………Euzübillahimineşşeytanirracim,
………Bismillahirrahmanirrahim
………Ve kul Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec’al liy min ledünke sultanen nasıyra. İsra/80)
………De ki; “Rabbim, girdiğim yere sıdk halinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart. Ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende.
………“Yâ mukallibel kulûb sebbit kalbiy alâ diynike.”
………Ey kalpleri dilediği tarafa döndüren, kalbimi dinin üzere sâbitle!
………“Rabbiy zidniy ilmen ve fehmen ve iymanen ve yakıynen sadıka.”
………Rabbim ilmimi, anlayışımı, imanımı ve sıdk üzere yakînimi çoğalt.
………*******************************************************************
EL ĞAFFAR (Risale-i Nur’dan)
………Allah Ğaffar’dır, Ğafir’dir, Ğafûr’dur, yani Cenab-ı Hak hataları örten, günahları bağışlayan, kulunun tevbesine mağfiretle mukabele etmeyi seven ve kulunun gizli hallerini açığa vurmayan, ayıplarını gizleyen, hataları affedendir. Ğaffar-ı Rahim olan Allah kulunun günahlardan arınmasını ister. Ve kendisine bir adım bile olsa yönelişinden razı olur, mağfiret ve rahmet yollarını açar.
………Peygamber efendimizin bir hadislerinde;
………“Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizin yerinize günah işleyip te hemen Allah’u Teâlâ’dan mağfiret isteyen ve Allah’ın da kendilerini bağışlayacağı bir kavim yaratırdı.” (Müslim-Tevbe)
………Buyurmak suretiyle Cenab-ı Allah’ın kulun istiğfar etmesine verdiği ehemmiyeti bildirir.
………Kul bilerek veya bilmeyerek hata eder, yanılır, sürçer, ayağı kayar, günah işler. Bu günahlarından pişman olduğu anda Cenab-ı Hakkı Ğafîr, Ğafûr, ve Ğaffar, yani hadsiz mağfiret sahibi ve bağışlayıcı bulur. Her üç isimde Kur’an da tevbe eden, iman eden ve amel-i salih içinde bulunan kullar için günahlara karşı eşsiz bir şemsiye ve bir siper hüviyetinde gelmiştir. Cenâb-ı Hak kullarının da bir birlerini bağışlamalarını ister ve affı tavsiye eder.
………Gerek Ğâfir ismi, gerekse bu ismin iki mübalağalı şekli olan Gaffâr ve Ğafûr isimleri hem Resûlullah Efendimiz tarafından bildirilmiş, hem de Kur’an da yer almıştır. Her üç isim Cevşenü?l-Kebîr’de de zikredilmiştir.
………Ayetleri inceleyelim;
………“Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah’ındır. O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir. İyi davrananlara ve küçük kabahatler bir yana, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınanlara işlediklerinden daha iyisiyle karşılığını verir. Muhakkak rabbin mağrireti geniş olandır.” (Necm/31-32)
………“Muhakkak ben tevbe eden, iman eden, amel-i salih işleyen ve hidayet üzere olan için Ğaffâr’ım.” (Taha/82)
………“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Azîz’dir, Ğaffâr’dır.” (Sad/23)
………“Ben sizi Azîz ve Ğaffâr olana çağırıyorum.” (Mü’min/42)
………“Kitabın indirilmesi Azîz ve ‘Alîm olan Allah katındandır. O Ğafûrü’z zenbdir. (Günahları bağışlayandır), tevbeleri kabul edendir, cezası şiddetli olandır, lütfu bol olandır. O’ndan başka İlâh yoktur, dönüş O’nadır.” (Mü’min/2-3)
………“De ki; Ey günahlara aşırı giderek nefislerine zulmetmiş kullarım, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesi O Ğafûr’dur, Rahîm’dir. (Çok bağışlayan, çok acıyan)” (Zümer/53)
………İnsanın ömür ve gençliğinde bir çok yanlış ve batıl tercihlere girdiğini, sonunda ise elinde elem verici günahlar, zillet verici elemler ve dalâlet verici vesveselerden başka bir şey kalmadığını hatırlatan (Said Nursi) Ğaffar isminin günahların vücudunu istediğini, fakat bağışlanmak isteyen günahkâr kulun Fâtır-ı Zülcelâlin rahmetine karşı kusurunu itiraf etmesinin önemli bulunduğunu, kusurunu itiraf ederek istiğfar edenin şeytanın şerrinden kurtulacağını, Allah’a sığınacağını ve affa müstehak olacağını, Ğaffâr, Settâr, Tevvâb, ve Vehhâb isimlerinin tevbeyi ve affı istediklerini kaydeder.
………Bediüzzaman’a göre, Rahîm ismi Ğaffâr mânâsındadır. Cenâb-ı Hak mağfiret isteyen tövbe ehli kullarına çok müşfik ve çok merhametlidir. Enâniyeti bırakıp, şerden, tahripten ve nefse itimattan vazgeçerek istiğfar eden, hayır ve vücudu tevfîk-i İlâhiyeden isteyen ve tam abd olan bir kul,
………“Allah kötülükleri iyiliklere tebdil eder” (Furkan Sûresi: 70)
………Sırrına mazhar olur. Bu durumda insandaki nihâyetsiz şer kabiliyeti, nihâyetsiz hayır kabiliyetine döner ve böylece insan ahsen-i takvîm kıymetini alarak âlâ-yı illiyyîn makâmına çıkar.
………Müzminleşmiş hastalığının şiddetinden yaralarına kurt düşmüş olan Hz. Eyyüb’ün (a.s.),
………”Rabbim, zarar bana dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya/ 83)
………Şeklindeki makbul duasıyla şifa bulduğunu beyan eden, Hz. Eyyüb’ün (a.s.) bedenî yaralarının mukabili olarak bizim de iç dünyamızda rûhî ve kalbî yaralarımızın bulunduğunu kaydeder.
………Bediüzzaman’a göre, işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe kalp ve ruhumuzda yaralar açar. Hz. Eyyüb’ün (a.s.) yaraları kısacık dünya hayatını tehdit ederken; bizim mânevî yaralarımız pek uzun ebedî hayatımızı tehdit etmektedir. Hz. Eyyüb’ün (a.s.) yaptığı duaya, ondan bin defa daha muhtacız.
………Her günahı bir manevi yılan olarak niteleyen Bedîüzzaman, imanın selâmeti için bu yılanların imha edilmesinin şart olduğunu, aksi takdirde imanın mahalli olan kalbimizi mütemadiyen ısıracağını haber verir. Bu yılanı imha etmenin tek yolu da, Allah’ın mağfiretine sığınmak, yani istiğfâr etmektir. Çünkü biz günahkârız; Cenâb-ı Hak ise Ğâfirü’z-Zenbdir, yani günahları bağışlayandır.
………Yine Bediüzzaman’a göre salih amele muvaffak olamayan insan muhakkak tevbe etmeli Allah’ın mağfiretine sığınmalıdır. Yoksa Allah’ın azabından korkar ve ümitsizliğe düşer, ümitsizlik içinde bocalarken küfür lehine küçük bir işaret ve zayıf bir emare, gözüne büyük bir delil gibi görünür. Böyle birkaç emareyi elde eder etmez, diğer emarelerinde şevkiyle isyan eder. İslâm dairesinden çıkar ve şeytanın ordusuna iltihak eder. Binaenaleyh salih amellere muvaffak olamayanlar, ümitsizliğe düşmemek için Allah’ın Ğafûr ve Rahîm olduğunu asla aklından çıkarmamalı ve muhakkak günahlardan Allah’a sığınmalıdır.
………Yine Beziüzzaman’a göre en küçük bir yaratık, küçüklüğü ile beraber taşıdığı nakışların ve niteliklerin işaretiyle pek çok ilâhi isimleri üzerinde göstermekte, Cenab-ı Hakkı tesbih etmekte ve birliğine şehadet etmektedir. Bütün Kâinat birden tek bir dil ile, topluca Cenab-ı Hakkı n noksanlıklardan Berî olduğunu teslim etmekte ve Allah’ın birliğine işaret etmektedir. Her bir şey kendi seviyesi nispetinde yapmakla yükümlü olduğu ibadet vazifesini tam bir itaatle yerine getirmektedir.
………Şu kâinatın özü, özeti, neticesi, nazdâr bir halifesi ve nazlı bir meyvesi olan insana gelince elbette insan bütün kâinatın ubudiyetinin aksine küfür ve şirk içine girdiğinde fevkalade çirkin görünmekte, hadsiz bir cezayı hak etmektedir. Bununla beraber Kur’an insanlığı bütünüyle ümitsizliğe atmak istememektedir. Küfür gibi hadsiz bir cinayete ve nihayetsiz çirkin bir isyana Kahhâr-ı Zülcelal’in nasıl meydan verip kâinatı insanın başına harap etmediğinin hikmetini göstermek için Kur’an;
………“Şüphesiz Allah Halîm’dir, Ğafûr’dur. (ceza vermekte acele etmeyen ve çok bağışlayan)” (İsra/44)
………Ayetiyle insana bir rica ve ümit kapısı açmıştır. Rahîm ismi, Ğafûr burcunda doğarak insanın içinde ki karanlık âlemleri ışıklandırmıştır. (Süleyman Kösmene- Risale-i Nur da esma-i Hüsna/141-144)
………************************************************************************
………EL ĞAFFAR
………Ğaffar; tekrar tekrar affeden, tekrar tekrar işlenen günahları mağfiret eden demektir, Affedip onu koruyan, onu muhafaza eden demektir. Onun güzelliğini, Hz. İnsan oluşunu muhafaza eden demektir. Miğfer; başa takılan koruyucu demektir o da oradan geliyor, kök manası aynıdır. Allah koruyor ki insanlığı bozulmasın. Ne zaman; “Ya rabbi ben sana döndüm, ben sana geliyorum, ben sende yok olmak istiyorum, ben Hz. İnsan olmak istiyorum, ben senin nurun olmak istiyorum, ben senin güzelliğinle güzel olmak istiyorum” dediğinde kapı ona açık olsun hemen kulum işi yapabilsin diye.
………Allah’ın Ğaffar ismi Kur’an da beş yerde geliyor, 3 yerde de Aziyzul Ğaffar diye gelir. Allah ‘Aziyz’dir ve Ğaffar’dır.
………Ne demek? Allah ’Aziyz’dir; bütün güç, bütün kuvvet, bütün kudret, bütün şeref Allah’a aittir. Allah seni böyle tekrar tekrar mağfiret ediyorsa sana muhtaç olduğu için değildir. Sen ne günahınla Allah’a bir zarar verebilirsin, ne de kulluğunla Allah’a bir fayda verebilirsin, Allah’ın seni mağfiret etmesi senin içindir. Seni ‘Aziz kılmak için, şerefli kılmak için, kendinden sana şeref vermesi içindir. Onun için Aziyzul Ğaffar diye gelir.
………Bu konu ile ilgili ayetleri hep beraber alamaya çalışalım;
………Euzübillahimineşşeytanirracim,
………Bismillahirrahmanirrahim
………Hitap peygamber efendimizedir;
………Kul innema ene münzir * ve ma min ilâhin illAllâhul Vâhid’ül Kahhâr. (Sâd/65)
………De ki ben bir nezirim, ben bir uyarıcıyım sizi uyarıyorum, Allah beni sizi uyarmak için göndermiş. ve ma min ilâhin illAllâh sizin Allah’tan başka ilâhınız yoktur, sizin ilâhınız Allah’tır, sizi bununla uyarıyor. İlâh deyince bütün isimleriyle beraber, Rahman olan O’dur, Kerîm olan O’dur, ‘Afûv olan O’dur, Vekîl olan O’dur.. bütün isimleri böyle. Bu isimleri başkalarına vermeyin. el Vâhid’ül Kahhâr. Allah Vâhid ve Kahhâr’dır. Bütün isimler O’na aittir. Ehad zatında tek olandır, Vâhid sıfatlarında, isimlerinde tek olandır. Bütün isimler Allah’a aittir dedi.
………Bununla beraber Allah Kahhâr’dır. Ne demek? Vâhid’den sonra Kahhâr’ın gelmesi ne demek? Eğer biri bu isimlerinden birine sahip çıkmaya kalkışırsa, bir başkasına verirse onu kahrederim. Nasıl kahreder? O ismi alarak, o ismin Allah’a ait olduğunu göstererek onu kahrederim dedi.
………İnsan Allah’ın isimlerine sahip çıkıyor mu? Evet, sahip çıkıyor. Ben İlah’ım demez, ben Allah’ım demez ama diğer isimlerinden bilmeden, farkına varmadan bakıyorsun ki sahip çıkmış. Ben anlatayım bakalım sahip çıkıyor mu çıkmıyor mu? Mesela der ki ben bütün insanlara rahmet edeceğim, herkese merhametimle muamele edeceğim, herkesi rahmetin içine koyacağım. Sen Allah değilsin Rahman ve Rahim olan Allah’tır.
………Herkes Rahat etsin herkese yardım edeceğim. Kim benden yardım isterse ben ona yardım edeceğim. Sen Kerîm olamazsın, bu sıfat Allah’a ait Allah’ın sana ikram ettiği kadarıyla bu ikramı yaparsın, bir kul olarak, bir abd olarak bu ismi üzerinde gösterebilirsin ama ben herkese yardım ederim dediğinde Allah’ın ismine sahip çıkmış oldun.
………Ben herkesi doyurayım, sen Rezzâk değilsin bunu böyle söylemeye hakkın yoktur. Gücün kadar, Allah sana ne kadar ikram etmişse bir kul olarak bunu yapmaya çalışman lazım hepsi bu.
………Ya da ben Hâdi’yim, hidayeti ben veririm. Sen Hâdi değilsin Hâdi Allah’tır. Allah kime dilerse hidayeti onunla verir. Sen kulluğunu yapmaya bak hidayete vesile olmaya çalış, ama sen Hâdi değilsin, senin böyle bir sıfatın yoktur, bu sıfat Allah’a ait bir sıfattır.
………Ya da biz dünyayı cennete çevireceğiz, sen İlah’lık iddia ediyorsun, böyle bir şey var mıdır? Söylediğinin farkında değildir.
………Ya da Mehdi gelecek hepimizi kurtaracak dünyayı cennet yapacak. Ne bu? Medine’dir. Haydi bakalım. Ayıp denen bir şey vardır, önce iman etmeye çalışmak lazım, önce mü’min olmak lazım, haddini bilmek lazım önce, Allah’ın hakkını Allah’a teslim etmek lazım.
………Kim böyle yaparsa onu kahrederim, rezil ederim dedi. Öyle olmadığını ona gösteririm onu kahrederim dedi. Devam ediyor;
………Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehümel ‘Aziyzul Ğaffar. (Sâd/66)
………Rabbüs Semavati vel Ard O Allah göklerin ve yerlerin rabbidir, sahibidir, terbiye edicisidir, koruyucusudur, gerektiğinde muameleyi yapan O’dur. ve ma beynehüme ikisi arasında her ne varsa hepsinin rabbi O’dur. Mülkün sahibi benim dedi. Yerin, göğün, ikisi arasında ne varsa hepsinin sahibi benim dedi. Kimse böyle bir yanlışa kalkışmasın, böyle bir şeyi aklından, gönlünden, nefsinden geçirmesin, bu saygısızlığı yapmasın dedi. Kulluğunu bilsin, acziyetini bilsin. el ‘Aziyzul Ğaffar. Bununla beraber O ‘Aziz ve Ğaffâr’dır. Bütün kuvvet, bütün güç bütün şeref, bütün izzet O’na aittir. Bunula beraber O Ğaffar’dır dedi. Yanlışınızı, tekrar tekrar yaptığınız yanlışları affeder, siler, olmamış gibi muamele eder. O’nun hiçbir şekilde size ihtiyacı yoktur sizin O’na ihtiyacınız vardır. Eğer haddinizi bilirseniz o sizi şereflendirir, izzetlendirir, mağfiret eder. Bu mağfiretiyle beraber size şerefi, izzeti ikram eder, sizi şerefli kılar. Neye karşılık? Ona hiçbir şeyi şirk koşmamaya karşılık. Yerin, göğün, ikisi arasındakilerin rabbi olduğuna iman etmeye karşılık, kabul etmeye karşılık, boyun bükmeye karşılık. Lâ ilâhe illallah demeye karşılık, O’nun Vâhid ve Kahhar olduğunu bilip iman etmeye karşılık, O’ndan haşyet duymaya karşılık.
………Ve inniy le Ğaffarun limen tabe ve amene ve amile salihan sümmehteda. (Taha/82)
………Ve inniy le Ğaffarun limen tabe bununla beraber dedi ben Ğaffar’ım. Allah kendini Ğaffar diye takdim etti. Tekrar tekrar yaptığınız yanlışları, günahları affederim, olmamış gibi silerim. Yeter ki siz benim Ğaffar olduğumu kabul edin. Ya rabbi beni Mağfiret et deyin, ben Ğaffar’ım dedi.
………Limen tabe; Kimin için? Tevbe edenler bana dönenler için, ya Rabbi sana döndüm. Tevbe dönmek demek, sana döndüm bana mağfiret et. Artık bu yanlışları yapmayacağım, yapmak istemiyorum, düşmek istemiyorum bana mağfiret et.
………ve amene ve amile salihan bununla beraber iman edip eğer salih amel işlerse sümmehteda. Sonra hidayette olursa onun için Ğaffar ismimle tecelli edeceğim. Tevbe eder dönerse, mağfiretimi isterse, iman edip salih amel işler hidayette durursa, sırat-ı Müstakım de durursa, hidayetiyle beraber yolu takip ederse onun işlediği günah ne olursa olsun Ğaffar olarak ben Ğaffar’ım, onun için tecelli edeceğim.
………Halekas Semavati vel Arda Bil hakk* yükevvirulleyle alennehari ve yükevvirun nehare alelleyli ve sahhareşŞemse vel Kamer* küllün yecriy li ecelin müsemma* ela HUvel ‘Aziyzül Ğaffar. (Zümer/5)
………Halekas Semavati vel Arda Bil hakk Gökleri, yeri Allah Hak ile yaratmıştır, hepsinin bir vazifesi, hepsinde Allah’ın bir muradı vardır. yükevvirulleyle alennehar O geceyi gündüzün üzerine sarıyor, gündüzü gece ile örtüyor. ve yükevvirun nehare alelleyli Gündüzü de gece ile sarıyor, gece ile örtüyor. Yani gece ile gündüzü peş peşe getiriyor, biri gelip ötekini örtüyor, kapatıyor. ve sahhareşŞemse vel Kamer Güneşi ve ayı musahhar kılmıştır, O’nun emrinde, O’nun hükmündedir. küllün yecriy li ecelin müsemma her birinin, hepsinin Allah’ın kendisine tayin ettiği zamana kadar, ecelleri gelinceye kadar her biri bir yolda akarlar, hareket ederler. ela HUvel ‘Aziyzül Ğaffar Dikkat edin dedi, aklınızı başınıza toplayın Allah ‘Azîz ve Ğaffar’dır, Allah mülkün sahibidir, her şeyi yapan O’dur. Geceyi gündüzün gündüzü gecenin üzerine saran O’dur.
………Ne demek bu? Bir zahiri olarak bu böyledir, bir de insan denen kâinat vardır. Onun gönlünde gece ve gündüz vardır. Kim aydınlanmak isterse Allah onu aydınlatır, gönlünü gündüze çevirir. Ama kim de karanlıkta kalmak isterse Allah’ın nurundan mahrum kalır, gönlü geceye döner. Bunu yapan Allah’tır. Neye göre? Kulun dilemesine, istemesine göredir. Eğer sen gönlünü günahlarla geceye çevirmişsen, karartmışsan yapman gereken şey Ğaffar olan Allah’tan mağfiret dilemektir. Aydınlanmasını gündüze dönmesini istiyorsan ne yapman lazım? Ğaffar olan Allah’tan mağfiret dilemen lazım. ‘Azîz olan Allah’tan izzet dilemen lazım.
………Men ‘amile seyyieten fela yücza illâ misleha* ve men ‘amile salihan min zekerin ev ünsâ ve huve mu’minun feülaike yedhulunel cennete yurzekune fiyha Bi ğayri hisab. (Mü’min/40)
………Men ‘amile seyyieten fela yücza illâ misleha Her kim ki bir kötülük bir yanlış, bir günah yaparsa, onun karşılığı ancak onun misli gibi bir cezadır. Bir günaha misliyle karşılık ceza verilir. ve men ‘amile salihan her kim de salih bir amel işlerse min zekerin ev ünsâ ister erkek olsun ister kadın olsun salih amel işlerse ve huve mu’minun yalnız şart koydu oraya ve o eğer mü’minse, mü’min olarak salih amel işlerse feülaike yedhulunel cenneh onlar cennete girer, Allah onları cennete koyar. Mü’minse ve salih amel işliyorsa bu salih amelinin karşılığı cennettir, onlar cennete girer. yurzekune fiyha Bi ğayri hisab Allah orada onlara hesapsız, sınırsız rızık verir, rızıklandırır, ikram eder onlara,
………Ve ya kavmi maliy ed’uküm ilennecati ve ted’uneniy ilen nar. (Mü’min/41)
………Ve ya kavmi maliy ed’uküm ilennecat Peygamberin hitabıdır bu ey kavmim ben sizi necad’a kurtuluşa davet ediyorum ve ted’uneniy ilen nar siz de beni ateşe davet ediyorsunuz. Allah kurtuluşa davet ediyor, peygamberi kurtuluşa davet ediyor, peygamberlerle beraber olanlar kurtuluşa davet ediyorlar, karşısındakilerde ateşe davet ediyor.
………Ted’uneniy li ekfüre Billâhi ve üşrike Bihi ma leyse liy Bihi ‘ılmun ve ene ed’uküm ilel ‘Aziyzil Ğaffar. (Mü’min/42)
………Ted’uneniy li ekfüre Billâhi ve üşrike Bih siz beni Allah’ı inkâr etmeye, Allah’a şirk koşmaya davet ediyorsunuz. ma leyse liy Bihi ‘ılmun Hem de hiçbir şeyi olmayan bir şeyi Allah’a şirk koşmaya davet ediyorsunuz beni. Yani bir zanla ilimden hiçbir şeyi olmayan, akla mantığa uymayan bir şeyle beni Allah’a şirk koşmaya davet ediyorsunuz. ve ene ed’uküm ilel ‘Aziyzil Ğaffar Ben de sizi ‘Azîz ve Ğaffar olan Allah’a davet ediyorum, Allah’ın mağfiretine, Allah ile şerefli olmaya davet ediyorum, izzetine şerefine davet ediyorum.
………Bakacağız, birbirimizi ‘Azîz ve Ğaffar olana mı davet ediyoruz, yoksa Allah’a şirk koşmaya mı davet ediyoruz. Her birimiz kendi hesabımızı kendimiz yapacağız, hükmü de kendimiz vereceğiz.
………Ve inniy küllema de’avtühüm litağfire lehüm ce’alu esabi’ahüm fiy azânihim vestağşev siyabehüm ve esarru vestekberustikbâra. (Nûh/7)
………Ve inniy küllema de’avtühüm litağfire lehüm Yine Allah peygamberden naklediyor. Ne diyor Hz. Nûh AS.; Ben onları senin onları mağfiret etmen için davet ettim ama onlar ce’alu esabi’ahüm fiy azânihim onlar parmaklarını kendi kulaklarına tıkadılar. vestağşev siyabehüm elbiselerine büründüler. Zahiri elbise değil, manevi elbiselerine büründüler, o daveti işitmemek için küfür elbiselerine, şirk elbiselerine, nefis elbiselerine, benlik elbiseleri ne büründüler. ve esarru vestekberustikbâra direndiler, iman etmemek için, davetimi duymamak işitmemek için direndiler, kibirlendikçe kibirlendiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
………Sümme inniy de’avtühüm cihara. (Nûh/8)
………Sonra ben onları açıktan, yüksek sesle davet ettim.
………Sümme inniy a’lentu lehüm ve esrertu lehüm israra; (Nûh/9)
………Sonra onlara ilan ederek söyledim. Hem onları gizliden davet ettim.
………Fekultüstağfiru Rabbeküm inneHU kâne Ğeffara. (Nûh/10)
………Fekultü onlara dedim ki ıstağfiru Rabbeküm Rabbinize istiğfar edin dedim inneHU kâne Ğeffara Muhakkak ki O Ğaffar’dır, günahları affedendir, tekrar tekrar işlenen günahları affeden, mağfiret edendir. Kime söylüyor bunu? Kâfirlere söylüyor. Gelin Allah sizi affedecek diyor.
………Rabbimizi el Esmaü’l Hüsna’sından, güzel isimlerinden tanıyıp öyle iman etmemiz lazım ki Rabbimizi sevebilelim, rabbimize iman etmiş olalım, rabbimize âşık olmuş olalım, rabbimize abd olmuş olalım. Yoksa dağ gibi bir benlikle Allah’ı kendi kulu gibi görüp konuşan, Allah’ı kölesi gibi görüp konuşan gibi mi görüyoruz? Öyle görmeseydik öyle söylemeyiz.
………Nasıl görüyoruz, ne diyor? Allah bunu böyle yapsın, ben dua edince duamı kabul etsin, beddua ettiğimde de bunu kabul etsin..! Habire istiyor. Niye? Allah senin hizmetçin midir, kölen midir? Böyle kulluk olur mu? Ben isteyeceğim o yapacak, yapmayınca ona kızacağım, küseceğim, darılacağım. Nasıl yapmazsın, o kimdir ki yapmasın. Niye? Rabbini kölesi gibi, hizmetçisi gibi görüyor. Allah’a böyle iman olur mu? Bir sıkıntı gelir, niye bu sıkıntı beni buldu, bula bula beni mi buldu, Allah niye bana böyle muamele etti?
………Mü’min bu değildir, isterse gece gündüz elini açsın cenneti istesin, güzel şeyler istesin, rahmeti istesin o fark etmiyor. Kul bu değildir bir kere, önce kulluğu, abdiyeti anlamak lazım. Seni yaratan Allah’ın, senin rabbinin, senin üzerinde bir muradı var. Senin Hz. İnsan olmanı istiyor, kendisine halife olmanı istiyor. Sana baktığında kendi güzelliğini görmek istiyor. En Kâmil manada bu güzelliği üzerinde gösteren kimdir? Peygamberler, onunla beraber olanlar. Kul, abd; Ya rabbi şunu şöyle yap, bunu böyle yap, senden şunu istiyorum, bunu istiyorum diyen değildir. Kimdir Abd; Ya rabbi sen benden ne istiyorsun, senin benden istediğin nedir?
………Allah senden gönlünü istiyor başka bir şey değil, istediği şey budur. Senin gönlün bana ait olsun, benim muhabbetimle dolsun, iman ile dolsun. Bunu istiyor senden. Benim muhabbetim senin için her şeyin önünde ve üzerinde olsun. Hiç kimseyi beni sever gibi sevme, bunu kabul etmem, edemem dedi, bir tek kabul etmediğim budur. Hiç kimsenin sözünü benim sözümün üzerine koyma, beni ciddiye aldığın gibi kimseyi ciddiye alma dedi. Benim hesabımı yaptığın gibi, kimsenin hesabını da benim hesabım gibi yapma dedi. Hepsi bu. Nerede olursan ol ne durumda olduğunu unutma dedi, beni isimlerimle kabul et, müşrikler gibi değil. Ben Allah’ı kabul ediyorum deyip beni tanımadan anlamadan ben iman etmişim deme. Ben sana kendimi tanıtıyorum. Nerede tanıtıyorum? Kur’an da.
………Nüzul sırasına göre Allah’ın isimlerini anlatmaya çalışıyoruz. Niye bu kadar feryad ediyoruz, ne sorun var ki feryat ediyoruz. Ben mü’minin diyor, ben Müslümanım diyor, gece gündüz ibadet yapıyor, namaz kılıyor, oruç tutuyor, zikir yapıyor, hacca gidiyor. Bakıyorsunuz onun imanı yok. Ben şeyhim diyor, bir sürü insan peşinde gidiyor adamın imanı yok, iman etmemiş. Allah’ın isimlerine iman etmemiş, hatta iman nedir onu bile bilmiyor. İman Allah’a inanmaktır der. Müşriğin Allah’a inancı yok muydu? Vardı. İblisin Allah’a inancı yok mudur, iblis Allah’ı biliyor muydu? Biliyor, Allah ile konuşuyor. Ama Allah ona Kâfir demiyor.
………Her birimiz mutlaka imanımızı Allah’ın kitabı Kur’an a arz etmemiz lazım, Allah’ın kitabına göre imanımız var mıdır yok mudur? Allah’ın kitabı Kur’an a göre biz mü’min miyiz değil miyiz? Kur’an a göre biz Müslüman mıyız değil miyiz? Kur’an a göre namaz nedir, Kur’an a göre oruç nedir, Kur’an a göre hac nedir, zekât nedir, infak nedir?
………Dinimizi imanımızı, ibadetimizi, hayatımızı Allah’ın kitabına arz etmek zorundayız. Kulaktan dolma bir bilgiyle iman olmaz, İslam olmaz, ihsan olmaz, Müslümanlık olmaz, Mü’minlik olmaz. Kıyamet günü Allah bizi kitabından sorumlu tutar, bizi bu kitabıyla hesaba çekecek, seni bu kitabın ölçüsüne vuracak, seni peygamberinin ölçüsüne vuracak. Onun gibi iman etmiş olman lazım, onun gibi Allah’a teslim olmuş olman lazım, kulluğunu onun gibi yapmış olman lazım ki Allah kabul etsin. Yoksa o Allah’ın dini olmaz, senin kendi kendine ürettiğin din olur, ya da bir başkasının sana takdim ettiği, dayattığı din olur. Senin atalarının dini olur o.
………Ayeti kerimede Allah Yahudiler için, Hıristiyanlar için iman etmeyenler için ne buyuruyor?
………Ve izâ kıyle lehümüttebi’û mâ enzellAllâhu kalû bel nettebi’u mâ elfeyna aleyhi abâena* evelev kâne abâühüm lâ ya’kılune şey’en ve lâ yehtedûn. (Bakara/170)
………Onlar dediler ki; biz atalarımızın dinine uyarız. Allah onlara cevap verdi; “Ya ataları bir şey bilmiyor, akıllarını kullanmamış idiyseler de mi onlara uyacaklar.”
………Bir şey bilmiyorlardı, akıllarını da kullanmadılar, siz de mi aklınızı kullanmayacaksınız. İşte sana Allah’ın kitabı, işte sana Allah’ın peygamberi. Onun için İman; inanmak değildir. İman; Allah ve resulünü her şeyden çok, canından çok sevmektir.
………Bunun ölçüsü nasıldır? Bunun ölçüsü Allah için feda ettiklerinle ölçülür. Yoksa herkes ben Allah’ı seviyorum diyebilir. Ben seni çok seviyorum ama senin için bir şey yapamam. Bu sevgiyi biz kabul edebilir miyiz? Etmeyiz. Ne buyuruyordu ayeti kerimede;
………İnnAllâheştera minel mu’miniyne enfüsehüm ve emvalehüm Bienne lehümül cennete.. (Tevbe/111)
………Allah cennet karşılığında mü’minlerden mallarını ve canlarını satın almıştır.
………Allah cenneti satıyormuş. Kime? Mü’mine satıyormuş. Ne karşılığında? Malı ve canı karşılığında. Onun için herkes önce imanını kontrol etmelidir. Malını ve canını Allah yolunda feda edecek durumda mıdır? Ahireti dünyaya tercih etmiş midir? Dünyasını ahireti için feda edebiliyor mu? Hayatını, vaktini, zamanını Allah yolunda harcaya biliyor mu? Allah için affedebiliyor mu, Allah için hoş görebiliyor mu, ikram edebiliyor mu bakmalıdır. Bakmalıdır ki Allah için ne yapıyor, neler yapabilir.
………Yapamadık, anlamadık, ne yapmamız gerekir? İşte böyle bir zamanda Allah’a dönmek lazım. Ya rabbi sana döndüm. Kur’an a iman budur. Birisi; “Ben Allah’ın kitabına, Kur’an a iman ettim” dediğinde Allah bu imanı kabul eder mi? Eder. Ama bu kadar değil, bunun devamı da vardır. Sonra bir ayet okudu veya bir ayet dinledi. Ha okumuş ha dinlemiş bu fark etmiyor. Gidip kontrol etti, anladı ki Allah bir konuda bir şey söylemiş ama kendisi daha önce başka türlü anlatmışlar ona. Eğer o anladığını bırakıp Kur’an da kini almıyorsa onun imanı gitti. İnkâr etmiş oldu. Dili ile inkâr etmedi, fiiliyle tavrıyla, haliyle onu yalanlamış oldu ayni. Dili ile doğrudur diyor ama fiiliyle, gönlüyle ne yapıyor? Yalanlıyor. Allah yalanlayanı da inkâr edeni de bir tuttu, ikisine de kâfir dedi. Açıktan inkâr edene kâfir dedi, ötekine de münafık dedi. Dili ile söylüyor, kalbi tasdik etmiyor.
………Bu Allah’ın isimleri için de böyledir. Dili ile Allah Rahman’dır dedi, ama bakıyorsun ki rahmetine iman etmemiş. Allah Kerîm’dir diyor, Keremine iman etmemiş. Allah Afûv’dur Ğafur’dur diyor, mağfiretine affına iman etmemiş. Dili ile bunu söylüyor, gönlü bunu tasdik etmiyor.
………Ne yapmak lazım? Oturup ağlamak lazım. Ben sana iman edememişim, imanım dilimdeymiş. Gönlüm, kalbim tasdik etmiyor. Ne buyuruyordu ayeti kerimede?
………Ve Lillâhil Esmâül Husna fed’uHU Biha.. (A’raf/180)
………El Esmaü’l-Hüsna Allah’a aittir. Dedi ve Allah isimlerini bir bir beyan etti Kur’an ı kerimde.
………İman etmeyince ne olur? Kâfir olur, müşriklerden bir farkı olmaz. Biraz önce başlarken müşriki anlattım, Allah’a inanıyordu hepsi. Yerin sahibi, göğün sahibi, yaratıcısı, kendisini yaratan, rızık verenin O olduğuna da inanıyordu.
………Arada ki fark nedir? Hiçbir fark yoktur arada, onlar da Allah’ın isimlerini inkâr ediyordu kabul etmiyordu, biz de kendi gönlümüzde yalanladığımızda onların daha da aşağısında oluyoruz. Çünkü Allah ayeti Kerimede buyurdu ki;
………İnnel münafikıyne fidderkil’ esfeli minennar… (Nisa/145)
………Münafıklar cehennemin en alt tabakasındadır. Dedi, Onun üzerinde müşrikler var, dili ile söylüyor kalbi tasdik etmiyor.
………Belki genel olarak bilmediğimizden, anlamadığımızdan dolayıdır. Böyle iman etmek yeterlidir denmiştir bize. Kıl namazını, tut orucunu tamamdır demişlerdir bize ondan dolayıdır.
………Allah kitabında hiçbir şeyi eksik bırakmamıştır. Hatta yolda nasıl yürümemiz gerektiğini, nasıl konuşmamız gerektiğini bile anlatmıştır. ResulAllah efendimiz de bunların hepsini uygulamıştır. Bütün hayatıyla bize örnek olmuştur. Dolayısıyla bizim için örnek ResulAllah efendimizdir. Dolayısıyla herkes, her mü’min, ben Allah’ın Resulüne iman ettim diyen herkes onu örnek olarak, önder olarak kabul etmelidir, sevmelidir. Onun gibi olmaya, onun gibi yapmaya çalışmalıdır. Örneklik budur zaten. Ne kadar ona benzediyse o kadar peygambere yakın olur, o kadar Allah’a yakın olur. Ama zahiri olarak taklit etmek değildir, onun yaptığını yaşamak gerekiyor, tatmak gerekiyor.
………Âmener Rasûlü Bi mâ ünzile ileyhi min Rabbihî vel mu’minûn.. (Bakara/285)
………Allah’ın resulü kendisine indirilene iman etti, mü’minler de onun iman ettiği gibi iman edin. Kendi kafasına göre değil, kendisine indirilene iman eti. Allah neyi indirmişse ona iman ediyor. Allah kendisini nasıl tanıtmışsa öyle iman ediyor. Allah hepimizi Resulünün iman ettiği gibi iman edenlerden eylesin. Bütün isimlerine kâmil derecede, kâmil manada iman etmeyi nasip etsin inşallah.
………Allah bizi kendisine şirk koşanlardan eylemesin, kendi nefsini, başka nefisleri, başka şeyleri. O’nunla eş tutup O’na şirk koşanlardan eylemesin. Allah bizi müşriklerden eylemesin, dili ile iman ettiğini söyleyip kalbi inkâr eden kullarından eylemesin, münafıklardan eylemesin. Allah hepimize kâmil iman nasip eylesin inşallah. Allah’ı her şeyden çok seven, her şeyin önünde, üzerinde tutan, hesabını yapan kullarından eylesin. Allah hepinizden razı olsun. (Muhammed Hüseyin Ders videolarından alıntıdır)
………******************************************************************
………El-GAFFÂR
………Allah insanı, bir melek olsun diye yaratmadı dostlar! Bizlere verilen nefis ile hata işlemek, günah işlemek, kusurlu, noksan olmak gibi özellikler işlendi fıtratımıza! Kulunu çok iyi bilen Cenâb-ı Hakk da bizden “melek” olmamızı istemiyor zaten. Sadece, acziyetimizi bilmemizi, kibre kapılmadan, kusur işledikten sonra, af dilememizi bekliyor. İnsanı insan yapan da işin bu tarafı zaten.
………Nefis mücadelesi ile geçecek bir ömür verilmiş elimize. Şeytan da bizi aldatmaya hazır her an! Yaradılışımızda, hırs, nefsî arzular, kıskançlık vs. hepsi var!
………Marifet, bunlarla savaşıp, bunları yenerek, meleklerden de üste çıkmak! Asla, “melekleşmek” değil!
………Marifet, çırpına çırpına, cehennemî ateşlerde yüreğini yaka yaka, acz içinde ağlaya ağlaya “Seni kaybetmek üzere miyim Rabbim?” diye inleye inleye “savaşmak” dostlar!
………İnsanlığın tâcı, Tebük seferinden dönerken, boşuna mı “Küçük cihattan büyük cihada döndük.” (Kenzu’l-Ummal, IV, 430, Hadis No: 11260.) demişti?
………Kur’ân-ı Kerîm’de her sureyi besmele-i şerifeyle başlatarak, kullarına, kâinatta her noktaya, her zerreye kadar tüm evreni Rahmeti ile kuşattığını hissettiren, “Her güzel işe besmele ile başla” emri ile de, her işin rahmetle olduğunu anlatan, tek “af” ve “mağfiret kapısı”dır O, dostlar!
………Allah, kendisine şirk koşmanın dışındaki bütün günahlara mağfiret edeceğini bildirmektedir:
………“Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulan günahı bağışlamaz. Şirkin dışındaki günahları, dilediği kimse için mağfiret eder. Kim Allah’a şirk koşarsa muhakkak ki o, uzak bir sapıklıkla sapmıştır” (Nisâ/116).
………Mümin, tövbe ve mağfiret ile ilgili olarak daima korku ile ümid arasında bulunmalıdır. Müslüman, ne kadar ibadet ederse etsin, Allah’ın azabından güven içerisinde olamaz; ne kadar günahkâr olursa olsun Allah’ın mağfiretinden ve bağışlamasından ümidini kesemez. Bundan dolayıdır ki; vitir namazının son rekâtında okunması vacib olan kunut dualarının sonunda “Ya Rabb; rahmetini umar, azabından korkarız” diye dua edilmektedir. Yani Müslüman cennetle müjdelenmiş, cehennemle korkutulmuştur.
………Bu korku; Allah’ın sevgisinden, O’nun mağfiretinden ve rahmetinden mahrum olma korkusu ve endişesidir. Korku ile ümid arasındaki dengenin korunması İslâmî akîde gereğidir. Zira Gaffâr olan yüce Allah aynı zamanda Kahhâr’dır.
………Arapça -ğafere- örttü, perdeledi, bağışladı gizlemek, kirlerden korumak için bir şeyin üstünü örtmek” anlamına gelen “ğafr” kökünden türemiştir.
………EL-Ğaffâr, daima affedici olup, mağfireti, bağışlaması sonsuz olan, yeniden işlenen günahları örten, setreden ve affeden demektir!
………El-Gaffar; Çok mağfiret ve merhamet eden, suçları en çok affeden, çirkinlikleri örten ve ayıpları gizleyen manalarına gelir.
………Bu ismi el-Afuv’ isminden ayıran fark şudur; el-Afuv isminde sadece günahı affetmek ve günaha ceza vermemek vardır.
………El-Gaffar isminde ise günaha ceza vermemekle birlikte, günahı yüze vurmamak ve kulu rezil etmemekte vardır.
………Mesela birisi size karşı bir kusur işlese, eğer siz onun bu kusuruna karşı ona ceza vermeyip, sadece kusurunu ve hatasını yüzüne vursanız, sizde el-Afuv ismi tecelli etmiş olur. Eğer ceza vermeyi terk etmekle birlikte, işlediği hatayı yüzüne de vurmayıp tamamen vazgeçseniz, sizde el-Gaffar ismi tecelli etmiş olur.
………İşte Allah suçlara ceza vermeyip, suçu kuluna hatırlatmakla el-Afuvdur. Ve Allah hatayı bütün bütün silerek, kulun yüzüne vurmayıp onu mahcup etmemekle de el-Gaffardır.
………Bu yüzden dualarımızda “Allah’ım bizi af ve mağfiret et” deriz ki, bu duada af dileyip, günahlarımıza ceza vermemesini istemekle el-Afuv ismine, mağfiret dileyip, günahlarımızı yüzümüze vurarak bizi rezil etmemesini istemekle de el-Gaffar ismine sığınırız.
………“Tövbe ve iman edip, salih amel işleyenlere gelince; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhamet edicidir. Ve her kim tövbe edip Salih amel işlerse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner. (Furkan /70-71)
………Nasıl ki Allah Gaffar ismiyle hatalarımızı örtüyor, ayıbımızı yüzümüze vurmuyor. Aynen bunun gibi, biz de Gaffar ismini ahlak edinerek başkalarının hatalarını örtmeli ve kimsenin ayıbını yüzüne vurmamalıyız. Her kim, bir müminin ayıbını dünyada örterse, Allah’ta onun ayıbını hem dünyada hem de ahirette örter.
………Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
………“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz günah işlemezseniz. Allah sizi dünya sahnesinden giderir ve (sizin yerinize) başka bir ümmet getirir: Onlar, günah işlerler sonra Allah’tan bağışlanmalarını isterler. Allah da onları mağfiret eder, bağışlar” (Müslim, Tevbe,1 1 ; Tirmiî, Cennet, 3).
………Meşhur bir hadîs-i kutsîde şöyle buyurulmaktadır:
………“Ey kullarım, hiç şüphesiz ki siz, gece-gündüz hata işliyorsunuz. Ben ise bütün günahları mağfiret ederim. O halde benden bağışlanmanızı isteyiniz sizi bağışlayayım”(et-Tâc, V,148).
………Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur;
………“Melekler kulun günahını yazarlar ve daha sonra semaya yükselirler. Semaya yükseldiklerinde kulun amel defterinde bu günahın yazılı olmadığını, buna mukabil işlemediği sevapların yazılı olduğunu görünce Allah Teala’ya şöyle derler:”
………“Ey Rabbimiz biz kuluna zulmetmedik. Ancak onun işlediğini yazdık.” Buna karşı Allah meleklere şöyle buyurur:
………“Evet doğru söylediniz. Kulum o günahları işlemiş ve defterindeki sevapları işlememişti. Lakin kulum günahına tövbe etti ve gözyaşlarıyla benden af diledi. Bende onun günahlarını mağfiret ettim ve ona karşı cömertçe muamele ederek günahlarını sevaba çevirdim. Ben ikram edenlerin en çok ikram edeniyim.”
………Allah Teâla, Gaffar olduğunu Kur’an’daki şu ayetlerle de bize haber vermektedir:
………“Tövbe ve iman edip, salih amel işleyenlere gelince; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhamet edicidir. Ve her kim tövbe edip salih amel işlerse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.” (Furkan//70-71)
………“Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlanmasını dilerse, Allah’ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.” (Nisâ/110)
………Bir hadîs-i kudsîde,
“Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak tutmamış olsan Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.” buyuran, “el-Ğaffâr’dır O! (Tirmizî, Deavât, 106.)
………“O, gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Güneşi ve ay’ı emrine âmâde kılmış, her biri belli bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki O, Azîz (çok güçlü olan)dir Ğaffâr (çok bağışlayıcı olan)dır.” (Zümer sûresi/5)
………“Geceyi, gündüzün üstüne örten, gündüzü gecenin üstüne sarmalayan Allah (cc) “Settâr”dır dostlar!
………Kullarının günahlarını da örter, kapatır, gizler ve affeder, kendine inananı rezil etmez, düşmanlarını ona güldürmez.
………Geceler, bağrında, yanık yüreklilerin gözyaşlarıyla yakarışlarını gizler.
………Geceler, “af ve mağfiret” dilencilerinin göklere uzanan ellerini gizler.
………Geceler, bağrında sevdalı yüreklerin seccadelerdeki “vuslatı”nı gizler.
………Geceler, öyle bir saate şahit olarak, bağrında, Yüceler Yücesi’nin, arza rahmetiyle indiği ve “Af dileyen yok mu affedeyim, isteyen yok mu vereyim” Buhârî, Teheccüd, 14; Müslim, Müsâfirîn, 168-170.) buyurduğu “mağfiret zamanı” nı gizler.
………“Ey inananlar! Allah’tan korkun, O’nun Resûlü’ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Hadîd/28)
………“Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden ve durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra Ğafûr’dur, Rahîm’dir (çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir).” (Nahl/119):
………İki Cihan Serveri, gönüllerimizin Sultanı Muhammed Mustafa (s.a.s.) şöyle buyurdu:
………“Bir kimse, istiğfarı dilinden düşürmezse, Allah Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızk verir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 361.Hadis no: 1518; İbn Mâce, Edeb, 57. Hadis no: 3819.)
………Peygamber sav ve bağışlama
………“(Ey Rasûlüm!) Affedici ol! İyi ve güzel olan şeyleri emret! (Delil kabul etmeyen ısrarcı)câhillerden yüz çevir.” (A’râf/199)
………Rasûlullah -sas- Efendimiz:
………“…Kul başkalarının hatâlarını affettikçe Allah da onun şerefini ziyâdeleştirir…” buyurmuştur. (Müslim, Birr, 69; Tirmizî, Birr, 82)
………Allah Resulü şöyle buyurmuştur:
………“Kim arkadaşının ayıbını örterse, Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter. Kim ki Müslüman kardeşinin ayıbını açığa vurursa, Allah da onun ayıbını açığa vurur. Hattâ evinin içinde bile olsa onu ayıbıyla rezil eder.” (İbn-i Mâce, Hudûd, 5)
………Yine Resûlallah (S.A), ayıp örtmenin faziletini beyan ederek şöyle buyurmuştur:
………“Kim bir mü ‘minin ayıbını örterse, sanki diri diri toprağa gömülmüş bir kız çocuğunu kabrinden çıkararak diriltmiş gibi olur.” (Ahmed, IV, 153, 158; Ebû Dâvûd, Edeb, 38/4891)
………İnsan, başkalarının ayıbıyla uğraşmaktansa, kendi kusurlarını düzeltmeye çalışmalıdır. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- şu tavsiyede bulunur:
………“Arkadaşının ayıplarını söylemek istediğinde, hemen kendi ayıplarını hatırla!” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 328)
………Ebû Hüreyre’nin (RA.) hikmet dolu nasihatlerinden biri şöyledir:
………“Sizden biri, kardeşinin gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki koca kütüğü unutur.” (Buhârî,el-Edebü’l-Müfred, no: 592)
………Diğer taraftan bir kişi, hasbe’l-beşer işlediği bir hatayı kesinlikle açığa vurmamalı, onu örtme yoluna gitmelidir. Zîrâ Rasûlullah (A.S.) şöyle buyurmuştur:
………“İşlediği günahları açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamamı affedilmiştir. Bir adamın, gece kötü bir iş yapıp, Allah onu örttüğü hâlde, sabahleyin kalkıp; «–Ey falan! Ben dün gece şöyle şöyle yaptım.» demesi, açık günahlardandır. Oysa, Rabbi geceleyin onun kötülüğünü örtmüştü. Fakat o, sabaha çıktığında Allâh’ın örttüğünü açığa vuruyor.” (Buhârî, Edeb, 60; Müslim, Zühd, 52) (Sinan Konuk)
………Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn
………Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
