………Euzübillahimineşşeytanirracim,
………Bismillahirrahmanirrahim
………Ve kul Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec’al liy min ledünke sultanen nasıyra. İsra/80)
………De ki; “Rabbim, girdiğim yere sıdk halinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart. Ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende. (Amin)
………EL CEBBAR
………El Cebbar; kullarını ihtiyar ve zorunlulukta zorlayan kimse demektir. Çünkü onlar O’nun egemenliğinde bulunmaktadırlar.
………Cebr, zorlamak anlamında olabileceği gibi, işleri ıslah etmek anlamında da olabilir; ya da cebr, azmetmek anlamında da olabilir.
………Binaenaleyh el-Cebbâr, eşyayı bir vasıta olmaksızın ıslah eden; ihtiyacı olmaksızın itaati emreden kimsedir.
………Herhangi bir vehim onun katına yükselemez ve hiçbir idrâk zâtının sırlarına muttali olamaz.
………Bilinmelidir ki: Cebir iki türlüdür: doğrudan ve dolaylı cebir. Buna göre doğrudan cebir, bütün nefisler üzerine hükümran olan azâmet özelliğiyle bezenmektir.
………Bu cebrin iki yönü vardır: Birisi, gayb hüviyetine ve gerçek mutlaklığa dönüktür ki bu, azâmet diye isimlendirilir. Diğeri ise, halka dönük vecihtir ki, o da ulûhet diye isimlendirilir.
………Azâmet, hüviyet ile Ulûhiyet arasında bir berzâhtır. Ulûhiyet ise, azâmet ve yaratıklar arasında berzâhtır. Binaenaleyh Ulûhiyet, ikinci ceberûtta bulunur.
………Buna göre azamet, hüviyet ile ulûhiyet arasında bir berzahtır. Uluhiyet ise azamet ve yaratıklar arssında bir berzahtır.
………Binaenaleyh Uluhiyet ikinci ceberutta bulunur. Buna göre uluhiyet zatıyla halka mukabil olduğu gibi aynı zamanda zata da mukabildir. Bu nedenle de sûri tecellilerde başkalaşma özelliğine sahiptir.
………Şu halde Ulûhiyet, halk ile Hak arasında bir berzâhtır. Her hangi bir kimsenin Zât hakkında bilgi sahibi olması, ancak Ulûhiyet’in ardından söz konusu olabilir; Zât da, Ulûhiyet vasıtasıyla hükümrandır.
………Dolaylı cebir ise, yaratıkların yaratıklardaki cebridir, bu, bazen övülen, bazen ise, zemmedilen cebirdir.
………Övülen cebir, ihsan cebridir. İhsan ile bir şeye zorlanan kimse, ya tamahkârdır ya da utangaçtır.
………Tamahkâr, hakkı olmadığı halde kendiliğinden gelen ikrâmı gördüğünde, bu durum, onun daha tamahkâr olmasına neden olur. Böylece ihsan, ikrâma tam bir karşılık olabilmesi için tamahkârı ihsan sahibine karşı olabildiğince itaatkâr yapar. Çünkü nefislerin yaratılış özelliğinin gereği olarak, insan minneti sevmez. Binaenaleyh söz konusu insan, farkında olmadığı bir cebirden etkilenmiştir.
………Bu bağlamda utangaç kişiyi de şöyle değerlendirebiliriz: Hayâsı bu kişiyi, kendisinden istediği şeyi yerine getirme ve onu kabul etmede ihsan sahibine itirazdan alı koyar. Bu da, minnetin ortadan kalkması için, ihsanın karşılığıdır ki, bu da nefislerin özelliklerinden birisidir.
………Kötülenen cebir ise, baskın ve egemen olmak yoluyla meydana gelen cebirdir. Bunun sahibi, ehliyet ve hak sahibi olmayışı nedeniyle, Allah katında cezaya maruz kalır.
………Zorlanan kişi böyle bir cebri görünürde kabul etmiş olsa bile, bunun nedeni o kişinin zayıflığı ve karşı koymaya gücünün olmayışıdır. Çünkü insan, böyle bir zorlamayı hiçbir zaman gönlüyle kabul etmez, şu halde bu cebrin sadece ve sadece görünürde bir tesiri olabilir.
………İhsan sahibinin cebri ise, bundan farklıdır. Çünkü ihsan sahibinin cebrinin hem dışta ve hem de içte tesiri vardır. Binaenaleyh, bu yolu benimseyenler için ihsan sahibinin cebrinden daha büyük bir cebir yoktur. Hâlbuki “onlar da pek azdırlar.” (Sebe’/13) (Sadreddin Konevî/Esma-i Hüsna şerhi-55-56)
………Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………EL CEBBAR
………Taalluk;
………Kulun iç ve dış (Zahir ve Batınî) bütün organları ve duyularının kendi isteği doğrultusunda hareket ederek iradesinin taalluk ettiği bütün alanlarda ona boyun eğmesi amacıyla bu isme ihtiyaç duyulur.
………Tahakkuk
………Cebbar kelimesi Arapça “ecbere/zorladı” fiilinden türeyen “cebbere” fiilinden gelmektedir. Zira Arapça da “fa’al” vezni “efale” fiilinden gelmektedir. Burada “e” harfi zaittir. Bu durum “edrake” fiilinden türeyen “derrâk” gibidir.
………Bu meyanda cebbar Kulun kendisi dışında ki iradesi doğrultusunda boyun eğdirmesi, bunu gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir. Buna göre onun zor kullanmasına kimse engel olamaz.
………Tahalluk
………Cebbar “himmet” ile gerçekleşir. Allah Teâlâ Hz. İsa’ya hitaben şöyle demiştir;
………“Hani benim iznimle çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıyordun, içine üflüyordun da benim iznim ile bir kuş oluveriyordu.” (Maide/110)
………“Allah buyurdu ki; öyle ise kuşlardan dördünü tut ve onları kendine çevir. İyice tanıdıktan sonra her dağ başına onlardan birer parça dağıt. Sonra onları çağır koşa koşa sana gelsinler. Bil ki Allah gerçekten güçlüdür ve hikmet sahibidir.” (Bakara/260)
………Gibi ayetler bu manayı teyid etmektedir. (İbn. Arabî/Allah’ın isimlerinin sırları ve manalarının keşfi/54)
………xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………EL CEBBAR;
………Cebbar cebirden mübalağalı ismi faildir Yani çok cebredici demek olan işbu cebbar vasfında başlıca iki mânâ vardır.
………Birincisi, cebr, esasen kırığı yerine getirip sıkıca sarmak, eksiği ıslah edip tamamlamak demektir. Nitekim “Cebr-i mafat etti.” denilir ki, zâyi olanı yerine getirdi, telafi etti demektir. Bu mânâda Cebbâr ismi halkın eksikliklerini tamamlayan, ihtiyaçlarını gideren, işlerini düzelten ve bu konuda gereken şeyi gereği gibi yapmakta çok iktidarlı olan hâkim mânâsını ifade eder.
………Müfessirlerin çoğu, Allah Teâlâ’ya Cebbâr ismini vermenin bu anlamda olduğunu söylemişlerdir. Buna göre Allah Teâlâ dertlere derman veren, kırılanları onaran, yoksulları zengin eden, perişanlıkları yoluna koyup düzelten en yüce zâttır.
………İkincisi, cebr, icbâr etmek, yani dilediğini zorla yaptırmak mânâsına da gelir. Bu mânâda Cebbâr, zorlu demektir. Allah Teâlâ’ya isnadı, Kahhâr ismi gibi, halkı iradesine mecbur eden, dilediğini ister istemez zorla yaptırmaya kadir olan, hüküm ve nüfuzuna karşı çıkılma ihtimali bulunmayan güç ve büyüklük sahibi demektir.
………Mamafih bundan, Cebriyye’nin dediği gibi kullara hiç irâde vermez, her emrini cebirle yürütür, insanlarda ihtiyârî fiiller yoktur mânâsını da anlamamak gerekir. Çünkü kanun yapma ile ilgili emirlerin kulların cüz’i iradeleriyle şartlı kılınmış olduğu da
………“Eğer siz Allah’a (O’nun dinine) yardım ederseniz (Allah da) size yardım eder.” (Muhammed/7)
………Gibi birçok nass ile tespit edilmiştir. Ancak bundan şu mânâ anlaşılmalıdır ki, Allah Teâlâ birçok fiilde insana irade vermiş ve hür yaratmış olmakla beraber bütün isteklerini yerine getirmeye mecbur değildir. Dilerse, dilediği anda iradelerini yok eder. Nitekim bir hadiste
………“Allah Teâlâ kaza ve kaderini yerine getirmeyi istediği vakit, akıl sahiplerinin akıllarını gideriverir ki, kaza ve kaderi onlarda yerine gelsin. Emri yerine gelince de akıllarını onlara geri verir. Böylece de pişmanlık başlar.” buyurulmuştur.
………Dilerse onların akıl ve iradelerini yok etmemekle beraber isteklerinin aksine kendi hüküm ve iradesini zorla üzerlerinde icra eder. Nitekim Allah’tan korkmayan, emirlerine karşı gelmek isteyen âsiler, azaba ve cezaya yanaşmak istemedikleri halde, vakti gelince cezalarını çekmeye mecbur olurlar.
………Hâsılı Allah Teâlâ’nın mutlak iradesi altında mağlup ve mecbur olmayacak hiçbir şey tasavvur olunamaz. Bu husus,
………“Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez, O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir.” (Âli. İmrân/83)
………Ayetin de ifade edilmiştir.
………Cebbâr isminde bu iki mânâdan başka iki farklı anlamın daha olduğu beyan edilmiştir.
………İbnü’l-Enbarî der ki: “Allah’ın sıfatlarından olan Cebbâr, kendisine erişilmez, el uzatılmaz demektir. Nitekim el yetişmeyen yüksek hurma ağacına da denilir.
………İbnü Abbas’dan yapılan bir rivayette de “el Cebbâr, “Melik-i azîm” yani çok büyük, azametli padişah mânâsına gelmektedir.”
………Vahidi de der ki: “Bu zikredilen mânâlar, Allah Teâlâ’nın Cebbâr sıfatı hakkındadır. Halkın sıfatı olarak kullanıl a n Cebbâr’ın, daha başka anlamları da vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir.
………1 – Musallat (zorlayıcı-sataşan) demektir.
………“Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin…” (Kâf/45)
………Âyetindeki Cebbâr, bu anlamdadır.
………2 – İri cisimli mânâsınadır
………“Orada iri cisimli (insanlardan oluşan) bir kavim vardır…” (Mâide/22)
………Âyetinde de, bu anlamdadır.
………3 – Allah’a ibadet etmeyen, başkaldıran mânâsına gelmektedir. Bu anlam da,
………“Beni başkaldıran bir zorba yapmadı.” (Meryem/23)
………Âyetinde vardır. (Elmalı’lı Tefsiri- Cilt 7-4872-4873)
………XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
……...EL CEBBAR
………Hükmü zorunlu olarak uygulamada olandır. Âlemler Cebbâr’ın hükmü altında, dilenileni uygulamak zorundadır! Uygulamama gibi bir seçenekleri yoktur! Cebr, onların özlerinden gelen bir şekilde sistem gereği olarak açığa çıkar ve hükmünü yaşatır! (A. Hulusi)
………xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
……...EL CEBBAR
………O, öyle bir varlıktır ki, dilediğini cebir yolu ile herkes de icra edebilir. Hiç kimse O’na bir şey yapamaz. Hiç kimse O’nun elinden (kudretinden) kurtulamaz. Bütün ..eller O’na karşı aciz kalır. Mutlak (kayıdsız şartsız) Cebbar hiç şüphe yok ki Allah’tır. O herkese cebr eder, hiç kimse O’na cebr edemez. Bu hususta hiç kimse O’na eş olamaz.
………TENBÎH:
………Kullardan bu isme lâyık olan, uymaktan uyulmak derecesine yükselen, rütbe itibarı ile herkesten yüksek olan, heyeti ve suretiyle her bakımdan halka cebr eden kendisine uymaya onları mecbur kılan, onlara faidesi dokunan, onlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç duymayan, tesir edebilen, hiç kimsenin tesirinde kalmayan, kendisine uyulan ve fakat hiç kimseye uymak mecburiyetinde olmayan, herkes tarafından delicesine sevilen bir kimse, onu gördüğünde, bir daha görmek isteyen ve fakat onun gibi olma temennisinde bulunmayan kimsedir ki bu vasıf ancak insanlığın Önderi Hazret-i Muhammed’e (S.A.V.) nasib ve müyesser olmuştur. Nitekim bir hadisinde bu hakikati şöylece tebarüz ettirmişlerdir:
………«Musa sağ olsaydı, bana uymaktan başka çaresi olmazdı. Ben Adem oğullarının efendisiyim (ki bununla) gururlanmıyorum.» (İ. Gazali-Esma-i Hüsna şerhi)
………xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………CEBBÂR
………Cebbâr isminin türediği kök kelime olan cebr, sözlükte üç anlama gelmektedir. Bu anlamlar şunlardır:
………1 – Birini yoksulluktan kurtarıp varlık sahibi yapmak, kırılan kemiği tedavi etmek. Buna göre cebr, düzeltmek ve iyileştirmek anlamındadır.
………2 – Zorlamak, zorla yaptırmak. Bu anlamda cebr sözcüğü, üçlü kelime yapısıyla (ce-be-re) değil; dörtlü kelime yapısıyla (e-c-be-re) kullanılır. “Ecbertuhu alâ kezâ” (onu şuna zorladım) denilir.
………3 – Büyüklenmek, güç ve kuvvetini göstermek. Araplar, ellerin uzanamadığı yüksek hurma ağaçlarına “Nahletü’n-cebbâre/Büyük hurma ağacı” derler.
………Kur’an-ı Kerîm’de bu isim
………“Ey Musa, orda cebbâr (zorba/iri yapılı) bir kavim vardır.” (maide/22) şeklinde geçer.
………Ünlü dilbilimci el-Ahfeş, ayette geçen “cebbâr” sözcüğüyle, o şehirde bulunanların uzun boylu, güçlü ve iri yapılı olmaları kastedildiğini söyler. Ona göre burada, şehirdeki adamlar, ellerin uzanamadığı yüksek hurma ağaçlarına benzetilmektedirler. Çünkü “Raculun cebbâr” denildiğinde uzun boylu, güçlü ve iri cüssesiyle büyük hurma ağacına benzeyen adam kastedilmektedir.
………Katâde ise, ayette geçen “cebbâr” sözcüğü hakkında: “Bu kimseler, başka kimselerin sahip olmadıkları güçlü ve iri bedenlere sahiptiler.” der.
………Kimisi de âyette geçen “cebbâr” sözcüğünün bir şeye zorlayan, zorba anlamında olduğunu söyler. el-Ezherî: “Bu, hicazlıların kullandığı bilinen bir sözcüktür” der.
………İmam Şafiî cebbârı, iktidar sahibi zorba olarak tanımlar.
………el-Ferrâ ve ez-Züccâci-î cebbâr sözcüğünü şöyle açıklarlar: “İnsanlardan cebbâr olan, insanları kendi isteğine zorlayan, azgın ve zorba kimsedir. Allah’ın ismi olan Cebbâr ise, kırıkları iyileştiren, yoksulları zenginleştiren demektir.”
………Fakat bu, Mütekebbir ismine daha yakın bir anlamdır. Bu nedenle Cebbâr isminin değil; Ceberût isminin karşılığıdır.
………Hz. Peygamber şöyle dua ederdi: “Güç ve kuvvet sahibi, bütün varlıkların yaratıcısı ve hükümdarı, ulu ve yüce Allah, her türlü noksanlıktan uzaktır.” (Ebu. Davud)
………Cebbâr ismi, Allah’ın Mütekebbir, Melik, Azîm ve Kahhâr isimleri gibi ululuk ve yücelik bildiren bir isimdir.
………İbn Abbas der ki: “Cebbâr, ulu ve yüce demektir. Ceberûtullah; Allah’ın azameti ve yüceliği demektir.”
………Bu isim zorba krallar için de kullanılmaktadır. es-Süddî, “Cebbâr, insanları isteği doğrultusunda zorlayan ve onlara baskı uygulayandır” der. Burada Cebbâr, Kahhâr anlamında kullanılmıştır.
………Muhammed b. Ka’b ise şöyle söyler: “Cebbâr, insanları kendi istediği şeylere zorladığı için böyle isimlendirilmiştir. Allah’ın dilemesi olmadan insanlar bir an bile Rablerine isyan edemezler.”
………el-Enbârî, “Allah’ın bir ismi olarak Cebbâr, ulaşılamayan, erişilemeyen, el uzatılamayan, ulu ve yüce demektir” der.
………Allah’ın Cebbâr sıfatı üç temel manaya dayanır: Hükümranlık, üstünlük ve yücelik.
………(Buna göre, bu üç anlamı aşağıdaki şekilde detaylandırabiliriz:
………1 – Zayıfları bulundukları durumdan kurtaran ve kendi uğrunda için kırık olan kalpleri düzelten Allah Teâlâ’dır. Buna göre Allah kırıkları iyileştirir. Yoksulları zenginleştirir. Zorda olana her zorluğu kolaylaştırır. Musibete uğrayana güç ve kuvvet vererek sabretmesini ve dayanmasını sağlar. Görevlerini hakkıyla yerine getirdiğinde bu musibet nedeniyle ona büyük ecirler verir. Ululuk ve yüceliğine içtenlikle boyun eğenlerin kalplerine özel bir mutluluk ve ferahlık verir. Kendisini gönülden sevenlerin kalplerine çeşitli feyizler, ilhamlar, kerametler ve imanî hâller verir. Kendisi için kırık olan gönülleri çabuk tedavi eder. Dua eden bir kimse: “Ey Allah’ım! Beni düzelt” diyerek dua ettiğinde, onun hâlini düzeltir. Çünkü bu düzeltme, kula yarar sağlayacak ve onu, sıkıntı veren bütün eziyetlerden kurtaracaktır.
………2 – Yüce Allah, mutlak üstün bir varlıktır. Her şey O’nun mutlak üstünlüğünü kabul etmiş ve O’na boyun eğmiştir.
………3 – Allah, her şeyden yücedir. O, bütün varlıklardan üstün ve yücedir. Hiçbir eksiği yoktur. Hiçbir kimseye benzemez. O, her kötülükten uzaktır. O’nun bir eşi, benzeri veya zıddı yoktur. Özellik ve haklarında O’na ortak olan yoktur.
………Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz. “Haku’l-vadihu’l-mübîn”, s.77; el-Harrâs, “Şerhu’n-nûniyye”, 2/102.)
………Hurma ağacı boyu uzayıp yükselince, eller yetişemez olunca “cebbare” olarak adlandırılır. Bu yüzden Allah Teâlâ da ulu (Mütekebbir) ve yüce-üstün (Azîz), anlamlarına yakın olan Cebbâr adıyla isimlendirilmiştir. Bu üç ismin her biri diğer ikisinin anlamını kapsar.
………Bu üç isim (Azîz, Mütekebbir ve Cebbâr), şu üç ismin (Hâlik, Bâri’, Musavvir) benzeridir. Cebbâr ve Mütekebbir isimleri Azîz isminin açıklaması olduğu gibi, Bâri’ ve Musavvir isimleri de Hâlik isminin birer açıklaması ve ayrıntısıdır. Buna göre Cebbâr, güç ve kuvvetin, izzet ve üstünlüğün, hükümranlığın kemâlidir. Bu yüzden Yüce Allah’ın en güzel isimleri arasında yer almıştır. (İbn. Kayyım)
………Kulun ceberutlukla nitelendirilmemesi
………Kulun ceberûtlukla nitelendirilmesi hoş karşılanmamıştır. Çünkü Allah Teâlâ, kendi güç ve kuvvetiyle (ceberûtluğu) bütün ceberûtları (zorba/diktatör) yenmiş ve ululuğu ile onlara üstün gelmiştir. Hiçbir iktidar sahibinin hükmü O’na uygulanamaz. Bütün varlıklar ve iktidar sahipleri O’na boyun eğer. Hiç kimse O’na emir veremez. Herkes O’nun emirlerine uymak zorundadır. Allah, emredilen değil; emir verendir. O, mağlup değil; gâlip olandır. Yüce Allah bu özelliğini bize şöyle haber vermektedir:
………“O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.” (Enbiya/23)
………Bütün insanlar, mükemmel değil; eksik nitelik sahibidirler. En küçük şeyden bile etkilenirler. Kurtçukların yiyeceği olurlar. Sinekler bile onları rahatsız eder. Açlık ve tokluğun esaretindedirler. Böyle niteliklere sahip olanlara ululuk ve yücelik nasıl yakışır? (Razi)
………Yüce Allah, kulları arasında kendilerini cebbâr (üstün güç sahibi, zorba) olarak niteleyenleri şöyle kötülemiştir:
………“İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle damgalar.” (Mümin/35)
………Bir başka âyette Allah, Peygamberine şöyle buyurur:
……...“Sen onların üzerinde bir zorba da değilsin.” (Kaf/45)
………Yani onları iman etmeye zorlayacak ve baskı altına alacak değilsin. Tirmizî’de ve diğer hadis kitaplarında geçen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
……...“Yeryüzünde büyüklenen ve zorbalık yapanlar kıyamet gününde insanların, üzerlerine bastığı karıncalar gibi diriltilirler.” (Tirmizi)
………Bu ismi bilmenin faydaları
………1 – Allah’ın Cebbar ismini; “Kırıkları tedavi eden, kullarının işlerini düzelten” olarak bilen kimse Allah ile arasını düzeltmeye çalışır. O’na ulaşmak ve hoşnutluğunu kazanmak için rabbine yönelir. Zira rabbinin iyilik, merhamet ve şefkat sahibi olduğunu ve kırık kalpleri iyileştirdiğini bilir.
………2 – Bu ismi; Mağlûp eden, üstün ve güçlü anlamında anlayan kişi ise nefsinin arzu ve isteklerini yerine getirmeyerek onu mağlûp etmeye ve düşmanına üstün gelmeye çalışır. Ahiretini imar etmeye, Mevla’sına itaat etmeye mani olan her şeyi ortadan kaldırır. Bu da kalpte Allah’a karşı etkili bir korku ve tam ürpertinin oluşmasını sağlar.
………3 – Bazı kimseler şöyle söylemişlerdir. “Ey Cebbar olan Allah’ım seni tanıyan birinin herhangi bir iş için başkasından yardım dilemesine şaşarım. Seni tanıyan birinin başka birine umut bağlamasına şaşarım. Seni tanıyan birinin senden başka birine yönelmesine şaşarım.” (Tefsir-ül Kurtubi)
………Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………Cebr’e gelince; Lügatte üç asla nispet edilir.
………Birinci asıl; (=kök) bir kimseyi fakirlikten kurtarıp zenginleştirmek veya kırılan kemiğini düzeltmektir. Bu ıslah(=Düzeltmek)’tan alınmıştır. Bu kök lazım (=geçişsiz) ve müteaddi (=geçişli) olarak kullanılır.
………Bir kimse şöyle der: Kemiği düzelttim ve oda düzeldi. (Burada “düzelttim” ve “düzeldi” kelimeleri Arapça da “ce-be-re” fiili ile ifade edilmiştir.)
………el-Accâc şu şiirinde bu ikisini bir arda zikretmiştir: Allah dini tamamladı ve O dinde tamamlandı.( İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, “ce-be-re” maddesi).
………İkici asıl: Zorlamak ve egemenliği altına almaktır. Bu, en çok “ef’ale” vezninde (=kipinde) kullanılır. Şöyle denilir: “Ecbertuhu alâ keza” (=Onu böyle yapmaya zorladım). “Cebertuhu aleyhi” ifadesi, çok az kullanılır.
………Üçüncü asıl: Yüce (=yüksek) ve yetişilemeyenden alınmıştır. El yetişmeyen hurma ağacına “Nahletun cebbâr” denir.
………Cevherî şöyle der: cebbâr olan hurma ağacı yüksek ve el yetişmeyendir. A’şâ şöyle der: Uzundur ve dalları iptir el yetişmez. Sürüler halinde kuşlar üzerinde öterler. (Divân, s. 177 “ce-be-re” maddesi)
………Kalu ya Musa inne fiyha kavmen cebbariyn. (Maide/22)
………“Yâ Musa! Orada zorba bir toplum var”
………Ayeti kerimesi hakkında Ehfaş der ki: Burada uzunluk, kuvvet ve iri cüsse kastedilmiştir. Bu manada hurma ağacından yüksek olana ellerin yetişemediği bir yüksekliğe sahip olduğu için cebbâr denmiştir.
………Şöyle ki: Bir kimse uzun boylu, iri ve kuvvetli olduğu zaman yüksek olan hurma ağacına benzetilerek “Raculun cebbâr” (=uzun adam) denir.
………Katâde der ki: Onların tuhaf cüsseleri ve yaratılışları vardı ve başkaları da bu yaratılışa sahip değillerdi.
………Denildi ki: Burada cebbâr bir kimseyi bir işe cebredendir. Bir kimse başka bir kimseyi o işe zorladığı zaman böyle denilir. Ezherî dedi ki: Bu, bilinen lugattır. Hicazlıların (=Mekkelilerin) çoğu, bu sözü kullanmaktadır.
………İmam Şâfî (Allah ona rahmet etsin) şöyle derdi: “Sultan onu cebretti (=zorladı).”
………Bir kimseyi bir işe zorladığı zaman cebreden kimsenin cebbâr olması uygundur.
………Zeccâc dedi ki: Cebbâr, insanlardan diğer insanları dilediği şeye zorlayan zorba kişidir. Yüce Allah’ın ismi olan Cebbâr’a gelince Zeccâc onu şu şekilde tefsir etmiştir: O kırık kemikleri düzelten ve fakiri zenginleştirendir. Yüce Allah’ta böyledir. (Zeccâc dedi ki: Yüce Allah Cebbâr ve Azîz’dir. O’nun zelil olması imkânsızdır kansızdır)
………Fakat yüce Allah’ın ismi olan Cebbâr’ın manası bu değildir. Bundan dolayı el-Mütekebbir ismi ile beraber zikredilmiştir. O da ancak ceberûttur (=üstünlük ve azamet sahibi)
………Nebî (s.a.v.) şöyle diyordu: “Ceberût, Melekût, Kibriyâ ve azamet sahibi olan Allah’ı tesbih ederim.” (Ebu Davud)
………Cebbâr; Mütekebbir, Melik, Azîm ve Kahhâr gibi tazim isimlerinden bir isimdir.
………“O Cebbâr’dır, Mütekebbirdir” (Haşr/23.)
………Yüce Allah’ın bu âyeti kerimesi hakkında İbni Abbâs (r.a.) şöyle dedi: O, Azîm’dir. Allah’ın Ceberût’u azametidir.(Kurtubi Tef.) Cebbâr, hükümdarların isimlerindendir. Cebr; hükümdar ve cebâbire de hükümdarlardır.
………Şair şöyle der: Hayırlı sabahlar ey cebr! Yani ey melik!
Suddî der ki: O insanları zorlayan ve dilediği şey hakkında onlara üstünlük sağlayandır. Buna nazaran da Cebbâr Kahhâr manasına gelir.
………Muhammed b. Ka’b der ki: “O, Cebbâr diye isimlendi. Çünkü O, mahlûkatı dilediği şeye zorlayandır.” (Beyhaki) Mahlûkat, yüce Allah’ın dilemesi müstesna bir göz açıp kapatıncaya kadar dahi olsa rabbine asi gelmekten durum olarak daha önemsizdir.
………Zeccâc der ki: Cebbâr, mahlûkata dilediğini zorla yaptırandır. İbni Enbârî der ki: Cebbâr, ulaşılamayan Yüce Allah’ın sıfatlarındandır. Arapların şu sözü de bu manadan alınmıştır. Uzanan elden uzak olan hurma ağacına “nahlatun cebbâratun” denir.
………Yüce Allah’ın sıfatında Cebbâr üç manaya gelmektedir. Bunlarda Mülk, üstünlük ve yüceliktir. Çünkü hurma ağacı uzun ve yüksek olduğu zaman ve ona eller ulaşamadığı zaman cebbâre diye isimlenir. Bundan dolayı Yüce Allah Cebbâr ismini Azîz ve Mütekebbir ile birlikte zikretmiştir. Ve bu üç isimden her biri diğer iki ismi de içermektedir.
………Bu üç isim şu üç isme benzemektedir. Onlarda Hâlık, Bârî ve Musavvir’dir. Bârî ve Musavvir isminin Hâlık isminin manasın açıkladığı gibi Cebbâr ve Mütekebbir ismi Azîz isminin manasını açıklayıcı olarak gelmektedir. Yüce Allah’ın sıfatlarından olan Cebbâr; kudret, izzet ve mülkün kemaline dönmektedir. İşte bundan dolayı Yüce Allah’ın Esmâu’l-Hüsnâ’sındandır.
………Mahlûkata gelince; Cebbâr ile vasıflanmaları onlar için yerme ve noksanlıktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
………..kezâlike yatbe’ullahu alâ külli kalbi mütekebbirin cebbar. (Mü’min/35)
………“Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler”
………Yüce Allah Resûlüne şöyle buyurmuştur:
………ve ma ente aleyhim Bi cebbarin… (Kaf/45)
………“Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin”
………Yani onları imana zorlamak için musallat edilmedin.
………Tirmizî ve diğerlerinde Nebî (s.a.v.)’den şöyle rivayet edilmiştir.
………“Cebbâr ve Mütekebbir olanlar, kıyamet gününde insanların üstüne basarak çiğnediği karınca gibi haşredilirler” (Tirmizi) (İbn. Kesir-Kurtubi-Beyhaki-Es Sâdi-İbn. Kayyım el Cevziyye/Esmaü’l-Hüsna/74-494)
………Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
……...EL CEBBAR
………Kırığı yerine getirip sıkıca sarmak, eksiği giderip tamamlamak, telâfi etmek, birini bir işe zorlamak, bir şeyi zorla yaptırmak anlamlarında ki c-b-r kökünden türeyen “Cebbar” sözlükte zalim, kibirli, gaddar, azgın, zorba, kahredici, insanları hükmü altına alan, istediği şeyi yaptırmaya zorlayan, merhametsiz ve baskıcı demektir.
………Allah’ın sıfatı olarak “El Cebbar”; Asi ve azgınları kahredici, emir ve yasaklardan istediğini kullarına yaptırmaya gücü yeten, galip, yarattıklarını istediği istikamete zorlayan, kendisi herhangi bir şeye zorlanamayan, Kahhar veya dertlere derman veren, kırılanları onaran, yoksullara rızık veren, perişanlıkları yoluna koyup düzelten, yarattıklarının işlerini düzelten ve iyiye götüren anlamındadır.
………Kur’an da “cebbar” kelimesi anîd (inatkâr) (Hud/59), (İbrahim/15), Mütekebbir; (Mü’min/35), Asi; (Çok isyankâr) (Meryem/14) ve Şâki (çok azgın) (Meryem/32) kelimeleri ile birlikte. Bir ayette (Haşr/23) Allah’ın sıfatı, on ayette ise insanın sıfatı olarak geçmektedir.
………Azgın zalim insanları küfre ve isyana çağıran, insan ve toplumları niteleyen “cebbar” ismi Allah’ın sıfatı olarak hem O’nun gücünü, kuvvetini, dilediğini kullarına yaptırabileceğini, asileri cezalandırabileceğini, hem de insanların dertlerine derman olan, yaralarını saran ve yoksulları zengin edebilen olduğunu ifade eder.
………El Cebbar ismi İbn. Hibban, Beyhaki, Hâkim ve Tirmizi’nin el-esmaü’l-Hüsna ile ilgili rivayette geçmektedir. (Doç. Dr. İsmail karagöz-Esma-i Hüsna-166)
………Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………El-CEBBÂR
………A – Cebbar isminin lügat anlamı:
………1 – Cebbar; zayıfı güçlendiren, kırık gönülleri tamir eden, kırığı onararak kırık kemikleri birbirine kaynaştıran, zoru kolaylaştıran, sabır ve metanet veren, sabredenlere büyük mükâfatlar vadeden kendine boyun eğenlere çeşitli kerametler ve ikramlar veren, kullarının bozulan düzenlerini ıslah edendir.
………2 – Cebbar; her şeye hâkim ve galip olandır. Her şey belli bir noktada ona boyun eğer.
………3 – Cebbar; her şeyden yüce olandır.
………4 – Cebbar; istediğini zorla yaptıran, yarattıklarını kurallarına uymaya mecbur edendir.
………B – Cebbar isminin Kur’an içerisinde incelenmesi:
………1 – Cebbar kelimesi Allah’ın güzel ismi olarak sadece Haşr suresinde geçer. Özellikle el-Aziz isminin ardından gelir. Allah; Rahman, Rahîm, Melik, Kuddûs, Selam, Mü’min, Müheymin ve Aziz isimlerine iman eden mü’minlerin yaralarını sarar, dertlerine çareler bulur, kırılmış gönüllerini onarır.
………2 – Cebbar kelimesi Arap literatüründe “Ezdad (iki zıt anlamı birlikte taşıyan) kelimelerdendir. Allah için kullanıldığında; dilediğini zorla yaptıran, yaraları saran, dertlere derman olan, tedavi eden anlamındadır. Kullar için kullanıldığında ise; zorba, anne-babasına asi olan, azgın ve sınır tanımaz anlamlarına gelir. “Hud kavmine dedi ki:
………“İnsanları yakaladığınız zaman cebbar ve zorbalar olarak mı yakalıyorsunuz?” (Şuara/130)
………C – Cebbar isminin hadislerde incelenmesi:
………Rasulullah (s.a.v) iki secde arasında söyle dua ederdi:
………“Allah’ım beni bağışla, bana merhamet et, bana hidayet et, beni güçlendir, zayıflığımı ortadan kaldır, bana afiyet ver, beni rızıklandır ve beni yücelt.” (Ebu Davud, Tirmizi 284)
………D – Cebbar isminin bize yüklediği görev ve sorumluluklar:
………1 – Rabbimizin Cebbar sıfatına hakkıyla iman etmeliyiz. Zayıfları güçlendiren, yaraları saran, kırıkları onaran, dertlere derman olan, şifa olan, her şeye galip ve hâkim olan, kullarını ne kadar azgın olurlarsa olsunlar kendisine boyun eğdiren olarak tanımalıyız. Böylece gücü, şifayı, dermanı Allah’tan beklemeliyiz. Rasulullah (s.a.v)’ın ve ashabının duaları gibi biz de Rabbimize dua etmeliyiz. Böylece hayatımızın her alanında Allah bize yetecek, kırılmış taraflarımızı onaracak, eksik ve zayıf taraflarımızı tamamlayacaktır.
………Bireysel, ailevi, toplumsal, ekonomik, iktisadi ve siyasi bütün sorunlarımızı Allah’a arz eder, O’ndan yardım diler, O’nun razı olduğu yol ve yöntemleri takip edersek O da bizim her konudaki sıkıntımızı giderecektir.
………2 – İnsanlar istemeseler de Allah’ın Cebbar özelliğini kabul etmek zorunda kalırlar. Allah’ın evren ile ilgili koyduğu yasalara uymak zorundadırlar. Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarına uymama gücüne sahip değillerdir. Fıtratın biyolojik ve fiziki yasalarına her insan uymak zorundadır.
………3 – Hz. Yahya ve Hz. İsa gibi olmalıyız.
………“Tarafımızdan Yahya’ya bir kalp yumuşaklığı ve temizlik verdik. O Allah’tan çokça sakınırdı. Anne-babasına iyi davranırdı. O isyankâr bir zorba/cebbar değildi.” (Meryem/13-14)
………“İsa dedi ki: Allah beni anneme karşı saygılı kıldı. Beni bedbaht bir zorba/cebbar yapmadı.” (Meryem/32)
………Cebbarlığın, zorbalığın Müslümana yakışmayacağını bilmeli, anne-babamıza, çocuklarımıza ve çevremize yumuşaklıkla muamele etmeliyiz. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
………“Kıyamet günü cehennemden gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili olan bir grup yaratık çıkar ve şöyle der:
………– Ben üç kişiye vekil tayin edildim; her inatçı zorbaya, Allah ile birlikte başkalarına ilahlık yakıştırana, resim ve heykel yapana.” (Tirmizi 2574.)
………4 – Allah‟ın ayetlerini inkâr eden, peygamberlerine asi olan inatçı ve zorba kimselerin yollarına uymamalıyız.
………“İşte Ad kavmi. Rablerinden gelen ayetleri inkâr ettiler. Peygambere isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular. Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lanete tabi tutuldular. Biliniz ki, Ad kavmi Rablerini inkâr ettiler. Yine iyi bilin ki, Ad kavmi Allah’ın rahmetinden uzak kılındı.” (Hud/59-60)
………Rabbimiz zorbaları ve onlara uyanları bir tutar, aralarında ayrım yapmaz. Zorbaların yoluna uyduğumuz takdirde, (Allah korusun) dünya ve ahirette bir lanet bizi takip edecek ve ebedi olarak Allah’ın rahmeti bizden uzak kılınacaktır.
………5 – Allah’ın yeryüzü cebbarlarını kendisine mutlaka boyun eğdireceğini bilmeliyiz.
………“Kim inkar ederse onu dünyada az bir süre faydalandırır, sonra da cehennem azabına mecbur kılarım. Orası ne kötü varılacak yerdir!” (Bakara 126)
………Rabbimiz gücünü ve otoritesini kabul etmeyen kimseleri, dünyadayken bazı şeylere mecbur kılar. Firavun son nefesinde olsa da Allah’a iman etmeye mecbur bırakılmıştır. Kureyşli müşrikler Ebrehe‟nin ordusu karşısında, putlarını bırakıp Allah’a yalvarmaya mecbur kalmışlardır.
………Denizde ne zaman bir fırtına çıksa insanlar diğer tanrılarını unutarak sadece Allah’a yalvarırlar. Rabbimiz böylece kullarını kimi zaman daraltır, başlarına felaketler, sıkıntılar verir ki, kendisini hatırlasınlar, Allah’ın gücünü itiraf etsinler. Allah onları buna mecbur eder. Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller de Allah’ı anarlar. Allah’a yalvarmaktan başka çare bulamazlar.
………6 – Cebbarların kalplerinin mühürleneceğini unutmamalıyız.
………“..Allah büyüklük taslayan her zorba/cebbarın kalbini mühürler.” (Mü‟min 35)
………Cebbar veya zorba olmak için illa da bir idareci veya devlet başkanı olmak gerekmez. Ailesine karşı cebbar olanlar vardır. Kardeşlerine karşı cebbar olanlar vardır. İşçilerine karşı cebbar olanlar vardır. Öğrencilerine karşı cebbar olanlar vardır. Unutulmamalı ki her zorbalık, kalpte bir siyah nokta demektir. Kalbe küçük bir kilidin vurulması demektir. Zincirin ucuna bir halka eklenmesi demektir. Her siyah noktada imanın bir kısmı kalbi terk eder. Sonunda kapkara ve kaskatı bir kalp Allah tarafından bir daha açılmamacasına mühürlenir. Artık o kalpte iman yeşermez. Merhamet filizlenmez.
………7 – İnsanları Müslüman olmaları için zorlayamayız. Peygamber bir zorba değildi.
………“Biz o kâfirlerin söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üzerinde bir cebbar/zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur’an la öğüt ver.” (Kaf/ 45)
………Rasulullah (s.a.v) zorba ve cebbar değildi. Bizler de tebliğ etme metodunda zorbaca davranamayız. Bize düşen sadece Allah’ın kitabıyla onlara öğüt vermektir. Kabul etmedikleri takdirde onları zorlamak bizim görevimiz değildir.
………8 – Allah müminleri birbirlerine sevdirir. Kalplerine ülfet verir. Medine’de birbirlerine düşman olan Evs ve Hazreç kabilelerinin kalplerine ülfet verdi. Ensar ve Muhaciri birbirlerine sevdirdi. Farklı kavim ve ırklardan olan insanları kardeş ilan ederek aralarına sevgi koydu ve kırgınlıklarını giderdi.
………9 – Allah Kâbe’yi de bizlere sevdirdi. Hiçbir tarihi, turistik özelliği olmayan Mekke’ye insanların akın akın gitmesi Cebbar isminin üzerimizdeki bir tecellisidir. Eğer Allah Kâbe’yi bize sevdirmeseydi, hiçbirimiz binlerce kilometre kat ederek oralara gitmez, birtakım sıkıntılar çekmezdik.
………10 – Rabbimize Cebbar ismiyle dua etmeliyiz. Rasulullah (s.a.v) iki secde arasında şöyle dua ederdi:
………“Allah’ım! Beni bağışla. Bana merhamet et. Beni doğru yola ilet. Benim eksiklerimi tamamla. Bana afiyet ver. Beni rızıklandır. Ve beni yücelt.” (Ebu Davud-Tirmizi)
………Rasulullah (s.a.v) rükûda ve secdede iken şöyle dua ederdi:
………“Güç, hükümranlık, büyüklük ve yücelik sahibini bütün eksik sıfatlardan uzak tutarım.” (Nesai) (Dr. Ramazan Sönmez-el-ESMÂÜ’L-HÜSNÂ)
………Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………EL CEBBAR
………Kırılmışların onarıcısı, eksiklerin tamamlayıcısı ve iradesini hiçbir muhalefete maruz kalmadan infaz edendir O.
………Hz. Ali şöyle dua buyururlarmış; “Ya Cebbara külle kesîrin ve ya Müsehhile külle asîrin” Ey bütün kırıkları birleştiren ve her güçlüğe kolaylık ihsan eden Cebbar.
………El Cebbar aynı zamanda iradesini her zaman ve mekânda hiçbir muhalefet görmeden icra edebilen manasınadır. Bu mutlak cebredicilik, teslimiyeti iltizam eder. O’nun cebrediciliği bütün yarattıklarının kaderleri dâhilindedir. Güneş; “Bir daha doğmayacağım”, rüzgâr; “Bir daha esmeyeceğim” diyemez. Ancak insanoğluna tercih hakkı verilmiştir. Bize ayrıca ihsan edilen şey doğruyu yanlıştan seçebilme irfanıdır. Evet bize muhtariyet verilmiştir verilmesine, lâkin yaratılışımızın maksadı Allah’ı bilmek, bulmak ve O’nun kulu olmaktır. Bu ise bize cebredilmemektedir, Allah bu konuda bizi muhayyer bırakmıştır.
………Kırılmış ümitlerimizi tamir ettirmek ve kendimizi de içinde bulunduğumuz bunca keşmekeş içinde huzur bulmak için sadece Allah’a yönelmemiz gerektiğini bildiğimizde el Cebbar’ı buluruz. Serkeşlik ve isyanın zuhur ettiği o bedbaht durumlarda eğer azabı bizi yakalamadan evvel Allah’ın rahmetine sığınabilirsek –ki O’nun azabından bizi hiçbir kuvvet kurtaramaz ve kaçacak bir yer de bulunmaz- Bu anda Allah’ın sonsuz iktidarı içinde ki zikrini El Cebbar olarak buluruz.
………Abdülcebbar o kuldur ki Allah’ın her şeye hakim olan ve O’nun hükmünü maddi ve manevi yaratıklarda infaz eden kudretini yansıtır.
………Her kim Allah’ın yenilmez gücüne samimiyetle inanıyor ve o güce bel bağlıyorsa sabah ve akşamları 21 kere ya Cebbar zikrine devam edebilir. Bu müdavemeti, Allah dilerse onu zalimlerin tehditlerinden emin kılacaktır. (T. Bekir Bayraktaroğlu-Esmaü’l-Hüsna/58-59)
………Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………EL CEBBAR
………Allah Cebbardır. Cebbar isminin Allah hakkında şu manaları vardır.
………1-Allah’ın dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olması.
………2-Kullarının işlerini yoluna koyması ve eksikleri gidermesi.
………3-Kırıkları onarması ve dertlere derman vermesi.
………4-Çok büyük ve azametli padişah olması.
………Şimdi Cebbar isminin bu farklı manalarını tek tek anlamaya ve kâinattaki tecellilerini görmeye çalışalım:
………1- Allah’ın dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olması.
………Allah cebbardır. Dilediğini zorla yaptırmaya muktedirdir. Hükmünü geri çevirecek ve takdirini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Emri ve hükmü her şeye hâkimdir.
………Evet, kim bu kâinata dikkat ile baksa, kâinatı; gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, idaresi gayet hikmetli, hâkimiyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür. Her şeyi ve her mahlûku birer vazife ile itaat halinde bulur.
………Kimi bir bal fabrikası, kimi bir süt çeşmesi olmuş, kimi rahmetin latif bir eli, kimi şu dünya misafirhanesine bir lamba ve soba olmuş. Bunlar gibi her bir mahlûk Allah’ın kendisine emrettiği vazifeyle meşguldür. Ve o vazifeye isyan edemez. Güneş o cesametiyle ve büyüklüğü ile “ben bugün doğmayacağım, ya da batmayacağım” diyerek Cebbar olan Allah’ın hükmüne karşı gelemez. Ay, kandil ve takvimcilik vazifesinden geri kalamaz. İnsandan başka her şey vazifesine gayet dikkat eder ve Cebbar-ı azim olan Allah’ın emrine boyun eğer, itaat eder. İşte vazifesini yaparak Allah’ın emrine itaat eden ve ona karşı gelemeyip boyun eğen her mahlûkta ‘Cebbar’ ismi görünür.
………Bizler bir tavuğun yumurtladığını, koyunun süt verdiğini gördüğümüzde hiç Allah’ın Cebbar ismini tefekkür ettik mi? Ya da devenin üzerine binmiş ve seyahat eden bir adamı gördüğümüzde, deveyi insana hizmet yapmaya zorlayan Allah’ı Cebbar ismiyle zikredip ona hamd ettik mi?
………Çünkü insana itaat ettirilmiş ve vazifesine isyan edemeyen her mahlûkta cebbar ismi tecelli eder. Evet, kâinatın zerrelerinden, semanın yıldızlarına kadar her şey Allah’a itaat ederek Cebbar ismine ayna oluyor ve onu Cebbar ismiyle tesbih ediyor. Yalnız bedbaht insanlar müstesna…
………Bakın Efendimiz (sav) Allah’ın Cebbar isminin hakikatine nüfuz ederek onu nasıl vasfetmiş;
………Ey azametine her şeyin boyun eğdiği,
………Ey kudretine her şeyin teslim olduğu,
………Ey izzetine karşı her şeyin zelil olduğu,
………Ey heybetine her şeyin huşu içinde boyun eğdiği,
………Ey saltanatına her şeyin teslim olduğu,
………Ey korkusundan her şeyin alçaldığı,
………Ey haşyetinden dağların parçalandığı,
………Ey emriyle göklerin ayakta durduğu,
………Ey izni ile yeryüzünün istikrar bulduğu…
………2 – Kullarının işlerini yoluna koyması ve eksikleri gidermesi
………Allah Cebbardır. Kullarının işlerini yoluna koyar ve onların eksikliklerini giderir. Cebbar ismi bu manasıyla devamlı bizde tecelli eder; Bir işsizin iş bulması, siftah bile yapamayan bir esnafın işlerinin açılması, borçlunun borçtan kurtulması, dersleri zayıf olan bir öğrencinin derslerini düzeltmesi, yakacak odun kömürü olmayan bir ailenin bu ihtiyacının giderilmesi, eksik bir dosyanın evraklarının tamamlanması ve bunlar gibi işlerin yoluna konulup eksiklerin giderildiği bütün işlerde Allah’ın Cebbar ismi tecelli etmiştir.
………Maddi alemde bu manasıyla tecelli eden Cebbar ismi manevi alemde tecelli ettiğinde kullarının hallerini ıslah eder, onlara tövbeyi nasip eder, ahlaklarını güzelleştirir, yapamadıkları ibadetleri onlara kolaylaştırır ve kulunun mana alemindeki eksikliklerini giderir.
………Allah Cebbar ismi hürmetine maddi ve manevi işlerimizi yoluna koysun ve eksikliklerimizi gidersin.
………3 – Kırıkları onarması ve dertlere derman vermesi
………Allah Cebbardır. Kırıkları onarır, dertlere derman ihsan eder. Kırılan bir kalbin tesellisi Cebbar ismi ile olur. Kırılan bir kemik bu ismin tecellisiyle iyileşir. Tereddüt içinde bocalayanlara maddi ve manevi yollar gösterir, ihtiyaç sahiplerine imdat eder, ağır belalara düşen kullarının feryadına yetişir. Hastalar bu isimde şifa, dertliler dertlerine derman bulur. Demek ki hastaya şifa, dertliye deva, borçluya eda bu isim ile gönderilir. Küsler bu ismin tecellisi ile barışır.
………Meselemiz Allah’ı tanımak ve her şeyde ona bir pencere açmak. Acaba kırılan bir eşyamızı birbirine yapıştırdığımızda, bu fiilin Cebbar isminin bir tecellisi olduğu hiç düşündük mü?
………Veya borcumuz var ama ödeme imkânımız yok. Kara kara düşünürken hiç beklemediğimiz bir yerden gelen yardımla borcumuzu ödediğimizde, derdimize derman olan Allah’ı Cebbar ismiyle tefekkür ettik mi?
………4- Çok büyük ve azametli padişah olması
………Allah Cebbardır. Çok büyük ve azametli padişahtır. O öyle bir padişahtır ki; saltanatının başlangıcı olmadığı gibi nihayeti de yoktur. Onun saltanatından başka hiçbir saltanatın devamı da yoktur.
………O öyle bir sultandır ki; sineğin kanadından, semavatın kandillerine kadar, bedenin hücrelerinden, semanın burçlarına kadar her şey O’nun mülküdür. O koca güneş O’nun mülkünde küçük bir lamba, yıldızlar birer kandil ve ay bir takvimcidir.
………Evet kainatın sultanı birdir. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir.
………Bu manalar insana ifade eder ki; O’nu bulan neyi kaybeder? Ve O’nu kaybeden neyi bulur? Sultan-ı Kâinatı bulan her şeyi bulur. Hadsiz minnetlerden ve korkulardan kurtulur. O’nu bulamayan ise hiçbir şey bulamaz. Bulsa bulsa başına bela bulur. (http://www.herseyonuanlatiyor.com/el-cebbar )
………xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………ELCEBBAR
………Mübalâğalı ism-i fâildir. CEBR kelimesi kırığı yerine getirip iyice sarmak, eksiği ıslah edip tamamlamak anlamındadır. Fıkıhta CEBÎRE bâbı vardır, sargılar, kırıkla üzerine abdest almanın şeklini anlatır. Ayrıca bu kelimede zor kullanarak iş yaptırmak anlamı da vardır. Araplar toplamak için yetişilemeyecek kadar yüksekteki hurmaya cebbâre (erişilemez, el uzatılamaz) derler. İbn Abbas (r.a) büyük padişah, melik anlamına da geldiğini söylemiştir.
………Bu kelimenin Allah’a isim olarak verilişinde şu anlamlar mülâhaza edilmiştir:
………1 – İnsanların eksikliklerini tamamlayan, ihtiyaçlarını gören, işlerini düzelten, bu konuda gerekli işlemleri gereği gibi yapmakta çok muktedir olan demektir. Esma-i Hüsna müfessirlerinin çoğu bu anlamı tercih etmişlerdir.
………2 – Dilediğini zorla yaptıran, halkı kendi iradesine mecbur eden, dilediğini ister istemez yaptıran, hükmüne karşı gelinmek ihtimali bulunmayan demektir. Bu anlamıyla bu ismin, kullara hiç irade vermez şeklinde anlaşılmaması lâzımdır.
………Allah’ın teşriî emirleri kulların irade-i cüz’iyeleri ile meşruttur. Ama Allah kulların bütün irade ettiklerini infaza mecbur da değildir. Kulun her istediğinin infazına Allah’ın mecbur olmayışı da aslında kulların menfaatinedir. Allah kullarını istediklerinin kendi menfaatine uygun olmadığında infaz etmediği gibi, menfaatlerine uygun olduğu halde istemediklerini de cebren infaz eder. İstemedikleri halde kulların karşılaştığı felâket, dert, belâ vs. gibi durumlar böyledir.
………Ayrıca Allah kendi istediklerini, kullarını da istekli hale getirerek infaz eder. Hayırların tümünü bu bağlamda örnek verebiliriz.
………Allah dilerse kulların iradelerini ellerinden alarak da kendi iradesini Cebbâriyeti gereği infaz eder.
………“Allah kaza ve takdirini gerçekleştireceği zaman akıl sahiplerinin akıllarını alır da kazası ve takdirini öyle infaz eder. İş bitince da akıllarını iade eder ve pişmanlık gerçekleşir.” (Deylemi)
………Dilerse iradelerini almamakla beraber, isteklerinin hilafına olarak kendi hüküm ve iradesini kahr ve zor ile üzerlerinde infaz ve icrâ eder. Asiler azaba ve cezaya yaklaşmadıkları halde zamanı gelince cezalarını çekmeye mecbur olurlar.
………Kur’ân-ı Kerîm’de Cebbâr kelimesi Allah’tan başka, insanlar için de kullanılmıştır. Kullanıldığında insanlardan nefyedilmiştir. Yani insanların Cebbâr olmadıkları ifade edilmiştir. Bu kullanışlarda,
………1 – Musallat anlamı,
………ve ma ente aleyhim Bi cebbarin fe zekkir.. (Kâf/45)
………“Sen onlar üzerine cebbâr değilsin.”
………2 – Allah’a ibadet etmez, mütemerrid,
………ve lem yec’alniy cebbaren şakıyya. (Meryem/32)
………“Beni cebbâr kılmadı.”
………3 – Çok insan öldüren;
………Ve izâ betaştüm betaştüm cebbariyn. (Şuara/130)
………“Yakaladığınızda cebbârca yakalıyorsunuz.”
………Mahlûkatını, meşîeti (dilemesi) istikametine zorlayan demek olan anlamını Katâde ifade etmiştir. Ancak bu anlama lisan açısından itiraz edilmiştir. (İf’âl babının sıfatının cebbâr şeklinde gelemeyeceğinden hareketle) Anlam bakımından da (zorlamadan münezzeh oluşu sebebiyle) Mu’tezile karşı olmuştur.
………Allah iradesiyle yaratıkları üzerinde galip olduğu için onlara irade-i cüz’iyye vermekte bir sakınca görmemiş, özellikle vermesi O’nun cebbâriyetine işaret etmiş olur.
………Bu isim sırf düzeltmek anlamında kullanıldığı gibi sırf baskı ve zorlama anlamında da kullanılabilir. Gazalî, baskı ve zorlama anlamını ele alarak, “O öyle bir varlıktır ki dilediğini cebir yoluyla herkese icra edebilir. Hiç kimse ona hiç bir şey yapamaz, onun kudretinden kurtulamaz. O herkese cebreder, hiç kimse ise ona cebredemez. Bu hususta O’na hiç kimse eş olamaz” diye anlamlandırmıştır.
………Birbirinden farklı olan bu iki anlamı şu şekilde birleştirmek mümkündür. Bozulan, nizamdan çıkan her şeyi yerine göre zor kullanarak ıslah eder.
………Buradaki cebir haksızlık ve zulüm gibi beşerî özellikler taşımaz. Yani Allah sadece cebbâr değil, bütün semâsıyla birlikte cebbârdır. Zulme, haksızlıklara karşı olan, haklının yanında olan, yardımcı olan isimleriyle beraber cebbârdır. Allah dilerse zorla da engel olur.
………Allah’ın cebbâriyeti her şey üzerinde müşâhede edilir. Her yaratık O’nun belirlediği istikamet içerisinde hareket etmek zorundadır. O istediğinde doğmak, ömür sürmek, ölmek, yaşamak zorundadır. Dînî hususlardaysa insan diğer varlıklardan (zira diğer varlıklarda irade olmadığından bir şey dileyemezler) farklı olarak muhayyer bırakılmıştır.
………Rivâyete göre Rasûlullah (s.a.v) efendimiz namazlarda iki secde arasında;
………“Allah’ım beni bağışla, bana merhamet et, eksiklerimi tamamlayarak beni ıslah et, beni rızıklandır, bana afiyet ver, beni hidayet et, beni affet” şeklinde dua edermiş.
………Kullardan bu isme asılda lâyık olan uymaktan uyulmak derecesine yükselen, herkesten yüksek olan, kendisine uymaya herkesin mecbur olduğu veya herkesi uymaya mecbur bırakan, onlara faydası dokunan, onlardansa faydalanmaya ihtiyaç duymayana, herkes tarafından sevilen, görüldüğünde bire daha görülmek istenendir ki bu da peygamberdir. Peygamberimiz (s.a.v) bunu hadisinden kendisi şu şekilde ifade eder : “Musa sağ olsaydı bana uymaktan başka çaresi olmazdı. Ben âdemoğullarının efendisiyim, fakat bununla gururlanmıyorum.”
………Bu ismi ile Allah;
………1 – Kullarının eksik olan ibadetlerini ıslah edip tamamlar ve lütfundan tam olarak kabul eder,
………2 – Kendi iradesini gerçekleştirmek için, kullarının arzularını muhatap alır ve onların arzularını artırarak iradesini infaz eder,
………3 – Allah iradesin erişilemez olandır,
………4 – İradesine karşı durmak isteyenleri kahreder,
………5 – Kullarına irade lütfetmek de O’nun cebbâriyeti gereğidir,
………6 – Allah iradesiz de değildir. O muradını kullarına bildirmiştir. Kullar kendi iradeleriyle hareket ederler. Ama Allah kullarının her iradelerini infaz de edecek değildir,
………7 – Kullarına irade vermesi de bu isim gereğidir,
………8 – Kullarının, tamahlarını artırarak kendi irade etiğini yapmalarını temin eder.
………Rasûlullah Efendimiz(s.a.v) ise :
………1 – Kendi iradesini Allah’ın iradesine uyumlu hale getirmiş, Allah neyi murad ediyorsa onu murad eder olmuştur,
………2 – İnsanlar üzerinde bir zorba olmadığını beyan etmiştir,
………3 – İnsanların eksiklerini, yanlışlıkların ıslah ederek düzeltir ve tamamlamaya çalışır,
………4 – İnanlarında birbirlerinin eksiklerini ıslah edip tamamlamalarını isterdi.
………Kullara düşen ise:
………1 – Islah-ı hâl için Allah’a müracaat etmek, başka kapılara gitmemek. Bilmeli ki o murad etmezse gayrın ıslahı mümkün olmaz,
………2 – İnsanların, söylediklerine itibar ettiği, sözünü dinlediği, dinlemek zorunda kalacağı manevi saygınlık kazanmak,
………3 – İnsanların eksiklerini gidermeğe çalışmak, derecelerini, bilgilerini yükseltmek, hallerini ıslah etmek,
………4 – İnsanlardan bir şey beklemeyerek hep vererek, sözü dinlenilir, etki altına alınamaz, üzerinde söz sahibi olunamaz bir seviyeye ve otoriteye ulaşmak,
………5 – İnsanların eğitiminde, iradelerini istikamet üzere geliştirmelerini temin etmek, farzlara müdahale etmemek, büsbütün de salıvermemek, baskıcı olmamak. Allah’ın muradını erişebilecek tek murad olarak kabul edecek bir hale getirmek.
………6 – İnsanlara zorba davranışlarda bulunmamak, isteklerimizi onlara, isteklerini de alarak, kazanarak uygulamalarını temin edecek bir tarzın sahibi olmak. (Birlik vakfı)
………Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………EL CEBBAR
………El-Cebbâr, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan, mutlak iradesini her durumda yürüten, her güçlüğü kolaylaştıran, mahlûklarının işlerini ıslâh eden; mahlûklarının ihtiyaçlarını gideren, yaşama ve rızık sebeplerini sağlayan; kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan, düzeni bozulan her şeyi tanzim eden demektir.
………Haşr sûresi/23: “O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden)tir, Kuddûs (her noksanlıktan münezzeh olan)dür, Selâm (her kusurdan ve âfetten sâlim olan)dır, Müheymin (her zaman gözetip, koruyan)dir, Aziz (kudreti daima üstün gelen)dir, Cebbâr (dilediğini yaptıran)dir, Mütekebbir (büyüklük ve yücelik kendisine mahsûs olan)dir. Allah, müşriklerin şirk koştuklarından münezzehdir.”
………Yüce Allah yeryüzünü yarattı,:
………“O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: “İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.” dedi. Her ikisi de: “İsteyerek geldik” dediler.” (Fussilet /10-11)
………Yaratılmış her şey, “o muhteşem kudret” karşısında secde etmekte, boyun eğmekte iken, sadece “insan”, “akıl ve nefis” verilmiş insan, yaradılış hikmeti gereği, Allah’ı bulmakta ve O’na ibadette “iradesine” bırakıldı dostlar! Ama, Allah’ın o engin rahmeti ile de yalnız bırakılmadı bu yolda.
………Aklını kullananlar için; “kâinat kitabı”nın âyetlerini okuyabilenler için her şey, her olay, “yol gösterici” kılındı.
……...Yüreğini aklına yoldaş edinenlere, Kur’ân-ı Kerîm âyetleri ile Yüce Allah’ın kelâmı; Gül Nebi Muhammed Mustafa (sav) ile de yaşayan örnek bir insanın hayatı, yardımcı kılındı.
………“Onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O’na boyun eğmiştir ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir.” (Âl-i İmrân/83)
………Kur’ân-ı Azimüşşan’ı okudukça, her âyetinde sıcacık bir sevgi hisseder; Yüce Yaratanın kullarına adeta: “Her şey, size benim varlığımı anlatırken, hâlâ oyalanıp durur musunuz, sizlere sevgi ile kollarımı açmış beklerken, siz, acizlerden mi medet beklersiniz?” buyurduğunu duyar gibi olursunuz.
………O, “Cebbâr”dır dostlar!
………Her şey, O’nun yüce kudreti elindedir. Hiç kimse, bu gücün karşısında duramaz. Dilerse, her şeyi bir anda yok eder. Ama O, öylesine sabırlıdır ki kullarına karşı, bekler, mühlet verir.
………“Geceyi”, karanlıkları yaratır, “karanlıklar” gündüzün bütün eserlerini örterken, gecenin gelişiyle, sabahın da müjdesini yani “aydınlıkların” müjdesini verir kullarına.
………“el-Cebbâr”dır O!
………Kışı, bembeyaz bir kefen gibi getirir, yerküreyi “mevt” eyler, haşre hazırlar. Kışın soğuğu ile de yazın sıcağını müjdeler kullarına!
………“el-Cebbâr”dır O!
………Her baharda, muhteşem bir nebât ve hayvanât ordusunu yaratır; her birine vazifesine uygun sevk ve idare ile ömür verip, kıyamete örnek olan güz mevsiminde pek çoğunu vefat ettirerek, vazifelerini sona erdirir.
………“el-Cebbâr”dır O!
………Yarattığı her varlığa, her cins ve topluluğa mahsus rızıkları, müdafaa silâhlarını, her birinin yaşam şartlarına uygun kıyafetlerini, hiç umulmadık yerden, hiç beklenmedik zamanlarda, tam vaktinde verir. O nihayetsiz iktidarını, gücünü ve hadsiz rahmetini gösterir.
………“el-Cebbâr”dır O!
………Cennet ve cehennemi halk eder. Cennet, lütfunun eseridir, “ödül” yeridir. Ve, Cehennem de lütfunun eseridir dostlar!
………Cennete giden yolları kolaylaştırmak için yaratmıştır, O, Rahmân ve Rahîm olan Yaradan, cehennemi!
………Cehennem bile, kereminin eseridir!
………Kahrıyla lûtfunu gösteren ve lûtfuna koşturan O!
………Geceler olmasaydı, karanlıklar olmasaydı, aydınlıkları bilebilir miydik?
………Kışı yaşamasaydık, baharı neşeyle bekleyebilecek miydik? Ve cehennem yaratılmasaydı, cennete koşmak için, cehennemden kaçıp, cennete koşmak için çaba sarf edecek miydik sizce?
………İşte O, “Cebbâr” olan, “Rahmetim gazâbımı geçmiştir” (Buhârî, Tevhîd, 22, 28, 56.) buyuran, gökleri ve yerleri azametiyle kendine boyun eğdiren O, Rahîm, Halîm, Sabûr ve Ğafûr olan Allah, kullarını cennete böyle sürükler!
………Kudret, O’nun elindedir, kulunun her halini kemâle ulaştıracak vesileler için “Cebbâr” ismini kullanır, kulunun eksiklerini tamamlatır, düzeni bozulmuş her şeyi “Cebbâr” ismiyle düzeltir. Hiç kimsenin gücü, O yüce kudretin yapmak istediklerini engelleyemez.
………Kul, bunu bilse, Hz. Ali gibi yalvarır O’na:
………“Ey, her kırığı kaynaştırıp birleştiren, kırılanı onaran ve her zorluğu kolaylaştıran, “Cebbâr” olan Allah’ım!”
………Ve sonra lisan-ı haliyle duasına devam eder: Ey Cebbâr olan Allah’ım, dağınıklığımı toparla, bana düzenlik ihsan et! Ben, kulum, acizim, dünya hayatının gaileleri karşısındaki kırgınlığımı, yılgınlığımı ve aczimi sana havale ediyorum. Beni, o mutlak ve engin gücünle güçlendir. Cebbâr ismine sığınarak, o kırık dökük amellerimi, acziyetime bağışlayarak kabul eyle!
………Sen, sana inananların seyyiâtını hasenâta çevirensin!
………Kırık gönüllere, serinlik bahşedensin!
………Eksikleri, tam kabul edensin!
………Ümitsizlikleri, ümide çevirensin!
………Ve benim inandığım, ibadet ettiğim tek ilâhımsın!
………Beni, rahmetinle muhafaza eyle ya Rabbi! Âmîn. (Vuslat Turâbî)
………XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
………ELCEBBAR İSMİNİN YORUMU
………Düşüncelerimize sızan nefsani vehimlerin izdüşümleri bize neyi nasıl yapacağımızı fısıldarken bünyeyi de diğer insanlarla ilişkilerinde hep sözü dinlenen bir figür noktasında tutmaya çalışır. Bunun sebebi gayet açıktır, nefsin ilişkilerimizi kendisinin yönetme isteği sonuç itibarı ile onun her isteğinin olacağı sonucuna varmaktadır. Bu sebeple daima benim sözümün üstüne söz olamaz eğilimini bünyeye hakim kılarak, tüm ilişkilerimize kendi kimliğini sızdıracak, böylece batıl vehimleri aracılığı ile hakkın etkisini kaybettiği bir toplumsal yapı oluşturacaktır. Bunun tam tersi olan hakkın tecellisi ise hiç şüphesiz sadece El Cebbar olan Allah’ın dediği olur hükmünü baş tacı eden davranış biçimlerini kendimize şiar edinmemiz den geçmektedir.
………Cebr kelimesi beşeri açıdan ele alındığında bir şeyi zor kullanarak yapmak, zorla yapmak, baskı kullanmak, toplumsal baskılar sonucu davranışlar geliştirmek, söz üstünlüğü, benim dediğim gibi olur yada olacak, söylediğime geleceksin, nasıl geldin gibi sayılmayacak kadar çok nefsani ifade içerebilecek, duygu ve düşüncelerimize sızan kavramları barındırmaktadır.
………Bu nefsani batıl anlayışın elbette hak açısından karşılık bulmayan bir de zıttı vardır ki o da bahsedilen cebr fiilini kendi uhdesinde bulunduran El Cebbar olan yüce yaratıcının hakkı üstün tutarak, onun sözü karşısında tevazu ile eğilen bizlere muhakememiz den çok ileride üstün ilmi ile ulaştırdığı, var olan ilişkiler içerisinde ki vehimleri kendi hikmeti ilahisindeki zuhuru ile yok etme, düzeltme kudretidir.
………Böyle genel bir tanımdan sonra günlük yaşantımızda nefsin benim dediğim olacak şeklindeki yada her ne olursa olsun benim sözüm, söylediğim olacak gibi duygusal ifadelerin ne tip durumlarda ortaya çıktığını tespit açısından bir kaç örnekle konuya girmeye çalışalım.
………Hayatların kurulma dönemleri olan olgunluk dönemlerinin başlarında siz bir işletmede gelir düzeyi orta halli sayılabilecek yönetici konumundaki bir birey olun ve çok sevdiğiniz ancak geliri sizden daha düşük ve ailevi imkânları da sınırlı olan bir arkadaşınız olsun. Arkadaşınızın da evlenme niyetinde olduğunu fakat bu konuyu var olan geliri ile nasıl halledebileceğini doğal olarak düşünürsünüz ve çözüm üretme gayretleriniz vardır.
………Birlikten kuvvet doğar anlayışı ile eğer tüm personelden para toplarsak bu adımın atılması kolaylaşır diyerek, düşüncenizi işletmedeki arkadaşlarınıza açarsınız. Konu her kez tarafından konuşulmaya ve tartışılmaya başlar sonuç olarak söz konusu arkadaşınızın da kulağına gider.
………Bir sabah arkadaşınız biraz sinirli bir ifade ile yanınıza gelir ve bana sormadan nasıl böyle bir eyleme kalkışırsın şeklinde serzenişte bulunmaya başlar ve sizde bu konudan incinmiş olduğunu ya da kendine yediremediğini düşünmeye başlarsınız.
………Tabi bu düşünce burada kalmaz, görüşmeniz esnasında, size söylediği bazı keskin sözler sizi bu konunun başka çözümümü var eğilimine doğru sevk etmeye başladığında nefsani benim çözümümden başka çaren mi var noktasına ulaşıldığında nefs sizi istediği noktaya getirmiş olacaktır. İşte tam şu an El Cebbar isminin anılma anıdır.
………Daha sonra bu proje askıya alınır ve aradan belli bir süre geçer ve arkadaşınıza bir akrabasından küçük sayılabilecek ve konu ile ilgili harcamaların bir bölümünü karşılayabilecek bir miras kalır. Arkadaşınız sevinmektedir belki de kimseye muhtaç olmadan meseleyi halletmekten ve kendi kendine yetmekten mutludur. Ancak siz meseleyi tam manası ile çözemediğinin farkındasınızdır ve nefsiniz de eninde sonunda benim sözüme geleceksin inadından vazgeçmeyecektir.
………Bu an yine Allah’ın El Cebbar isminin anılma zamanıdır . İlla sizin sözünüz gerçekleşmeli sizin öneriniz bu konuya tek çare olmalıdır, bu tip durumlar Allah’ın Samed ve Cebbar isimlerinin birlikte kullanılarak bu nefsani tahammülsüzlükleri aşmak için en uygun zamanlardır.
………Arkadaşlar bir birlerine yardım ederler ve hiç bir yardım halk arasında sadaka olarak bilinen ve içinde küçümseyici nefsani eğilim barındıran bir eylem değildir. Hiç bir sözde Allah’ın sözünden üstün değildir. Örneğin şöyle bir gelişme olur ve arkadaşınız yardım yerine borçlanma imkanı bulur ve başarılarından ötürü de o dönemde terfi edebilir . Cafer Tayyar Ceyhan
………Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
………“Rabbi evzı’niy en eşküre nı’metekelletiy en’amte aleyye ve alâ valideyye ve en a’mele salihan terdahu ve edhılniy Bi rahmetiKE fiy ıbadiKEssalihıyn” (Neml/19)
………“Rabbim… Bana ve ana-babama bahşettiğin nimete şükretmeme, razı olacağın sâlih amel yapmama beni muvaffak kıl ve (hakikatimdeki Rahıym isminden gelen) rahmetinle beni sâlih kullarının içine dâhil et.” (Amin)
