Quantcast
Channel: KURAN MEAL TEFSİR (DERLEME)
Viewing all articles
Browse latest Browse all 327

İslamoğlu Tef. Ders. MÜDDESSİR (32-56) (184-A)

$
0
0

231

“Euzü Billahi mineş şeytanir racim”

“BismillahirRahmanirRahıym”

El Hamdu Lillahi Rabbil’Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.

Değerli Kur’an dostları geçen dersimizde Müddessir surei celilesinin 31. ayetine kadar işlemeye, tefsir etmeye çalışmıştık. Müddessir suresi malumunuz olduğu veçhiyle Müzzemmil suresi ile birlikte vahyin; Allah resulünü inşasını, ve bu inşada ki temel değerleri gösteren çok önemli bir içeriğe sahipti.

Müddessir suresi; Yatan iyi, iyi değildir. Ey yatan iyi, ey pasif iyi kalk aktif iyi ol diye başlamıştı. Ve ondan sonra bir tipi gündeme getirmişti ki, bu tip sadece Allah resulünün zamanında yaşamış bir tip değil, bu tip tefekkür değil, fikreden bir tip. Tefkir eden bir tip. Tefekkür etseydi doğruyu bulurdu tekfir ettiği için, yani sığ düşündüğü için, ön yargıyla düşündüğü için, doğru düşünmediği için. Tefekkür doğru düşünmek, Tefkir sığ düşünmektir. Onun için doğru yolu bulamadı. Yanlış kilo kullandı tartarken, yanlış metre kullandı ölçerken. Yanlış kilo ve yanlış metresi hakikati de yanlış ölçmeye kalktı. Aklını yanlış kullanınca doğru sonuçlara ulaşamadı. Yamuk bakınca doğru göremedi. Yamukluğu bakışında arayacağı yerde, yamukluğu baktığında aradı. Onun içinde düzeltmeye kalktı ama düz, hatta dümdüz etti ortalığı.

Onun için bu ayetleri gördük. Özellikle yamuk bakan biri nasıl bakar 18 – 25. ayetler arasında. Daha sonra buna yapılacak muameleyi gördük. Şimdi Müddessir suresinin 32. ayetiyle devam ediyoruz.

32-) Kellâ velKameri;

Hayır! Kasem ederim Ay’a, (A. Hulusi)

32 – Hayır hayır o Kamere. (Elmalı)

Kellâ velKamer Kella; Harfi red derler buna. Öncesiyle sonrası arasındaki farkı vurgular bir. Birden çok manası vardır. Özellikle Basra ve Kûfe ekolü arasında niza konusu olmuştur kella nın manası. Kella kaç manaya, hangi manalara gelir. Her ekol, her dil okulu kendine göre bir mana biçmiştir kella ya. Aslında söylenen bu manaların hemen hepsi de bağlama göre kella nın manalar dizgesi içinde yer alır. Mesela öncekini reddederken, arkadan geleni tasdik etmeyi ifade eder. Önceden gelenle arkadan gelen arasında ki zihni bağı ifade eder. Veya kendisinden öncekini nefy eder, kendisinden sonrakini ispat eder. Veya te’yid için gelir. Te’kit için gelir. Pekiştirme ve güçlendirme için gelir. Veya muhatabını uyarı için, tenbih için gelir. Veya kendisinden sonrakini ısrarlı tasdik için gelir. Yani şu bir hakikattir ki, şu bir gerçektir ki bu gerçeğe dikkat etmen gerekir ki gibi bir zımni mana ile gelir. Dediğim gibi bağlamına göre vurguları farklı olabilir. Burada ki gerçekten de kendisinden önce anlatılan tiple onu nefy eder, kendisinden sonrakini de ispat eder bir konumu var gibidir,

Kella, Yoo..! o tipe hayır, sığ düşünen tipe hayır. Küfür önyargısıyla düşünen tipe hayır. Sakar a yaslanacak tipe hayır. Ölçüp biçen ama yanlış metreyle, yanlık kilo ile ölçüp tartan bu tipe hayır.

velKamer ay şahit olsun. Niye ay şahit olsun? Çünkü Kur’an da yemin edilen hemen her şey görünen şeylerdir. Yani muksemun bih denilir, kendisiyle yemin edilen şeylere. Bunlar bilinen, görünen somut fiziki varlılardır. Aslında bu yeminlerle muhataplara somuttan soyuta doğru zihinlerini intikal ettirmek amaçlanır. Bak görünene, onu inkar edebiliyor musun? Edemiyorsun.

Ay Allah’ın varlığına şahittir. Tamam bunu inkar etmiyorsun. Ay kimin, ayı kim yarattı diye sorsam ey müşrik Allah diyeceksin. Kendi kendine mi o yörüngeye oturdu. Kendi kendine mi milyarlarca yıldan beri bu görevi yapıyor. O ne harikulade bir sistemdir ki, inceliyor, incelikten başlıyor hilalden, ondan sonra dolunaya, dolunaydan yine hilale dönüyor ve bütün bu dönüşlerde insanla arasında bir irtibat var. Bak güneşten aldığı ışığı yansıtıyor. Yani muhteşem bir ayna vazifesi yapıyor. Görevini yapıyor, gecenin ayeti oluyor. Karanlık gecelerde insana yolunu gösteriyor. Aynı zamanda geceyi mutlaklaştırmıyor. Gece yok hükmündedir demeye getiriyor. Aynı zamanda yer yüzünde meyvelere renk veriyor. Aynı zamanda med cezir hareketine sebep oluyor. Gecenin ay farkından dolayı yer yüzünde bir takım insanlığın yararına işler görüyor. Allah’ın ayarlaması sayesinde.

Bu kadar işlev ve buna daha bir çok şeyi ilave edebilirsiniz. İnsanla ay arasında koparılamaz ilişkiler var. İnsan hesabını aya göre yapıyor. İnsanların eline takvim diye bir şey geçmişse, bu biraz da ay sayesinde oluyor. Günleri öyle hesaplıyorlar. İnsanlığın kadın cinsinin fizyonomisiyle, özellikle kadın cinsinin doğurganlığının devam etme hadisesi olan adet haliyle ay arasında gizli bir irtibat bulunuyor. Hatta gizli değil açık bir irtibat bulunuyor. Bütün bu faydaları, bütün bu şeyleri size ayın tesadüf olmadığını göstermiyor mu. Dercesine aya yemin ediliyor.

velKamer Nüzul sürecinde ilk “vav” ile yemin burada. Ay şahit olsun. Önce Allah’a şahit olsun, Allah’ın düzenine, hiçbir şeyi tesadüfen yaratmadığına şahit olsun. İkincisi; Allah’ın yasalarına şahit olsun ki ay bir yasaya göre dönüyor. Üçüncüsü insanın yaptıklarına ay şahit olsun. Ayın altında yapıyoruz yaptıklarımızı. Yani gece yaptıklarımızı Allah’tan gizliyoruz zannediyorsak, Allah ayı şahit olarak mahkemeye çağırdığında ne olacak durum? Zımnen, hatta tahkikan bunu söyler gibidir.

Kötülük ve iyiliğin yasası adeta bu yeminde dile geliyor. Ay ışığı iyiyi, karanlık kötüyü temsil ettiğini düşünelim. Bakınız kötülük olmasaydı iyilik olmazdı. Karanlık olmasaydı ay ışığının farkına nasıl varacaktık. Nihayetin gündüz varmıyoruz, gündüz ay hiç işimize yaramıyor ışık açısından. Ama gece olması lazım ki aydınlığın kıymetini bilelim. Tıpkı onun gibi şu dünya hayatı gecesinde de vahiy ışığının kıymetini bilmemiz gerekiyor.

33-) Velleyli iz edbere;

Geri döndüğünde geceye, (A. Hulusi)

33 – Ve döndüğü dem o geceye. (Elmalı)

Velleyli iz edber geçip giden gece şahit olsun. İz adeber şeklinde de okunmuş. O zaman gecenin geçip gideceğini düşün, veya gecenin geçip gidişine yemin olsun manasına da gelebilir. Zaten “vav” ile yeminlerde bizim bildiğimiz uksimu ile başlayan ve kasem geçen yeminlerden bir farklılık olmalıdır. Kur’an da “vav” ile nerede, -ki 16 yerde yemin edilse gerek yanlış hatırlamıyorsam- bunların hepsinde bu yeminler Allah’a izafe edilirler ve “vav” ile yeminlerde uksimu ile yeminlerden farklı olarak bir parça teemmül, emil, fekkir, yani düşün, üzerinde yoğunlaş bu irtibatları kur. Zihni intikali sağla, soyut düşünmeyi becer gibi zımni anlamlar vardır. Bizde burada bu anlamı zaten görüyoruz. Küfür gecesi vahiy güneşi ile aydınlandı.

Meselühüm kemeselillezistevkade nâra* felemma edâet ma havlehû zehebAllâhu Binûrihim ve terakehüm fiy zulümatin lâ yubsırûn. (Bakara/17) hatırlayalım Bakara suresinin başında ki o ayeti. Onların misali diyor, onların örneği ne gibidir? Şu adam gibidir. Bir ateş yaktı İstevkade nâran felemma edâet ma havleh. Etrafı aydınlandığında zehebAllâhu Binûrihim ve terakehüm fiy zulümatin lâ yubsırûn. Allah onun bu sefer gözünü aldı, gözünün nurunu aldı. Yani etrafı aydınlandı, etrafı aydınlanıncaya kadar kör gibiydi. Çünkü zifiri karanlıkta gören göz görmez. Görmek için ışık lazım. Işık yok bahane ediyordu o güne kadar. Fakat Allah vahyi indirdi, etrafını aydınlattı bu seferde kendisi gözünü kapattı. Vahye gözünü kapattı, dünyayı kendisine zindan etti. Allah’ta onun nûrunu aldı. ve terakehüm fiy zulümatin lâ yubsırûn. Onu görmez bir halde zulümat içinde, karanlıklar içinde, kalbini kat kat karanlıklar içinde bıraktı.

İşte müthiş bir ifade. İfadenin gücüne bakın. Yani göz yetmez, ışıkta lazım. Işığın göze nispeti neyse, vahyin akla nispeti de odur. Akıl yetmez vahy lazım. Akıl göz gibidir, vahiy ışık gibi. İkisi birleşirse ancak insan hakikati görür.

34-) Vessubhı izâ esfere;

Aydınlandığında sabaha. (A. Hulusi)

34 – Ve açtığı sıra o sabaha Kesem olsun ki. (Elmalı)
Vessubhı izâ esfer ve ağaracak olan sabah şahit olsun. Değil mi? Evet. ..hiye hattâ matle’ılfecr. (Kadr/5) Kadr suresinin son ayetini hatırlayalım. Ta ki şafak sökünceye fecr atıncaya kadar. Bir barış, bir selamet, bir kurtuluş müjdesidir o. Ne? Vahiy tabii ki. İndiği geceyi 1.000 aya bedel kılan, 1.000 aydan hayırlı kılan vahiy, eğer indiği geceyi 1.000 aydan hayırlı kılıyorsa, senin üzerine inince sana ne yapmaz ey insan bir düşünsene mesajı vardır. Burada da zımnen o mesaj görülüyor.

Vessubhı izâ esfer ve ağaracak olan sabah şahit olsun. Şöyle de düşünebilir miyiz acaba. Dünya hayatı bir gece, ahiret gündüz. Çünkü ahiretten yakıyn olarak ta bahsediliyor değil mi? Va’bud Rabbeke hatta ye’tiyekel yekıyn. (Hicr/99) Rabbine yakıyn gelinceye kadar. yani ahirette, ölüm gelip de ahirete intikal edinceye kadar kulluğunu sürdür. O zaman dünya hayatı bir gece, ahiret gündüz oluyor. Çünkü ahirette her şey ortaya çıkacak. Burada iman ettiklerimizi orada göreceğiz. Gördüğümüzde artık iman etmemişsek iş işten geçmiş olacak. Görünce iman olmaz ki. Onun içinde burada vahiy güneşi, vahiy ayı daha doğrusu dünya hayatı gecesini aydınlattı. Eğer gözünüzü kapatırsanız dünyayı kendinize gece kılmış olursunuz. Hayatı kendinize zindan etmiş olursunuz mesajı var.

35-) İnneha leıhdelkuber;

Muhakkak ki o, elbette en büyüklerden biridir! (A. Hulusi)

35 – Her halde büyüklerin biridir o Sekar. (Elmalı)

İnneha leıhdelkuber şüphesiz O; en büyüğüdür. En büyüğüdür diye mi çevireyim leıhderkuber. Kuber gelmiş, onun için öyle çevirmeyeyim vahidun minhum manasına gelmez. Onlardan biri manasına gelmez kuber geldiği için. Ne manaya gelir? Mütevahhidun fiyhim manasına gelir. En önemlisi, en seçkini, en can alıcısı, en üzerinde durulması gereken vurgusunu taşır bu kalıp. Onun için “ha” nereye gidiyorsa bu ayette onu söylüyor. “Ha” nın nereye gittiğine dair bir şey söyleyebilirim; 31. ayette ki HU* ve ma hiye illâ zikra lilbeşer(31) Evet. Yanı ve ma hiye illâ zikra lilbeşer de ki hiye; sekar’a gidebilir. Ayetlere gidebilir. Sureye gidebilir. Kur’an ın bütününe gidebilir. 19 a gidebilir. Dolayısıyla buradaki de oralara gider. O zaman en dikkat çekicisi budur diyor.

Yine bir gaybi durumdan bahsediliyor. Biz Kur’an ın bize verdiği bilgi kadar konuşabiliriz. Gaybı taşlayamayız. Ne kadar söylüyorsa onu söyleyebiliriz. Çünkü Kur’an ın haber vermesi dışında hiçbir kaynak bize ahiret konusunda bilgi sunmuyor. Sunamayacak, sunmayacak.

36-) Neziyren lilbeşer;

Beşer için bir uyarıcıdır; (A. Hulusi)

36 – Gocundurmak içi beşeri. (Elmalı)

Neziyren lilbeşer insanlığı uyarmak için, insanlığa öğüt vermek için. Bütün bunları rabbimiz şefkatinden dolayı bize konuşuyor. Bütün bu ayetlerin bize söylediği şey Allah sizi seviyor, sizi cennet için yarattı, siz niye kendinizi cehenneme layık görüyorsunuz. Allah sizi cennet için, cenneti sizin için yarattı daha doğrusu. Neden siz layıkınız olana değil de olmayana gidiyorsunuz, istiyorsunuz. Zımnen naçiz burada bunu görüyor. Neziyren lilbeşer Allah’ın bu uyarısı Allah’ın bir şefkatidir çünkü. Öyle değil mi Eğer sizi biri seviyorsa ateşe doğru giderken sizi uyarır. Sevmiyorsa, dostunuz değilse bırak düşsün diyecektir. Rabbimiz bırak düşsün demiyor.

37-) Limen şâe minküm en yetekaddeme ev yeteahhar;

Sizden ileri geçmeyi yahut geri kalmayı dileyen için (uyarıdır). (A. Hulusi)

37 – İçinizden ileri gitmek veya geri kalmak istiyen kimseleri. (Elmalı)

Limen şâe minküm en yetekaddeme ev yeteahhar içinizden öne geçmeyi veya arkada kalmayı dileyen herkes için. Öne geçmeyi dilemek, arkada kalmayı dilemek. Dikkat buyurun, bu karşılıkları bahusus seçtim naçizane. Öne geçmeyi dileyen öne geçer. Arkada kalmayı dileyen de arkada kalır. Daha doğrusu öne geçmeyi dileyenin öne geçmesini Allah diler, arkada kalmayı dileyenin arkada kalmasını da Allah diler. Siz ne dilerseniz kendiniz için, Allah’ta sizin için onu diler. Onu söylüyor zaten.

38-) Küllü nefsin Bima kesebet rehiynetun;

Her nefs yaptığının getirisine mahkûmdur! (A. Hulusi)

38 – Her nefis kazancına bağlıdır. (Elmalı)

Küllü nefsin Bima kesebet rehiyneh her can yaptığı tarafından rehin alınmıştır. Bu ayet berceste ayet. Bu ayet mihenk ayet. Bu ayet bu surenin kalbi. Her can kendi yaptığı tarafından rehin alınmıştır. Kendi elleriyle kazandıklarının rehinidir diyor. Rehinesiymiş, biz rehine imişiz. Kimin rehinesi? Kendimizin, yaptıklarımızın rehinesi imişiz. Peki ne yapmışız? Kötülük mü, iyilik mi. İşte burada;

39-) İlla ashâbelyemiyn;

Ashab-ı Yemîn hariç! (A. Hulusi)

39 – Ancak ashabı yemîn. (Elmalı)

İlla ashâbelyemiyn ancak, belki buradaki istisna edatını ne var ki, veya ancak diye müstakil olarak bir başlangıçta sayabiliriz. Bir öncesiyle birlikte düşündüğümüzde o zaman Her can yaptığı kötülüklerin rehinidir diye rehinesidir diye parantez için bir açıklama koymak durumunda kalırız kötülüklerin cinsinden.

İlla ashâbelyemiyn ancak sağduyu sahipleri müstesna, akıl sahipleri müstesna, vicdan sahipleri müstesna. Ashabelyemiyn den vicdanlılar manasını da vermeyi uygun buluyorum, çünkü ashabımeş’eme vicdansızlara delalet ediyor bazı yerlerde.

40-) Fiy cennatin, yetesâelun;

Cennetlerdedirler, Sorarlar; (A. Hulusi)

40 – Cennetlerdedir, soruştururlar. (Elmalı)
Fiy cennatin onlar cennettedirler yetesâelun hep bir ağızdan soracaklar,

41-) ‘Anilmücrimiyne;

Mücrimlere: (A. Hulusi)

41 – Mücrimlerden. (Elmalı)

Anil mücrimiyn, kime soracaklar? Mücrimlere, yani günahı hayat tarzı haline getirmiş olanlara. Bir tek günah işleyene mücrim denmese gerek. Çünkü mücrim isim olmuş, cürüm, günah ona isim olması için günahı ahlak haline getirmesi lazım. Bir kimseye mücrim denmesi için onun günahı tabiat haline getirmesi lazım. Onun için bu cümleyi, bu ayeti şöyle çevirmem gerekli; Günahı hayat tarzı haline getirenlere soracaklar cennetlikler.

42-) Ma selekeküm fiy Sekar;

“Sizi Sakar’a (dev alevli kuşatan ateşe) sokan nedir?” (A. Hulusi)

42 – Nedir, diye: sizi sekare sokan? (Elmalı)

Ma selekeküm fiy Sekar sizi sekara sokan nedir. Aslında selekeküm kelimesine tam mana verecek olursam; sekarın uydusu haline getiren nedir demem lazım. Yani sizi sekara bağlayan, kopmaz bir bağla bağlayan sekardan bir türlü ayırmayan şey nedir? Evet, adeta onlar cehennemden kaçsalar cehennem onlara koşacak, sekar onlara koşacak. Çünkü kendi içlerinde getirdiler. İnsan kendisinden kurtulamaz ki. Ateşi kendi içinde getirdi.

Cennetini de içinde taşır, cehennemini de içinde taşır. Cennetini içinde taşıyanlar gittiği yere onu da götürürler. Cehennemini içinde taşıyanlar da gittiği yere onu götürürler. Burada öyle soracaklar sizi bu iç yakan ateşe kim soktu.

43-) Kalu lem nekü minelmusalliyn;

Dediler ki: “Musallîn’den (bilfiil salâtı yaşayanlardan) değildik!” (A. Hulusi)

43 – Derler: biz namaz kılanlardan değildik. (Elmalı)

Kalu cevap verecekler lem nekü minelmusalliyn biz namaz kılanlardan değildik, olmadık şeklinde çevirmem doğru olmasa gerek. Daha doğrusu, çok sınırlı bir mana olur. Musalliyn namaz kılanlar manasına gelir yalınkat. Ama Kur’an da salât; 18 ayırıma, manada kullanılır. Bunlardan biri de bir sonraki surede kullanılacak olan manadır ki gerekten de manidar bir manadır bakınız; Bir sonraki sure Kıyamet suresinin 31-32 ayetlerini okuyorum;

Fela saddeka ve lâ sallâ. (Kıyamet/31); o ne tasdik etti hakikati ne de namaz kıldı diye çevirmiyorum;

Ve lâkin kezzebe ve tevellâ (Kıyamet/32) fakat ne yaptı yalanladı ve sırt döndü.

Saddeka ve sallâ yalanlama ve sırt dönmenin zıddıdır, mukabilidir. O zaman sallâ ya ne namaz kıldı manası vermek yerine yüz dönmek, Allah’a yüzünü dönmek manası vermemiz lazım. Çünkü tevella nın zıddıdır. Tevella Allah’a sırtını döndü, sallâ yüzünü döndü. Bu durumda aydınlanmıyor mu? Harika bir biçimde açılmıyor mu burada ki ifade; Kalu lem nekü minelmusalliyn dediler ki biz Allah’a yüzümüzü dönmemiştik. Yüzünü dönmeyen sırtını döner, veya yanını döner. Yani yüzümüz Allah’a dönük değildi. Demek ki namaz kılmak, yüzünü Allah’a dönmektir. Kıbleye dönmek yüzünü Allah’a dönmektir. Allah (haşa) kıblede olduğu için değil, beytullah ta herhalde rabbimiz oturduğu için değil, değil mi Allah’ın evi diyoruz. O zaman bu bambaşka bir şey. O semboldür, sembol üzerinden insanın Allah’a kulluğu vurgulanır. Teslimiyette budur zaten.

44-) Ve lem nekü nut’ımul miskiyn;

“Yoksulu doyurmazdık.” (A. Hulusi)

44 – Ve fukaraya yemek yedirmezdik. (Elmalı)

Ve lem nekü nut’ımul miskiyn ve yine biz hiçbir zaman yoksulu gönüllü bir biçimde doyurur değildik, doyurmadık.

45-) Ve künna nehudu me’alhâidıyn;

“(Nefsanî zevklere) dalanlarla beraber dalardık!” (A. Hulusi)

45 – Batakçılarla dalar giderdik. (Elmalı)

Ve künna nehudu me’alhâidıyn ve biz yine günaha dalanlarla birlikte dalanlardandık. Günaha kim dalarsa onunla birlikte olur biz de dalardık.

Kur’an ın neresinde hâid, “ha” da fiili gelmişse bir tek yeri hariç derler ya, naçizane ben onun da hariç olduğu kanaatinde değilim, Kur’an da ki tüm bu kökten gelen fiiller olumsuz kullanılır. Kim günaha dalarsa biz de dalardık. Peki günaha birlikte daldığınıza mı mazeret göstereceksiniz. O zaman ve kûnu me’as sadikıyn. (Tevbe/119) ne kadar önemli oluyor değil mi? Sadıklarla, doğrularla, dürüstlerle, vahye sadakat gösterenlerle, Allah’a verdiği söze sadık olanlarla, iman sözüne sadık olanlarla beraber olun. Sadık olun demiyor bakınız, sadıklarla beraber olmadan Allah’a verdiği söze sadakat gösterenlerle beraber olmadan sadıklardan olunmaz çünkü.

46-) Ve künna nükezzibu Biyevmiddiyn;

“Din sürecini de (Sünnetulah’ı – yapılanların sonucunun kesinlikle yaşanacağı realitesini) reddederdik!” (A. Hulusi)

46 – Ve ceza gününe yalan derdik. (Elmalı)

Ve künna nükezzibu Biyevmiddiyn ve yine biz din gününü yalanlardık. Yani hesap gününü, yani ahireti. Aslında tüm sapmaların tüm günahların, tüm isyanın, tüm tuğyanın, tüm azgınlıkların temelinde ahirete inanmamak yatar. Çünkü ahirete iman adalete imandır. Ahirete iman hesaba imandır. Bir gün hesap vereceğine inanmayan kimseyi kim tutabilir, ne tutabilir. Eğer yaptıklarının hesabının sorulmayacağına inanmıyorsa, sorulacağına inanmıyorsa bunun önüne kim durur Allah aşkına. İnsanoğlunun egosunu kim doyurur, kim.

47-) Hattâ etânelyakıyn;

“Sonunda yakîn (hakikatle yüzleşmek) oluştu!” (A. Hulusi)

47 – Tâ gelinciye kadar bize o yakîn. (Elmalı)

Hattâ etânelyakıyn en sonunda ölüm geldi çattı, ahiret geldi çattı. Ahiret gelip çatıncaya kadar biz ahiretin varlığına inanmıyorduk. 4 husus cehennemliklerin vasfı olarak sayılıyor dikkat buyurun. Yukarıda ki 4 husus. Yüzümüz Allah’a dönük değildi, yoksulu doyurmuyorduk. Namazla yoksulu doyurmak arasında ki bağlantı sadece burada mı? Bir de maun suresini okuyalım orada daha girift, daha iç içe görürüz bunları.

Yine Bakara suresinin 3 – 5 . ayetlerini okuyalım. Yine Mü’minun suresinin girişini okuyalım. Kur’an ın bir çok yerinde bu irtibat kurulmuş. Yoksulu doyurmakla Allah’a ibadet arasındaki yi kopardığınızda Allah’a ibadette etmemiş sayılıyorsunuz, sayılıyoruz. Feveylün lil musalliyn. (Mâun/4) yazıklar olsun böylesi ibadet edenlere denilenlerden oluyoruz Allah korusun, Rabbim böyle etmesin.

48-) Fema tenfe’uhüm şefa’atüşşafi’ıyn;

Artık onlara şefaat edicilerin şefaati fayda vermez. (A. Hulusi)

48 – Fakat fâide vermez o vakit şefaati şefaatçilerin. (Elmalı)
Fema tenfe’uhüm şefa’atüşşafi’ıyn işte böylelerine hiçbir şefaatçinin şefaati fayda veremez, vermez.

Bu ayetin bir özelliği var. Kur’an ın nüzul sürecinde şefaat kelimesinin ilk geçtiği ayettir. Kur’an da 25 ayet vardır şefaatle ilgili, 25 ayetten biri de bu. Bu 25 ayetin 23 ü olumsuz cümle yapısıyla gelir. menfi cümle yapısı. Onun için Ayet el Kürsî de oldu gibi men zelleziy yeşfe’u ‘ındeHÛ illâ Biiznih. (Bakara/255) Kimmiş bakayım O’nun katında kayıracak olan, O’nun izni olmadan, O izin vermeden.

Burada ki illâ Biiznih; iki şekilde anlaşılabilir istisna. O’nun kayırmadığı birini kimmiş kayıracak olan. Bakınız bu çok önemli, O’nun kayırmadığı birini. Yani O şefaat etmeden şefaat edecek olan kimmiş bakayım. İkincisi de O’nun şefaat etmediğine şefaat edecek olan kimmiş bakayım. Kayırmadığını kayıracak olan kimmiş bakayım.

Niçin suali cevap için 38. ayet yeter. Bakınız, lütfen bakınız. Niçin sualine cevap, surenin içinde 38. ayette. Neden kayıramaz o gün Allah’tan başka hiç kimse? 38. ayeti okuyoruz;

Küllü nefsin Bima kesebet rehiyneh (38) çünkü herkes kendi yaptıklarının rehinidir de onun için. Yaptıkların şefaat etmeyecekse kimseden bekleme diyor. Küllü nefsin Bima kesebet rehiyne ayeti, bu ayetin beraberinde ışığında okunmalı. Onun için işte bunlara hiçbir şefaatçinin şefaati fayda vermez. Neden? Çünkü insan yaptıklarının rehinesidir diyor, rehinidir diyor. Her can kendi yaptıkları tarafından rehin alınmıştır.

Yine 37. ayet de böyle, onu da okuyalım; Limen şâe minküm en yetekaddeme ev yeteahhar (37) içinizden öne geçmeyi veya arkada kalmayı isteyen herkes için. Demek ki isteğimize bağlı. Öne geçmek mi istiyoruz, arkada kalmak mı istiyoruz. Bu mesele.

Dahası 43 – 47. ayetlerde orayı da okuduk, orayı da gördük. Ne diyor; Biz şunlardan değildik. Bizim yüzümüz Allah’a dönük değildi, biz yoksulu doyurmuyorduk. Biz dalanlarla birlikte günaha dalıyorduk. Demek ki bizim ellerimizle yaptıklarımız yüzünden biz böyle olduk. Onun içinde işte bunlara hiçbir şefaatçinin şefaati fayda vermeyecek. Çünkü müşrikler putlarının şefaat edeceğine inanırlardı. Onun için 25 ayetten 23.ü olumsuzlayarak geliyor. Yani müşriklerin şefaat anlayışını, kayırma anlayışını. Ahiret varsa bile bizi birileri kayırır, bizi bu taptıklarımız kayırır yaklaşımını sıfırlamak ve reddetmek için. Bu manada şefaat meselesinde tüm anlayışımızın mihenk taşı sebe’/23. ayeti ve Zümer/44. ayeti olmalıdır.

Ne diyor sebe’/23. ayeti Ve lâ tenfa’uş şefa’atü ‘ındeHU illâ limen ezine leh. (Sebe’/23) hiç kimsenin şefaati fayda vermez, ancak onun izin verdiği, yani onun lehine izin verdiği kimse dışında. Allah Allah..! Bu; sen kayır denilen kimseye de delalet eder, ben onun kayırıyorum. Yani ben ona şefaat ettim, sen şefaatimi bildir manasına gelir aslen.

Peki Zümer/44. ayeti ne diyor? Kul Lillâhiş şefa’atü cemiy’an (Zümer/44) şefaatin tamamı, cemiy’an gelmeseydi istisna var derdik. Allah’a aittir. Peki çelişki mi var? ..illâ limenirteda, (Enbiya/28) illâ Biiznillah gibi istisna cümlelerine ne yapmalı; Allah’ın izin verdikleri hariç istisna cümleleri? Hayır, asla çelişki yok, ama doğru anlarsak.

Şefaat şudur dostlar: Allah af etmiştir, Allah bağışlamıştır kulunu ve af ödülünü takdir etmiştir. Ahirette Kulunu affettiğine dair ödülü; Ey kulum sen ver diyor. Ödül tevdiidir şefaat. Yani benim şu kulumu affettiğime dair ödülü, onu bağışlamam ve ona cennetimi verdiğime dair haberi sen ver. Bu haberi vermekle seni görevlendiriyorum. Bu.

Siz sahnede size ödülünüzü takdim etmek için çağırılan insana şöyle ödülün sahibi, ödülü veren kişi olarak bakarsanız haksızlık olmaz mı? Aslında o da onurlandırılmıştır, ona da bir ödüldür. Ödülü ver demek ona ödüldür. İşte şefaati böyle anlayacağız. Allah’ın verdiği ödülü tevdi etmek. Böyle anlarsak doğru anlamış oluruz.

[Ek bilgi; ŞEFAAT VE ŞİRK.

Şefâat, sanılıyor ki, biri gelip koluna girip seni sürükleyecek; bir yere sokacak! Birisi koluna girip de, seni bir yere mi götürecek!?

Şefâat, dünyada var; âhirette var, mahşerde var, cehennemde var. Rasûlullah Aleyhisselâm’ın şefâati var; evliyanın şefâati var; âlimlerin şefâati var.

Nedir bu şefâat? Neye dönük bir şefâattir? Yalnızca cehennemden çıkmaya dönük bir şefâat mi? Günahların en büyüğü nedir?

"İnneş şirke lezulmün azîm"!(Lokman/13).

"Şirk azîm zulümdür"; diyor âyet. Yâni, "Allah"ı, tanrı mesabesine koymak! Şirk budur!

"Sizin için korktuğum gizli şirktir, artık açık şirk olmaz ümmetimde" diyor.

Öyle ise Tanrıya tapmak "kebâir"in tâ kendisidir! Büyük günahların en başında gelen ve hepsinin kökenidir! Bütün günahların kökeninde de "Şirk-i hafî" yani "tanrıya inanmak" yatar!

"Ey iman edenler Allah`a iman edin"(Nisa/136); âyetindeki uyarı, Hz. Muhammed ve Kur`ân ‘a iman, edip henüz Tanrı anlayışından kurtulmamış olan SAHÂBEYE gelmişti. “Sahâbe”, yâni Allah Rasulü`nü gören (!) ler böyle olursa..! Ya bizler?!....

Allah`a imanın yolu da, cehennemden kurtuluşun yolu da hep şirki hafîden kurtulmak için ŞEFÂATE NÂİL OLMAKTAN GEÇER!
"Allah izin vermedikçe ŞEFÂAT edemez kimse"(Yunus/3) Âyetini. "TANRI izin vermedikçe ŞEFÂAT edemez kimse" diye anlarsak. Cehennem ateşimiz kolay kolay sönmez bizim! Yanarız da yanarız!

“Tanrı izin vermedikçe ŞEFÂAT edemez kimse”, cümlesi ile; “ALLAH izin vermedikçe şefâat edemez kimse”, cümlesi arasındaki fark nedir?

Evimizdeki nesneyi, biz, Topkapı Sarayı’nın hazine dairesinde bile arasak bulamayız! Çünkü evimizde! Biz, “şefâati reddederken”; “şefâat nasıl ulaşır” bize?

Basiretimizi örten perde örtülü olduğu sürece, biz nasıl şefâati görüp, şefâate ulaşabiliriz?
“Tanrı”ya inanırken,, “Tanrı”nın büyükelçi (!) sine ve “Arapça bilen

Tanrı”nın “Arapça yazılı gönderilmiş” bir kitaptaki emirnâmesine iman ederken! Türlü kerâmetleriyle âdeta bir sihirbaz gibi değneği ile bizi cehennemden kurtaracak “Tanrının Evliyâsı”na inanırken. Nasıl, ŞEFÂAT bize ulaşır?

Allah (özümüzden), izin vermezken; içindeki, şefâati reddederken; kim şefâat edebilir ki! Basiretimizi örten perde nasıl kalkar da, şefâate ulaşırız biz!. Ve böylece de, nasıl şirki hafîden arınıp; her şey’in hakikatı ve varlığımızın kaynağı olan “ALLAH İsmiyle İşaret Edilen”e iman edip; “Kur’ân ”ı "OKU"ruz?

(şirkten) arınmamışlar el sürmesin! dendiği halde. Bize kalırsa. Önce, Allah`tan (yani özünden gelen bir yolla) izin çıkıp, ŞEFÂATE nâil olmak gerek. sonra şefâati değerlendirip, diğer âfâkî perdelerden arınmak. Sonra da, nefsine bilincine-şuuruna-gerçek "ben"ine zulmetmeyi terk etmek!

Sen, nefsine sürekli zulmetmektesin; nefsinin, hakikatini yaşamasına engel olduğun sürece.

Üstelik bu gerçeği bildiğin halde, çevrenle paylaşmıyorsan, o “en yakınım” dediklerine de zulmün en büyüğünü yapıyorsun!

Ama ben istiyorum da olmuyor! Niye olmuyor?

Muslukçuda pasta satılmaz!... Bilgisayarcıda ayakkabı aranmaz!.

Şeytan, zâhirine bakıp Âdem’in, “İblis” oldu! Âdem’in, ilmine ve hakikatine bakıp onu değerlendirebilseydi, bu sahnelenen oyun oynanmayacaktı zaten!

Biz, yalnızca ilim için yaratıldık! İlmi de, ateşin arkasına koydu ki Allah, korkaklar o ateşe "nefsim yanmasın, yanarak arınmasın" diyerek yaklaşamasın da; böylece, yanma korkusuyla, da lâyık olmadıklarını ele geçiremesinler diye.

Ateşte benliğini yakma korkusunu atıp, içine dalabilenler; Deccal’ın sağ yanındaki ateş Cehenneminden geçip, ilim ve irfân Cenneti`ne girebilirler! Korkuyu atamayanlar ise, ateşten geçemezler ve ilme irfâna ulaşamazlar. Korkuyu atmak gerek!

Yunus Emre’nin dediği "Ödünü sıdır"ın açıklamasını yanındaki arkadaş yapmıştı bana. Allah’tan yapmış. Sayesinde hep gözü kara daldım her yeni ilmin içine!

Geldik elli küsûrlara altmış küsûrlara... Ne yaşayacağımız, özellikle de aklımız başımızda, ağrısız sızısız sağlıklı olarak ne kadar yaşayacağımız meçhul!

"Şirki hafi"den kurtulduk mu? Vicdanımız cevap versin! “ALLAH İsmiyle İşaret Edilen”in, bir “Tanrı” olmayıp; ne olduğunu fark edip; hiç olmazsa iman edebildik mi? O`nu her an ve her yerde görüp, dinleyebiliyor muyuz? Her dem O`nunla konuştuğumuzun farkında ve bilincinde miyiz?

Şefâatin ulaşması için, önce uzatılanı geri çevirmemek gerek! Şefâat, Cehennem`den kurtulmak içindir; ki bu, Cehennem`in dünya bölümünde de olur, Âhiret bölümünde de!

Şefâat, Allah`a da ermek içindir! Ki bu da ancak dünyada iken ilm’ullah’ın zâhir olduğu kişiyi bulmak ve onu değerlendirmekle mümkündür!

Şefâat, kişinin yanlışlarda ısrarına yol açan, yanlışlarından dönmesine engel olan bilgi yetersizliğini ortadan kaldırıp, kişiyi o konuda bilgilendirmektir! Nebi ve Rasûllerin de, Evliyanın da şefâati hep bu yoldadır. Kişi o bilgilerle kendinde arınmayı oluşturur ve yanmaktan kurtulur! Gereğini de yaşayarak (hem enfüsünde hem âfâkında) bilinç boyutunda “Allah”a erer!

Öyle ise; Önce, “ötendeki TANRI” değil, özündeki “ALLAH” izin verecek ki; sen o şefâate açık hâle geleceksin! Şefâati, def etmeyeceksin. Sonra o, ŞEFÂAT olan bilgiyi değerlendirecek, ilim doğrultusunda yaşayarak arınacaksın. Sonra da “şirki hafî” sona erip “ALLAH”a ereceksin.

Bu konuyu etraflı düşünmek, tartışmak ve anlamak, “şefâat” kapısının açılması demektir, umarım!.(A. Hulusi-ŞEFEAT VE ŞİRK)

Soru;

-“İnsan ve Sırları” kitabınızda bahsettiğiniz ölümden sonraki idrâk kapasitesindeki genişleme yatay mı, yoksa dikey olarak bir genişlemeden de söz edilebilir mi?

Üstad;

-Ölümden sonra idrakte yatay genişleme söz konusudur. Dikey genişleme sadece Dünya hayatı içinde mümkündür... Ölümle birlikte, dikey yolu kapanır. (A. Hulusi- Okyanus ötesinden)]

49-) Fema lehüm ‘anittezkireti mu’ridıyn;

Onlara ne oluyor ki, hatırlatıcıdan yüz çeviricidirler? (A. Hulusi)

49 – Ya şimdi ne mazeretleri var o öğütten yüz çevirirlerken. (Elmalı)

Fema lehüm ‘anittezkireti mu’ridıyn yeni bir pasaja girdik, son pasaj. Şu halde o uyarıdan yüz çevirmekle ellerine ne geçecek? Yani bu tipler, birilerinin kendisine şefaat edeceğini söyleyen bu tiplere kimsenin şefaati fayda vermez. Peki uyarıdan yüz çevirmekle, vahiyden yüz çevirmekle, Allah’a sırt dönmekle ellerine ne geçecek?

Düşünebiliyor musunuz falan beni kayıracak diye Allah’a sırt, hatta falan beni kayıracak demesi, Allah’a sırt dönmesi olarak görülüyor, öyle algılanıyor. Bu çok önemli. Rabbim hepimizi her türlü sapmadan muhafaza buyursun. Rabbimizin şefaatine nail etsin inşaAllah.

50-) Keennehüm humurun müstenfiretun;

Onlar sanki ürküp kaçan yaban eşekleri gibidirler! (A. Hulusi)

50 – Sanki ürkmüş yaban eşekleri. (Elmalı)

Keennehüm humurun müstenfirah onlar ürkek yaban eşeklerine benziyorlar. Benzetmeye bakın, benzetmede ki edebi ihtişama bakın lütfen; Yaban eşeklerine benziyorlar.

51-) Ferret min kasveretin;

Aslandan ürküp kaçarcasına! (A. Hulusi)

51 – Aslandan kaçmaktalar. (Elmalı)

Ferret min kasverah amansız avcıdan kaçan eşeklere. Yaban eşeği; Bir dostu düşmandan ayıramaz. Onun için kendisine ot vermek için yaklaşandan da kaçar, kendisini yemek için yaklaşandan da kaçar. Bu yaban eşeği bir tür Zebra, zebra da yaban eşeğidir. yahsabune külle sayhatin ‘aleyhim. Münafıkun/4) onlar her çığlığı kendi aleyhlerine zannediyorlar diyordu ya ayeti kerime. İşte tıpkı öyle, yaban eşeği gibi. Her çığlığa kulak kabartır, her çığlığı aleyhine zanneder.

Burada aslında medeniyet düşmanlığı yaban eşeği üzerinden veriliyor, yabanilik. Kur’an adamı medenileştirir zımni cümlesi var burada. Bedevi bir toplumun içine indi, eşkıyadan evliya çıkardı. Yesrib’in acı meyveli, acı yemişli mekan üzerine indi, ne yaptı Medine yaptı, medeniyetin beşiği yaptı. Kararmış bir coğrafyaya indi, orayı aydınlık yaptı. O coğrafyanın içinde dün deve çobanı olan insanların arasından öyle bir nesil çıkardı ki, bu insanlar gittiler, yer yüzünün iki imparatorluğundan biri olan kisranın huzurunda biz işgale gelmedik, seni ve etrafındakileri Kula kulluktan Allah’a kulluğa çağırmaya geldik diyebildiler. Bu kadar muhteşem bir akıl kazandırdı olnlara, şuur kazandırdı.

52-) Bel yüriydü küllümriin minhüm en yu’ta suhufen muneşşereten;

Belki de her biri, kendisine (vahiy inip) açılmış sahifeler verilmesini diler! (A. Hulusi)

52 – Yok onlardan her kişi kendisine ayrı sahifelerle tezkireler dağıtılmasını istiyor. (Elmalı)

Bel yüriydü küllümriin minhüm en yu’ta suhufen muneşşerah Evet, onların her biri kendilerine açık seçik, yani önlerine açılmış, konmuş sayfalar isterler.

Talebe bakın, şu saçmalığa bakın, hatta azgınlığın verdiği saçmalık. Yani sana geldiyse bize de gelsin de inanalım. Vahiy bize de gelsin.

Vahiy aslında size geldi. Başınıza taş değil de vahiy düşseydi gene inanmazdınız. Bu sefer ona da bir bahane bulurdunuz. Mesele bu değil ki, sizin sorununuz farklı. Siz tefekkür etmiyorsunuz, sığ düşünüyorsunuz. Fikr ediyorsunuz. Ama tefekkür etmiyorsunuz. Onun için de algılayamıyorsunuz. Siz iman ön bilgisiyle bakmıyorsunuz, küfür ön yargısıyla bakıyorsunuz. Onun için algılayamıyorsunuz. Yaban eşekleri gibi vahyin sizi ateşten korumak için çığlığını siz kendi aleyhinize çığlık gibi algılıyor ve kaçıyorsunuz. Saadetinizden kaçtığınızı bilmeden, cennetinizden kaçtığınızı bilmeden, Allah’tan kaçılmayacağını bilmeden kaçmaya kalkıyorsunuz.

53-) Kellâ* bel lâ yehafunel’ahırete;

Hayır! Bilakis, sonsuz gelecek yaşamdan korkmuyorlar!

53 – Hayır, doğrusu Âhiretten korkmuyorlar. (Elmalı)

Kellâ yoo..! Ama bu mümkün değil, bunu beceremezsiniz, bunu yapamazsınız bel lâ yehafunel’ahırah sizin asıl sorununuz, onların asıl problemi ne biliyor musunuz? Onların ta temelde yatan problemi ahiretten korkmuyorlar. Niye? Demek ki iman aslında ahiret korkusunu, ahiret sancısını insanın içine yerleştirmek içindir. Ahiret sancısı insanın içinde olmazsa insanı kim tutar. Eğer devlet görmüyorsa, kolluk güçleri görmüyorsa, kimse fark etmiyorsa yap gitsin. Allah görüyor diyenlerle Allah görmüyor diyen aynı davranır mı? Bu ikisinin hayatı aynı olurmu? Bu ikisinin yaşantısı aynı olur mu? Gören bir Allah’a inananla inanmayanın hayatı aynı olur mu? Hassasiyetleri aynı olur mu? Ayette onu söylüyor.

54-) Kellâ innehû tezkiretun;

Hayır! Muhakkak ki o bir hatırlatmadır! (A. Hulusi)

54 – Hayır hayır o muhakkak bir tezkire. (Elmalı)

Kellâ yoo! Yine yo..! yine hayır innehû tezkira bütün bu okuduklarınız, bu vahiy, bu Kur’an bir uyarıdır. Yine zımnen üzerinde 19 vardır ayetine atıf, yani, 30. ayetti değil mi, evet 30. cu ayete bir atıf olarak anlarsak; Bu bir şifre kitabı, bu bir tılsım kitabı, bu bir bulmaca kitabı, bu bir lügaz kitabı falan değil, bu hidayet kitabıdır, öğüt kitabıdır. İnsana doğru yolu göstermek için Allah’ın gönderdiği bir öğüttür.

55-) Femen şâe zekerehu;

Dileyen onu zikreder (hatırlayıp değerlendirir)! (A. Hulusi)

55 – Dileyen onu tezekkür ede. (Elmalı)

Femen şâe zekerah artık dileyen öğüt alır diyor, dikkat buyurun, dikkat kesilin lütfen. Şu iki ayete bakar mısınız? Kur’an ın kurban olduğum üslubuna bir bakar mısınız. Dileyen öğüt alsın, veya dileyen öğüt alır dedikten sonra ne diyor bakınız:

56-) Ve ma yezkûrune illâ en yeşâAllâh* HUve ehlütTakva ve ehlülMağfireh;

Allâh dilemedikçe onlar zikredemezler (hatırlayıp değerlendiremezler)… O, takvanın ehlidir (dilediğinde korunmayı izhar eder) ve mağfiretin ehlidir (dilediğinde mağfiretini oluşturur).(A. Hulusi)

56 – Mamafih Allah dilemeyince düşünmezler, koruyacak da odur, mağfiret edecek de. (Elmalı)

Ve ma yezkûrune illâ en yeşâAllâh Allah dilemedikçe de kimse öğüt alamaz. Hani dileyen öğüt alırdı? Bir önceki ayeti bir sonraki ayet (Haşa) yalanlıyor mu? çelişki mi var. Binlerce haşa..! Bir sonraki ayet, bir sonraki ayeti açıklıyor. Nasıl açıklıyor? Allah insana dilemesi için irade vermiştir diyor. Yani insanın dilemesini isteyen de Allah’tır. Allah insanın dilemesini istemeseydi, dilemeyi vermezdi. Demek ki insanın mazereti yok, insan dileyecek. Allah’ın verdiği iradeyi kullanarak dileyecek, doğru kullanarak dileyecek. Biz açıkça bunu anlıyoruz buradan.

Burada iradeye hürmet var. Ama Allah dilemedi diyor, yani nedir? Allah iradeyi diledi. Allah onun yerine dilemiyor, kulun yerine dilemiyor. Kulun yerine dileseydi eğer iradeyi yok saymış olurdu. O zaman insana ödül ve ceza gerekmezdi. Yer ve gök gibi olurdu. Otomatiğe bağlanmış olurdu. Ama kulun yerine Allah dilemiyor Kul dilesin diye ona iradeyi diliyor. İnsanın kaderi seçmektir onun için. … lev şaAllâhu ma eşrekna.. (En’am/148) diyorlardı müşrikler. Eğer Allah isteseydi, dileseydi biz şirk koşmazdık. Görüyor musunuz mazereti, bahaneyi? Allah dileseydi biz şirk koşmazdık. Yani bizim müşrik olmamızı Allah diledi öyle mi?

Bundan büyük iftira olur mu? Bu iftira kadar büyük değilse daha küçüklerini bizler etrafımızda görmüyor muyuz. Adam aklını kullanmadığı için pisliğe mahkum oluyor. Bu ayettir, onun için söylüyorum ve yec’alürricse alelleziyne lâ ya’kılun. (Yunus/100) Allah pisliğe mahkum eder akletmiyenleri. Pisliğe mahkum oluyor, mahkum olduğu pisliği kader olarak sunuyor. Yani kaderimiz pisliğe mahkum olmakmış. Ama Allah aklını kullanmayanları pisliğe mahkum eder diyor? İşte bunun gibi.

Ve ma yezkûrune illâ en yeşâAllâh* HUve ehlütTakva sorumluluk duyulmaya en ehil olan Allah’tır. Yani insanın kendisine karşı sorumluluk duymasına müstahak olan varlık Allah’tır. Takva ehli bu manaya geliyor. ve ehlülMağfireh yine bağışlamaya müstahak olan varlık Allah’tır. Dolayısıyla eğer birinden sakınacaksak Allah’tan, birinden korkacaksak Allah’tan, birine karşı en büyük sevginin en büyük payını ayıracaksak Allah’a, eğer birinden, bir kişiden yardım isteyeceksek Allah’tan yardım isteyeceğiz. Birine kul olacaksak Allah’a kul olacağız ki kurtulalım.

Sadakallahulaziym. Allah en doğrusunu, gerçeği, en gerçeği söyledi.

Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Allah doğru söyledi. Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır. 46.21



Viewing all articles
Browse latest Browse all 327

Trending Articles


Musallat için


Ya Rakib Esmasının Mucizeleri


rızık ve geçim derdi için ya vehhab vefki


İsmi Azam Vefki


Davet-i tahatili Kübra


Çok Kuvvetli Söz Geçirme Duası


Ya Cebbar;Yâ Cebbar c.c:Dilediğini zorla yaptırmaya


İnna fetahna leke fethan mubina (Fetih Suresi 1.ayet)


SCCM 2012 Client Installation issue


Dehruşiye Azimeti