kadar büyüktür. Yani kahrı, belâsı, Rahmetin kendisidir!

Onun için der ki; Mazlumun kahra uğramışın belâya uğramışın gidin duasını alın. Çünkü o kahırda belâ rahmette o derece büyük rahmet vardır. Rahmetin duası dileği de yerine gelir.

Biz bilemeyiz Allah bizim için hayrı nereden ve kimden nasip etmiştir, takdir etmiştir. Siz pek çok şeyi şer bilirsiniz. Fakat onlar hayırdır. Sizin istediğiniz birçok şeyler sizin için şerdir“ âyeti var.

Onun için bize düşen şey, karşılaştığımız olaylarda hallerde işi Allah’a bırakmak, “Yarabbi her şeyin yaratıcısı sahibi hükümranı sensin. Sen böyle dilemişin böyle var etmişin böyle oluşturmuşun. Bu Senin HAKİM isminin eseri olan bir hikmettir. Beni bunu yanlış göremekten koru. Bununla beni perdelenmekten koru”. diyebilmeliyiz. Ve de hüküm vermekten kaçınmalıyız.

Bir hâkimin bir olaya hükmetmesi için o olayı bütün detaylarıyla bilebilmesi lazım. Eğer sana bir şey verecekse onun öncesinde sana ya onun amelini yaptırır, ya duasını yaptırır; arkasından da onu sana verir. Eğer senden onun vesilesi çıkmıyorsa, onu vereceği de yoktur.

Geçmişine bak. Birtakım çalışmaları yapmadan evvelki hâlin neydi. Yapmadan evvel sana bir şey veriliyor muydu? Ama yapmağa başladın açılmaya başladı. Demek ki bu da Sistem’i gösteriyor. Yaptığın kadarının karşılığı! âyet çok net. Bu âyeti hep göz ardı ediyoruz;

Leyselil insane illa masia

İnsan için kendi sayinin yani kendinden meydana gelen fiilin getirisinden başka bir şey söz konusu değildir! Diyor.

Ne çalışma senden çıkarsa o kadar karşılığını alacaksın. Daha doğrusu, karşılığını alacaksın değil, O kadar oluşturacaksın. Karşılık veren biri yok! Sen oluşturuyorsun!

Yatarsan bütün gün, yatmış olursun. Kalkarsan çalışırsan, çalıştığın kadarının karşılığı senin için oluşur.

Yukarıdan biri sana bir şey vermiyor ki.

Kendi yaptıklarımızın sonucuna katlanıyoruz. Kur’ân’da onu söylüyor; “Her biriniz kendi yaptıklarınızın karşılığını alacaksınız” diyor.

KİŞİ, ZÂHİRİ VE BÂTINİ YÖNDEN RAHMANİYET VE RAHİMİYET NİMETLERİNE ÖZÜNDEN GELEN YOLLA ERİŞMEKTEDİR!

Şimdi konuyu fazla yaymayıp dikkatinizi ilk âyet olan besmelenin başındaki “B” sırrına çekeyim. Bu sırrın ne olduğunu “Hz. Muhammed’in açıkladığı ALLAH” kitabında yazmıştık. O bilgiyi hatırlayarak düşünürsek.

B” sırrının işaret ettiği şekilde ismi Allah olanın Rahmaniyet ve Rahimiyeti kişinin nefsinden zuhur etmektedir. Bu sebeple, kişi, gerek zâhiri ve gerekse bâtını yönünden Rahmaniyet ve Rahîmiyyet nimetlerine özünden gelen bir yolla erişmektedir; anlamını çıkartabiliriz. (Rahmaniyet ve Rahîmiyet için İ. Temel Esasları kitabına bakınız.)

Bundan sonraki âyette ise olayın afakî, yani birimin algılayabildiği evrenini ele alan yönüne işaret edilmektedir. Yani, algılayabildiğin tüm âlemlerde her ne varsa, bunların hepsi, onların da özlerinden gelen bir biçimde, yani rububiyetlerinden, yani özlerindeki esma bileşiminden gelen bir biçimde, Rahmaniyet ve Rahimiyetin özellikleriyle varlıklarını devam ettirmektedirler.

Birinci âyette, Ulûhiyete kulluğun kişinin özünden gelen şekilde ve özüne dönük olarak meydana gelmekte olduğuna işaret edilirken. İkinci ve 3. âyette ise âlemlerde her birimin özündeki rubûbiyyet noktasından açığa çıkan Ulûhiyet kemâlâtının Rahmaniyyet ve Rahimiyyet ile meydana geldiğine işaret edilmektedir!

Şayet bunu anlayabildiysek, fark ederiz ki, birinci âyette “nefsini bilmek” sırrına işaret vardır, ikinci âyette ise “eşyânın hakikatini” bilmek sırrına işaret olunmaktadır.

“RAHMET IRMAĞI”

İnsanlar cehennemden geçtikten sonra “Rahmet Irmağı”na dalarak ruh bedenlerinin yapısı değişecek ve meleki =nûri bedene kavuşacaklar.

Rasûlullah Aleyhisselâm “Mi`râc”a çıktığı zaman, mikrodalga boyuta geçerek, çeşitli gezegen ve yıldızların İKİZLERİNDE yani mikrodalga boyutlarında yaşayan ve Din`de kısaca melek adı altında söz edilen, değişik boyutlardaki varlıklarla ilişki kuruyor.

Onların yaşam şartlarını, güçlerini, dünya ile olan ilişkilerini görüyor. Ayrıca gelecekte kişilerin çekeceği azapları gördüğü gibi, cennetleri de görüyor. Cennetlerde insanların ne şekilde bir yaşama gireceğini görüyor.

AKIL ve İMAN” isimli kitabımızın “Meleklere iman” bahsinde ve meleklerin yapısından söz ettiğim bir konuşmamda; insanların, cehennemden geçtikten sonra, Rahmet Irmağına dalarak, ruh bedenin yapısının değişeceğini ve meleki, “nûrî” bedenlere kavuşacaklarından söz etmiştim.

Rasûlullah Aleyhisselâm’ın açıklamalarında da, cehennemden geçip, cehennemde yapıları yıpranmış kişilerin, Rahmet Irmağına daldırılarak yepyeni bir bedenle var olacakları, onların yapılarının son derece şeffaf olduğu, hatta içine bakıldığı zaman iliklerinin görüleceği ifade edilir!
Bizim anlamayanlar da sorar.

-Canım! Cennet`de insanlar var, huriler var, baktığın zaman onların iliğini görüyorsun. Ne gereği var ilik-kemik görmenin?”
“İlik görmekte” diye anlatılmasından gaye, o boyuttaki yapıların şeffaf, lâtif, ve nûranî bir yapı olduğudur! Yani, bizim bugün bildiğimiz yoğunluklu maddemsi bir yapı olmadığını ifade sadedindedir.

Ve insanların, bu boyut değiştirmelerinden sonra; geçtikleri ortamda, melekî bir yaşam sürecekleri; bedenlerinin, meleki vasıflarla vasıflanmış melek, yani “nur” yapılı. Ancak insanların bilinç düzeylerinin bir kısım meleklerden üstün olacağı da ifade ediliyor!

KİME DUA KAPISI AÇILMIŞ İSE, MUHAKKAK ONA RAHMET KAPILARI AÇILMIŞTIR

Bilelim ki, DUA, kader sistemi içinde yer alan çok önemli bir unsurdur.

DUA edebiliyorsanız, edebildiğiniz kadar DUA ediniz; hepsinin de faydasını, dünya hayatında anlıyamayacağınız kadar fazlasıyla göreceksiniz. Zirâ, AllAh, kulunda ortaya çıkartacağı pek çok özeliği DUA şartına bağlamış; takdir ettiği pek çok şeye DUA’yı vesile kılmıştır. Bu yüzdendir ki, “DUA mü’minin silâhı” olmuştur.

DUA, takdirin tüm güzelliklerinin size ulaşmasına vesile olan en değerli nimettir. Onu elden geldiğince çok ve güçlü olarak kullanan en büyük nimetlere kavuşacak olandır.

Kaderi anlamayan câhil ise, DUAYI terk eder; tüm mahrumiyet ve çileler de onu bekler!

Konuyu, Rasûlullah aleyhi’s-selâm’ın şu açıklamasıyla bağlayalım:

İçinizden her kime DUA KAPISI AÇILMIŞ ise, muhakkak ona rahmet kapıları açılmıştır; ve Allah’dan, afiyet istenilmesinden daha sevimli bir şey, istenmemiştir“.

“DUA, inen belâya ve inmeyen belâya karşı faydalıdır. Ey Allah’ın kulları, DUAYA SIMSIKI SARILINIZ!.”

YAŞAYAN DOSTLARINIZ İÇİN RAHMET OKUYUN Kİ ONLAR DÜNYADAYKEN ARINABİLSİNLER!

Allah’ın ürettikleri iki kısımdır. Bir kısım ürettikleri, “Rahman” ismi kanalından gelir. Bir kısım ürettikleri “Rahim” ismi kanalından gelir.
“Rahman” ismi kanalından gelen üretimler, insanın yapısına ilk anda hoş gelmeyebilir. Fakat, o hoş gelmeyen, yakan, üzen şeyin özünde, ardında, insan için büyük yarar ve güzellikler vardır.

Allah rahmet eylesin” demek, “ihsan ettikleriyle arındırsın saflaştırsın” demektir!. Çünkü “Rahman”dan gelen “rahmet” arındırıcı-saflaştırıcıdır!

Esasen dünyada yaşayanların bu “rahmet”e ihtiyacı vardır, ve yaşayan dostlarınızın ardından bu temenniyi yapın!

Yaşayan dostlarınız için; “Allah rahmet eylesin” temenni ve niyazında bulunun; ki onlar dünyadayken arınabilsinler!

Halkın yanlışa şartlanmasıdır ölüye rahmet okumak! Ölümü tadanın rahmete ermesi de genelde yanarak olur! Cehennem dahi “RAHMET” sonucudur müminler için!

“Rahiym” ismi kanalından gelenlerse, tamamen “insan”ın hoşuna giden şeylerdir.

“Rahiym”in tam tecellisi “cennet” ismiyle işaret edilen boyuttadır.

Ayrıca bu isimlerin bu açıklamaları, yorumları da insana göre, insan düzeyinde olan manâlardır. Evrensel manâlar değil!

Olayı Evrensel Boyutta ele alırsak, manâsı çok değişir.

ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEK

Gördüğüm kadarıyla insanların en çok zevk aldıkları şey, kendi kendilerini aldatmaktır!

Kendi yaptıklarına, ortaya koyduklarına bakmadan boş hayâller kurup; gerçekleşmeyince de tanrılarını suçlamak, en önde gelen değerlendirmeleridir.

Bir organının zevki için harcadıklarına bak; bir de takdir ettiğin ilim için harcadıklarına bak!

Acaba kıyasa gelir mi?

Öyle ise yaptıklarına karşılık ne bekliyorsun ki?

İlmine göre ne kadar yaşıyorsun?

Allah, bizi, dünyada boş hayâllerle yaşamaktan; ölüm ötesinde de sükûtu hayâllerden korusun!

Vermeden alamayacağımızı idrâk ettirsin!

Ötedeki tanrın için verdiklerine değil; Özündeki Allah’a ermek için yaptıklarına bir bak!

Allah Rahmetinden umut kesmek yasaktır, mümine!

ALLAH’IN BİR TOPLUMA RAHMET VE MERHAMETİNİN VEYA GAZAP VE CELÂLİNİN İŞARETİ ODUR Kİ.

Evrimle gelen nesil “insansı”, Adem’den gelen nesil ise “insan” adını alır, demiştik geçmiş kitaplarımızda ve bunun izahını yapmıştık gene onlarda.

Allah’ın bir topluma rahmet ve merhametinin alâmet ve işareti odur ki, onları derinden yönetenler, “insan” sınıfındandır.

Allah’ın bir topluma gazap ve Celâlinin alâmet ve işareti de odur ki, onları derinden yönetenler, “insansı” sınıfındandırlar!

Toplumlar, hâl diliyle, hâllerine göre yöneticilerini talep ederler ve Allah da onların bu taleplerine icâbet eder! (Ahmed Hulusi)



Viewing all articles
Browse latest Browse all 327

Trending Articles


Sübhanallahi milel mizan


Taslit ve Darp


Rızık için Vakıa süresi


SCCM 2012 Client Installation issue


9999 Adet innâ fetahnâ leke fethan mubinâ


Hadid suresinin vefki


Ya Cebbar;Yâ Cebbar c.c:Dilediğini zorla yaptırmaya


gaipten altın ve para getirmek için


Süfli Hadim-Cin Daveti


Şura Suresi 19. Ayet Mucizesi


BBasTTuuHHaaNN


Celcelutiye vefki (Celcelutiye Kübra Daveti)


Ve huvel kaviyyul azîz


Cinleri Kovma Babı


Cin çağırma


Hizbul Vikâye (Koruyucu Dua) Ruhsal Yükselme ve Korunmak


Bu dua ismi azam midir?


Karanfil ve Surei İhlas ile CELB


Karia Suresi ile Celb