Quantcast
Channel: KURAN MEAL TEFSİR (DERLEME)
Viewing all articles
Browse latest Browse all 327

ESMA DERSLERİ – 26 – EL FETTÂH (C)

$
0
0

Euzübillahimineşşeytanirracim,

Bismillahirrahmanirrahim

Ve kul Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec’al liy min ledünke sultanen nasıyra. İsra/80)

De ki; “Rabbim, girdiğim yere sıdk halinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart. Ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende.

“Yâ mukallibel kulûb sebbit kalbiy alâ diynike.”

Ey kalpleri dilediği tarafa döndüren, kalbimi dinin üzere sâbitle!

 “Rabbiy zidniy ilmen ve fehmen ve iymanen ve yakıynen sadıka.”

Rabbim ilmimi, anlayışımı, imanımı ve sıdk üzere yakînimi çoğalt.

************************************************************************

EL FETTÂH

…. Bir konuda bir mümin eğer zorluk çekiyorsa, zahmet çekiyor ve fedakârlık yapıyorsa bilelim ki Allah onu seviyor. Allah resulü buyurdu;

“Bir kul diyelim ki rahatsızdır, o rahatsızlığına rağmen kalkıp abdestini alıyor, namazını kılmaya çalışıyor, hatta ayakta kılamıyor oturarak kılıyor. Bu örnektir her konuda böyledir. Allah Bu kulunu meleklerine göstererek, -kullandığı kelimeyi söylüyorum- Breh, breh, şu kuluma bak hele, nasıl çabalıyor, gayret sarf ederek yapıyor. Allah o kul ile iftihar eder öğünür.  Elbette Allah Breh breh der mi? Tabii ki demez, ama kul kendi seviyesine göre bunu anlamalıdır, yani Allah kulunun o halini nasıl sevdiğini beyan etmek için böyle buyuruyor. Bu sadece ibadet için değildir, hayatı yaşarken bize ağır gelen, zor gelen her ne varsa onu yaptığımızda işte o zaman rabbimize imanımızı ispatlamış oluruz.

Diyelim ki birisi hakkımızda konuştu, biz de o konuşmasından incindik. Ama “Ya rabbi, senin hatırına buna cevap vermiyorum.” İşte bu Allah’ın seveceği bir hareket bir tavırdır. Bu imanını ortaya koyarak yaptığın bir hareket olur. Veya karşındaki yanlış yapmış, bir de üstüne ona ikram etsen, iyilik yapsan ne olur? İşte karşılığını Allah’tan bekleyeceğin bir hali, bir tavır, bir amel olur. Sen de yanlış yaptığında Allah o yanlışın üzerine hem seni affeder, mağfiret eder, ayrıca bir de sana ikram eder. Sen bir kul olarak bunu yapıyorsun da ben senin rabbin olarak bunu sana yapmaz mıyım, sen buna layıksın der.

Ama hayır, o bir söylerse ben iki söyleyeceğim diye düşünüyorsan nefsini Allah’ın önüne aldın, Allah’ın rızasını gözetmedin, bunu düşünemedin. İmanını, Allah’a olan sevgini ortaya koyup ispatlayamadın. Aslında imanını kendine ispat etmek gerek. Allah ne halde olduğunu biliyor zaten.

Euzübillahimineşşeytanirracim,

Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdülillâhi Rabbil âlemin Esselâtü vesselamü Aleyke yâ Seyyidel evvelîne vel âhirîn ve iza cemîil enbiyayı ver mürselin velhamdülillahi Rabbil alemin.

Allah’ın Fettâh ismi nüzül sırasına göre 70. Esmadır, yani bu isimle beraber Allah’ın 70 ismini hep beraber anlamaya çalışmış olduk. Geriye 29 esma kalıyor Allah tamamına erdirir inşallah.

Fettah demek iki şeyi birbirinden ayıran demektir. Rahmet kapısını açan, rızık kapısını açan, mağfiret kapısını açan, af kapısını açan yani Allah’ın bütün isimleri açandır. Allah isimleri ile tecelli ederek açıyor. Neye göre açıyor? Kulun haline göre, durumuna göre, imanına göre, yürüdüğü yola göre, niyetine göre, hedefine göre Allah Fettah’tır kulunun önünü açıyor.

Bir de ayıran demektir. Neyi ayırıyor? Hak ile batılın, imanla küfrün, mümin ile müşriğin arasını ayırıyor, açıyor. Neyle yapıyor bunu? Vahyi ile yapıyor. Vahyini indirmiş küfürle imanın arasını açmış, hak ile batılın arasını ayırmış, yani artık küfür de bellidir, iman da bellidir. Şirkte bellidir Hak ta bellidir, batıl da bellidir. Kur’an ın bir adı da Furkan dır ki ayıran demektir. Bununla beraber kim haklıdır, kim haksızdır Kur’an atasını ayırıyor. Ama insan bunu kabul etmeyebilir bu takdirde de ahirette Allah hükmünü vererek ayırır. Allah kıyamet günü için de ayırım günü dedi. Yani müminlerle kâfirlerin, münafıkların birbirinden ayrıldığı gündür.

Allah Fettah’tır. Buyuruyor ki ayeti kerimede;

Efemen şerahAllâhu sadrehû lil İslâmi fe huve alâ nûrin min Rabbih* feveylün lil kasiyeti kulûbühüm min zikrillâh* ülâike fiy dalâlin mubiyn. (Zümer/22)

Allah kimin göğsünü İslam’a açmışsa, şerh etmişse. -Şerh demek yarmak, açmak demektir.- O rabbi katında bir nûr üzeredir, rabbiyle beraberdir. Yazıklar olsun dedi Allah, onlara veyl olsun ki onların kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşmış, kaskatı olmuş, onlara yazıklar olsun. Onlar apaçık dalalettedirler.

Allah’ın zikri demek Kur’an demektir, Allah Allah diye Allah’ı zikretmektir. Allah sadece Kur’an diyebilirdi, vahy diyebilirdi. Ama zikir dediyse her iki manayı bir den anlamak gerekiyor. Birini alıp diğerini bırakırsan eksik olmuş olur, bıraktığına zulmetmiş gizlemiş olursun.

Eğer biri Allah, Allah diyerek Allah’ı zikretmiyorsa bu bir. İkincisi; hayatı yaşarken her konuda rabbimin emri nedir diyerek Kur’an a müracaat edip ona uygun yapması gerekmektedir. Ona uygun yapmıyorsa Allah’ın zikrinden yüz çevirmiş demektir. Aslında ikisi aynı şeydir, bunu söylerken de Allah’ın bu konuda ki emri, hükmü nedir diye baktığında da Allah’ı hatırlamış, zikretmiş oluyor, ayrıca O’nun vahyine de bakmış oluyorsun. Yani ikisini beraber yapılmış oluyor. Eğer biri böyle yapmıyorsa kalbi katılaşmış demektir. Oysa ki aşkla, muhabbetle rabbim ne söylüyor bu konuda bana vahyi nedir, nasıl yapsam rabbim benden razı olur, beni sever demiyorsa biri Allah’ın zikrine karşı kalbi kaskatı kesilmiş demektir. Allah onlar için apaçık bir delalettedir diyor. Allah kimin kalbini İslâm’a açarsa o rabbi katında bir nur üzere değil midir diyor. Yani onun gittiği yol nurludur, aydınlıktır. Neyle aydınlıktır? Allah’ın vahyi ile.

Bu bir başlangıçtır ki bir de bunun manevi boyutu vardır, İslâm bir bütündür, sadece zahiri tarafına bakıp manevi tarafını eksik bırakırsak onun içini anlamamış oluruz. Manevi olarak ta Allah insanın kalbini İslâm’a açıyor mu? Elbette ki, açmaz mı? Yoksa Allah kelimeyi neden böyle kullansın? Göğsünü İslâm’a şerh ederse buyurdu. Göğüs İslâm’a açılır, açılınca o rabbi katında bir nur üzere olur. Yani Allah oradan ona vahyeder.

Bunun nasıl olduğunu da söyleyeyim; Bu Allah’ın zikri ile olur sadece. Gönül, kalp Allah’ın zikri ile yumuşar, aşkıyla muhabbetiyle yanar, öyle bir hal alır ki artık Allah’ın onun göğsünü şerh etme zamanı gelmiştir. Eğer ondan önce böyle bir tecelli ile karşı karşıya kalırsa ölür, toz duman olur. Yani onun o kıvama Allah’ın zikri ile gelmesi gerekir. Kaskatı kesilmiş bir kalbe bu tecelli olmaz. Allah’ın zikri ile yumuşamış o göğse tecelli olur. Allah bu tecelliyi bir anda yapar. Ama o ana kadar o da Allah’ı zikrediyor olması gerekir. Tecelli de o yumuşamış göğse, onun tam ortasına yapılıyor. Göğse tecelli hasıl olunca tıpkı bir pencere açılır gibi orası birden toz duman olur. Toz duman olan da kendi varlığıdır, benliğidir. Rabbinin güzelliğini Allah’ın kendisine nefh ettiği ruhun güzelliğini o göğüsten müşahede eder. Kendisi mi göğsünü gördü, yoksa gözü mü göğsünü gördü buna anlayamaz o anda. Ama ruhunu mu gördü yoksa rabbini mi gördü bunu da anlayamaz, hepsi birbirine karışıktır. Aklı başına gelinceye kadar bunu anlayamaz. Aklı başına gelinceye kadar demek yani bunu anlamaya çalışıncaya kadar, o an anlamaya çalışır, çalışırken de zorlanır.

Yapması gereken şey nedir? Bunu mürşidine sormaktır. Allah böyle bir şekilde tecelli etti, bu ne demektir diye. Ne demekti bu? Allah’ın o kulun göğsünü İslâm’a şerh etmesiydi. Onu sırat-ı müstakime yöneltmiş, katında bir nur üzere kılmasıdır. Onun gittiği yol nurlu yoldur artık. Allah ona şerh ettiği, İslâm’a açtığı göğsünden sürekli daimi olarak vahyeder. Artık o hak üzeredir, rabbiyle, rabbinin nuruyla beraberdir. Allah hepimize bunu ihsan eder inşallah. Gönlümüzü, kalbimizi, göğsümüzü İslâm’a şerh eder inşallah.

Allah Kur’an-ı Kerimde;

Efemen şerahAllâhu sadrehû lil İslâmi fe huve alâ nûrin min Rabbih * feveylün lil kasiyeti kulûbühüm min zikrillâh* ülâike fiy dalâlin mubiyn. (Zümer/22)

Allah kimin bağrını İslâm’a açmış ise işte o rabbinden bir nur üzerinde değil midir? O halde vay kalpleri Allah’ın zikrinden kaskatı olanlara, onlar apaçık bir sapıklık üzeredirler. Buyuruyor.

Şimdi bunu böyle anladık, bu yetti mi, ayeti anlamış olduk mu? Olmadık. Allah’ın bağrını İslâm’a açmasını nasıl söylüyor? Efemen şerahAllâhu sadrehû lil İslâm sadrını, göğsünü İslâm’a açtığı kimse fe huve alâ nûrin min Rabbih rabbi katında bir nur üzere olmaz mı? Elbette ki bir nur üzeredir buyurdu. İnsanın göğsünü İslâm’a şerh etmesi ne demek? Eğer tefsir yapılacaksa bunu söylemek gerekir.

Ayetin devamı da bunu beyan eder. Allah’ın zikrinden yüz çevirmişse kalbi kaskatı olmuştur. Böyle bir göğüs İslâm’a şerh olmaz, açılmaz. Neye açılır? Allah’tan, Allah’a teslim olmaktan başka her şeye açılır. İslâm Allah’a, O’nun vahyine, O’nun Esma-i Hüsnasının tecellisine teslim olmaktır. Bu imandır aynı zamanda.

Ayetleri biraz kısa kısa geçeceğim;

Ve âminû Bimâ enzeltü müsaddikan limâ me’aküm, ve lâ tekünû evvele kâfirin Bih* ve lâ teşterû Biâyâtiy semenen kaliyla* ve iyyaye fettekun. (Bakara/41)

Elinizdekini (Tevrat’ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kur’an’a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun. (Elmalı)

ve lâ teşterû Biâyâtiy semenen kaliyla… ayetlerimizi az bir pahaya satmayın, öyle ucuza satmayın. Yani bir dünya menfaati elde edeceğiz diye veya birileri bizi övsün, alimdir desin diye ayetlerimizi böyle ucuza satmayın. Yani hakkı, hakikati olduğu gibi ortaya koyun, korkmayın. Ahirettekileri dünyadakilere tercih edin.

İnna enzelnet Tevrate fiyha hüden ve nûr* yahkümü Bihen Nebiyyunelleziyne eslemu lilleziyne hadu ver Rabbaniyyune vel ahbaru Bimestuhfizu min Kitabillâhi ve kânu aleyhi şüheda’* fela tahşevünNase vahşevni ve lâ teşteru Bi âyâtiy semenen kaliyla* ve men lem yahküm Bi ma enzelAllâhu feülaike hümül kafirun. (Maide/44)

Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat’ı indirdik. Kendilerini (Allah’a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah’ın Kitab’ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. (Elmalı)

ve men lem yahküm Bi ma enzelAllâhu Her kim ki Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse feülaike hümül kafirun. İşte kâfir olanlar onlardır. Allah’ın hükümleri ile hükmetmek demek, Kur’an ile hükmetmek demektir. Allah neyi söylemişse, nasıl hüküm vermişse hüküm budur deyip onu kabul ederek uygulamak demektir. Hem kendisine, hem ailesine, hem iş yerinde işine, bütün varlığa, mahlûkata Allah’ın hükümleri ile hükmetmek demektir. Değilse onlar kâfirlerdir, zalimlerdir, fasıklardır diyor Allah. Ki bunlar ayrı ayrı ayetlerdir.

… ve men lem yahküm Bima enzelAllâhu feülaike hümüz zalimun. (Maide/45) İşte onlar zalimlerin ta kendileridir.

… ve men lem yahküm Bi ma enzelAllâhu feülaike hümülfasikun. (Maide/47)

Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar fasıkların ta kendileridir.

Görüldüğü gibi Kâfir, zalim, fasık aynı manayı paylaşıyorlar. Bunların hepsinin ortak sebebi onların Allah’ın hükmü ile hükmetmemiş olmalarıdır. Biz de bakacağız Allah’ın hükmü ile hükmediyor muyuz, etmiyor muyuz? Yoksa kendi nefsi hükmümüzle mi hükmediyoruz. Bu soruya verilecek cevap haydi 99 demeyelim %90 kendi hükmümüzle hükmediyoruz, hatta Allah’ın hükümlerini bile bilmiyoruz. Öğrenmeye bile tenezzül etmemişiz. Allah’ın hükmünü öğrenmeye, anlamaya bile zaman ayırmamışız, gereksizdir demişiz, benim aklım var, ilmim var, geleneklerim adetlerim var öyleyse kendim hükmederim demişiz. Allah ne buyurdu? Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenler kâfirlerdir, zalimlerdir, fasıklardır, bunlar cehennemliklerdir dedi. Allah’ı ciddiye almamak öyle basit bir şey değil, Allah’ın kabul etmeyeceği bir şeydir.

Fela ve Rabbike lâ yu’minune hatta yühakkimuke fiyma şecera beynehüm sümme lâ yecidu fiy enfüsihim haracen mimma kadayte ve yüsellimu tesliyma. (Nisa/65)

Allah kendisine yemin ediyor; Rabbine yemin olsun ki onlar kendi aralarında çıkan sorunlardan dolayı seni hakem edip sümme lâ yecidu fiy enfüsihim haracen mimma kadayte sonra onlar senin verdiğin o hükümde -ki Allah’ın hükmü ile hükmediyorsun- gönüllerinde, kalplerinde, nefislerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın ve yüsellimu tesliyma tam bir teslimiyetle o hükmü kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.

Herhangi bir konuda ki konu ne olursa olsun, ister bizim faydamıza, ister zararımıza, o konudaki Allah’ın hükmünü eğer gönlümüzde bir ağırlık duymaksızın kabul etmediysek Allah onlar için tam bir teslimiyetle teslim olmadıklarından dolayı tam bir iman etmiş olmazlar dedi. Yani hükmü kabul etsek bile gönlümüzde bir ağırlık duysak bile Allah bu gibilere mümin değillerdir diyor. Allah’ın hükmünü kabul etmemek, Allah’ı kabul etmemek demektir.

Ve yekulune amenna Billâhi ve Bir Rasûli ve eta’na sümme yetevella feriykun minhüm min ba’di zâlik* ve ma ülaike Bil mu’miniyn. (Nur/47)

Ve yekulune amenna Billâhi ve Bir Rasûli Bir de onlar diyorlar ki biz Allah’a iman ettik ve bir Resul dedi, ve Resul demediler. Hâlbuki sadece resul demeleri gerekiyordu. Allah’ın resulü ile Allah’a iman ettik onun gibi iman ettik demektir bu. Sonra; ve eta’na itaat edenleriz. Allah’a ve resulüne iman ettik ve itaat ettik derler sümme yetevella feriykun minhüm min ba’di zâlik sonra onlardan bir kısmı bunun arkasından yan çiziyor, yani itaat etmiyor ve ma ülaike Bil mu’miniyn bunlar mümin değildirler. Ama iş lafa geldiğinde Allah’a ve resulüne iman ettik ve itaat ettik diyorlar. Sonra da yan çiziyorlar. Yani işlerine gelmeyen yerlerde Allah’ın hükmünü kabul etmiyor, itaat etmiyor Allah’a ve resulüne. Allah onlar için işte bunlar mümin değillerdir buyuruyor.

Ne diyeceğiz? Sadakallahul ‘Azîm, Allah doğruyu söylemiştir. Bu8nun dışında kim bir şey söylerse yalan söylemiştir. Allah’ın emri, hükmü karşısında yan çiziyorsa, ben bunu kabul etmiyorum diyor, ben daha iyisini biliyorum diyorsa o mümin değildir diyor Allah. Niye bunu tekrar tekrar söylüyorum? Kimse kendini kandırmasın, yani seni yaratan Allah’ı sen kabul etmedin, verdiği hükmü kabul etmedin, ben daha iyisini biliyorum dediysen nasıl mümin olabilirsin ki? Allah bunu kabul etmiyor. Ama bu hükmü her yerde geçerli olması gerekir. Kur’an her bir insana tek tek inmiştir. Hanımına muamele ederken Allah’ın hükmü geçerli olmalıdır, çocuklarına muamele ederken Allah’ın hükmü geçmelidir, insanlara muamele ederken Allah’ın hükmü geçmelidir, kendisine bile muamele ederken Allah’ın hükmü geçmelidir. Geçmiyorsa Allah bunlar için mümin değillerdir diyor. Fakat onlar söylüyorlar, Allah’a ve resulüne iman ettik ve itaat ettik diyorlardı ama iş Allah’ın hükmüne gelince yan çiziyorlardı.

Ve men yutı’ıllahe ve RasûleHU ve yahşAllâhe ve yettakhi feülaike hümül faizun; (Nur/52)

Her kim de Allah’a itaat eder, resulüne itaat eder ve Allah’tan haşyet duyarsa, O’na karşı edepli olursa ve yettakhı ve takva sahibi olursa, bu sorumluluğu bilip gereğini yerine getirirse feülaike hümül faizun işte muradına ereler, kurtuluşa erenler bunlardır.

Allah Fettah’tır, gönülleri İslâm’a açandır, rızık kapısını açandır, mağfiret kapısını açandır. Yani isimlerinin tecellisini açandır. Eğer Allah’ın Fettah ismi bir kulda tecelli ederse o da insanların gönüllerinin İslâm’a açılmasına vesile olur. Yani, Allah gönül kapısını onunla açar. Bu nasıl olur? İnsanların gönüllerini Allah’ın sevgisine açar, imana açar, Allah’a teslim olmaya açar, ama açabilmesi için önce onun gönlünün açılmış olması gerekir. Yoksa kendi gönlü açılmamışsa o nasıl yardım edebilir? Bu durumda onun nasıl yapması lazım? Gönlü, sadrı İslâm’a açılmış olanlarla beraber olup onlarla beraber bu işi yapması lazım. Yoksa bunu beceremez mümkün olmaz. Sadece kendini kandırmış olur yani.

Gönülleri Allah’ın vahyine açmak, hikmete açmak, ilme açmak, cennete açmak, bütün bunların hepsi de ne ile yapılır, nasıl yapılır? Hepsi sevgiyle yapılır, aşkla yapılır, muhabbetle yapılır. Bütün bunlar yapılırken sabırlı olmak gerekir yani sabırla yapılır. Bütün kapıların hepsi Allah’ın Fettah isminin kapısı açılan el Esma-i Hüsna’nın yani Allah’ın isimlerinin kapılarıdır.  Mesele gönülleri Allah’a açmaktır. Eğer birileri bunu yapıyor, yapmaya çalışıyorsa Allah’ın Fettah ismi onda tecelli etmiştir. Aynı şekilde birisi diğerine hangi konuda olursa olsun yardım ediyorsa Allah’ın Fettah ismi orada tecelli etmiştir.

Diyelim ki Rızık için yardım etti, oradaki Rezzak isminin kapısı ona Fettah isminin tecellisi ile açıldı demektir. Birisi diğerinin affolması için araya girdi onu affettirdi. Yani Allah’ın Afûv ismi kapısı açıldı neyle açıldı? Allah’ın Fettah isminin tecellisi ile açıldı.

Allah’ın Fettah isimi ayıran demektir

Kul yecme’u beynena Rabbüna sümme yeftehu beynena Bil Hakk* ve HUvel Fettahul’ ‘Aliym; (Sebe’/26)

De ki onlara rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak sümme yeftehu beynena Bil Hakk sonra aramızda hak ile fethi yapacak yani aramızı açacak. Hak kimdedir, batıl kimdedir, kimin doğru, kimin yanlış yolda olduğunu Allah aramızda hak ile ayırıp hükmünü verecek, feht yapacaktır. ve HUvel Fettahul’ ‘Aliym  O Allah Fettah ve ‘Alîmdir. Görüldüğü gibi Fettah ismi de ‘Alîm ismine göre tecelli ediyor.

Ve lekad saddeka aleyhim ibliysü zannehu fettebe’uhü illâ feriykan minel mu’miniyn. (Sebe’/20)

 Allah buyurdu ki Andolsun ki iblis zannını doğru çıkardı, tasdik etti. Hangi konuda zannını doğru çıkardı? İnsanların kendisine tabi olması konusunda ki zannını doğru çıkardı. illâ feriykan minel mu’miniyn ancak mü’minlerden bir fırka bir grup hariç gerisinin hepsi iblise tabi oldu.

İblis huzurdan kovulurken “Ya rabbi bana Kıyamete kadar, insanların tekrar dirileceği güne kadar mühlet verirsen ben bunların secdeye layık olmadıklarını ispat ederim. Senin sırat-ı müstakiminin üzerinde oturtacağım, gelenlerin önünden arkasından, sağlarından sollarından gelip hepsini kendime bağlayacağım. Yalnız senin ihlaslı kulların müstesna.” (A’raf/16-17) Demişti. Allah’ta buyuruyor ki iblis bu zannını doğru çıkardı, müminlerden bir fırka hariç gerisinin hepsi ona, şeytana tabi oldu. Bu gerçekten insanlık için dehşet verici bir durumdur.

Peki, Şeytana tabi olmayanlar kimlerdi? İhlaslı olanlar, yani Allah’a karşı samimi olanlar, benim derdim sensin ya rabbi diyenler. Eğer sevmiyorsan senin ihlaslı olman mümkün değildir. Yani bir şeyi sevmiyorsun, ama ben bunu istiyorum dersen burada ihlas olur mu? İstediğin kadar çaba, gayret sarfet, şayet sevmemişsen ihlaslı olamıyorsun. Ancak o şeyi sevmiş isen o zaman ben bu şeyi istiyorum dediğinde ihlaslısın, doğru sözlüsün demektir. İhlas demek halis demektir, saf demektir. Yani senin saf bir şekilde Allah’ı istemen gerekiyor, bunun içinde O’nu sevmen gerekiyor,  O’na âşık olman gerekiyor. Sevmeden aşık olmadan ihlaslı olunamıyor, yok böyle bir şey. Nefsin için istediklerin ki isterse bu cennet olsun, ya rabbi ben cenneti istiyorum deyip gece gündüz ibadet yaparsan sizce Allah bu kuluna teşekkür eder mi? Etmez, zaten etmeyeceğini söylüyor. Allah’ın rızasını, cemalini, isteyerek yaptığınız işlerin dışında hiçbir işiniz şükrana layık değildir. İhlaslı olmak imanı gerektirir, taklit olanı sahtesini değil hakiki imanı gerektirir.

Eğer biri sadece İslâm’a girmekle değil gerçekten Allah’a iman ederse asla bu imanından cayması mümkün değildir. Ayet devam ediyordu;

Ve ma kâne lehu aleyhim min sultanin illâ lina’leme men yu’minu Bil ahireti mimmen huve minha fiy şekkin ve Rabbüke alâ külli şey’in Hafiyz. (Sebe’/21)

Ve ma kâne lehu aleyhim min sultan Oysa ki Allah dedi; oysa ki şeytanın onlar üzerinde hiçbir hakimiyeti, gücü saltanatı yoktur. İllâ Ancak dedi Allah Buna neden müsaade ettik lina’leme men yu’minu Bil ahiret kimin ahirete iman ettiğini bilelim diyedir. Şeytana uyanlar ahirete iman etmemiştir dedi. Dikkat edin banama iman etmemiştir demedi, resulüme iman etmemiş demedi, Kur’an a iman etmemiş demedi, ahirete iman etmemiş dedi. Neden? Ahirete iman etse dünyayı ahiretine feda edecek çünkü. Hâlbuki ahirete iman etmediği için dünyasını ahirete kurban edemiyor, etmiyor, gücü buna yetmiyor. İşte ahirete iman etmemek bu demektir.

mimmen huve minha fiy şekkin Hanginiz ahirete iman ettiniz hanginiz ahirete iman hakkında şek ve şüphe içindesiniz bunu ayırt edelim diye buna müsaade ettik. ve Rabbüke alâ külli şey’in Hafiyz.  Muhakkak ki senin rabbin her şey üzerinde gözetendir. Bu ayetler hepsi birbirinin devamıdır, dolayısıyla devam ediyor;

Kulid’ulleziyne ze’amtüm min dunillâh* lâ yemlikûne miskale zerretin fiys Semavati ve lâ fiyl Ardı ve ma lehüm fiyhima min şirkin ve ma lehu minhüm min zahiyr. (Seb’/22)

Kulid’ulleziyne ze’amtüm min dunillâh Deki onlara; Allah’tan başka ilâh saydıklarınızı istediğiniz kadar çağırın, dua edin, yalvarın. lâ yemlikûne miskale zerretin fiys Semavati ve lâ fiyl Ard onların göklerde ve yerde herhangi bir şeye küçücük bir zerre kadar bile güçleri yetmez. ve ma lehüm fiyhima min şirkin Allah’ın hiçbir şekilde onlardan bir ortağı yoktur ve ma lehu minhüm min zahiyr bir de onlardan herhangi bir yardımcısı yoktur, Allah’ta onlara yardım etmez.

Ve lâ tenfa’uş şefa’atü ‘ındeHU illâ limen ezine leh* hattâ izâ füzzia’ ‘an kulubihim kalu ma zâ kale Rabbüküm* kalül Hakk* ve HUvel ‘Aliyyül Kebiyr; (Sebe’/23)

Ve lâ tenfa’uş şefa’atü ‘ındeHU illâ limen ezine lehu Allah katında, O’nun huzurunda Allah’ın izin verdiklerinin dışında hiç kimsenin şefaati fayda verrnez. hattâ izâ füzzia’ ‘an kulubihim ne zaman ki onların kalplerinden o yaşanan dehşet giderildiğinde kalu ma zâ kale Rabbüküm Derler ki rabbiniz ne dedi, ne söyledi diye sorarlar. kalül Hakk* ve HUvel ‘Aliyyül Kebiyr Derler ki rabbimiz hakkı söyledi O, ‘Aliyyül Kebir olandır.

 Kul men yerzukuküm mines Semavati vel Ard* kulillâhu ve inna ev iyyaküm leâla hüden ev fiy dalâlin mubiyn. (Sebe/24)

Kul men yerzukuküm mines Semavati vel Ard De ki onlara göklerden ve yerden size kim rızık veriyor? Kulillâh De ki; Allah. ve inna ev iyyaküm leâla hüden ev fiy dalâlin mubiyn. De ki hidayete erdiren Allah’tır, ya biz hidayetteyiz ya da siz hidayettesiniz. Eğer biz hidayetteysek siz delalettesiniz..! yani böyle karma karışık şey olmaz. Allah’ı kabul edenler iman etmiş olup hidayet üzeredir. Yoksa biraz öyle biraz böyle olsun olmaz. Dolayısıyla Biz Allah’a, Resulüne, ahirete iman edenlerden olup hidayet üzereyiz, sizler de delalet içindesiniz.

Kul lâ tüs’elune ‘amma ecramnâ ve lâ nüs’elü ‘amma ta’melun; (Sebe/25)

Kul lâ tüs’elune ‘amma ecramnâ de ki onlara bizim yanlışlarımızdan, suçlarımızdan dolayı siz sorumlu tutulmazsınız. ve lâ nüs’elü ‘amma ta’melun biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz.

Kul yecme’u beynena Rabbüna sümme yeftehu beynena Bil Hakk* ve HUvel Fettahul’ ‘Aliym. (Sebe/26)

Kul yecme’u beynena Rabbüna De ki; Rabbimiz hepimizi bir araya getirecek sümme yeftehu beynena Bil Hakk sonra aramızda Hakk ile hükmünü verecek, aramızı açacaktır. ve HUvel Fettahul’ ‘Aliym Allah Fettah ve ‘Alîmdir. O her şeyi bilendir, bununla beraber doğru ile yanlışın, mümin ile kâfirin, iman ile küfrün arasını da açandır.

Kul eruniyelleziyne elhaktüm Bihi şürekâe kella* bel HUvAllâhul ‘Aziyzül Hakiym. (Sebe/27)

De ki: “O yanı sıra var sandığınız ortaklarınızı gösterin bana! Hayır, hâşâ! Bilakis yalnızca “HÛ”; Aziyz, Hakiym (olan) Allâh’tır.

Ve ma erselnake illâ kâffeten linNasi beşiyran ve neziyran ve lâkinne ekseren Nasi lâ ya’lemun. (Sebe/28)

Hitap Allah resulünedir; seni bütün insanlara bir müjdeci, uyarıcı olarak gönderdik. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.

İnnâ fetahnâ leke fethan mubiynâ. (Feth/1)

Allah buyurdu ki sana apaçık bir (açık bir hakikati müşahede gücü) fetih verdik. Bu da Allah’ın Fettah isminin bir kuldaki tecellisinin beyanıdır.

Allah bir kuluna fetih verince ne olur, nasıl olur? İnnâ fetahnâ leke fethan mubiynâ biz sana apaçık bir fetih verdik. Kime verdi? Allah resulüne. Ne oldu?

Liyağfire lekellahu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yütimme nı’meteHU ‘aleyke ve yehdiyeke sıraten müstekıyma. (Feth/2)

Liyağfire lekellahu mâ tekaddeme min zenbik Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etti. Mağfiret etmek için sana fetih verdi. ve yütimme nı’meteHU ‘aleyke bir de senin üzerinde ki nimetini tamamlamak için sana bu fethi verdi. ve yehdiyeke sıraten müstekıyma bir de seni sırat-ı müstakıyme hidayet etsin diye sana fetih verdi.

Bu durumda Allah kime fetih verirse onun geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiş demektir. (…?) Rabbi katında bir nur üzere olur çünkü o. Bununla beraber Allah onun üzerinde ki nimetini tamamlayacak için bunu yapmıştır, bir de onu sırat-ı mustakıme hidayet etmek içindir.

{Ek bilgi; Fethi karib ile (çok yakın Feth)  evvelki günahlar her ne kadar örtülür, menfaattenme olursa da, işbu sonraki günahlar fayda sağlamaz. Zira kalp makamı, ancak makamı ruha terakkiden ve ruh parlaklığının kalp üzerine istilasından sonra tamam ve tekmil olabilir.

Bu takdir de makamı kalpte olan NEFSİN halden hale geçmesi, menfaatlerinin, yararlandığı tüm maddesel varlık ile arasının kesilmesi ile hâsıl olur. Tüm bunlar olduğunda kalbin de halden hale geçmesi zahiri, açık, apaçık hale gelir.

Bu feth şeklinde Ruhlar âlemini müşahede şeklinde gerçekleşerek bu sayede kalp gözünün açılması gibi kazançları da hâsıl olur. Keza kalbin fethinden sonra parlayan aydınlanan kalp ile kazanılan heyeti nuriyeden ibaret bulunan ve halden hale geçmesi sebebiyle nefsin o sıfatlarla zahir ve kendi halini örttüğü sıfatlan da örtülür ki işaret olunan günahlar da bunlardır. (Kaşani-Tevilat)}

Ve yensurekellâhu nasren ‘Aziyza (Feth/3)

Allah Aziz, şerefli bir yardımla sana yardım etti. Bu kuluna şeref vermek içindir. Allah’ın muradı o kulun üzerinde gerçekleştirdiği için bu şerefi ona bahşediyor, yardım ediyor.

Bu durumda böyle biri yani Allah resulü ile beraber olanlar nasıl bir nimet kazanıyor?

 HUvelleziy enzeles sekiynete fiy kulûbil mu’miniyne liyezdâdû iymânen me’a iymânihim* ve lillâhi cünûdüs Semâvâti vel’Ard* ve kânAllâhu ‘Aliymen Hakiyma. (Feth/4)

HUvelleziy enzeles sekiynete fiy kulûbil mu’miniyn bununla beraber Allah müminlerin kalbine sekineti indirir. liyezdâdû iymânen me’a iymânihim imanlarına iman katsınlar diye. Demek ki Allah bir kulunun kalbine sekineti indirirse o imanına iman katmış, artmış olur. ve lillâhi cünûdüs Semâvâti vel’Ard göklerin ve yerin orduları Allah’a aittir ve kânAllâhu ‘Aliymen Hakiyma. Muhakkak ki Allah ‘Alîm ve Hakîm’dir.

Allah bunu neden böyle yapmış?

Liyüdhılel mu’miniyne velmu’minati cennatin tecriy min tahtihel’enharü halidiyne fiyha ve yükeffire anhüm seyyiatihim ve kâne zâlike indAllâhi fevzen ‘azıyma. (Feth/5)

Liyüdhılel mu’miniyne velmu’minati cennatin tecriy min tahtihel’enharü halidiyne fiyha Allah buyurdu mümin erkekleri ve mümin kadınları altlarından ırmaklar akan cennetlere koymak için bunu böyle yapmıştır. ve yükeffire anhüm seyyiatihim bir de onların günahlarını yok etmek için böyle yapmıştır ve kâne zâlike indAllâhi fevzen ‘azıyma işte Allah katında ki büyük kurtuluş, murada ermek budur. Ayetler devam ediyor;

Ve yu’azzibel münafikıyne velmünafikati velmüşrikiyne velmüşrikâtiz zanniyne Billâhi zannessev’* aleyhim dairetüssev’* ve ğadıbAllâhu aleyhim ve leanehüm ve e’adde lehüm cehennem* ve saet masıyra. (Fetf/6)

Ve yu’azzibel münafikıyne velmünafikati velmüşrikiyne velmüşrikât Allah bununla beraber münafık erkekler ve münafık kadınlara, müşrik erkekler ve müşrik kadınlara azab edecek. Neden azab edecek? zanniyne Billâhi zannessev’ onlar Allah hakkında suizanda, kötü zanda bulundukları için.

Allah hakkında bir mümin neden suizanda bulunabilir mi? Eğer birisi Allah’ın isimlerine iman etmemişse Allah hakkında kötü zandan kurtulamaz. Çoğu zaman kardeşlerimiz de böyle bir zanna düşüyorlar. Mesela dese ki Allah beni affetmez. O Allah’ın Ğafûr ismini, Ğaffar ismini, Tevvab ismini, Afûv ismini bir anda inkâr etmiş olur. Böylece Allah hakkında kötü zanna düştü. Ya da Allah beni rızıklandırmaz, Allah beni zengin etmez, bu da kötü zandır. Ben Allah’a vasıl olamam, kötü zan. İşte bunlar kimlerdir? Münafık erkekler, münafık kadınlar, müşrik erkekler, müşrik kadınlar diyor Allah. Bunlar neden böyle müşrik, münafık olmuşlar? Allah hakkında kötü zanda bulundukları için. İşte Allah bunlara azab edecek. İman edenlere ne yapıyordu? Onlara da fetih veriyordu. Feth; gönüllerini İslâm’a açıyordu.

aleyhim dairetüssev’ onların bu kötü zanları onların başına gelsin dedi. ve ğadıbAllâhu aleyhim Allah onlara gazab etmiştir. ve leanehüm ve onları lanetlemiştir. ve e’adde lehüm cehennem. Onlara cehennemi hazırlamıştır ve saet masıyra o ne kötü yerdir.

Allah hakkında suizan da bulunmak, onun için ne yapıp edip illa ki esma-i Hüsnayı anlamamız, öğrenmemiz gerekiyor. Allah’ın isimlerine iman etmemiz gerekiyor. Neden bu kadar feryad edip gayret ettiğimi bu ayetten anlamak gerekiyor. Eğer öğrenip, anlayıp, idrak edip iman etmezsek Allah hakkında suizanda bulunuruz. Bu durumda ya münafık olur ya da müşrik oluruz. Bunun karşılığında Allah ta bizlere gazab eder, lanetler ve cehennemi hazırlar.

Yeminle söylüyorum bin Müslümanı bir araya getirin içlerinde iki kişi Allah hakkında suizanda bulunmayan çıkaramazsınız. Ama Allah Ğafûr ve Ğaffar’dır. Allah onu uyarır; Ya kulum bu tavrı, söylediğin sözü bana nasıl yakıştırdın diye onu uyarır. Fakat o kul yine o haliyle giderse Allah’a yemin ediyorum o cehennemliktir. Allah’a yine yemin ediyorum ki o bu haline devam ederse ona gazab eder ve lanetler ve hiç kimse onu kurtaramaz. Allah’ın mühlet vermesine aldanmamak gerekiyor. Yani her şeyin bir sonu vardır. En sonunda Allah ne der? Sen bana iman etmiyor ve benden daha üstün olduğunu sanıyorsun öyle mi? Der ve ona lanet eder.

Bu halde birçok kardeşimiz vardır, yani bu hali yaşayan, Allah’a bu şekilde suizan da bulunup O’nun gazabını, lanetini hak etmiş birçok kardeşimiz vardır. Bunu söylemezsem sorumlu duruma düşerim. Herkesin kendisini kontrol etmesi gerekir. Kendisini devamlı; Ben, beni yaratan rabbim hakkında suizan da bulunuyor muyum, O’nun isimlerinden herhangi birini inkâr ediyor, yok sayıyor muyum? Diye sorgulaması gerekir. Allah şahidim olsun ben bunu olduğu gibi, O’nun söylediği gibi söylüyorum. Bu yüzden de böyle bir sorumluluğu kabul etmiyorum. Yani kimse kıyamet gününde; Ya rabbi biz bu kuluna güvendik ama bu kulun bize söylemedi demesin diye. Eğer merak eden varsa kendisi sorabilir buradan cevap verebilirim. Ayet devam ediyor;

Lekad radıyAllâhu ‘anilmu’miniyne iz yubayi’ûneke tahteşşecereti fe’alime ma fiy kulubihim feenzelessekiynete aleyhim ve esâbehüm fethan kariyba. (Feth/18)

Lekad radıyAllâhu ‘anilmu’miniyn Muhakkak ki Allah mü’minlerden razı olmuştur. Hangi mü’minler? iz yubayi’ûneke tahteşşecere o ağacın altında sana biat eden mü’minlerden Allah razı olmuştur. Bu ağaca Rıdvan ağacı denir, ağacın altında sahabe Allah resulüne biat ediyor. Umreye gitmeye karar vermişti Allah resulü Onunla beraber de binlerce sahabe yollara çıktı. Mekke’li müşrikler onları içeri almak istemediler. Allah resulü Hz. Osman’ı elçi olarak gönderdi onlara, yani savaş için gelmediklerini haber vermek için. Sadece Kâbe’yi tavaf edip döneceğiz, umremizi yapıp döneceğiz mesajını göndermişti.

Müşrikler Hz. Osman’ı bir süreliğine alıkoydular, sonra Hz. Osman’ın şehit edildiği haberi geldi. Allah resulü buyurdu ki; Mekke’ye gireceğiz. Unutmayın sadece kılıçları var yanlarında. Ya biz onları öldüreceğiz ya da öleceğiz. Benimle ölümüne biat etmek isteyenler gelsin dedi. Eksiksiz hepsi biat etti. Yola çıkarken münafıklar onlarla beraber gelmemişlerdi, çünkü “bunlar eceline susamış, şimdi gidiyorlar, artık Mekke’den geri dönemezler, kesinlikle orada hepsini öldürürler “ demişlerdi. Bunlar münafık ya yani Allah’a güvenmemişler ya, Allah’ı bilmiyorlardı. İşte Allah’ta o ağacın altında sana biat edenlerden Allah razı olmuştur dedi. Bir anda rıza makamına, marziye makamını ikram etti. Neye karşılık? İmanına karşılık, Allah yolunda canını vermeye karşılık, işte böyle bir iman.

fe’alime ma fiy kulubihim Allah onların kalplerindekini biliyordu feenzelessekiynete aleyhim Allah onların üzerine sekineti indirdi. Neden? Kalplerinde eksiklik var, yanlışlık var. Ama Allah onlara sekinetini verip tamamladı onları. Öyle ki tam biat etsin, rızasını hak etsin diye. Yani nimetini tamamladı onların. ve esâbehüm fethan kariyba bir de onları yakın bir fetihle ödüllendirdi.  Bu fethi zahiri olarak anladığımızda Mekke’nin fethi olarak anlaşılır. Fakat bunların hepsi manevi idi.

Kezzebet kavmü Nuhınil murseliyn. (Şuârâ/105)

Nuh kavmi peygamberlerini yalanladılar.

İz kale lehüm ehuhüm Nuhun ela tettekun. (Şuârâ/106)

Kardeşleri Nuh onlara dedi ki siz Allah’a karşı takva sahibi olmayacak mısınız?

İnniy leküm Rasûlün emiyn. (Şuârâ/107)

Muhakkak ki ben size gönderilmiş emin bir elçiyim.

Fettekullâhe ve etıy’un. (Şuârâ/108)

Allah’a karşı takva sahibi olun ve bana itaat edin.

Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr* in ecriye illâ alâ Rabbil alemiyn. (Şuârâ/109)

Ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum, benim ecrim alemlerin rabbi olan Allah’a aittir.

Fettekullâhe ve etıy’un. (Şuârâ/110)

Allah’a karşı takva sahibi olun ve bana itaat edin.

Kavmi ona cevap veriyor;

Kalu enu’minu leke vettebeakel erzelun. (Şuârâ/111)

Biz sana hiç iman eder miyiz? Neden böyle söylüyorlar? Sana rezil olanlar tabi oluyor, fakirlere, fukaralara, kölelere bunlar rezil diyorlar.

Kale ve ma ılmiy Bima kânu ya’melun. (Şuârâ/112)

Nuh AS. dedi ki; benim, onların yaptıklarına dair bir bilgim yok, ilmim yok. Onların hesabı bana ait değil.

İn hısabühüm illâ alâ Rabbiy lev teş’urun. (Şuârâ/113)

Onların hesabı ancak rabbime aittir, bunu şuur edemiyor musunuz, anlamıyor musunuz?

Ve ma ene Bi taridil mu’miniyn. (Şuârâ/114)

Ben iman eden müminleri kovmaya memur değilim.

İn ene illâ neziyrun mubiyn. (Şuârâ/115)

Ben sadece bir uyarıcıyım.

Kalu lein lem tentehi ya Nuhu le tekûnenne minel mercumiyn. (Şuârâ/116)

Dediler ki ey Nuh, eğer bu davetten vazgeçmezsen muhakkak ki seni taşlarız.

 Kale Rabbi inne kavmiy kezzebun. (Şuârâ/117)

Nuh dedi ki; Rabbim, kavmim beni yalanladı.

Allah’ın Fettah ismini anlamaya çalışıyorduk ki burada geliyor;

Feftah beyniy ve beynehüm fethan ve necciniy ve men me’ıye minel mu’miniyn. (Şuârâ/118)

Aramızı, benimle onların arasını fethet dedi. Artık nasıl fethedeceksen öyle fethet. Beni ve benimle beraber olan müminleri kurtar dedi.

Feenceynahu ve men meahu fiyl fülkil meşhun. (Şuârâ/119)

Biz de onu ve onunla beraber olanları gemide taşıyarak kurtardık.

Sümme ağrakna ba’dül bakıyn. (Şuârâ/120)

Geride kalanların hepsini boğduk.

İnne fiy zâlike le ayeten ve ma kâne ekseruhüm mu’miniyn. (Şuârâ/121)

Muhakkak ki bunda ayetler vardır, hal böyleyken çoğu iman etmedi.

Ve inne Rabbeke le HUvel ‘Aziyzur Rahıym. (Şuârâ/121)

Muhakkak ki senin rabbin ‘Azîz ve Rahîmdir.

Kezzebet Âdünil murseliyn. (Şuârâ/122)

Ad kavmi de aynı şekilde elçileri yalanladı.

İz kale lehüm ehuhüm Hudün ela tettekun. (Şuârâ/123)

Onların peygamberleri onlara şöyle söylemişti. Siz Allah’a karşı takva sahibi olmayacak mısınız?

İnniy leküm Rasûlün emiyn. (Şuârâ/124)

Muhakkak ki ben size gönderilmiş emin bir elçiyim.

Fettekullâhe ve etıy’un. (Şuârâ/125)

Allah’a karşı takva sahibi olun ve bana itaat edin.

Ve ma es’elüküm aleyhi min ecr* in ecriye illâ alâ Rabbil alemiyn. (Şuârâ/126)

Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim alemlerin rabbi olan Allah’a aittir.

Bakıyoruz ki peygamberler aynı şeyleri söylemişler; Allah’a karşı takva sahibi olun, Allah’a karşı sorumluluğunuzu kabul edin, Hz. İnsan olmayı kabul edin.

Aminu Billâhi ve RasûliHİ ve enfiku mimma ce’alekum mustahlefiyne fiyh* felleziyne amenû minküm ve enfeku lehüm ecrun kebiyr. (Hadid/7)

Aminu Billâhi ve RasûliHİ Allah’a iman edin, resulüne iman edin ve enfiku mimma ce’alekum mustahlefiyne fiyhi bir Allah’ın, tasarrufunu size bıraktığı şeylerden infak edin felleziyne amenû minküm ve enfeku lehüm ecrun kebiyr. İman edip infak edenleriniz için büyük, Kebîr bir mükâfat vardır.

Ve ma leküm lâ tu’minune Billâhi, verRasûlu yed’ukum litu’minu BiRabbiküm ve kad ehaze miysâkaküm in küntüm mu’miniyn. (Hadid/8)

Ve ma leküm lâ tu’minune Billâhi Size ne oluyor, neden Allah’a iman etmiyorsunuz ki? verRasûlu yed’ukum litu’minu BiRabbiküm oysaki Allah’ın resulü sizi O’na iman etmeniz için davet ediyor ve kad ehaze miysâkaküm bir de Allah sizden kesin olarak söz almıştı kendisine iman edeceksiniz diye. in küntüm mu’miniyn siz mümin değil misiniz? Eğer siz müminseniz Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirmeniz gerekmez mi?

HUvelleziy yünezzilu ‘alâ ‘abdiHİ âyâtin beyyinatin liyuhriceküm minezzulümati ilenNûr* ve innAllâhe Biküm leRaûfun Rahıym. (Hadid/9)

HUvelleziy yünezzilu ‘alâ ‘abdiHİ âyâtin beyyinat liyuhriceküm minezzulümati ilenNûr * sizi karanlıklardan nura çıkarsın diye resulüne ayetleri indiren O’dur. ve innAllâhe Biküm leRaûfun Rahıym. Muhakkak ki Allah sizin için rauf ve Rahîmdir.

Allah infak etmeyi emrediyor, münafıkları anlatırken onların dünya hayatını, dünya malını tercih ettiklerini ısrarla beyan ediyor. Sanki birisi münafık mıdır, değil midir neresinden anlaşılır diye sorulacak olsa infak ediyorsa iman ediyordur, etmiyorsa değildir, yani münafıktır cevabını veriyor.

Ve maleküm ella tunfiku fiy sebiylillâhi ve Lillâhi miyrasüsSemâvati vel’Ard … (Hadid/10)

Neden Allah yolunda infak etmiyor harcamıyorsunuz ki, oysaki göklerin ve yerin mirası zaten Allah’a aittir.

Men zelleziy yukridullahe kardan hasenen feyuda’ıfehu lehu ve lehu ecrun keriym. (Hadid/11)

Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah onu, onun için artırır, katlar. Hem de onun için daha güzel Kerîm bir mükâfat ayrıca vardır.

Allah infak etmeyi, kendisine verilmiş bir borç olarak kabul ediyor. Allah kıyamet gününde bir sahneyi anlatır.

Yevme teralmu’miniyne velmu’minati yes’a nuruhüm beyne eydiyhim ve Bieymanihim buşrakümülyevme cennatun tecriy min tahtihel’enharu halidiyne fiyha* zâlike huvelfevzul ‘azıym. (Hadid/12)

Yevme teralmu’miniyne velmu’minat o gün sen mümin erkeklerle mümin kadınları şöyle görürsün yes’a nuruhüm beyne eydiyhim ve Bieymanihim o müminleri önlerinden ve sağlarından nurların kendilerini aydınlattığını görürsün buşrakümülyevme cennatun tecriy min tahtihel’enharu halidiyne fiyha o gün onlara verilecek olan müjde altlarından ırmaklar akan cennetlerdir ve onlar oralarda ebedi olarak kalırlar. zâlike huvelfevzul ‘azıym. İşte büyük kurtuluş, murada ermek budur. Ayetler devam ediyor;

Yevme yekulül münafikune velmünafikatu lilleziyne amenûnzuruna naktebis min nurikum kıylerci’u veraekum feltemisu nûra* feduribe beynehüm Bisurin lehu bab* batınuhu fiyhirrahmetu ve zahiruhu min kıbelihil ‘azâb. (Hadid/13)

Yevme yekulül münafikune velmünafikatu lilleziyne amenû Münafık erkeklerle münafık kadınlar iman etmiş olanlara derler ki, ûnzuruna naktebis min nurikum durun derler bize de bakın, sizin nurunuzdan istifade edelim derler. kıylerci’u veraekum feltemisu nura onlara denir ki; Geriye dönün de kendinize nur arayın, bu nuru kazanmak dünyada vardır, bunu biz dünyada kazandık. Eğer nur istiyorsanız geri dönmeniz gerekir. Burada böyle bir şey mümkün değil denir onlara. feduribe beynehüm Bisur Allah onların arasına bir sur çeker lehu bab kapısı olan bir surdur bu batınuhu fiyhirrahme onun iç tarafında rahmet vardır. ve zahiruhu min kıbelihil ‘azâb. Dış tarafında da azap vardır.

Yunadunehüm elem nekün me’aküm* kalu bela ve lakinneküm fetentum enfüseküm ve terabbastüm vertebtüm ve ğarretkümül’emaniyyu hattâ câe emrullahi ve ğarreküm Billâhil ğarur; (Hadid/14)

Yunadunehüm Münafıklar bağırıp onlara şöyle derler elem nekün me’aküm biz dünyada iken sizinle beraber değil miydik? -Demek ki beraber olmak kurtarmıyormuş insanı.- kalu bela derler ki evet, siz bizimle beraberdiniz, beraberdiniz ama kavminiz münafıktı, iman etmemişlerdi. Bugün bizim feryadımız bunun içindir. Madem ki geliyorsunuz o zaman bizi dinleyin, gerçekten beraber olalım, sadece zahiri olarak değil, batın olarak ta beraber olalım. Çünkü araya çekilen perdenin içinde rahmet dışında azap vardır. Yani bir tek dıştan beraber olmak yetmiyor, içten bir beraberlik gerekiyor.

ve lakinneküm fetentum enfüseküm ama dediler nefisleriniz sizi fitneye düşürdü, Allah’ı dinlemediniz nefsinizin verdiği vesveseyi dinlediniz. ve terabbastüm vertebtüm siz gözettiniz, şüpheye düştünüz ve ğarretkümül’emaniyyu hattâ câe Emrullah sizin o kuruntularınız, emaniyeleriniz Allah’ın emri gelinceye kadar sizi aldattı. Acaba şöyle midir, acaba böyle midir diye. ve ğarreküm Billâhil ğarur; o mağrur olan şeytan sizi Allah ile aldattı. Yani yapmasam da bir şey olmaz, şu kadar yapmışım benim için yeterlidir, Allah’ın rahmeti çoktur beni affeder. İşte sen bir münafıksın, sen Allah’a kafa tutuyorsun, Allah’a itiraz ediyorsun, ben daha çok biliyorum diyorsun. Ben daha Rahîm’im, senin yaptığını ben yapmazdım demiş oluyorsun. Sen nefsini Allah’a ortak koşmuş oluyorsun.

Felyevme lâ yu’hazu minküm fidyetun ve lâ minelleziyne keferu me’vakümünnar* hiye mevlaküm* ve bi’sel masıyr. (Hadid/15)

Felyevme lâ yu’hazu minküm fidyetun bugün sizden herhangi bir fidye kabul edilmez, yani münafıklardan, müşriklerden herhangi bir fidye kabul edilmez ve lâ minelleziyne keferu ne de kâfirlerden. me’vakümünnar onların yeri ateştir. hiye mevlaküm  sizin mevlanız ateştir ve bi’sel masıyr orası ne kötü yerdir.

Hiye mevlaküm ateş sizin mevlanızdır; Mevla demek, yardım eden demektir. Yani ateş sizin yardımcınızdır diyor. Ateş nasıl yardım ediyor? Ateş insanın Mevla’sı nasıl oluyor? Ateş seni yola getirir, aslında senin hiçbir şey olmadığını sana gösterir. Nefsine de sana da boyun büktürür.

Elem ye’ni lilleziyne amenû en tahşe’a kulubühüm lizikrillâhi ve ma nezele minelHakkı, vela yekûnu kelleziyne ûtülKitabe min kablu fetale ‘aleyhimul’emedu fekaset kulûbühüm* ve kesiyrun minhüm fasikun. (Hadîd/16)

Elem ye’ni lilleziyne amenû en tahşe’a kulubühüm lizikrillâh O iman edenler için, Allah’ın zikrine, kalplerinin ısınma zamanı, yumuşama zamanı gelmedi mi? ve ma nezele minelHakkı, vela yekûnu kelleziyne ûtülKitabe min kabl kendinizden önce kitap verdiklerimizin de kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşmıştı. Sizin de üzerinizden böyle uzun bir zaman geçti de mi böyle oldunuz, Allah’ın zikrine karşı kalbiniz katılaştı. Allah’ın zikrine kalbiniz ısınmıyor, yumuşamıyor, kalbiniz muhabbetle dolmuyor. fetale ‘aleyhimul’emedu fekaset kulûbühüm * ve kesiyrun minhüm fasikun onların çoğu fasıktır.

I’lemu ennAllâhe yuhyiyl’Arda ba’de mevtiha* kad beyyenna lekümül’âyâti le’alleküm ta’kılun. (Hadid/17)

I’lemu ennAllâhe yuhyiyl’Arda ba’de mevtiha şunu iyi bilin ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir. kad beyyenna lekümül’âyât Allah size ayetlerini böyle beyan ediyor le’alleküm ta’kılun aklınızı kullanasınız diye.

Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir, yağmur rahmetini indirir diriltir. Sizin gönlünüze de rahmet ayetlerini indirir ve sizi de diriltir. Eğer aklınızı kullanırsanız Allah’ın ayetleri ile dirilirsiniz. Onun için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz diyor Allah.

Ölmüş kalp, münafığın, müşrikin kalbidir, Allah hepimizi vahyi ile diriltsin, Fettah ismi ile tecelli edip gönlümüzü açsın. Bize apaçık fethi mübini hepimize, her birimize tek tek ihsan etsin inşallah. Gönlümüzü İslâm’a açsın, bizi muttakilere önder eylesin, neslimizden gelenleri de muttakilere önder eylesin inşallah. Allah hepinizden razı olsun. (Muhammed Hüseyin – Esma derslerinden derleme)

*********************************************************************

EL FETTAH

El Fettah; Kapıları açan, maksuda ulaştıran tek hüküm sahibi demektir. Verdiği hükümle taraflar arasında ki meseleyi çözen kapalı kapıları rahmetiyle açandır. Tasa, keder ve üzüntüyü giderendir.

Allah’ın iki türlü rahmeti vardır. 1 – Rahmet-i Rahman umuma aittir. 2 – Rahmet-i Rahim ise hususa hastır. Rahmetleri ile merhamet kapıları her an açıktır.

Ya eyyühelleziyne amenüttekullahe vebteğu ileyHİlvesiylete ve cahidu fiy sebiyliHİ lealleküm tüflihun.  (Maide/35)

Ey iman edenler Allah’tan korkun ve yaklaşmaya vesile arayın. O’nun yolunda çok cihat edin ki kurtuluşa eresiniz.

Kaşani Hz. Te’vilatında; “Ya eyyühelleziyne amenüttekullahe Ey mü’minler siz nefislerinizi temizlemekle Allah’a sakınınız vebteğu ileyHİlvesiylete ve iyiliklerle ziynetlenmekle Allah’ a vesileyi isteyiniz. ve cahidu fiy sebiyliHİ ve sıfatın mahvı ve zatta fena ile Allah yolunda mücahede ediniz ki, lealleküm tüflihun. bu suretle zat ve sıfat bekayasının zuhurundan felah bulmanız me’muldür.”

Bu ayetin tecelli ettiği bir kul Cenab-ı Hakkın zatına açılan Rahmet-i Rahim kapısından ayette geçen vesilenin de himmeti ve inayetiyle geçip tevhid ilmindeki kalp manasına ulaşır.

“Siz Mü’minin ferasetinden sakınınız, onlar Allah’ın Nuru ile bakarlar.” Hadis-i şerifine de mazhar olur. Böylece kalp gözü açılan bir mümin Allah’ın gizli hazinelerinin anahtarını el Fettah isminin hükmüyle ve yardımıyla bulur.

“Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murad ettim ve bu halkı halk eyledim ki bilineyim.” Hadis-i Kutsisinin murad-ı ilahisi ve sebep-i hikmetine vasıl olursun.

Kul yecme’u beynena Rabbüna sümme yeftehu beynena Bil Hakk* ve HUvel Fettahul’ ‘Aliym. (Sebe/26)

De ki Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O en adil hüküm veren ve her şeyi hakkıyla bilendir.

El Fettah olan O Allah ki sevdiği kullarının kalplerini Fettah ismi ile feth eder. İdrak gözlerini açıp hakikat sırrını vakıf eder, marifetullah nurlarıyla da nurlandırır.

Kesif olan bu şahadet aleminin ötesinde ki kapalı kapıları ve boyutları kalp gözünün açılmasıyla da hissedip manevi lezzata ulaştırır.

İnnâ fetahnâ leke fethan mubiynâ,

Liyağfire lekellahu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yütimme nı’meteHU ‘aleyke ve yehdiyeke sıraten müstekıyma.

Ve yensurekellâhu nasren ‘Aziyza,

HUvelleziy enzeles sekiynete fiy kulûbil mu’miniyne liyezdâdû iymânen me’a iymânihim* ve lillâhi cünûdüs Semâvâti vel’Ard* ve kânAllâhu ‘Aliymen Hakiyma. (Feth/1-2-3-4)

Biz sana gerçekten açık bir zafer verdik, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlayıp üzerindeki nimetini (Dinin yücelmesini) tamamlayacak ve seni dosdoğru bir yolda sabit kılacaktır. Ve emsalsiz bir zafer ile Allah seni (Düşmanlarına) galip ve üstün getirecektir. O müminlerin kalbine manevi huzuru indirdi.

Vasıl olmaz kimse Hakka cümleden dur olmadan,

Kenz açılmaz şol gönülde ta ki pür nur olmadan.

 

Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hakk

Pâdişâh konmaz saraya, hâne mamûr olmadan

 

Hakk cemalin Kâbe’sini kıldı âşıklar tavaf

Yerde Kâbe, gökyüzünde Beyt-i mamûr olmadan

 

Mest olanların kelâmı kendiden gelmez veli

Ya niçin söyler Ene’l-Hak, kişi Mansûr olmadan?

 

Mest olup meydane geldim ta ezelden ta ebed

İçmişem aşkın şarabın âb-ı engûr olmadan  

 

“Mûtû kable en temûtû”* sırrına mazhar olan,

Haşr-ü neşri bunda gördü nefha-i sûr olmadan .

 

Âşıkın çok derdi amma sırrın izhâr eylemez

Söylemesi terk-i edeb çünki destûr olmadan

 

Bir acaîb derde düşmüş tutuşur Şemsî müdâm

Hakk’a makbûl olmak ister, halka menfûr olmadan

Şemseddin Sivasi

Liellâ ya’leme ehlülKitabi ella yakdirune ‘alâ şey’in min fadlillâhi ve ennelfadle Biyedillâhi yü’tiyhi men yeşa’* vAllâhu Zülfadlil ‘Azıym. (Hadid/29)

Ta ki (ahir zaman peygamberine iman getirmeyen) ehl-i kitap bilsinler ki Allah’ın fazlından hiçbir şeye güç yetiremezler. Muhakkak ki iyilik ve sevap Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah (müminlere iyilik ve sevap vermekte) çok büyük kerem sahibidir.

Ve men azlemü mimmen zükkire Bi âyâti Rabbihi sümme a’rada anhâ* inna minel mücrimiyne müntekımun. (Secde/22)

Rabbinin ayetleri ile nasihat edilip te sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir. Muhakkak ki müşriklerden biz intikam alırız.

İnnâ fetahnâ leke fethan mubiynâ,

Liyağfire lekellahu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yütimme nı’meteHU ‘aleyke ve yehdiyeke sıraten müstekıyma.

Ve yensurekellâhu nasren ‘Aziyza, (Feth/1-2-3)

(Ey resulüm, Mekke’nin ve diğer memleketlerin fethine sebep olacak Hudeybiye anlaşması ile) Biz sana gerçekten açık bir zafer verdik Öyle ki (buyüzden)Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlayıp üzerinde ki nimetini tamamlayacak ve seni dosdoğru bir yolda sabit kılacaktır. Ve emsalsiz bir zafer ile Allah seni (düşmanlarına galip ve üstün getirecektir.

Kaşani Hz. Feth/1-2-3. Ayetlerinin te’vilatında;

{{{ İnnâ fetahnâ leke fethan mubiynâ (Feth/1)

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in fetihleri üçtür.

… fece’ale min duni zâlike fethan kariyba. (Feth/27)

Kavliyle işaret olunmuş olan fethi karibtir, o da nefis makamından terakki ile babı kalbin fethidir; bu da mükaşefatı gaybiyye ve envarı yakiyniye iledir.

nasrun minAllâhi ve fethun kariyb. (Saff/13) Ve;

feenzelessekiynete aleyhim ve esâbehüm fethan kariyba. (Feth/18)  ayetleri ile işaret eylediği anlaşmalar veçhiyle müminlerin ek serisi bu fetih de Resul Allah’a ortak olurlar ve bu fethe (Ve beşşiril mü’minine) buyurduğu veçhile envan melekutiye ve tecelliyatı sıfatıyye ile beşaret ve;

Ve meğanime kesiyreten ye’huzûneha. (Fetf/19)

Kavliyle işaret buyurulan maarifi yakiyniyenin husulü ve hakayıkı kudsiyenin keşifleri lazım gelir.

İkincisi kalbin ruh’ makamına terakkisi ve ruh envarının zuhuru He olan fethi mübindir. Bu takdirde nefis, ‘kalb makamına terakki eyler ve kalbin fethinden evvel nefsin kendisine lazım’ Olan heyeti muzlimeden ibaret sıfatları envar-ı kalbiyye ile örtülerek bikülliye mürtefi olur ki;

Liyağfire lekellahu mâ tekaddeme min zenbike … (Feth/2) kavlinin manası budur.

Keza kalbin fethinden sonra envarı kalbiyye ile tenevvürü’ sebebiyle iktisab olunan heyeti nuriyeden ibaret bulunan ve telvinat ile nefsin o sıfatlarla zahir ve kendi halini örttüğü sıfatlan da örtülür ki ve mâ teahhare ( 2) kavIiyle işaret Olunan günahlar da bunlardır.

Fakat, fethi karib ile mütekaddim günahlar her ne kadar örtülürse de, müntefi olursa da, işbu müteahhir günahlar müntefi olmazlar. Zira kalb makamı, ancak makamı ruha terakkiden ve ruh envarının kalb üzerine istilasından sonra tamam ve tekmil olabilir. Bu takdir de makamı kalbde olan nefsin telvini (Boyası)silinir ve maddesi munkatı (boyun eğmesi) olur, fakat kalbin telvini (Boyası) zahir ‘olur. Bu fetih de müşahedatı ruhaniye ve müsameratı sedr ganimetleri hasıl olur.

Üçüncüsü:

İzâ câe nasrullahi velfeth… (Nasr/1)

Ayeti ile işaret olunan fetih, fethi mutlaktır. Bu da şuhudu zatiye ve nuru ehadiyetin zuhuru ile aynı cem’ de istiğrak ve fenayı mutlak ile babı vahdetin fethidir.

İmdi burada zikrolunan şu fetih, fethi mutavassıttır ki, bu fethe dört şeyi terettüp eyler. Birisi müteferrid, biri de makamı kalbin kemali ile müşahedatı cemaliye ve celaliye ve nimeti sıfatiyenin itmamı, biri de sıfatta süluk ve sıfat hicabı nuraniyesinin yırtılması ve rakik (Narin, nazik) hicablarının ve bulutlarının inkişafı ile eneiyetin (benliğin) fenasına, vusulüne kadar vahdeti zatiye tarikına hidayet, biri de fenadan sonra mevrusu te’yidi hakkani ve vücudu mevhub ile olan nusratı azizedir.}}

Ve lev fetahna aleyhim baben mines Semai fezallu fiyhi ya’rucun.

Lekalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnu kavmün meşhurun. (Hicr/14-15)

“O müşriklere gökten bir kapı açsak ta oradan yukarı çıksalar, (gözleri ile göreceklerini görseler) şöyle diyeceklerdi.

Muhakkak ki gözlerimiz döndürüldü, daha doğrusu biz büyülenmiş bir topluluğuz.”

Ve ‘ındeHU mefatihul ğaybi lâ ya’lemuha illâ HU… (En’am/59)

Gaybın anahtarları hakkın indindedir,

Kaşanî hz. bu ayetin tefsirinde “Malum olmalıdır ki gayb birkaç mertebedir. Evvelkisi inayet-i ûla, tesmiye olunan (İsimlendirilen) İlmullah’tan; Allah ilminden ibaret olunan, gaybü’l guyub dur. (Gaybın gaybı)

Sonra: Alem-i ervah (Ruhlar alemi) gaybıdır ki o da ezelden ebede kadar bulunmuş, bulunacak kaffe-i mevcudat suretlerinin vech-i külli üzere “Ümmülkitab” tesmiye olunan ve alemin ruhundan ibaret bulunan. “alem’i- evvel’i- akli” de nakş olunmasıdır ki kazayı sabık denilen de budur.

Sonra, “Âlem-i Kulüb-i gaybi”dir. Bu da kaffe-i mevcudat suretlerinin, yine ayniyle “levh-i mahfuz” tesmiye olunan ve Alemin kalbinden ibaret bulunan “Nefsi külliye” Aleminde küllî ve cüz’i, tafsil-i ilmi ile mufassal olarak nakş olunmuştur.

Sonra! “Âlemi hayal-i gaybi” dir ki, o da. kaffe-i kainat suretlerinin ayniyle vaki olacağı üzere muayyen ve müşahhas ve vakitlerine mukarin olarak “ecram-ı felekiye”de muntabı bulunan “nüfüs-İ cüz’iye-yi felekiye”de nakş olunmuştur. İşte bu mertebe, gayb aleminin ve mertebelerinin, şahadet alemine ve “Kaza-i İlahiye”nin tafsili olan “Kader’i İlahiye” levhine en yakın bulunması dolayısıyla, şeriatta bu aleme “sema-i dünya” (dünya seması) tesmiye olunmuştur.

İnayet-i ula denilen ilmullah’ta, zatının ayni olan işbu alemlerin kaffesinde, zatının huzuru sebebiyle kaffesini ihatasından ibarettir ki, Hak Teala Hazretleri o avalimi (alemler) zaid bir suretle değil, kendilerinde olan suretlerin cemisiyle ve, ayınları ile bilir. O suretler, ilminin aynıdır. Göklerde ve yerde bir zerre miktarı ilminden hariç olamaz.

İmdi, ayet-i kerimede “mefatih” kelimesi mahzen demek olan mefteh kelimesinin cem’i olursa, mana: Zatının kâffesine huzuru dolayısıyla cemi gayblara müştemil olan hazineler, Hak’kın indindedir.

… lâ ya’lemuha illâ HU… (59) O gayb hazinelerini Allah’tan gayri kimse bilemez, ancak o bilir. Ve eğer (mefatih) kelimesi anahtar demek volan miftahın cem-i olursa, mana: Ya yine ayniyle bu manadır. Yani gayb hazinelerinin kapılan kilitlidir, anahtarları Hak’kın elindedir. Hak’kın gayri o hazinelerde gaiblere muttali olamaz. Yahut gaybların izharının ve halk muttali’ olmak üzere mekanından şehadet alemine, çıkarılmasının sebepIeri  Hak’kın kudret ve tasarrufu elindedir, O’nun indinde mahfuzdur. O hazinelerde bulunan gayble’re muttali’ olmak için Hak’kın gayrisi o esbabı çekip almaya kadir değildir. Bu anahtarlar da, Hak’kın “Esma-i İlahiyesi” dir. “Kitab-ı mübin”de, işbu cüz’iyatın, şahısları ve adetleri ile kendisinde teayyün eylediği (meydana geldiği) dolayısıyla, “Sema-yı dünya” dan ibarettir.(Kâşani/Tevilat-En’am/59)}}

Ya Rab, el Fettah ism-i şerifinle bizlerin kalplerini, basiretini, semiini rahmet-i rahimiyetinle aç. “Ya Fettâh: (Ey kullarına rahmet, hayır, ilim, rızk ve sır kapılarını açan Allah’ım) basiretimi açarak hayır kapılarının açılmasını ihsan eyle.” (A. Geylani). Amin

El Fettah ile münacaat şiir;

Değ Gönlüme El-Fettâh,   

Kalbim kırık,

Gözlerimde yaş var.

Kapına geldim boynu bükük,

Tut ellerimi Yâ Fettâh,

Tut ellerimi Yâ Fettâh…

Sığ kalmış cümlelerim var şu sıralar,

Ne dinleyenim, ne anlayanım var,

Birleşmiyor harflerim,

Cümlelerimde yok bir anlam…

Gönlüm dar, gönlüm karanlık,

Ellerim bomboş,

Eksikliğini hisseden bir yanım var…

Kimselerin bilmediği sızılarım sardı her yanımı.

Geldim işte…

Kapına geldim Yâ Fettâh,

Halimi arz etmeye,

Gönlümü sana dökmeye geldim.

El-Fettâh isminle al tüm tasalarımı,

Aç gönlümü, koşayım sana,

Ruhum sıkıştı, ferahlat o güzel adınla,

İşle merhametini her bir zerreme.

Anlayanım yok,

Dinleyenim yok,

Derdime derman olan yok,

Senden başka kimsem yok…

Şimdi tutsak kelimelerime yaslandım,

Yürüyorum senin yolunda.

Düşersem tutacaksın, biliyorum.

Gözlerime değen hüznü sileceksin, biliyorum.

Kalbime dokunacaksın ince ince, biliyorum.

Sana dönen kalbimi geri çevirme,

Dokun her bir zerreme…

Sen olmadan girdiğim tüm yollardan, geri durdum şimdilerde…

Senin yollarına atıyorum adımlarımı sessizce…

Şimdi yolculuğum sana, kendime, içime…

Birkaç iyi cümle biriktirdim sana,

Dilimin bağını çözmeye geliyorum,

Gönlüme çöreklenmiş kasvetimi,

Bir sen alırsın, biliyorum…

Her yargılamazsın da sen beni,

Küçük de görmezsin…

Hatamı yüzüme vurmazsın…

Ellerimi açar açmaz sana, gönlümü açarsın anında…

El-Fettâh’sın sen,

Gönlüme inşirah bahşedensin…

Şimdi senden başkasına değmiyor bakışlarım,

Başım önde…

Sızılarım içerimde…

Yarama da değmiyor kimse…

Ağrıyan sancılarımı gömdüm içime…

Bir sen iyi gelirsin bana,

Bir sen iyi gelirsin…

Merhameti en bol olansın sen,

Bir sen iyi edersin yaralarımı,

Bir sen iyi edersin…

Hüzne düçâr olmuş kalbimle,

Kapındayım şimdi,

Al beni içeri…

Aç gönlümü.

Yalnız bırakma beni.

Ferahlat içimi…

Üşüyorum Yâ Fettâh,

Sar sıcaklığınla beni,

Üşüyorum,

Sar sıcaklığınla beni.

(Mefkûre Malhun Keskin) (yazıyı derleyen anonim)

{{“Ve ahiru davanâ enil hamdülillahi rabbil alemiyn” 

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.}}

[Devam edecewk]

 



Viewing all articles
Browse latest Browse all 327