“Euzü Billahi mineş şeytanir racim”
“BismillahirRahmanirRahıym”
Şimdi Müteakip sureti olan Tekviyr suresinin tefsirine geçiyorum.
Tekviyr suresi 81. sure mushafta. Hiç şüphe yok ki nüzul sıralamasında hayli önlerde bir sure. Mekki bir sure. Necm den önce indiği kesin, zira Necm/13-18 ayetleri arasında ki pasaj, bu surenin 23. ayetine atıftır. İlk tertipler Tekviyr suresini, ‘Ala suresinin önüne, 7. sıraya koymuşlar.
Cinnet ve delilik suçlaması yöneltiliyor Allah Resulüne. Mecnun olduğu suçlaması ki dönemin tabiatına uygun olduğu görülüyor. Dar’ül erkam dönemi yaklaşık. Yani davetin henüz gizli olduğu dönem.
Bu surenin özel bir durumu var. 12 adet iza zaman zarfı geçiyor bu surede. 12 tane, tam. 6. sı dünya ile ilgili, 6 sı ahiret ile ilgili bu zaman zarflarının. Adeta inkarı ret ve ispatı te’kit için 12 yerde de böyle bir te’kit kullanılıyor. Yani aklını kullan ey insan. Allah’ın sözüne, kelamına kulak ver, aklını kullan yoksa halin harap olur dercesine.
Surenin konusu son saat. Bir önceki sure gibi ve hesap günü. Alem; rahmanın nefesinin bir tecellisidir. Kevn ve fesat, nefes-ür Rahman’ın alınış ve verilişidir tabir caizse. Oluş ve bozuluş o nefesin veriliş ve alınışına delalet eder. Yani fesat bir kaos değildir. İlahi nefesin alınışıdır. Enbiya/4. ayetinde ki kozmik dürülüşü andırır bir dürülüştür bu surede anlatılan.
Hani; Yevme natvis Semae ketayyis sicilli lilkütüb. (Enbiya/104) ayetinde öyle bulunuyordu ya o gün biz uzayı. -Es sema tekil gelince uzaya delalet eder- bir kitabın, -o günkü kitaplar rulo halinde idi- rulonun katlarını dürer gibi sarar düreriz. kema bede’na evvele halkın nu’ıydüh tıpkı başlangıçta nasıl başlamışsak, onu bir daha yeniden yaratırız. İşte burada ki o dürülüş anlatılacak, bundan bir sonraki sure de açılış, infitar; açılış anlatılacak. Burada dürülüş, orada açılış. Şimdi surenin tefsirine geçebiliriz. Ki aslında kıyametle ilgili Kur’an da ki surelerin genel bir, Kur’an da ki üslubun, ahiret, son saat, kıyametle ilgili Kur’an üslubunun genel bir sayım dökümünü yapmak isterdim. İnşaAllah bu derse yetişmeyecek ama bir sonraki derste Kur’an ın kıyamet, ahiret, son saatle ilgili genel üslubunun karakteristiği nedir sualine cevap verecek 3 – 5 başlık halinde bir sunum yapmak isterim.
BismillahirRahmanirRahıym
1-) İzeşŞemsü küvviret;
Güneş dürüldüğünde (Akıl karşılaştığı gerçeklik ile kaplanıp gücünü yitirdiğinde), (A. Hulusi)
01 – O Güneş dürüldüğü vakit, (Elmalı)
İzeşŞemsü küvviret güneşin defteri dürüldüğü zaman. Güneşin de defteri dürülecek. Yani ömrü milyarlarca yıl olan güneşin bile bir ölümü var ey insan oğlu, güneşin ömrü karşısında senin ömrünün esamesi bile okunmaz. Peki ya bu Allah’a karşı tekebbürün ve gururun ne. Kendini ne zannediyorsun sen ey insanoğlu. Zımnen fakir bu ayetleri böyle okuyor. Evet, haddini bil, kendine gel.
İbm. Abbas güneş içine çökecek, yutan veya yutulan bir karanlık halini alacak diye tefsir ediyor bu ayeti. Burada küvvirat; sarığın sarılması gibi sarılmadan bahsediliyor. Aslında rücu bu, geri, aslına rücu, aslına dönüş. Yeniden yaratılışın tersi bu. İnfitar yeniden yaratılış, rücu ettikten sonra, dürüldükten sonra tabir caizse rulonun geri açılması. Burada ise rulo haline getirilmesi. Tekviyr zaten budur, yuvarlak, kürevi cisimler için kullanılır küvvirat, tekviyr kelimesi. Küre de oradan gelir. Top gibi cisimlere küre diyoruz. Küre de oradan gelir zaten. Yer yüzünün yusyuvarlak olduğunun başka delilini aramaya gerek yok bu ibare yeter de artar bile.
[Ek bilgi-1; Güneşin ölümü
Alfa füzyonu sırasında her ne kadar yıldızın çekirdeği çökse de, dış tabakalar yaklaşık 100 kat genişleyerek bir "kızıl dev" hâlini alır
Nükleer füzyon reaksiyonları gücünü kaybettikten sonra, radyasyon sıcaklığına bağlı basınç tekrar düşerek kütle-çekimiyle dengelenir ve yıldızın hacmi o kadar küçülür ki yoğunluğu suyunkinin bir milyon katına ulaşır. Bu duruma gelen yıldıza "beyaz cüce" denir. Beyaz cücelerin büyüklükleri yaklaşık olarak dünyanınki kadardır. Kütlesi ise, Güneş'in kütlesinin yarısı ile 1,4 katı arasındadır. Yüzey sıcaklıkları yaklaşık 10 bin dereceyi bulan beyaz cüceler, zamanla enerjilerini kaybederek kararıp söner.
Kıyamet ile ilgili bir diğer teoriye göre, dev kara delikler bütün kâinatı yutacaktır. Maddeyi yutuşu sırasında kara delik çevresinde oluşan akresyon (yığışım, toplanma) diski de bize maddenin "dürülme" tabirini hatırlatmaktadır. (Ömer D. İkramoğlu- Sızıntı dergisi)]
[Ek bilgi-2; Güneşin ölümü Video)]
2-) Ve izennücûmünkederet;
Yıldızlar karardığında (Düşünme işlevi durup – fikirler ışık tutmaz olduğunda), (A. Hulusi)
02 – Ve yıldızlar bulandığı vakit, (Elmalı)
Ve izennücûmünkederet ve yine yıldızlar döküldüğü zaman, döküleceği zaman. İze, zaman zarfı. Mazi fiili geçmiş kipiyle gelen fiili geleceğe döndürür. Burada aslında küvvirat mechul, inkederat; mutavaat. Kur’an ın tamamında ahiret, mahşer, son saatle kıyametle ilgili tüm ayetler fiil olarak geldiği zaman hep ya meçhul ya da mutavaat kipiyle gelir. Neden? Failine bakmayın, faili o kadar belli ki onu anmaya gerek yok. Ne olduğuna bakın da ibret alın manasına gelir.
3-) Ve izelcibâlu süyyiret;
Dağlar yürütüldüğünde (organlar çalışmaz olduğunda), (A. Hulusi)
03 – Ve dağlar yürütüldüğü vakit, (Elmalı)
Ve izelcibâlu süyyiret dağlar yürütüldüğü zaman,
4-) Ve izel’ışaru ‘uttılet;
Işar (en gözde develer; zenginlik ve statü nesneleri) başıboş bırakılıp terk edildiğinde (dünya değerlerinden geçildiğinde), (A. Hulusi)
04 – Ve kıyılmaz mallar bırakıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izel’ışaru ‘uttılet doğumu yakın hamile, gebe develer, doğurduklarını unuttukları zaman. Veya 10 aylık hamile develer. Eşar bu manaya geliyor, öşur, aşera. 10 aylık hamile develer terk edildiği zaman, unutulduğu zaman. Bir bedevi ve cahiliye Arabının gözünde şu dünya da en değerli şey nedir diye sorsanız, 10 aylık hamile devedir dermiş. Çünkü 10 aylık hamile deve, iki deve. Üstelik anne dişi yine doğuracak. Doğuracağının dişi olma ihtimali de var. Yani bir görünüyor ama iki. Bir cahiliye insanı için dünyada ki en değerli varlık 10 aylık hamile bir deve. Onun için yani en değerli varlığını dahi unutacak, gözü görmeyecek. Bu ayetle ve hac suresinin ilk 3 ayetini okuduğumuzda beraber o zaman bu halin dehşetini daha iyi anlarız.
5-) Ve izelvuhûşu huşiret;
Vahşiler haşrolunduğunda (hayvani duygular toplanıp güçlerini kaybettiklerinde), (A. Hulusi)
05 – Ve vuhuş toplandığı vakit, (Elmalı)
Ve izelvuhûşu huşiret vahşi hayvanlar birbirine sokulduğunda. Biz bunu şöyle de anlayabiliriz. Av ve avcı birbirine sığındığında. Adeta aslanla geyik birbirine sığınacak. Kurtla kuzu birbirine sığınacak. Yılanla fare birbirine sokulacak. Yani av ve avcı birbirine sokulacak günün dehşetinden, azametinden, korkunçluğundan. O günün dehşetini izah için ifade ediliyor bunlar.
6-) Ve izelbiharu sücciret;
Denizler kaynadığında (şartlanma yollu edinilmiş bilgiler açığa çıkan gerçekler karşısında tutuşup kaynadığında), (A. Hulusi)
06 – Ve denizler ateşlendiği vakit, (Elmalı)
Ve izelbiharu sücciret denizler fokur fokur kaynadığında. Yani tabii ki burada aslında denizlerin tükenişi, kaynayarak tükenişi, bitişi dile getiriliyor.
[Ek bilgi; Dünyanın Ölümü BL04 video. ( http://www.youtube.com/watch?v=Pvpzocs7eRI )]
7-) Ve izennüfûsu züvvicet;
Nefsler tezvic edildiğinde (bilinçler ölümün bu tadılışıyla birlikte yeni ruh bedenleriyle eşleştirildiğinde), (A. Hulusi)
07 – Nüfus çiftlendiği vakit, (Elmalı)
Ve izennüfûsu züvvicet züvviyet diye de okunur. Bütün insanlar tasnif edildiğinde, züvvicet, tezvic edildiğinde, eşleştirildiğinde. Aslında hani bu ayeti izah eden Kur’an da başka ayetler de var. Ne gibi? Vakıa suresinde ki ayetler gibi. Tüm canlılar üçe ayrılacak diyor. Varlığı, hatta; Ve küntüm ezvâcen selâseh. (Vâkı’a/7) insanlar üçe ayrılacak. Feashabül meymeneti mâ ashabül meymeneh. (Vâkı’a/8) sağ ehli Ve ashabül meş’emeti mâ ashabül meş’emeh. (Vâkı’a/9) iyiler, kötüler. Ves sabikunes sabikun. (Vâkı’a/10) bir de iyilerin liderleri, rehberler. İyiler de tek sınıf değil. Kendi arasında iyiler; yürüyenler, koşanlar, belki de sürünenler. Onun için sürünenle Allah yolunda koşanlar aynı olur mu? İşte onun da aynı olmayacağını zımnen söyleyen bir ifade.
8- ) Ve izelmev’ûdetu süilet;
Diri diri toprağa gömülen (kız çocuklara) sorulduğunda, (A. Hulusi)
08- Ve o diri gömülen sorulduğu vakit, (Elmalı)
Ve izelmev’ûdetu süilet öldürülen kız çocuğu sorduğunda, seelet, bir okuyuş böyle. Süilet diye okursak sorulduğunda kız çocuğuna. Seelet okuyuşunu benimsersek, o kız çocuğu sorduğunda.
9-) Bieyyi zenbin kutilet;
“Hangi suçundan dolayı öldürüldü?” diye. (A. Hulusi)
9 – Hangi günahla öldürüldü? (Elmalı)
Bieyyi zenbin kutilet hangi suçundan dolayı öldürüldüğünü sorduğunda. Evet, beni hangi suçumdan dolayı öldürdünüz dediğinde. Nedir bu? Bu el vu’ud; cahiliye Arabında bilinen bir korkunç cinayet türü. El Va’d, mev’udeh.
Bu bir vahşet aslında kız çocuğu doğduğu zaman haydi dayına gidiyorsun diye evden çıkarılır, en güzel elbiseleri giydirilir, önceden kazılmış bir çukurun başına getirilir ve çukurun içinde kendisini bekleyen bir hediye olduğu kandırmacasıyla onun başına yaklaştırılır ve onun başında bakarken arkasından itilip üzerine toprak atılırdı. İşte el vu’d veya el ve’d bu cinayet.
Bu birkaç sebepten yapılırdı. Bir yokluk ve yoksulluk, açlık korkusuyla. İki kız çocuklarının ilerde kötü yola düşme korkusuyla. Düşünün ahlak adına cinayet işlemek. Bunu Naciye Bin Sa’sa isimli bir zat 360 çocuğu kurtardığı rivayet edilir. Bir rivayette 400 çocuğu. Böyle öldürülmek üzere olan 400 kız çocuğunu kurtaran bir zat. Böyle yiğitler de çıkmıştı o dönemde. Tamam bir tarafta vahşeti uygulayanlar vardı ama, öbür tarafta yine cahiliye insanı içinden böyle yiğitler de çıkıyordu. Hatta bir kezinde Allah Resulüne bu ayetlerin okunması üzerine gelen bir zat, 8 kızını bu yolla katlettiğini, 8 kızını cinayete kurban götürdüğünü itiraf edecekti. Böyle bir vahşet.
Aslında burada söylediği şu; Bu günün insanı aman aman ne vahşet, ne fena, ne korkunç falan diye kendini teselli etmesin. Günümüzün cinayetleri çok daha sofistike işleniyor ama. Günümüzde daha az cinayet işlenmiyor. Hayır hayır, böbreği için, dalağı için, ciğeri için kesilen orada burada çöp bidonlarına atılan, kaçırılan dünyanın çocuklarını kastetmiyorum. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde yaşayan sözüm ona gelişmiş beylerinin eksik organlarına bir organ deposu olmak için kesilip biçilen yavrulardan söz etmiyorum.
Asıl söz ettiğim bu günün kürtaj hadisesi. Bugün anne karnında annenin hissettiği her şeyi hissedecek kadar diri, canlı bir beden olan milyonlarca yavruyu göz kırpmadan, hem de en vahşi ce yani orada parçalamıyor yine canlı canlı, diri diri. Şimdi o kız üzerinde deneyelim. Doğunca diri diri parçalamak, çok ay ne çirkin, ay ne vahşi oluyor da anne karnında diri diri bir kesici aletle parçalamak ay ne cici, ay ne gelişmiş, ay ne modern mi oluyor. Böyle mi bakacağız.
Hayır. Bu bir iki yüzlülüktür. Modern cahiliyenin cinnetidir bu. Onun için Modern cahiliyenin kadiym cahiliye ye söyleyecek sözü ve yüzü yoktur aslında.
Ve tabii bu cinayeti ve cinneti İslam kökünden kazımıştır. Bırakınız onu Allah resulü 3 kız çocuğunu güzelce yetiştirip terbiye edene cenneti müjdelemiştir. İşte oradan işte buraya. Gelinen nokta bakınız. Bırakınız böyle bir cinayet toplumundan Allah resulü öz kızına daha 7 – 8 yaşındayken Fatıma sına babasının annesi adını koyacaktır. Ümmü Ebiyhe. Oradan buraya. Böyle bir cinayet toplumun içinde Allah resulünün yaptığı ahlak inkılabının yüceliğine bakın ki öz çocuklarını diri diri gömen bir toplum; Kızı Allah resulüne geldiğinde yerinden kalkıp kızını yerine oturtan bir baba ahlakı ortaya çıkacaktır.
Evet, Nereden nereye. Diplerin dibinden şahikaların tepesine zirvelere. İşte bu Allah resulünün insanlığa yaptığı katkıyı biz nasıl görmezden geliriz. Bir vicdan sahibi nasıl görmezden gelir.
10-) Ve izessuhufu nuşiret;
Kaydedilmiş sayfaları açıldığında, (A. Hulusi)
10 – Ve defterler açıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izessuhufu nuşiret amel defterleri açıldığında.
11-) Ve izesSemâ’u küşitat;
Semâ sökülüp giderildiğinde (bilinç muhakemesini yitirdiğinde), (A. Hulusi)
11 – Ve sema’ sıyrıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izesSemâ’u küşitat Evet, bir deri gibi gök, ya da uzay soyulduğunda. Bambaşka bir şeyden söz ediliyor burada. Uzayın dürülüş sürecinin tamamlanışından söz ediliyor. Sema, uzay bir deri gibi soyulacak diyor. Nasıldır bilmiyoruz.
12-) Ve izelcahıymu su’ğğiret;
Cahîm tutuşturulup alevlendirildiğinde (pişmanlık yangını alevlendiğinde), (Not: Yaptığımız yorum, âyetlerin kişinin kıyametini sembolize etmesi yönündendir. A.H.) (A. Hulusi)
12 – Ve Cehennem kızıştırıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izelcahıymu su’ğğiret cehennem, gözleri yuvalarından fırlatan, cahıym bu. Cehennem ateşi kışkırtıldığında. Buradan cehennemin bilinen kozmoloji dışında bir yer olduğu çıkarılabilir.
13-) Ve izelcennetü üzlifet;
Cennet yaklaştırıldığında, (A. Hulusi)
13 – Ve Cennet yaklaştırıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izelcennetü üzlifet ve cennetin görüntüsü yakın plan sunulduğunda. Üzlifet; yakın plan görüntü sunulduğunda. Böyle çevirmeyi çok isabetli görüyorum. Bu da yine cennette yerler ve göklerin dışında bir özge ve özel bir mekan olduğuna delalet etse gerektir.
14-) ‘Alimet nefsün ma ahdaret;
Her nefs (bilinç) hazırladığı şeyi bilmiştir (biyolojik bedenli yaşamında yaptıklarının getirisini algılamıştır). (A. Hulusi)
14 – Anlar bir nefis ne hazırlamıştır. (Elmalı)
‘Alimet nefsün ma ahdaret her can ne hazırladığını işte o zaman bilecek.
15-) Felâ uksimu Bilhunnesi;
Kasem ederim El Hünnes olarak (Güneş’in ışığından gündüz görünmeyen yıldızlar), Not: Hz.Âli r.a. “El Hünnes”i şöyle tefsir eder: “Bunlar gündüzün sinen – görünmeyen, geceleyin zâhir olan – çıkan yıldızlardır (gezegenlerdir).” (A. Hulusi)
15 – Şimdi kasem ederim o sinenlere, (Elmalı)
Felâ uksimu Bilhunnesi yook..! bundan öte söz yok. İşte ben yemin ediyorum gizlenenlere, işte Allah yemin ediyor gizlenenlere. Daha öte söz olur mu, ötesi yok, yemin eden Allah. Bu ve bir sonraki ayetlerin mevsufları yok, sıfatlar var. Dolayısıyla tefsirler bunlara yıldızlar, gezegenler, yabani hayvanlar falan diye tefsir etmişler bunların mevsuflarını. Ama iki ihtimal görüyorum;
1 – Zamanın ve mekanın geri sarılış sürecinin sonunda. Yıldızlar, galaksiler, alemin tamamı bir çekirdekte gizlenmiş. İşte buradaki gizleme bu. Yani Bilhunnes.
2 – Gönüllerde vahyin harekete geçirdiği gizli güç. Bu iki şeye delalet edebilir. Allahu alem..!
16-) Elcevarilkünnesi;
El Cevar’e, El Künnes’e (yörüngelerinde seyrederken aynı zamanda burçların etki alanlarında dolaşanlar – gezegenler), (A. Hulusi)
16 – O akıp akıp yuvasına girenlere, (Elmalı)
Elcevarilkünnesi yuvalarına giren yıldız ve gezegenlere yemin ediyorum. Yani yıldızlar cariye gibi döndüğü için el cevaril denmiş
17-) Velleyli izâ ‘as’ase;
Geri döndüğünde geceye, (A. Hulusi)
17 – Ve yöneldiği dem o geceye, (Elmalı)
Velleyli izâ ‘as’ase zaman ve mekansız yokluğun kalıcı karanlığına yemin ediyorum. Zamansız, mekansız yokluğun kalıcı karanlığına yemin ediyorum. Şöyle de diyebilir miyiz? Yokluk gecesinin sonuna yemin ediyorum. Yani her şey dürülmüş, artık alem bir çekirdeğin içinde yok olacak, görünmeyecek noktaya kadar inmiş, noktanın altına inmiş adeta. Başlangıcına geri dönmüş.
18-) Vessubhı izâ teneffes;
Teneffüs ettiğinde sabaha, (A. Hulusi)
18 – Ve nefeslendiği dem o sabaha ki, (Elmalı)
Vessubhı izâ teneffes ve henüz soluk almaya başlayan zaman yemin ediyorum. Alem geri çekilmiş, geldiği yere dönmüş, artık yeni bir sabah, yeni bir varlık sabahı olacak. İşte ona yemin ediyorum.
19-) İnnehû lekavlu Rasûlin keriym;
Ki, muhakkak O, şerefli bir Rasûlün sözüdür; (A. Hulusi)
19 – Muhakkak o (Kur’an)i kerîm bir Resulün getirdiği kelâmdır. (Elmalı)
İnnehû lekavlu Rasûlin keriym hiç şüphe yok ki bu mübarek bir elçinin sözüdür, Sadece elçinin sözü değil, keriym; türünün en iyisi olan bir elçinin sözü.
Ne demek Allah’ın kelamıydı hani; Kur’an öyle diyordu hani, elçinin sözü mü? Elçinin sözü elçiye ait değildir, bunu bilmeyecek ne var. Elçi sözün elçisidir, sözün sahibi Allah’tır, elçi o söze elçilik yapmıştır, burada da söylenen odur.
20-) Ziy kuvvetin ‘ınde ziyl’arşi mekiyn;
Kuvvet sahibi (bir Rasûlün)! Arş sahibi’nin indînde güvencede! (A. Hulusi)
20 – Bir Resul ki pek kuvvetli, metîn, Zül’arşın nezdinde mekîn, (Elmalı)
Ziy kuvvetin ‘ınde ziyl’arşi mekiyn arşın sahibi katından ona hem güç, hem de makam bahşedilmiştir.
21-) Muta’ın semme emiyn;
İtaat edilendir orada (Semâ’da), Emin’dir. (A. Hulusi)
21 – Muta’ orada, emîn, (Elmalı)
Muta’ın semme emiyn kendisine itaat edilir, üstelik güvenilir bir elçidir o. Hz. Cibrilden bahsediliyor, vahiy meleğinden.
22-) Ve ma sahıbuküm Bimecnun;
Sahibiniz (Hz. Muhammed) bir cin etkisi altında olan değildir! (A. Hulusi)
22 – Yoksa sahibiniz mecnun değil, (Elmalı)
Ve ma sahıbuküm Bimecnun ve yeni pasajda Allah resulüne yeniden döndü sure. Arkadaşınız cinlenmiş değildir. Yani deli diye çevirmedim. Çünkü cahiliye arabının tasavvurunda şiir cinle alakalı, şair, mecnun, sihir, arraf hep bilinmeyenin bilgisine ulaşma çerçevesinde kullanılırdı. Onun için vahyi de cinle alakalandırıyor cahiliye tasavvuru ve aklı.
23-) Ve lekad reahu Bil’ufukılmubiyn;
Andolsun ki Onu apaçık ufuk olarak müşahede etti! (A. Hulusi)
23 – Vallahi gördü onu açık ufukta. (Elmalı)
Ve lekad reahu Bil’ufukılmubiyn onu apaçık bir ufukta görmüştü. Apaçık, berrak bir ufukta görmüştü. Vahyin geliş sıklığının henüz bilinmediği başlangıçta doğal bir vahiy molasını kesildi zanneden Allah resulüne bir teselli bu.
Burada Necm/13. ayetine bir atıf var. Ve lekad reahu nezleten uhra. (Necm/13) onu bir kez daha iniş sırasında görmüştü. O ayetle bu ayet bakışımlı.
24-) Ve ma huve ‘alelğaybi Bidaniyn;
O, gayb hakkında cimri değildir! (A. Hulusi)
24 – Ve o gayb üzerine kıskanılır değil, (Elmalı)
Ve ma huve ‘alelğaybi Bidaniyn evet, o gaybı kıskanan biri değil ki. Allah resulü gaybı eline geçirmişte hiç kimseye vermemek için onu kıskanıyor değil ki. Veya şöyle de anlaya bilir miyiz, çevirebilir miyiz. Gaybi bilgi üzerinde tekel kuran biri değil ki. Evet.
25-) Ve ma huve Bikavli şeytanin raciym;
Ve O, recm olunmuş (hakikatten uzaklaştırılmış) şeytanın lafı da değildir! (A. Hulusi)
25 – Ve o bir racîm Şeytanın sözü değil, (Elmalı)
Ve ma huve Bikavli şeytanin raciym yine o kovulmuş, taşlanmış şeytanın sözü de değil. Çünkü o şeytana dost değil ki şeytan da ona dost olsun. Şeytanın ilk geçtiği yer nüzul sürecinde burası. Dayanıklı ip manasına halat manasına geliyor. Es şatanu aslında çok cazip bir yılana da verilen isim. Öyle cazip bir yılan ki, hem zehirli, hem cazip. Gören gözünü alamıyor ondan. Ama üzerine gittikçe de zehirleme tehlikesi artıyor. Tam iblise benziyor, ne güzel de bir benzetme ve köken olmuş bu. Evet.
26-) Feeyne tezhebun;
O hâlde (Kurân’ı bırakıp) nereye gidiyorsunuz? (A. Hulusi)
26 – Siz nereye gidiyorsunuz? (Elmalı)
Feeyne tezhebun nereye gidiyorsunuz Feeyne tezhebun ey insanlık nereye gidiyorsunuz?
27-) İn huve illâ zikrun lil’alemiyn;
O âlemler (insanlar) için yalnızca Zikir’dir (hatırlatmadır)! (A. Hulusi)
27 – O hâlis bir zikirdir âlemin için, (Elmalı)
İn huve illâ zikrun lil’alemiyn bu bütün bir insanlığa öğütten başka bir şey değil ki. Siz nereye gidiyorsunuz, öğüt almayacak mısınız. Alemlerin rabbi sizi öğüt almaya çağırıyor, siz kime kaçıyorsunuz. Allah’tan kaçılır mı ey insanlık.
28-) Limen şâe minküm en yestekıym;
Sizden bilfiil gerçek üzere yaşamayı dileyenler için! (A. Hulusi)
28 – İçinizden müstekîm olmak dileyenler için, (Elmalı)
Limen şâe minküm en yestekıym sonuçta içinizden doğru yolda yürüyenler, yürümeyi isteyenler için bir öğüttür. Doğru yolda yürümeyi dileyenler için bir öğüttür. Yani yine öğüt alacak olan sizsiniz. Allah öğüt veriyor da, bu öğüdü kafanıza sokmuyor, siz ona yüreğinizi açacaksınız. Eğer isterseniz, alırsanız Allah’ın verdiğini, Allah’ın uzattığı vahyi tutarsanız, Allah’ın kudret elini tutmuş olacaksınız.
29-) Ve ma teşâune illâ en yeşâAllâhu Rabbül’alemiyn;
Rabb-ül âlemîn olan Allâh dilemedikçe, siz dileyemezsiniz! (A. Hulusi)
29 – Fakat o âlemlerin rabbi Allah dilemeyince siz dilemezsiniz. (Elmalı)
Ve ma teşâune illâ en yeşâAllâhu Rabbül’alemiyn şunu iyi bilin ki alemlerin rabbi olan Allah eğer sizin dilemenizi dilememiş olsaydı siz asla dileyemezdiniz.. Bir önceki ayette ne diyordu? Limen şâe minküm en yestekıym içinizden dosdoğru yolda yürümeyi isteyenler için bir öğüttür diyordu, yürümeyi dileyenler için. Demek ki dileyebiliyormuşuz. Peki son ayet ne diyor? Allah dilemeden siz dileyemezsiniz diye mi çevireceğiz? Hayır. Allah sizin dilemenizi dilediği için si,z dileyebiliyorsunuz şeklinde çevireceğiz.
İradeyi veren Allah’tır. Eğer Allah dilemenizi istemeseydi irade vermezdi. İrade vermiş dileyesiniz diye. Onun için sapıklığınızın sonucunu, kusurunu Allah’a çıkaramazsınız.
Ne diyordu müşrikler? ..lev şaAllâhu ma eşrekna.. (En’am/148) eğer Allah isteseydi, dileseydi biz şirk koşmazdık. Allah’a iftira etmeyin diyor. Hiçbir sapığın sapıklığını Allah dilememiştir. Allah irade vermiştir ki siz doğruyu seçesiniz. Ve doğruyu da göstermiştir.
Rabbim O’nun verdiği iradeyle hakikate ihanet edenlerden etmesin O’nun verdiği iradeye sadık kalıp o iradenin hakkını verenlerden kılsın.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn” El Fatiha.
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
