{“Euzü Billahi mineş şeytanir racim”
Mearic suresi burada bitti, şimdi mushafta ki 71. sure olan Nuh suresine geçiyoruz.
Nuh suresi ismini muhtevasından alıyor. Hz. Nuh’un ömürlük destani daveti. Mekki bir sure bu. Hicret sonrası ve hicret öncesine tekabül edebilir ki aslında kıssanın muhtevası, indiği dönemin havasını haber veriyor. İplerin koptuğu dönem. Ki bu dönemde hicretin öncesine tekabül ediyor.
Konusu tekdir, Hz. Nuh’un daveti. Tevhid ve adalet çağrısı. Bu konu bize şunu verir tuğyan olan yerde tufan olur, her tufanın bir Nuh’u, her Nuh’un bir gemisi vardır. O halde ey mü’minler karada gemi yapmaya devam edin. eğer günah okyanusuna düşseniz bile sevap adası olun, korkmayın. Tufan, tuğyan edenler için bir bela ve musibet, iman edenler içinse bir fırsattır unutmayın. Şimdi sureye geçebiliriz.
[Ek bilgi; Âlûsi şöyle der: "Nûh ismi aslında Arapça değildir, başka bir dildendir. Cüvâlikî bunun Arapçalaşmış olduğunu söylemiş, Kirmanî ise, Süryanicede Nûh kelimesinin "sâkin" mânâsına geldiğini söylemiştir.
Hakim'in Müstedrek'te "Asıl ismi Abdülgaffar olup çok ah çekip ağladığından dolayı Nûh denilmiş." olduğuna dair rivayeti sahih olmasa gerektir. Meşhur rivayete göre, Hz. Nûh'un nesebi, İbnü Melek b. Mettuşelah b. Ahnuh'tur. Ahnuh da İdris (a.s)'in ismidir. Buna göre Nûh, İdris ( a.s)'ten sonradır, Müstedrek'te ise sahabeden çoğunun Hz. Nûh'un Hz. İdris'ten önce olduğu görüşünde oldukları yazılıdır."
Hz. Nûh ile Hz. Âdem arasında bin sene kadar veya daha yakın bir zaman geçmiş olduğuna dair de aslı eski kitaplara dayandırılan yaygın bir rivayet vardır. Fakat Hz. Nûh'un kavmi, bu sûrede açıklandığına göre Vedd, Süva, Yegus, Yeuk ve Nesir adlarında bir takım putları yapmış oldukları, bu ise Hz. Nuh'un gemisi gibi mucize türünden olamayacağı için o vakit sanayinin bunları yapabilecek kadar ilerlemiş bulunduğunu göstermesi bakımından bin sene içinde ilk insanların sanayide bu dereceye gelebilmiş olmaları, ilâhî hükümle bu âlemde görüle gelen aşamalı gelişme kanununa göre imkânsız değilse de garip ve uzak görünür. Bu bakımdan ya Âdem 'in yaratılışına dayandırılan tarihin yanlışlığına hükmetmek veya O Âdem'den maksadın, insanlığın babası olan Âdem olmadığına inanmak gerekir….
…Alûsî'nin açıklamasına göre denilmiş ki, Hz. Nûh'un kavmi Arap yarımadası ve ona yakın yerlerde oturuyordu. Meşhur ol a n da onu Kûfe topraklarında yani Irak'ta yaşadığı ve orada kendisine peygamberlik görevi verilmiş olmasıdır. Bundan Nûh tufanının da o bildiğimiz her tarafı sarmış olma özelliği Nûh kavmine ve onların hepsine ait demek olup bütün yerküresinin her tarafını kapsaması gerekmiyeceği ve o vakit yeryüzünde onlardan başka insan bulunup bulunmadığı da kestirilemiyeceği anlaşılıyor ki, Âlûsi'nin de tercihi budur…
... İbnü Esir "Kâmil"de ve Ebulfidâ "Tarih"inde: "Mecusiler, Tufanı tanımazlar. Bazıları da Tufanın varlığını ikrar eder ve fakat Bâbil bölgesi ile ona yakın yerlerde olduğunu ve "Küyümers" yani Âdem oğullarının meskenleri doğuda olduğundan onlara Tufan'ın ulaşmadığını iddia ve zanneder. Aynı şekilde Hind, İran, Çin gibi doğu ülkeleri Tufan'ı tanımazlar. Bazı İranlılar onu itiraf eder ve fakat "genel değildi, Hulvân geçidini geçmemişti" derler…
..İbnü Esir "Kâmil"de ve Ebulfidâ "Tarih"inde: "Mecusiler, Tufanı tanımazlar. Bazıları da Tufanın varlığını ikrar eder ve fakat Bâbil bölgesi ile ona yakın yerlerde olduğunu ve "Küyümers" yani Âdem oğullarının meskenleri doğuda olduğundan onlara Tufan'ın ulaşmadığını iddia ve zanneder. Aynı şekilde Hind, İran, Çin gibi doğu ülkeleri Tufan'ı tanımazlar. Bazı İranlılar onu itiraf eder ve fakat "genel değildi, Hulvân geçidini geçmemişti" derler. (Elmalı- Tefsir)]
1-) İnna erselnâ Nuhan ila kavmihi en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehüm ‘azâbun eliym;
Muhakkak ki biz Nuh’u: “Kendilerine feci bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye, halkına irsâl ettik. (A. Hulusi)
01 – Haberiniz olsun ki biz Nuh’u kavmine gönderdik, kavmini inzar et diye, gelmezden evvel onlara bir azâbı elîm. (Elmalı)
İnna erselnâ Nuhan ila kavmihi en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehüm ‘azâbun eliym hiç şüphe yok ki biz Nuh’u; elim bir azab kendilerine gelip çatmazdan önce kavmini uyar diye gönderdik. 30 ayrı yerde her biri farklı vurguyla gelir. Mesela Hud suresinde teselli için gelir ResulAllah’ı, Zariyat suresinde ki ise zalim kavmi, müşrikleri tehdit için gelir. Yani bu kıssa 30 yerde anlatılır ama 30 yerde tekrar edilmez, farklı vurgularla gelir.
2-) Kale ya kavmi inniy leküm neziyrun mubiyn;
(Nuh) dedi ki: “Ey halkım; kesinlikle size gelmiş apaçık bir uyarıcıyım!” (A. Hulusi)
02 – Dedi ki: ey kavmim! Haberiniz olsun ben size açık bir nezîrim. (Elmalı)
Kale ya kavmi inniy leküm neziyrun mubiyn Nuh dedi ki ey kavmim ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. Mubiyn; Ebane den, hem müteaddi, hem lazım. Müteaddi gelirse açıklayan, açıklayıcı. Lazım olarak anlarsak eğer özünde açık. İki manayı da mündemiçtir aslında. Açık ve açıklayıcı bir uyarıcı.
[Ek bilgi. Dini açık anlatmak demek, dini Allah ve Resûlü’ne anlattırmak demektir. Dini Kur’an ve sünnete anlattırmalıyız. İnsanları uyarırken Allah’ın âyetleri ve ResulAllah’ın hadisleriyle uyarmalıyız. Direk âyet ve hadislerle uyarmalıyız. Çünkü dini en güzel anlatan Allah ve Resûlü’dür. Bir de uyarırken, dini anlatırken Allah ve Resûlü’ne raci anlatmalıyız. “Bu-nu ben değil Allah ve Resûlü istiyor, ben değil Allah ve Resûlü söylüyor,” diyerek anlatmalıyız.
Dini, doğrudan dinin kaynaklarıyla ortaya koymalıyız. Meselâ adam tiyatroyla din anlatmaya çalışıyor, şiirle, gazeteyle, dergiyle, radyoyla, televizyonla din anlatmaya çalışıyor. Bildiğim o ki bunların hiçbirisi açık ve net anlatım değildir. Çünkü din anlatımında muhatap karşımızda olmalı ve muhatabın dünyasına inebilmeliyiz.
“Put onu dikene kırdırılır” diye bir söz vardır. Peygamberimizin Kâbe’deki putları onları dikenlere kırdırmasının yansıması olarak şunu da ifade edebiliriz: İnsanların kafalarındaki, içlerindeki putları açığa çıkarıp onları kendilerine kırdırmak için, din ancak sözlü anlatılır, yazılı anlatılmaz. Çünkü bir adamla karşılıklı konuşacaksın, adam içindekileri mecburen dökecek, konuştukça açığa çıkaracak, o açığa çıkardıkça da siz onun müşahhas hale getirdiği putunu ona kırdıracaksınız. Yani kendisi bizzat onu kabullenecek, ondan sonra da değiştirecek bu işi.(Besairu-l Kur’an- Ali küçük)]
3-) Enı’budullahe vettekuHU ve etiy’un;
“Allâh’a ibadet edin, O’ndan korunun ve bana itaat edin;” (A. Hulusi)
03 – Şöyle ki Allaha kulluk edin ve ona korunun ve bana itaat eyleyin. (Elmalı)
Enı’budullahe vettekuHU ve etiy’un uyarım şu Eni mastariyenin burada ki karşılığı; Allah’a kulluk edin, yalnız Allah’a. Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve O’na itaat edin ve bana itaat edin. ve etiy’uni aslında, evet, bana itaat edin.
4-) Yağfir leküm min zünûbiküm ve yuahhırküm ila ecelin musemma* inne ecelAllâhi izâ câe lâ yuahhar* lev küntüm ta’lemun;
“Ki, hatalarınızdan bazılarını mağfiret etsin ve sizi tayin edilmiş ömrünüzün sonuna kadar yaşatsın. Muhakkak ki Allâh’ın eceli (yaşam süresi sonu) geldiğinde ertelenmez! Eğer bilseydiniz!” (A. Hulusi)
04 – Günahlarınızdan size mağfiret buyursun ve sizi müsemma bir ecele kadar tehîr eylesin, muhakkak ki Allahın takdir eylediği ecel gelince tehîr olunmaz eğer bilseydiniz! (Elmalı)
Yağfir leküm min zünûbiküm Allah’ta bunun üzerine ne yapsın? Sizin günahlarınızı kökten affetsin. Mağfiret affın en yücesi, üstünü tamamen kapatsın. ve yuahhırküm ila ecelin musemma adı konulmuş bir vakte kadar size süre tanısın. inne ecelAllâhi izâ câe lâ yuahhar Allah’ın belirlediği süre gelip çattığında asla ertelenemez, asla ötelenemez. lev küntüm ta’lemun keşke bunu olsun bilseydiniz, idrak etseydiniz.
Ecel, aslında li küllü ecelin hitap ayetinin ifade ettiği gibi her ecelin bir yasası vardır. Hayatın devamına veya bitimini getiren yasalar silsilesidir. Bir tür kullanım ömrü. İnsanı yaratan, mahlukatı yaratan, onlara da bir kullanım ömrü biçmiştir. Her yaratılanın bir kullanım süresi vardır ortalama süresi. Ama efendimiz “Dua” ömrü uzatır diyor. Sadaka ömrü uzatır diyor Hz. Ali’den gelen Ceyyid senetli bir hadiste.
Bütün bunları nasıl anlayacağız. Yani kullanım ömründen iyi kullanılırsa daha fazla yaşayabilir. Ama Allah yarattığına ortalama bir kullanım ömrü takdir etmiştir.
Ecelimmüsemma hem nekira, yani hem de adı konulmamış EcelAllah Allah’ın koyduğu ecel ise Allah’a nispet edilmiş. Gelince geciktirilmez. Biz bunu anlıyoruz.
5-) Kale Rabbi inniy de’avtu kavmiy leylen ve nehara;
(Nuh) dedi ki: “Rabbim… Muhakkak ki ben halkımı gece ve gündüz davet ettim.” (A. Hulusi)
05 – Dedi ki ya rab! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim. (Elmalı)
Kale Rabbi inniy de’avtu kavmiy leylen ve nehara Nuh Dedi ki; Rabbim, kavmimi gece gündüz durmadan davet ettim.
6-) Felem yezidhüm du’aiy illâ firara;
“Benim davetim onların kaçışından başka bir şey arttırmadı.” (A. Hulusi)
06 – Fakat benim çağırmam onlara firardan başka bir şey artırmadı. (Elmalı)
Felem yezidhüm du’aiy illâ firara benim davetim onların kaçışından başka bir şeyi artırmadı, onları kaçırdı. Hani gelecekleri, koşacakları yerde kaçtılar. Allah’tan kaçtılar, vahiyden kaçtılar, imandan kaçtılar, sevaptan kaçtılar, cennetten kaçtılar.
7-) Ve inniy küllema de’avtühüm litağfire lehüm ce’alu esabi’ahüm fiy azânihim vestağşev siyabehüm ve esarru vestekberustikbâra;
“Muhakkak ki ben onları, senin mağfiretine davet ettikçe, parmaklarını kulaklarının içine tıkadılar, elbiselerine büründüler, (inançlarında) ısrar ettiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.” (A. Hulusi)
07 – Ve ben onları mağfiret buyurman için her davet ettiğimde onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve esvaplarına büründüler ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler. (Elmalı)
Ve inniy küllema de’avtühüm litağfire lehüm ce’alu esabi’ahüm fiy azânihim senin bağışına layık olmaları için onları davet ettiğim her seferinde parmaklarını kulaklarına tıkadılar. vestağşev siyabehüm gözlerini hakikate kapattılar. Lafzi olarak elbiselerini başlarına çektiler manasına gelir ama mecazdır bu. gözlerini kapattılar. ve esarru vestekberustikbâra ve büyüklendikçe büyüklendiler ve küfürde ısrar ettiler. Hakikate karşı kibirlendiler. Yani şeytan gibi yaptılar.
8 – )Sümme inniy de’avtühüm cihara;
“Sonra, muhakkak ki ben onları açıktan davet ettim.” (A. Hulusi)
08 – Sonra ben onları yüksek sesle çağırdım. (Elmalı)
Sümme inniy de’avtühüm cihara sonra yer oldu gün geldi onları açıkça davet ettim.
9-) Sümme inniy a’lentu lehüm ve esrertu lehüm israra;
“Sonra, muhakkak ki ben onlara aleni davette bulundum ve ayrıca da kendilerine özel olarak anlattım.” (A. Hulusi)
09 – Sonra hem ilâm ederek söyledim onlara hem gizli gizli söyledim. (Elmalı)
Sümme inniy a’lentu lehüm ve esrertu lehüm israra gün oldu hem davetimi kendilerine ilan ettim, hem de gizliden gizliye davet ettim. Hani olur ya dışarıya bakarak açıktan davet edince bir takım mülahazalarla iman etmezlerse gizlice davet edeyim, bari orada iman etsinler diye. Ama gizli açık davetin tüm yöntemlerini denediğim halde küfürde ısrar ettiler. Benden kaynaklanmadı ya rabbi demeye getiriyor Hz. Nuh.
10-) Fekultüstağfiru Rabbeküm inneHU kâne Ğeffara;
Dedim ki: “Rabbinizden mağfiret dileyin… Muhakkak ki O, Ğaffar’dır.” (A. Hulusi)
10 – Gelin dedim: rabbinizin mağfiretini isteyin, çünkü, o, mağfireti çok bir gaffardır. (Elmalı)
Fekultüstağfiru Rabbeküm inneHU kâne Ğeffara ve nihayet dedim ki onlara rabbinize istiğfar edin, rabbinizden bağışlanma dileyin. Hiç şüphe yok ki O çok bağışlayıcıdır, çok affedicidir.
11-) YursilisSemâe ‘aleyküm midrara;
“Üzerinize semâyı yoğun olarak irsâl eder.” (A. Hulusi)
11 – Bol hayır ile üzerinize semayı salsın. (Elmalı)
YursilisSemâe ‘aleyküm midrara göğü üzerinize cömertçe boşaltacaktır. Mübalağa vezni midrar. Dür inci demektir, inci gibi toprağa bereket getiren yağmura denir. Tersi seller ve toprağı sürükleyip götüren bela yağmurudur.
12-) Ve yümdidküm Biemvalin ve beniyne ve yec’al leküm cennatin ve yec’al leküm enhara;
“Mallar ve oğullar ile size yardım eder, sizin için cennetler oluşturur ve sizin için nehirler meydana getirir.” (A. Hulusi)
12 – Ve size mallar ve oğullarla imdat eylesin, ve sizin için Cennetler yapsın, sizin için ırmaklar yapsın. (Elmalı)
Ve yümdidküm Biemvalin ve beniyn mal ve evlat vererek dünyevi refahınızı artıracak, ve yec’al leküm cennatin ve yec’al leküm enhara dahası sizin için tarifsiz cennetler var edecek ve nehirler bahşedecektir.
13-) Maleküm lâ tercûne Lillâhi vekara;
“Size ne oluyor ki Allâh’ın yüceliğini ummuyorsunuz?” (A. Hulusi)
13 – Neye siz ummazsınız Allah için bir vakar. (Elmalı)
Maleküm lâ tercûne Lillâhi vekara size ne oluyor da Allah için vakarlı bir tavır takınmıyorsunuz. Vakar ağırbaşlılık, hafifliğin zıddı. İman insana vakar verir, ağır başlılık kazandırır. Küfür insanı hafifletir. Bu zımni ifadeyi anlıyoruz biz buradan.
14-) Ve kad halekaküm atvara;
“Hâlbuki (Allâh) sizi aşama aşama yarattı!” (A. Hulusi)
14 – Yaratmış iken o sizi tavır tavır bu tavra kadar. (Elmalı)
Ve kad halekaküm atvara oysaki sizi uzun süreçlerde halden hale geçirerek yarattı, O yarattı. Yani etvar; her halkası diğerinden farklı olan haller, çok aşamalı süreçler. Tekamül yasasının ifadesi aslında. İnsan/28. ayetinde ki tebdil ile birlikte okunmalı bu ayet.
15-) Elem terav keyfe halekAllâhu seb’a Semavatin tıbaka;
“Görmediniz mi, Allâh semâları yedi tabaka olarak nasıl yarattı?” (A. Hulusi)
15 – Görmediniz mi nasıl yaratmış Allah yedi Semayı uygun tabaka tabaka? (Elmalı)
Elem terav keyfe halekAllâhu seb’a Semavatin tıbaka görmediniz mi Allah 7 kat göğü nasıl tabaka halinde bir birine uyumlu olarak yarattı. Burada ki tıba; aslında etvar canlı organların dinamik kaderini ifade ediyor bir üstteki. Tıbak ta cansız varlıkların statik kaderini ifade ediyor. Mülk/3 ayetini bu ayetle birlikte okuyalım:
16-) Ve ce’alelKamere fiyhinne nûren ve ce’aleşŞemse siraca;
“Onların içinde Ay’ı bir nûr kıldı ve Güneş’i de ışık – enerji kaynağı kıldı.” (A. Hulusi)
16 – Kameri kılmış içlerinde bir nur, güneşi de kılmış bir lâmba. (Elmalı)
Ve ce’alelKamere fiyhinne nûren ve ce’aleşŞemse siraca güneşi de tarifsiz bir lamba yaptığını ve ayı sirayet eden bir yansıtıcı kıldığını hatırlasanıza, düşünsenize. Ayı yansıtıcı kıldı diye çevirdim bunu çünkü ay için nûr kullanılıyor, şems için sirac. Ama Yunus/5. ayetinde; “HU”velleziy ce’aleş şemse dıyâen vel kamere nûra. (Yunus/5) güneş için dıya’ kullanılıyor. Dıya’; ışık kaynağından ışığın verilmesi, nûr ise yansıyan veya yansımayan ışıkların tümüne birden denilir, bu ilginç bir fark.
17-) VAllâhu enbeteküm minel’Ardı nebâta;
“Allâh sizi bir nebat bitirir gibi arzdan bitirdi.” (A. Hulusi)
17 – Ve Allah yetiştirdi sizi Arzdan nebat tarzıyla. (Elmalı)
VAllâhu enbeteküm minel’Ardı nebâta ve Allah sizi yerden tarifsiz bir bitirişle bitirmiştir. İnsanın hem elementer, hem de biyolojik kökenine bir atıf. Sözün özü şu; Hangi çiftçi ektiği ekine sırtını döner ki siz Allah’ın ektiği bu şahane ekine sırtını dönmesini istiyor, ekipte gitsin bir daha dönüp bakmasın diyorsun. Allah böyle yapar mı? İnsan gibi bir ekin ekmiş Allah. O’ndan bunu nasıl bekleyebilirsiniz. Allah sizi elbette gözetecek.
[Ek bilgi; Hak Telâ’nın, "nebâten" yerine "Inbâten" demesi beklenirdi. Fakat O, böyle dememiş aksine demiştir ki bunun takdiri "Allah sizi bitirdi, siz de bitiverdiniz" şeklindedir.
Burada şöyle bir incelik var: Allah Teâlâ eğer, demiş olsaydı, mana, "Sizi enteresan bir şekilde yetirip-bitirdi" şeklinde olurdu. Ama buyurunca, mana, "O sizi yetirip-bitirdi de, siz de böylece enteresan bir bitki olarak bittiniz" şeklinde olur.
Bu ikincisi daha uygundur. Çünkü "inbât" (bitirmek) Allah'ın sıfat ve fiilidir. Allah'ın sıfatları ise tarafımızdan görülmez. Dolayısıyla da bu bitirişin, Allah Telâ’nın haber vermesi olmasaydı, kâmil ve enteresan bir bitiş olduğunu bilemezdik. Halbuki burası, Allah'ın kudretinin mükemmelliğinin delillerinin getirildiği bir makamdır. Dolayısıyla bunun "semiyyât" (naklî deliller) ile ispatı mümkün olmaz.
Ama Hak Teâlâ, "O sizi yetirip bitirdi, siz de mükemmel ve enteresan bir bitişle bittiniz" manasında, buyurunca, bu, bitkiyi enteresan ve mükemmel olmakla tavsif etme olur. Bitkinin böyle olması ise elle tutulur-gözle görülür bir şeydir. Dolayısıyla da Allah'ın kudretinin mükemmelliğine, bununla istidlal yapılabilir. Binâenaleyh ayetteki ifade şekli buna daha uyundur. Dolayısıyla işte şimdi, bu incelikten ötürü, hakiki manadan mecazi manaya geçildiği ortaya çıkmış olur.
Hak Telâ’nın "Sonra sizi yine onun içine döndürecek" ifadesi, Kur'ân da alışılagelen "Allah sizi ilkin yaratmaya kadir olunca, yeniden diriltmeye de kadir olur" prensibine bir İşarettir.
Hak Telâ’nın, "Sizi yeni bir çıkarışla çıkaracak" ifadesini, mefûl-u mutlakla te'kîd etmiş, dolayısıyla da sanki, "Allah sizi, hiç şüphe yok ki kesinlikle yeniden çıkaracak" demek istemiştir. (Tefsir-i Kebir Mefatihu-l Gayb – Fahreddin Razi)]
18-) Sümme yu’ıydüküm fiyha ve yuhricüküm ihraca;
“Sonra sizi oraya iade edecek ve sizi bir çıkarışla çıkaracak.” (A. Hulusi)
18 – Sonra sizi onda geri çevirecek ve çıkaracak sizi bir çıkarış daha. (Elmalı)
Sümme yu’ıydüküm fiyha sonra orada sizi tekrar iade edecek, tekrar meydana getirecektir. ve yuhricüküm ihraca derken sizi tarifsiz bir çıkarışla yeniden çıkaracaktır.
19-) VAllâhu ce’ale lekümül’Arda bisata;
“Allâh, arzı sizin için bir sergi kıldı.” (A. Hulusi)
19 – Ve Allah sizin için Arzı bir sergi yapmıştır. (Elmalı)
VAllâhu ce’ale lekümül’Arda bisata Allah sizin için yeri bir döşek gibi yaymıştır. Burada yayarak genişletme. Sözün özü neden nankörlük ediyorsunuz. Size misafirhaneyi bu kadar dayayıp döşeyen Allah’a karşı. Bütün bu ayetler onu söylüyor.
20-) Liteslukû minha sübülen ficaca;
“Ondan geniş yollar edinip yürüyesiniz diye.” (A. Hulusi)
20 – Gidesiniz diye ondan geniş geniş yollarda. (Elmalı)
Liteslukû minha sübülen ficaca ki geniş yollar bulup onun üzerinden aşabilesiniz diye.
Pasajın ana fikri belli. İnançta da çeşitlilik tıpkı insan, gök gibi, insan gibi sünnetullahtır. Hz. Nuh’un bunca yıl davet edipte davetine icabet etmeyenlerin neden icabet ettiklerine dair bu konudaki sünnetullahı anlamaya çalışırsanız, hatta daha geniş bakıp şu yer yüzünde Allah insanı yaratıp ta neden küfrüne izin verdi, kafirlerin kafir olmasına neden izin verdi neden yer yüzünde kendine isyan edilmesine izin verdi. İnsan şirk koşacağını bile bile Allah neden irade verdi gibi soruları çoğaltıp gidebiliriz sorular soracak olursanız ey insanoğlu.
Allah’ın yasası budur bu yaratılışın yasasıdır. Karanlık olmasaydı aydınlığın, küfür olmasaydı imanın, kötü olmasaydı iyinin değeri nasıl bilinirdi. İşte rabbimiz bize, Nuh suresinde de bunu veriyor.
Rabbim küfürden, şirkten, tuğyandan bizi korusun rabbim davet edilince davete yürekten icabet edip imanın hakkını verenlerden kılsın.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.