“Euzü Billahi mineş şeytanir racim”
“BismillahirRahmanirRahıym”
ALLAH’IN RAHÎM İSMİNİN ANLAMI:
Allah’ın Rahîm ismi özel bir sıfattır. Allah’ın mü’min kullarına olan merhametini ifade eder. O, dünya hayatını Allah’ın rızasına göre değerlendiren, şükreden ve isyan etmeyen mü’min kullarına özel bir rahmetle davranacaktır.
Rahîm sıfatı daha çok mü’min kullar hakkında gerçekleşecektir. Bu sıfat aynı zamanda geniş bir merhamet ve rahmet manasını da taşımaktadır. Allah hem merhametlidir, hem de kullarına yardım eder, onları korur ve nimetlerini onların üzerine yayar.
Rahîm; bütün övgülere layık olandır. (Fatiha/3)
Rahîm; tevbeleri kabul edendir. (Bakara/37)
Rahîm; kulların yaptıklarını zayi etmeyip karşılığını verendir. (Bakara/143)
Rahîm; kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. (Bakara/163)
Rahîm; zorda kaldığı için haram işleyen kullarını affedendir. (Bakara/173)
Rahîm; fitneden vazgeçen kullarını bağışlayandır. (Bakara/192)
Rahîm; samimi kullarının ibadetlerindeki eksiklikleri tam kabul edendir. (Bakara/199)
Rahîm; iman edip hicret eden ve Allah yolunda cihat eden kullarına merhamet edendir. (Bakara/218)
Rahîm; kadınlarına haksızlık yapıp, sonra vazgeçenleri bağışlayandır.
Rahîm; peygambere tabi olanları affeden ve onlara acıyandır. (Ali İmran/31)
Rahîm; küfürden sonra iman edip durumlarını düzeltenleri affedendir. (Ali İmran/89)
Rahîm; affedilmek isteyenleri affeden, cezalandırılmak için gayret edeni de cezalandırandır. (Ali İmran/129)
Rahîm; namuslu yaşayanları affeden ve onlara merhamet edendir. (Nisa/25)
Rahîm; yeryüzünde fesat çıkarıp sonra da tevbe eden kimseleri bağışlayandır. (Maide/34)
Rahîm; hırsızlık yapan, sonra da tevbe edenleri affedendir. (Maide/39)
Rahîm; Allah üçün üçüncüsüdür diyerek şirk koşan, sonra da pişmanlık içinde Allah’a yönelen Hıristiyanları bağışlayandır. (Maide/73-74)
Rahîm; Kâbe’yi insanların diriliş, ayaklanma ve huzura duruş merkezi yapandır. (Maide/97)
Rahîm; bilmeden kötülük yapıp sonra tevbe eden ve durumunu düzeltenleri bağışlayandır. (En’am/54)
Rahîm; insanları yeryüzünün halifeleri kılan, bir kısmını bir kısmına denemek için üstün kılandır. (En‟am/165)
Rahîm; savaşta elde edilen ganimetleri helal kılarak kullarına acıyandır. (Enfal/69)
Rahîm; müşriklerden tevbe edip namazı kılan ve zekât verenleri bağışlayandır. (Tevbe/5)
Rahîm; zayıf, hasta ve fakirliğinden dolayı Allah yolunda savaşa katılamayan, ama Allah’a ve Resulüne karşı samimi olanları affedendir. (Tevbe/91)
Rahîm; Allah’a ve ahiret gününe iman eden, Allah yolunda harcadıklarını, kendilerini Allah’a yaklaştıran ve Elçinin dualarında anılmalarını sağlayan vesileler olarak görenleri rahmetiyle kuşatandır. (Tevbe/99)
Rahîm; iyi davranışlarını kötü olanlarla karıştırdıktan sonra günahlarının farkında olanları esirgeyen ve bağışlayandır. (Tevbe/102)
Rahîm; sadakaları kabul ederek kullarına merhamet edendir. (Tevbe/104)
Rahîm; Allah yolunda hicret edenlere ve muhacirlere yardım edenlere rahmet kanatlarını gerendir. (Tevbe/117)
Rahîm; tembelliğinden dolayı cihada katılmayan, sonra da Allah’tan başka sığınacak kimse olmadığını anlayanların tevbelerini kabul edendir. (Tevbe/118)
Rahîm; kullarının sıkıntılarını giderendir. (Yunus 107)
Rahîm; peygamberin yanında yer alan kullarını helak olmaktan kurtarandır. (Hud/41)
Rahîm; halis kullarını nefislerinin kötülüklerinden koruyandır. (Yusuf/53)
Rahîm; cennette inananları nahoş duygu ve düşüncelerden arındıran, onları birbirleriyle kardeş olarak mutluluk tahtları üzerine oturtan, onları yorgunluk ve bitkinlikten uzak tutandır. (Hicr/47-49)
Rahîm; evcil hayvanları insanların emrine amade kılandır. (Nahl 5-7)
Rahîm; nimetleri sayılamayacak şekilde çok ve bol olandır. (Nahl 18)
Rahîm; cihad edip sabreden kullarına yardım edendir. (Nahl 110)
Rahîm; denizleri ve gemileri bize boyun eğdirendir. (Hacc/65)
Rahîm; iffetli kadınlara iftira atıp sonra da tevbe edenleri bağışlayandır. (Nur/5)
Rahîm; mü’minler arasında ahlaksızlığın yayılmasından hoşlanıp sonra da tevbe edenleri bağışlayandır. (Nur/20)
Rahîm; akrabaya, muhacirlere ve fakirlere yardım etmeyeceğim diye yemin eden sonra da bu yemininden vazgeçen erdemli kimseleri affedendir. (Nur 22)
Rahîm; zorla fuhuş bataklığına atılanlara merhamet edendir. (Nur/33)
Rahîm; Allah ve Resulünün izin verdiği ölçülere dikkat edenlere rahmet edendir. (Nur/62)
Rahîm; yeryüzünün mucizelerini düşünüp bundan ibret alanları bağışlayandır. (Şu’ârâ/7-9)
Rahîm; Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Lut, Hz. Şuayb‟ın ve beraberindeki inananların kıssalarından ders çıkaranlara acıyandır. (Şu’ârâ(68,104,122,140,159,175)
Rahîm; bir haksızlık yaptıktan sonra kötülüğü iyiliğe çeviren kimseyi esirgeyendir. (Neml/11)
Rahîm; dilediğine yardım edendir. (Rum/5)
Rahîm; toprağa giren ve ondan çıkan her şeyi, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilendir. (Sebe/2)
Rahîm; Kur’an ı indiren, dosdoğru yol üzere olan peygamberimizi gönderendir. (Yasin/2-4)
Rahîm; cennetteki kullarına barış, mutluluk ve esenlik dolu sözlerle ikramda bulunandır. (Yasin/58)
Rahîm; rahmetinden asla ümit kesilmeyendir. (Zümer/53)
Rahîm; Rabbim Allah’tır diyen ve sebatla doğru yolu izleyenleri cennette ağırlayandır. (Fussilet/32)
Rahîm; meleklerin kendisini hamd ile tesbih ettikleri ve yeryüzündekiler için kendisinden bağışlanma diledikleri kimsedir. (Şûra/5)
Rahîm; huzurunda hiç kimsenin arkadaşına yardımı dokunmayacak olandır. (Duhan/41)
Rahîm; peygamberlerle insanlar arasında şahit olarak yeterli olandır. (Ahkaf/8)
Rahîm; peygambere saygısızlık yapıp da tevbe edenleri bağışlayandır. (Hucurat/5)
Rahîm; zan, tecessüs ve gıybetten sakınanlara merhamet edendir. (Hucurat/12)
Rahîm; Allah’a ve Resulüne itaat edenlerin amellerinden hiçbir şey eksiltmeyendir. (Hucurat/14)
Rahîm; korkan ve duâ eden kullarını yakıcı fırtınaların azabından koruyan ve cennetine koyandır. (Tur/28)
Rahîm; Allah’tan korkan ve peygambere iman edenlere rahmetinden iki kat ecir veren, onlara yürüyecekleri bir nur kılan ve onları bağışlayandır. (Hadid/28)
Rahîm; kulları arasında sevgi bağıyla yakınlık oluşturandır. (Mümtehine 7)
Rahîm; peygambere bağlılık taahhüdü içinde bulunan kimselerin günahlarını affeden ve onlara acıyandır. (Mümtehine/12)
Rahîm; Allah’ın haram kıldığını helal kılıp sonra da pişman olanları bağışlayandır. (Tahrim/1)
Rahîm; kendinden bağışlanma isteyenleri bağışlayan rahmet kaynağıdır. (Müzzemmil/20)
Rahîm; insanların batıl yollarla birbirlerinin mallarını yemelerini ve birbirlerini mahvetmelerini yasaklayarak rahmet kanatlarını gerendir. (Nisa/29)
Rahîm; Allah yolunda üstün çaba gösterenlere dereceler veren, onları bağışlayan ve onlara rahmet edendir. (Nisa/96)
Rahîm; Allah yolunda hicret edenlere yeryüzünde birçok rızık yolları ve bereketler bahşedendir. (Nisa/100)
Rahîm; Allah’ın öğrettiğine göre hükmeden, hainlerle tartışmaya girmeyen ve onların bağışlanması için Allah’a duâ edenlere rahmet eden, hatasını anlayan hainleri bağışlayandır. (Nisa/105-106)
Rahîm; kötülük yapıp kendisine zulmettikten sonra affetmesi için Allah’a yalvaranları bağışlayandır. (Nisa/110)
Rahîm; hanımları arasında adaletli davrananlara rahmet kaynağıdır. (Nisa/129)
Rahîm; Allah’a ve elçilerine iman edip onlar arasında hiçbir ayrım yapmayanları bağışlayandır. (Nisa/152)
Rahîm; İnsanların bolluk ve bereketinden rızıklarını aramaları için denizde gemileri yüzdürendir. (İsra/66)
Rahîm; yerin ve göklerin sırlarını bilendir. (Furkan/6)
Rahîm; tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyen kimselerin kötülüklerini iyiliğe değiştirendir. (Furkan/70)
Rahîm; sadakat gösterenleri, sözlerini tutmalarından dolayı ödüllendirip bağışlayandır. (Ahzab 24)
Rahîm; insanlara melekleriyle nimetlerini bahşeden, onları karanlıklardan aydınlığa çıkaran ve mü’minlere rahmet kaynağı olandır. (Ahzab/43)
Rahîm; peygamberine birçok eş bahşederek merhamet edendir. (Azab/50)
Rahîm; mü’min kadınlara toplum içine çıktıklarında namuslu olarak tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için dış kıyafetlerini üzerlerine almalarını emrederek onlara rahmet edendir. (Ahzab/59)
Rahîm; münafık ve müşrik erkeklere ve kadınlara azap eden ve mü’min erkek ve kadınları da bağışlayandır. (Ahzab/73)
Rahîm; yerin ve göklerin hâkimiyetini elinde bulundurup dilediğini bağışlayan dilediğine de azap edendir. (Fetih/14)
Bütün bu tanımlarda da görüldüğü gibi Allah’ın Rahîm ismi hem dünya hayatını hem de ahiret hayatını kapsamaktadır.
Rahîm ismi Kur’an da 114 kez geçmektedir. 72 yerde Ğafur ismi ile beraber kullanılmaktadır. Bu Allah’ın hem günahları bağışlayıcı olduğunu hem de kullarına merhamet edici olduğunu ifade eder.
“Şüphesiz size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini, Allah’tan başkası için kesilen hayvanı haram kılmıştır. Fakat darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere günah sayılmaz. Çünkü Allah bağışlayandır, merhamet edendir.” (Bakara/173)
“De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder.” (Ali İmran/31)
“Ettiği zulümden sonra tevbe edip düzelen kimse, bilsin ki Allah onun tevbesini kabul eder. Allah şüphesiz bağışlayandır, merhametli olandır.” (Maide/39)
Rahîm ismi Kur‟an‟da 9 kez Tevvab ismi ile birlikte zikredilmiştir. Allah, rahmetinden dolayı kullarının tevbelerini kabul eder.
“Âdem, Rabbinden bazı emirler aldı ve onları yerine getirdi. Rabb’i de bunun üzerine tevbesini kabul etti. ġüphesiz o tevbeleri daima kabul edendir, merhametli olandır.” (Bakara 37)
“İbrahim ve İsmail, Kâbe‟nin temellerini yükseltiyordu: “Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin” “Rabbimiz! ikimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin.” (Bakara/127-128)
“Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp Allah’tan başka sığınacak kimse olmadığını anlayan, savaştan geri kalmış üç kişinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmiştir. Çünkü O tevbeleri kabul eden, merhametli olandır.” (Tevbe/118)
Rahim ismi Kur’an da 9 kez Raûf ismi ile beraber kullanılır. Allah’ın hem merhametli hem de kullarına karşı yumuşak davrandığı ifade edilir.
“Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahid ve örnektir. Senin yöneldiğin yönü, Peygambere uyanları, cayacaklardan ayırt etmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah’ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder.” (Bakara/143)
“Andolsun ki, Allah, sıkıntılı bir zamanda bir kısmının kalpleri kaymak üzere iken Peygamber’e uyan Muhacirler ile Ensarın ve Peygamberin tevbelerini kabul etti. Tevbelerini, onlara karşı şefkatli ve merhametli olduğu için kabul etmiştir.” (Tevbe/117)
“Kendi kendinize zor varacağınız memleketlere, yüklerinizi taşırlar. Doğrusu Rabbiniz şefkatlidir, merhametlidir.” (Nahl/7)
Rahim ismi bir ayette Vedûd ismi ile beraber geçmektedir. Allah, kullarına acizliğinden veya korkaklığından dolayı merhamet etmez. Bilakis onlara olan sevgisinden dolayı onlara rahmet eder. Allah hem sever hem de rahmet eder.
Rabbinizden mağfiret dileyin, O’na tevbe edin, doğrusu Rabbim merhamet eder ve çok sever.” (Hud 90)
Rahim ismi bir ayette de el-Berr ismi ile beraber geçmektedir. Allah herhangi bir gücün zorlaması ile kullarına rahmet etmez. İyilik yapma özelliği Allah’ın zatında vardır. Allah’ın rahmeti çok geniş ve çok boyutludur. Bütün insanları ve evreni kapsar. Allah’ın rahmetinde sınır yoktur.
“Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik. Allah lütfedip bizi kavurucu azaptan korudu. Doğrusu bundan önce de O’na yalvarıyorduk, şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır” derler.” (Tûr/26-28)
Rahim ismi Kur’an’da 13 kez Aziz ismi ile beraber geçmektedir. Bu beraberlik rasgele değildir. Allah mutlak galiptir. Asla mağlup edilemez. Hem kendisi şereflidir, hem de insanlara şeref verir. Kullara olan merhameti aczi yetinden dolayı değildir. Şereften yoksun olduğu için de merhametli değildir. O, güçlüdür, O’nun gücüne kimse karşı koyamaz. Hem Rahim özelliği hem de Aziz özelliği Allah’tan başka hiçbir kimse de aynı anda bulunamaz.
“Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir. Şüphesiz bunlarda Allah’ın kudretine işaret vardır, ama çoğu inanmazlar. Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.” (Şuara/7-8-9)
“Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir. Şüphesiz Kuran Alemlerin Rabbinin indirmesidir.” (Şuara/191-192)
“Gökten yere kadar olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O’na yükselir. O, görülmeyeni de görüleni de bilendir, güçlüdür, merhametlidir.” (Secde/5-6)
Rahim ismi bir kez de Rabb ismiyle beraber geçmektedir. Allah kullarına sadece merhamet etmekle kalmaz. Rabb özelliğiyle, Rabb ismiyle onların hayatına karışır ve müdahale eder. Allah hem yaratır hem de terbiye eder. Evrene ve insan hayatına düzen ve nizam koyar. Emretme ve yasaklama yetkisine sahiptir. Kimseye sormadan, danışmadan karar alma yetkisi vardır. Dilediğini yapar, yaptığından dolayı kimseye hesap vermez. Allah bütün bu özelliğiyle beraber kullarına merhamet eder. Rahmetini onlara dilediği şekilde yayar.
“Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler. Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır. Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır. Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır.” (Yasin/55-58)
Rahim ismi 6 kez de Rahman ismi ile beraber geçmektedir. Bu birliktelik hem Allah’ın ulûhiyetine hem de rahmetinin sonsuzluğuna işaret eder.
“Ha, Mim. Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak ayetleri uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanların çoğu yüz çevirmiştir, onlar işitmezler de.” (Fussilet/1-4)
“O, görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. O, acıyıcı olandır, acıyandır.” (Haşr/22)
“İlahınız bir tek ilahtır. O, merhamet eden, merhametli olandan başka ilah yoktur.” (Bakara/163)
Rahîm ismini Kur’an da bazen marife bazen de nekra olarak görmekteyiz. Tekil ve çoğul kullanımı da vardır. Bu Rahîm isminin hem Allah için hem de insanlar için kullanılabileceğini ifade eder. Nitekim Peygamber (s.a.v) Rahîm sıfatı ile Kur’an’da nitelenmiştir:
“Şüphesiz ki size sizden aziz bir elçi geldi. Zorlanmanız ona ağır geliyor, üstünüze titriyor; mü’minlere karşı çok şefkatlidir, çok merhametlidir.” (Tevbe/28)
RAHMAN VE RAHÎM İSİMLERİNİN ARASINDAKİ FARKLAR
1- Rahmân sıkıntı ve ayıpları gideren, Rahîm ise kalpleri ve gizlilikleri aydınlatandır.
2- Rahmân sadece Allah için kullanılırken Rahîm insanlar için de kullanılabilir.
3- Allah dünyanın Rahmân’ın, ahiretin de Rahîm idir. “Ey dünyanın Rahmân ı ahiretin de Rahîm i” şeklindeki dua meşhurdur. (Mu‟cemu‟s-Sağir/Taberani 3/393)
4- Rahmân sadece Allah’a has olan rahmeti ifade eder, Rahîm ise kulların merhametine de işaret eder.
5- Rahmân kullara Kur’an’ı öğreten, Rahîm de Kur’an’a uymakla şeref ve ikramda bulunan.
6- Rahmân, kullardan sadır olması düşünülemeyecek şekilde nimet veren, Rahîm ise kullardan da sadır olması mümkün olacak şekilde nimetlendirendir.
7- Rahmân ismi Rahîm den daha şümullüdür. “Rahmân arşı istiva etti” ayetinde olduğu gibi Allah’ın ilim ve kudretinin genişliğini ifade eden arş ile beraber zikredilmektedir.
8- Rahmân ismi bütün mahlûkatı kuşatırken Rahîm sadece mü’minleri kapsamaktadır.
9- Rahmân, Allah’ın yüce, şerefli, onurlu, görkemli ve ihtişamlı nimetlerini belirtir. Rahîm ise Allah’ın ince, sınırlı ve tafsilatlı nimetlerine delalet eder.
10- Kur’an’da “Rahmân‟ın kulları” ibaresi geçerken “Rahîm‟in kulları” ifadesi yoktur.
11- Rahmân sadece Rahîm ismiyle beraber geçmektedir. Rahîm ismi ise Tevvâb, Azîz, Ğafûr, Raûf, Rabb ve Berr isimleri ile beraber zikredilmektedir.
12- Rahmân genel olarak bütün nimetleriyle bütün yaratıklarına merhamet edendir. Rahîm ise onları hidayete iletmek, onlara lütuflarda bulunmak suretiyle mü’minlere merhametli olandır.
13- Rahmân kendisinden istenildiği zaman verendir. Rahîm ise kendisinden dilekte bulunulmadığı zaman gazaplanandır.
RAHMAN VE RAHÎM İSİMLERİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER
Allah’ın rahmetiyle O’nun Rahmân ve Rahîm isimlerini anlamları ile öğrendik. Bu bilginin üzerine bize de bazı görev ve sorumluluklar düşmektedir. Allah bize verdiği ilim nimetini, üzerimizde görmek ister. Allah’ı önce kendimiz rahmet sahibi olarak tanıyacağız. O’nun rahmeti olmadan biz hiçbir şeye sahip olamayız. O’nun nimetlerini saymakla bitiremeyiz. O’nun rahmetiyle yaşıyor, O’na kulluk etmeye çalışıyoruz. O’nun af ve rahmetiyle cennete girmeyi arzuluyoruz. Hiçbir insan O’nun rahmeti olmadan cennete giremeyecektir.
Bütün bu nimetlere karşılık şükreden bir kul olmalıyız. Hayatımızı şükür üzere bina etmeliyiz. Şükür sadece sözle yapılan bir ibadet değildir. Gerçek şükür bedenle, azalarla ve hayatın her alanında O’na kul olarak yapılır. Allah’ın en büyük rahmeti olan Kur’an’ı iyi tanımalıyız. Anlayarak ve üzerinde düşünerek okumalıyız. Hayatımızı bütün yönleriyle Kur’an’a göre düzenlemeliyiz. O’nu diğer insanların da tanıması için çaba harcamalıyız. Öncelikle ana, baba, evlat ve dostlarımızı Kur’an nimetiyle tanıştırmalıyız. İnsanlara Allah’ı tanıtırken öncelikle rahmet sıfatı ile tanıtmalıyız. İnsanlara Allah’ı sevdirmeli, O’nu öcü olarak, cayır cayır yakan, cehenneme atan, cezalandıran ve taş yapan olarak tanıtmamalıyız. Bu konuda Peygamberimizin şu sözünü unutmamalıyız:
“Size gerçek fakihi ( dini kavrayan kimseyi) haber vereyim mi? Gerçek fakih:
1- İnsanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen,
2- Onlara, Allah’a isyan hususlarında kolaylık tanımayan,
3- Onları Allah’ın azabından emin kılmayan,
4-Kur’an ı başka kaynaklara meylederek terk etmeyendir. Şüphesiz ki kendisinde ilim olmayan ibadette, kendisinde anlama olmayan ilimde, kendisinde düşünce olmayan okuma da hiçbir hayır yoktur.” (Darimi,Mukaddime)
Kur’an birçok ayette Allah’ın rahmet özelliğini ve bunun insanlar üzerindeki yansımalarını anlatır. Allah’ı bu yönüyle tanıtmamız insanların kalplerini yumuşatacak ve onları Allah’a kulluğa yöneltecektir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’i de hayatı ile hadisleri ile tanımalıyız. O’nu imam ve rehber olarak tanımalı ve tanıtmalıyız. Kur’an ın yanında mutlaka hadis okuma programı takip etmeliyiz. Hayatı yanlışlarla ve kusurlarla dolu olan insanların hayatını ve sözlerini öğrenmek ve öğretmek yerine Allah’ın koruması ve gözetimi altında olan Hz. Muhammed’i tanımak ve tanıtmak, Allah’ın rahmetine saygının en güzel ifadesidir. Çocuklarımıza ve sevdiklerimize Kur’an ve sünnet eğitimi vererek Allah’ın rahmetine şükretmiş olacağız. Ana-babamıza karşı da merhametli olmalıyız. Onlar da Allah’ın bize bir rahmetidir. Şirki, günahı ve isyanı emretmedikleri sürece onlara itaat etmeli, onların gönüllerini hoşnut etmeliyiz. Onlara rahmet ve şefkat kanatlarımızı germeliyiz. Onları üzecek hareket ve sözlerden uzak durmalıyız. Onları azarlamak, onlara “öf” bile demek Rabbimiz tarafından yasaklanmıştır.
“Rabbin, yalnız Kendisine ibadet etmenizi ve ana-babaya iyilik etmeyi buyurmuĢtur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Öf” bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: “Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!” de.” (İsrâ/23-24)
“Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana’dır.
Ey insanoğlu! Ana-baban, seni, körü körüne Bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlarla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz Bana’dır. O zaman, yaptıklarınızı size bildiririm.” (Lokman/14-15)
Müslüman, Allah’ın yaratıklarına karşı da merhametli olandır. Allah’tan öğrendiğimiz bu özelliği biz de kullara sergilemeliyiz. İnsanlara merhametli olmakla alakalı olarak Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahîm (akrabalık bağı) Rahmân’dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.” (Tirmizi – Ebu Davud)
Hz. Cerir (r.a) anlatıyor: “Rasulüllah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Merhamet etmeyene, merhamet edilmez. Bağışlamayan da, bağışlanmaz.” (Müsned)
Hz. Cerir (r.a) anlatıyor: “Rasulüllah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.” (Buhari – Müslüm – Tirmizi)
Ebu Hüreyre (r.a)’den gelen bir diğer rivâyette Rasulüllah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Merhamet; ancak Ģaki’nin (ebedi hüsrâna uğrayanın) kalbinden çıkarılabilir.”(Tirmizi – Ebu Davud)
Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: “Rasulüllah (s.a.v) bir gün, torunu Hasan (r.a)’ı öpmüş idi. Bu sırada yanında bulunan Akra’ İbnu Hâbis, (sanki bunu tuhaf karşıladı ve:) “Benim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim.” dedi. Rasulüllah (s.a.v) ona bakıp:
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” buyurdu.” (Buhari – Müslüm – Ebu Davud – Tirmizi)
Rezin şu cümleyi de ilâve etti: Ayrıca Rasulullah (s.a.v) şöyle de buyurdu:
Allah sizin kalbinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?”
Müslüman, insanî özelliklerini yitirmemiş olan bütün insanlara merhametli davranır. Onlara insan olarak değer verir. Onların doğuştan kazandıkları haklarına karşı saygılı davranır. Batıl da olsa inanç ve düşüncelere sövüp hakaret etmez.
“Allah’tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da cahillikle ileri giderek Allah’a sövmesinler. Böylece her ümmete işini güzel gösterdik, sonra dönüşleri Rab’lerinedir. O, işlediklerini haber verir.” (En‟am 108)
Ancak Allah’a ve İslam’a hakaret edenler saygı ve merhameti hak edemez. Tevhid inancının yayılmasına ve tanınmasına engel olanlara Müslümanlar hak ettikleri meşru cevabı verirler. Onlara karşı onurlu ve zorludurlar. Onları asla dost edinmezler.
“Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların O’nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, inkârcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir. Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun Peygamberi ve namaz kılan, zekât veren ve rüku eden müminlerdir. Kim Allah’ı, Peygamberini ve inananları dost edinirse bilsin ki, şüphesiz Allah’tan yana olanlar üstün gelirler. Ey iman edenler! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden, dininizi alaya ve eğlenceye alanları ve inkârcıları dost olarak benimsemeyin. İnanıyorsanız Allah’tan sakının.” ( Mâide 54-57)
Müslümanlar kendi aralarında çok merhametlidirler.
Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkârcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat’ta anlatılan vasıflarıdır. İncil’de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkârcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir.” ( Feth 29)
Nu‟man bin Beşir ( r.a)‟den rivayetle Allah Rasülu ( s.a.v) şöyle buyurdu:
“Mü‟minler birbirlerini sevmede, merhamet etmede, yardımlaşmada bir vücut gibidirler. Vücudun bir organı hastalandığında, bütün vücut uykusuzluk ve ateşle onun acısına ortak olur.” (Buhari)
Müslümanların dertleriyle ilgilenme konusunda Allah Rasulü ( s.a.v) şöyle buyurur:
“Müslümanların durumlarıyla, dertleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir.” (Tirmizi)
Müslümanlara merhametli davrandığımız gibi onlara sabırlı olmayı, hak dava üzerinde mücadeleye devam etmeyi de tavsiye etmeliyiz. Sabrı tavsiyenin yanında insanlara karşı merhametli davranmayı ve rahmet kanatlarını onlara germeyi de tavsiye etmeliyiz. Rahmet kaynağı Kur’an bu gerçeği şöyle ifade eder:
“Bir de iman edip birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmak gerekir.” (Beled/17)
Müslüman, insanlara merhametli davrandığı gibi hayvanlara da merhametli davranır.
Hz. Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: “Rasülullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Bir adam yolda yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: “Bu köpek de benim gibi susamış” diyerek tekrar kuyuya indi. Mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti.”
ResulAllah’ın yanındakilerden bazıları: “Ey Allah’ın Resulü! Yani bize hayvanlara yaptığımız iyilikler için de sevap var mı?” dediler. ResulAllah (s.a.v) da:
“Evet! Her yaş ciğer (can) sahibi için bir sevap vardır” buyurdu.” (Buhari)
Bir diğer rivayette ResulAllah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak onunla su çekip köpeği suladı. Bu sebeple kadın Allah tarafından mağfiret olundu.” (Müslüm)
İbn. Ömer (r.a) anlatıyor: “ResulAllah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemesi için de salmamıştı.” (Buhari – Müslüm) (Dr. Ramazan SÖNMEZ-el-ESMÂÜ’L-HÜSNÂ)
********************************************************
“RASİH” OLMAK YA DA OLMAMAK
Kuran’da Son Peygamber için kullanılan “Rahmet/Rahim” ifadeleri Müslüman toplumlarda iki farklı anlayışla yorumlanmıştır. Bu anlayışlardan biri ifrata, yani aşırılığa kaçan; diğeri ise tefrite, yani yoksunluğa düşen anlayıştır.
İfrat (aşırılık) tarafında olanlar “Rahmet” sıfatı nedeniyle peygamberi neredeyse ikinci bir ilah olarak görürler. Hatta onlara göre bazen Allah ikinci planda kalabilmektedir.
“O olmasaydı kâinat olmazdı”,
“Âdem bile onun nurundan yaratılmıştır”,
“Diriliş gününde o birçok günahkârı kurtaracaktır” gibi ifadeleri peygamber için dillendirmeye bayılırlar. Onlara göre peygamber yarı insan yarı tanrı gibidir. Tıpkı Hristiyanların İsa peygamberi ilahlaştırmış olmaları gibi, onlar da bu çizgide ilerlerler.
Tefrit (yoksunluk) tarafında olanlara göre “Rahim” ifadesi sadece Allah için kullanılabilir. Bunlar Tevbe/128 ayetini, ayette Allah’ın Resul’ü için kullanılan “Rahim” ifadesi yer aldığı için, Kuran’ın ruhuna uygun düşmediği gerekçesiyle reddederler. Bunu delillerinden biri sayarak ayet hakkında “mushafa sonradan eklenmiştir, beşer sözüdür” derler.
Rahmet ve Rahim kavramına yüklenilen yanlış anlamların, ifrat ve tefrite kaçanların ortak noktası olduğu anlaşılıyor. Bir taraf konu hakkındaki ayetler arasında koordineli tespitler yapmazken (irrasyonel hata), diğer taraf a-rasyonel bir yaklaşımla bir zannın peşinden koşuyor.
Kuran’ı iyice araştırıp incelemeyenler arasında ifrat ve tefrit her zaman olacaktır. Aralarında ihtilaf ve çekişme olması ise kaçınılmaz görünüyor. Her gün yeni bir şey öğreten Kuran’a hassas bir şekilde dikkat edilmediği takdirde aşırılık ve yoksunluk sürecektir. Bu hal kişileri zamanla kurnazlığa itecek, bilgi eksikliği ahmaklığa dönüşecektir. İfrat ve tefrit ile ortaya çıkan kurnazlık ve ahmaklık sonuç olarak büyük bir kayıptır. Ancak Kuran’ın analitik yöntemlerle (raskh) araştırılması halinde problemler çözülebilecek ve Kuran’ın hakikatleri bir bir ortaya çıkacaktır.
RAHMET: YENİ BİR VAROLUŞ İMKÂNI
Rahmet/Rahim acımak mı, yoksa başka bir şey mi?
Kuran’daki bazı kelimeler vahy edildikleri dönemdeki anlamlarından farklı olarak günümüze gelmişlerdir. Bununla beraber, anlamlarının aslını bulmak çok zor değildir. Bu konuda Kuran ayetlerinin birbirlerini tefsir edici mahiyette olmaları bize ışık tutar. Bu nedenle bir kelimenin anlamını bulmak için o kelimenin kullanıldığı diğer ayetleri ve kelimeye yüklenen bütün anlamları incelemek gerekir. Şimdi bu yöntem ile “Rahmet/Rahim/Rahman” kelimelerini inceleyelim:
Öncelikle, Allah için kullanılan Rahman ve Rahim kelimelerinin çevirilerdeki şekliyle “merhametli olmak” veya “acımak” anlamına gelmediklerini belirtmek gerekir. Allah’ın Rahman olması, varlığı ve var oluş imkânlarını sunabilecek yegâne zat olması demektir. Rahman, inanan-inanmayan ayırımı yapmaksızın her canlıya veya cansıza, hâlihazırdaki varlığı ve var olma imkânlarını teslim etmiştir ve yeni imkânlar sunmak konusunda da sonsuz kudret sahibidir. Kuran’da Rahman isminin yaratmak anlamında “yeni bir varoluş sunmayı” ifade ettiği şu iki ayete bakalım:
“Er-Rahman khaleq el insan / Rahman, insanı yarattı” (Rahman/1,2).
Bu durumda Rahman, varlığın ve varoluş imkânlarının kaynağı demek oluyor.
Rahim ise bir varoluş imkânını icra eden demektir. Bu durumda, mastar şeklindeki Rahmet kelimesi yeni bir varoluş imkânı anlamına gelmektedir. O halde rahmet, Allah’tan bir lütûf ile gelen kitaplar olabileceği gibi Resuller de olabilecektir.
Örneğin şu ayete bakalım:
Bakara/105 – Kitap Ehli’nden küfre sapanlarla müşrikler, Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Fakat ALLAH, rahmetini (yeni bir varoluş imkânını) dilediğine özgüler. Allah, büyük lütuf sahibidir.
Bu ayette “Allah rahmetini dilediğine verir veya gönderir” ifadesi yerine, “Allah kendi lütfundan rahmetini dilediğine has kılar/özgüler” denmektedir. Yani Rahmet kitabının rahmete nail olan bir kişiye aktarıldığını belirten çift vurgulu bir ifade kullanılmıştır.
Rahmetin zıttı zulmettir. Zulmet yeni bir varoluş imkânı olan rahmetin tersine, varoluş imkânlarını ortadan kaldırmak için çabalar, kaynakları yok eder, yaşamı dar eder, sevgiyi öldürür, barış ortamını kaosa dönüştürür. Hatta yaşam hakkını gasp etmeye çalışır. Zulumetin sonucu rezilet, rahmetin sonucu ise fazilettir. Kısaca kavram olarak zulumet kötülükse, rahmet iyiliktir. Bu nedenle rahmet her hâlûkârda lumlu taraf için kullanılan bir kavramdır. ‘Zulmet’i icraat eden kişinin sıfatı “ZALİM” olurken, ‘rahmet’i icraat eden kişinin sıfatı da “RAHİM” olur.
Al-i İmran Suresi’nin 73’üncü ayetinde, Allah lütfunu “verir” anlamına gelen “ye’tihi” kelimesi ile belirttikten sonra, 74’üncü ayette özel bir vurgulamayla belirtilen “kişiye özgü kılma” ifadesini bu kez bağımsız bir ayet olarak bir daha sunar. Tıpkı yukarıda Bakara/105 ayetinde olduğu gibi. İlk ayetin işaret ettiği Kuran, ikinci ayetin işaret ettiği ise peygamberdir.
1- “Sizin dininize uyandan başkasına inanmayın.” Sen de onlara, “Hidayet ALLAH’ın hidayetidir,” de. “Size verilenin benzerinin bir başkasına verildiğine de inanmayın; yoksa Rabbiniz hakkında sizinle tartışma hakkı kazanırlar,” derlerse, “Lütuf ALLAH’ın elindedir, dilediğine verir,” de. ALLAH Cömerttir, Bilendir. (A. İmran/73)
2 – RAHMETİNİ (yeni bir varoluş imkânını) dilediğine ÖZGÜLER. Allah Büyük Lütuf Sahibidir. )(A. İmran/74)
Yüce Yaratıcı insanı ihtiyaçları ile birlikte yaratmışken, bu ihtiyaçları karşılama imkânını da var etmiştir. Belirlenmiş bir yaşam tarzının dikkate alınmasıyla ictimaî ve ahlaki düzenin halka öğretilmesi, vahiy doğrultusunda hareket eden peygamberlerin peygamberlik icraatlarıyla olmuştur. İşte bu yeni düzenin formatlanmış hayat anlayışı ve düzeni yeni bir varoluş imkânıdır. Bu nedenle gönderilen her peygamber yeni bir varoluşu, yani rahmeti temsil ederler. O halde yeni bir varoluş imkânı olan rahmetin zıddı, bir zulumet ve bir rezilet olan cahiliye yaşamıdır diyebiliriz.
Böylece Enbiya/107 ayetinde Peygamber’in “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiş olduğunun vurgulanmasını, kendisine özgülenen rahmetin neticesinde Peygamber’in yeniden bir varoluş imkânı olarak gönderilmesi şeklinde anlayabiliriz.
Enbiya/107 ayetini destekleyen iki ayet vardır. Biri Peygamber’in büyük ahlak sahibi olduğunu belirten Kalem/4 ayeti, diğeri onda güzel bir örnek olduğunu belirten Ahzab/21 ayetidir.
“Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya/107)
FORMATLAMA
Kur’an, bir zulumet (karanlık dönem) olan cahiliye yaşantısındaki inanmış insanları güncellemiş ve toplumsal yaşam sistemini formatlayarak orta yolu bulmanın imkânını sunmuştur. Peygamber ise bir rahmet olan vahyin direktiflerine göre cahiliye sistemindeki reziletlerin giderilmesinde; yeni bir varoluş imkânının merkezinde baş muhatab ve o imkânın görevli baş icraatçısı olmuştur. Ona verilen bu görev nedeniyle Allah katından inananlara bir rahmet örneği olmuştur. Peygamber’in rahmet üzere rahim bir resul olarak gönderilişinin Kuran’daki izdüşümünü şu iki ayetle belirtebiliriz: SADECE Kuran’ı izlediğini bildiren İsra/46 ve SADECE Allah’a kulluk etme mesajının verilmesi için resul olarak gönderilmiş olduğunu belirten A’raf/70 ayeti:
“Ve onu anlamalarını engellemek için kalplerine kabuklar, kulaklarına da ağırlık koyarız. Rabbini yalnızca Kuran’da andığın zaman nefretle geriye dönerler.” (İsra/46)
Dediler ki: “Sadece ALLAH’a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını terk edelim diye mi bize geldin? Doğru sözlü isen bizi kendisiyle tehdit ettiğin şeyi getir bakalım.” (A’raf/70)
Peygamber’in vahye dayanarak hayatında gerçekleştirdiği fiiller ve yine vahye dayanarak dile getirdiği inanç, ahlaki ilke ve kurallarla, etrafındaki insanlara -dolayısı ile bütün insanlığa Allah tarafından gönderilmiş “yeni bir varoluş imkânı” olmuştur. Kendisinden önceki peygamberler gibi insanlara cahiliye yaşantısından kurtulmaları için belirli bir düzen içinde vah yedilmiş olan Kuran ile öğretme görevini eksiksiz yürütmesi, insanların önüne yeni varoluş imkânlarının açılması anlamına gelmektedir.
Tevbe/128 ayetinde Peygamber’e rahim denmesinin sebebi, onun Allah tarafından lütfedilen bu rahmeti, bu yeni varoluş imkânını icra eden kişi (rahmetin faili) olmasıdır. Hemen akabindeki Tevbe/129’uncu ayette, bu yeni varoluş imkânının icrasını gerçekleştirenden yüz çevrilmesi halinde tek ilah olan Allah’a tevekkül edilmesi emredilmektedir. Tevekkül; tüm önlemler, tüm icraatlar yapıldıktan sonra Allah’a sığınmak ve O’na dayanmaktır. Rahmet/rahim kelimelerine merhamet etmek-acımak anlamı verildiğinde, Tevbe/129 ayetindeki tevekkül etme emriyle hiçbir bağlantı kurulamaz.
“Ayetler arasındaki bağlam, rahmet/rahim kelimelerinin “merhamet etmek” veya “acımak” anlamında olmadığını gösteriyor. Çünkü o, Allah tarafından gönderilen ve yeni bir varoluş imkânı olan vahyi iletmekteydi. Bu vahy bozulursa Peygamber’in resullük statüsü ve peygamberlik süreci yok olacaktır, eğer vahy bozulmadan son güne kadar korunursa resullük statüsü ve peygamberlik süreci de Kuran ile devam etmiş olacaktır.”
Evet, Tevbe/128 ayetinde mü’minler için rahim (rahmetin faili) diye özgülenen peygamber, bu ayetten önce yer alan Tevbe/61 ayetinde de mü’minler için bir rahmet olarak anılır.
Onlardan kimi de, “O (haber toplayan) bir kulaktır,” diyerek peygamberi incitiyorlar. De ki: “O, sizin için bir hayır kulağıdır. O, ALLAH’a inanır ve inananlara güvenir. Sizden iman edenler için de bir rahmettir (yeni bir varoluş imkânıdır.) ALLAH’ın elçisini incitenler için acı bir azap vardır. (Tevbe/:61)
İçinizden size öyle bir elçi gelmiş bulunuyor ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, inananlara yolu kolaylaştırıcı; yeni bir varoluş imkânının icraatçısıdır. (Tevbe/:128)
Yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter! O’ndan başka tanrı yoktur. O’na dayandım; O Büyük Yönetim’in Rabbidir.” (Tevbe/129)
Eğer rahmeti deforme olmuş manası ile “acımak” olarak ele alırsak aşağıdaki ayetle de çelişkili olacaktır.
Enbiya/107 Seni ancak âlemlere rahmet (bir acımak!) olarak gönderdik.
Eğer rahmeti asıl manası olan “yeni bir varoluş imkânı” anlamında ele alırsak ayette çelişki olmayacaktır.
Seni ancak âlemlere yeni bir varoluş imkânı olarak gönderdik. (Tevbe/107)
(Lütfen Tevbe/107,108 ve109 ayetlerinin içeriğini Tevbe/128-129’un içeriğiyle karşılaştırınız.)
Rahmet ile ilgili ayetleri bugünün meal anlayışıyla değerlendirenler, Kuran’ın bu nüktesini anlayamayacak, dolayısıyla ilgili ayetlerin verdiği mesaj gereği gibi anlaşılamayacaktır. Zaten mevcut meallerin %99’unda bu tür ayetlerin çevirisi yapılırken, “rahmet” kelimesi olduğu şekliyle bırakılmıştır!
Peygamber ve arkadaşları Kuran’ın emir, tavsiye ve yasaklarını dikkate alan insanlar olarak, ırk- renk, zenginlik-fakirlik ve benzeri statüleriyle çağdaşları olan diğer toplumlardan farklı değillerdi. Onları diğer toplumlardan güçlü kılan üstün silahları yoktu. Dünya tarihinin en hızlı devrimini gerçekleştiren bu insanlar, bunu, onları kenetleyen yeni bir varoluş imkânı bulmalarıyla yapabilmişlerdir. Her ne kadar devrimin lideri Peygamber olsa da, bunun ötesinde bütün insanlığa örnek olabilecek bir topluluğa rahmet olan Kuran, onlara ilk elden sorumluluk vermiş ve imkân sağlamıştır. Tüm bunlar bir akıl erdiriciliğin, bilinçli bir varoluş mücadelesinin göstergesidir. Bunu izah eden ayetlerin başında Fetih Suresi’nin 29’uncu ayeti gelir.
ALLAH’ın elçisi Muhammed ve beraberinde bulunanlar inkârcılara karşı sert ve kendi aralarında ise yeni varoluş imkânını icra edicilerdir (ruhemau). Onları, eğilip secde ederek ALLAH’tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Yüzlerinde secdelerin izleri vardır. Bu, onların Tevrat’taki nitelikleridir. İncil’deki nitelikleri ise, filizini çıkarıp güçlendirmiş ve kalınlaşıp gövdesi üzerine dikilerek ekincileri sevindiren bitki gibidir. O, onlarla inkârcıları öfkelendirir. ALLAH, onlardan inanıp erdemli davrananlara bağışlanma ve büyük bir ödül söz vermiştir. (Fetih/29)
Yeni bir varoluşun tek kaynağı olan Allah, yeni bir varoluş imkânının icrâsını peygamberlere de yüklemiştir. Bunun yanlış anlaşılmaması için mutlak varoluş otoritesi anlamındaki “Rahman” sıfatını SADECE kendisi için kullanmıştır. Bu nedenle insan veya bir başka şey Rahman olamaz. Sadece rahmet/rahim olabilir. Tıpkı halim, kerim, şâhid olabildikleri gibi.
Buna güzel bir örnek de Vahy ve Mushaf arasındaki farktır. Vahy, mushaf olarak inmemiştir ama iniş döneminden sonra yaşayacak insanlara ulaşması için mushaf haline getirilmesi gerekmiştir. Mushaf bir mekân olarak vahye araç olmakta, vahy içerik olarak mushafa yerleşme imkânı bulmaktadır. (Vakıa/77-78)
“Dünyaya gelmeye aday bir yavrunun tekâmül ettiği mekâna neden “rahim” denmiştir? Bu bir “acıyan” mıdır, yoksa yeni bir varoluş imkânını sağlayan organ mıdır?”
Aşağıda ayetlerle desteklenen birçok örnekte görüleceği üzere, “rahmet” kelimeleri “merhamet” ile doğrudan değil dolaylı olarak bağlantılıdır. Birisine acımanın veya merhamet etmenin göstergesi, onun sahip olduğu bir şeyi elinden alabilme imkânı varken almamak olabilir. Canını almamak, malını almamak gibi. Veya sahip olmadığı bir şeyi ona karşılıksız vermek olabilir. Bu durumda acımak veya merhamet etmek, bir kişinin varlığını devam ettirmesi için ona yeni bir imkân sağlamak anlamına gelmektedir. O halde merhamet bir neden değil, varolma ihtiyacının öteki kişide bulduğu bir cevaptır, veya ihtiyacın karşılığını düşündüren bir duygudur.
Bu tarz kelimeler önce asıl manalarıyla biliniyordu. Rahmet kelimesinin içerdiği duyguyu dile getirmek için “acımak”/“merhamet etmek” anlamında mecazi bir kullanım icat edilmiş, sonra da asıl anlamın üzeri örtülmüştür. İlgili ayetlere bakıldığında asıl anlam görülecek, bu kelimelerin nasıl geri plana itilmiş olduğu anlaşılacaktır. Rahmet/rahim kelimelerinin geçtiği ayetlere baktığımızda bu kelimelerin birçok farklı kategorilerde “yeni bir varoluş imkânı” anlamında kullanıldığını kolaylıkla görürüz. Şimdi bunun birkaç örneğine bakalım:
Rahmet kelimesinin “yeni bir varoluş imkânı” olan Kuran için kullanılması:
Her topluluk içinden, kendilerine karşı bir tanık gönderdiğimiz, şunlara karşı da seni tanık olarak getirdiğimiz gün. Biz sana bu kitabı, her şeyi açıklayan, bir yol gösterici, bir rahmet (yeni bir varoluş imkânı) ve Müslümanlara bir müjde olarak indirdik. (Nahl/89)
Bu ayette Kuran için RAHMET ve BÜŞRA (müjde) denilmektedir. Tevbe/128 ayetinde de Peygamber için RAHİM (fail olarak yeni bir varoluş imkânını icra eden kişi) denilirken, Kuran’ın birçok ayetinde de Peygamber’e Büşra kelimesinin ism-u faili olarak BEŞİR (müjdeleyen) denmektedir. Daha açık bir ifadeyle; ayetlerde nasıl Kuran’a bir rahmet, Peygamber’e de rahmeti uygulayan (yeni bir varoluş imkânını icra eden) deniliyorsa, burada da Kuran kendisini müjde, Peygamber’i de müjdeyi veren kişi, yani Beşir olarak tanımlıyor (Bakınız Bakara/119).
Sünnetullah’ın yeni bir varoluş anlamında geçmesi:
Onlara merhamet ederek alçak gönüllük kanadını ger ve de ki, (İsra/24)
“Rabbim, beni küçükken yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (!)
Bu ayette geçen “İrhemhuma” kelimesi “onlara (o ikisine) acı” şeklinde çevrilmektedir. Oysa insanların yaşlanması Sünnetullah’ın bir gereğidir. Allah’ın yasası gereği yaşlanmış kişilere neden yine Allah tarafından acınsın ki? Acınası durumda olanlar günahta aşırılığa kaçanlar olabilir. Biyolojik farklılaşma bir hastalık, bir felaket değildir. Bu durum er geç varılan yeni bir yaşam evresidir. “Bebek dünyaya gelirken nasıl yeni bir varoluş (tekâmülün ilk evresi) ise, yaşlılık dönemi de bebeklikle simetrik olarak tekâmülün son evresidir. Tıpkı şu ayetin dediği gibi;
“Allah, sizi yarattı. Sonra sizi öldürür. İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeye) hakkıyla gücü yetendir.” (Nahl/70)
Zor şartlar altında geçirilecek yaşlılığın muhtemel zorluklarını hafifletecek farklı imkânların sağlanması asıl amaçtır. Bu acımaktan üstündür. Bu nedenle ayette yaşlılık nedeniyle yapılması gereken duanın asıl çevirisi şöyle olmalıdır:
“Rabbim, beni küçükken yetiştirdikleri gibi, sen de o ikisine yeni bir varoluş imkânı sağla”
Mağara arkadaşlarının duasının gerçekleşmesi anlamında Rahmet:
Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet (yeni bir varoluş imkânı) ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. (Kehf/10)
Bu ayette geçen “rahmet” kelimesi hakiki anlamı olan “yeni bir varoluş imkânı” ile çevrildiğinde Allah’ın, mağara-arkadaşlarına farklı ve yeni bir varoluş imkânını uygun görerek dualarını kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Allah’ın inkârcılara yeni bir varoluş imkânı sunması:
Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar. (Kehf/58)
“Azabı hak edenler için neden ayetin hemen başında şefkat ve merhamet vurgusu vardır?”
Allah, günaha dalmış, inkârda haddi aşmış kişilere hemen ceza vermez. Gerçek ceza adı konulmuş belirli bir günde olacaktır. Eğer günahkârlar yanlışlıklarından dönerlerse önce bağışlanırlar (ğafere), sonra bu dönüşlerinden dolayı onlara yeni bir varoluş imkânı verilir (rahmet). Bu nedenle aşağıdaki ayetin başında Rabb önce bağışlayıcı, sonra yeni bir varoluş imkânının sahibi (zu-r rahme) olduğunu bildirir ve onlara bir mühlet tanır. Aksi takdirde ayetin başı ile sonrası arasında çelişki olur.
Mealde ayetteki “rahmet” kelimesi yine bu kelimenin başka bir türevi olan “merhamet” kelimesi ile çevrilmiş! Çevirinin şöyle olması beklenirdi.
“Ve Rabbin bağışlayandır, yeni bir varoluş imkânının sahibidir…”
Duvar sahibi çocuklara yeni bir varoluş imkânının verilmesi:
“Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet (yeni bir varoluş imkânı) olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.” (Kehf/82)
İsa peygamberin yeni bir varoluş ile gelişi
Son peygamber için kullanılan rahmet, İsa peygamber için de kullanılmıştır.
“Öyledir,” dedi, “Rabbin, ‘O iş bana kolaydır. Onu halk için bir ayet ve bizden bir rahmet (yeni bir varoluş imkânı) kılacağız. Bu, artık kararlaştırılmış bir iştir’ diyor.” (Meryem/21)
Eyyub peygambere yeni bir varoluş imkânı verilmesi:
Biz ona cevap vererek ne sıkıntısı varsa onu giderdik. Katımızdan bir rahmet (yeni bir varoluş imkânı), kulluk edenlere bir hatırlatma olarak kendisine, ailesini ve onların bir mislini verdik. (Enbiya/84)
Abdullah oğlu Muhammed’e yeni bir varoluş imkânı olarak Kuran’ın verilmesi ve Muhammed’in peygamber olması:
Sen, bu kitabın sana verileceğini ummuyordun. Ancak o, Rabbinden bir rahmet (yeni bir varoluş imkânı) olarak sana verildi. Öyle ise kâfirlere sakın arka çıkma. (Kasas/86)
Sana indirildikten sonra seni ALLAH’ın ayetlerinden saptırmasınlar. Rabbine çağır; ortak koşanlardan olma. (Kasas/87)
Allah’a karşı haddi aşmış ilk nesillerin yok edilmesinden sonra, Musa’nın kavmine yeni bir varoluş imkânının Tevrat ile verilişi:
İlk nesilleri (Nuh, Hud, Salih, Lut ve Şuayb’ın halklarını) yok ettikten sonra Musa’ya, halkı aydınlatan bir kılavuz ve rahmet (yeni bir varoluş imkânı) olarak kitabı verdik; belki öğüt alırlar diye. (Kasas/43)
İnsanların mucizelere ilişkin araştırmalarında, geçmişte var olanla hazırda bekletilen arasında seçim yapması; mucizenin yeni bir varoluş imkânı olarak tanımlanması:
Kendilerine bir mucize getirmediğin zaman: “Mucize isteseydin ne olurdu,” derler. De ki: “Ben, ancak Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum.” Bunlar, Rabbinizden aydınlatmalardır, inanan bir toplum için bir hidayet ve rahmettir (yeni bir varoluş imkânıdır). (A’raf/03)
Helâk edilen nesillerden sonra yeni bir varoluş imkânıyla başka nesillerin yerleşmesi:
Rabbin Zengindir, Rahmet (yeni bir varoluş imkânının) sahibidir. Dilerse sizi götürür ve sizi başkalarının soyundan nasıl getirmişse sizden sonra da yerinize dilediklerini yerleştirir. (En’am/133)
Helâk emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle (yeni bir varoluş imkânı ile) kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık. (Hûd/58)
Musibetlere karşı Allah için göğüs gerenlere Allah’tan yeni bir varoluş imkânı verilir:
Ki onlara bir musibet geldiğinde, “Biz ALLAH’a aidiz ve O’na dönücüyüz,” derler. (Bakara/56)
İşte onlara, Rab’lerinden destek ve rahmet (yeni bir varoluş imkânı) vardır. Onlar doğruya ulaşanlardır. (Bakara/157)
Diriliş günü, yeni bir varoluş imkânıdır:
De: “Göklerde ve yerde olanlar kimin?” “ALLAH’ın,” de. Rahmeti (yeni bir varoluş imkânını) kendisine gerekli kıldı. Hakkında kuşku olmayan Diriliş Günü sizi toplayacak. Kendilerini zarara uğratanlar inanmayanlardır. (En’am/12)
Sınavı geçenler için Cennet yeni bir varoluş mekânıdır:
Yüzleri aklananlar ise ALLAH’ın rahmeti (yeni bir varoluş imkânı) içindedir. Orada sürekli kalırlar. (A. İmran/107)
“Sizin, ‘Allah bunları rahmete (yeni bir varoluş imkânına) erdirmez’ diye yemin ettikleriniz şunlar mı?” (Sonra cennetliklere dönerek) “Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz” derler. (A’raf/49) (İmran Akdemir)
Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.