![]()
………Euzübillahimineşşeytanirracim,
………Bismillahirrahmanirrahim
………Ve kul Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec’al liy min ledünke sultanen nasıyra. İsra/80)
………De ki; “Rabbim, girdiğim yere sıdk halinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart. Ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende.
………“Yâ mukallibel kulûb sebbit kalbiy alâ diynike.”
………Ey kalpleri dilediği tarafa döndüren, kalbimi dinin üzere sâbitle!
………“Rabbiy zidniy ilmen ve fehmen ve iymanen ve yakıynen sadıka.”
………Rabbim ilmimi, anlayışımı, imanımı ve sıdk üzere yakînimi çoğalt.
………*****************************************************************
………EL ĞAFÛR
………Allah’ın el Esmaü’l Hüsna sını anlamaya, tanımaya çalışıyorduk. Allah’ın 8. Esmasını el Ğafûr ismini anlamaya çalışacağız. Sadece Allah’ın bir ismini duyup ben bu ismi biliyorum demek doğru değildir. O ismi bütün yönleriyle anlamak gerekiyor. Allah ayetlerde o ismi nasıl öğretmişse, anlatmışsa ancak öyle öğrenince bütünüyle olmasa da her bir yönünden bir parçasıyla anlamış oluruz. Allah’ın isimlerini öğrenmekten gaye, Allah’ın muradı kulunun kendisini tanımasıdır. Yaratılışın gayesi de budur.
………Allah kulunun kendisini tanımasını istiyor, Nasıl tanıyacak? Elbette ki sıfatlarıyla, isimleriyle tanıyacak. Biz bir insanı tanırken de onu sıfatlarından isimlerinden tanırız. Eğer Allah’ın güzel isimleri onun üzerinde tecelli etmişse o güzel bir insandır. Yok Allah’ın isimlerinden mahrum kalmışsa o da kötü, çirkin biridir. Allah’ın isimlerinden mahrum kaldığı içindir bu.
………ResulAllah efendimiz buyuruyorlar;
………“Eğer siz hiç günah işlemezseniz Allah sizi giderir, yerinize günah işleyen ve kendisinin de affettiği, mağfiret ettiği kimseler yaratır.”
………Neden? Allah tanınmak istiyor, affının, mağfiretinin anlaşılmasını istiyor. Allah dileseydi hiç günah işlemezdik. Ama biz günah işlemeseydik Allah’ın Ğafûr ismi anlaşılmazdı. Allah’ı tanıyamazdık yani. Onun için Allah nasıl mağfiret eder ayetlerinden hep beraber anlamaya çalışacağız. Allah’ın isimlerini öğrendikçe, Allah’ı tanıdıkça Allah’ı sevmek mümkün olur. Sevdiğimiz nedir? Allah’ın sıfatlarıdır. Dolayısıyla Allah’ın sevgisine de layık olmuş oluruz. Allah’ın isimleriyle, sıfatlarıyla güzelleşmiş oluruz, Allah’a yakın olmuş oluruz,
………Bu anlaşılmadan da böyle olur mu? Elbette ki olur. Nasıl? Mesela öyle insanlar var ki, örneğin köy yerindedir, hiçbir şey öğrenmemiş. Okumamış, kimse de öğretmemiş. Böyle biri nasıl Allah’a halife olacak? Allah her şeyi biliyor ve görüyor, kuluna tanıdığı imkânıyla muamele ediyor. Mesela bakarız hiç ilmi yoktur, okuma yazması yoktur, doğru dürüst dinlediği bir vaaz da yoktur. Ama Allah’ın güzel isimleri üzerinde tecelli etmiş, hayatı Kur’an olmuş.
………Okumadığı halde nasıl böyle oldu bu? Nasıl ki Allah Kur’an ı vahyetmişse her bir kul içinde aynı şey geçerlidir, Allah onun gönlüne de Kur’an ı koymuştur. Onun fıtratını Kur’an ile yoğurmuştur, ayetleri ile yoğurmuştur, isimlerinin nuruyla yoğurmuştur çünkü. İçinde ki Kur’an dirilmiş, perde üzerinden kalkmış, Allah’ın vahyinden gaye de budur, içindeki Kur’an dirilsin diye, içinde ki Hz. İnsan dirilsin diye, Allah’ın nefh etiği ruh tecelli etsin diye, esmaü’l Hüsna üzerinde tecelli etsin diyedir. Bu zaten onda mevcut, imkânı olmayınca Allah ona yardım etti. İhlasına, imanına göre, samimiyetine göre.
………Ama bir kulun imkânı varsa Allah ona böyle bir ikramda bulunmaz. Bütün imkânlarını kullanması gerekiyor çünkü. Öğrenmesi, anlaması gerekir. Gönlündeki Kur’an ile Allah’ın vahyini buluşturması gerekir, o ölçüye vurması gerekir.
………Allah’ın Ğafûr ismi Kur’an da 81 defa (91 kez olması gerek) geçiyor. Kelime manası, her türlü günahı sınırsız olarak affeden demektir. Allah mağfireti Kur’an da üç türlü anlatır. 1- Ğafûr ismi, 2 – Ğaffar ismi, 3 – Ğafirü’z zenb diye geçer. Günahları affeder. Bu isim olarak geçmediği sadece fiil olarak geçtiği için onu isim olarak almıyoruz. Aynı zamanda Ğafir ismi, sıfatı, fiili Allah’ın Ğafûr ve Ğaffar ismine dahil olduğu için onun nuru bu iki isimden tecelli ettiği için onu bağımsız bir isim olarak alamıyoruz. O sadece Allah’ın ef’a’i hüsnasından olur, güzel fiillerinden olmuş olur yani. Bütün isimler için aynı ölçü geçerlidir. Eğer o isim başka bir ismin nurundan tecelli ediyorsa onu isim olarak almıyoruz. Eğer bağımsız olarak tecelli ediyorsa onu isim olarak alıyoruz yoksa onu fiil olarak kabul etmemiz gerekir.
………Ğafr demek, korumak demektir. Miğfer ve meğafir o kökten gelir. Miğfer başı koruduğu için miğfer denmiş, koruyan. Meğafir de bir otun ismidir yaraları iyileştirendir. O otu yaranın üzerine koyup kapattığımızda yarayı iyileştiriyor onun için ona da meğafir denmiş. Yani Ğafr kelimesinin manası korumak ve örtmek demektir. Allah kulunun günahlarını örtüyor, bununla onu koruyor. Neden koruyor? Hüsrana uğramaktan koruyor, cehenneme gitmekten koruyor, ebedi hayatını kaybetmekten koruyor, ruhunu öldürmesinden koruyor.
………Örten Allah’tır, örtülen günahtır, örtünen de insandır. Bunların hepsine birden mağfiret denir. Allah’ın Ğafûr ismi her türlü günahı her durumda sınırsız olarak mağfiret eden, örten, olmamış gibi muamele eden demektir. Kur’an da Allah 3 türlü affı beyan ediyor; 1- Tevbe, 2 – Safh, 3 – Ğafr dır. Ğaffar.
………1 – Tevbe; Allah bir kulun tevbesini kabul ettiğinde onun günahını affetmiştir ama günahını yüzüne vurmaktan, aynı şekilde o günahın azabından onu affetmiştir. Fakat ikabından affetmemiş, vazgeçmemiş demektir. Yani ona; “Kulum sen şu günahı işledin, böyle bir yanlışı yaptın. Neden böyle yaptın? Şöyle yapman gerekmez miydi.” Der. Ama o günaha ceza vermez, bu aftır.
………Bir tanesi de safh tır o da hem o günaha ceza vermekten vazgeçmiştir, hem de ona i’tab etmekten yani azarlamaktan vazgeçmiştir. Ama günahı söylemekten vazgeçmemiştir. “Şunu şöyle yaptın onu affettim.” Der, azarlamaz ama günahını da yüzüne vurmuş olur. Bu da safh tır.
………Bir de gafr mağfiret etmek vardır. Bu hem günahın cezasından vazgeçmektir, hem günahı onun yüzüne vurmaktan vazgeçmektir, hem onu azarlamaktan vazgeçmektir. Olmamış gibi üzerini örtüp silmektir. Sanki o günahı hiç işlememiş gibi muamele etmektir. Onun için peygamberler dua ederken Allah’tan affı veya safh ı değil de mağfireti isterler. Yani günahımızı öyle bir ört ki biz bile bilmeyelim, hatırlamayalım.
………Allah bir günahı mağfiret ettiği zaman o günahın pasını kulunun gönlünden, aklından siler, onu onun hayatından siler, olmamış gibi yapar çünkü. Ama şeytan hile yapıp Allah’ın onu affettiği, mağfiret ettiği halde ille bir günahını getirip önüne koyar.
………Eğer kul dese ki Allah günahımı affetmedi, mağfiret etmedi derse Allah’ın Ğafûr ismini, Ğaffar ismini inkâr etmiş olur. Ya da dese ki Allah benim bu günahımı affetmez. Bu Allah’a şirk koşmaktır. Allah’ın Ğafûr ismini, Ğaffar ismini inkâr etmektir. Günahını Allah’ın mağfiretinden büyük görmektir. En büyük saygısızlığı Allah’a yapmış olur. Ayetleri okuyunca hep beraber göreceğiz Allah’ın affı kime imiş, nasılmış, kul ne yaparsa, nasıl tevbe ederse, nasıl istiğfar ederse Allah affediyor muş. Hiç istiğfar etmese de Allah affediyor mu, affetmiyor muymuş göreceğiz hep beraber.
………Allah’ın Ğufran’ının tecellisi için, mağfiretinin tecellisi için günah işleyen bir kul olması gerekir. Eğer günah işleyen kul olmazsa Allah’ın Ğafûr ismi tecelli etmez. Ama Allah bilinmeyi istiyor, tanınmayı istiyor. Kulu kendisini tanısın istiyor. Eğer onu meleklerden daha yüksek bir hale getiren bir hali varsa o da günah işlemesidir. Günah işlediğinden dolayı Allah’tan af ve mağfiret dilediği için Allah’ın Ğafûr ismini, Ğaffar ismini, Tevvab ismini tanıdığı içindir. Günahını yüzüne vurmayıp muhafaza edip setrettiği içindir. Settar ismini, Hafîz ismini tanıdığı içindir. Ama melekler hiçbir zaman Allah’ı bu sıfatlarla tanıyamaz. O’nu tanımak demek sadece bunu bilmek demek değildir, bunu tatmak gerekiyor. Günah işlemeyen Allah’ın mağfiretini tadamaz, affını tadamaz. Onun için hiç kimse günah işlemeyeyim, melekler gibi olayım dememelidir, söylerse böyle Allah’ın kulunu yaratmasında ki muradını anlamamış demektir.
………Allah’tan mağfiret dilemek bir tek günah işleyince olması gerekmiyor. Eğer biri kul ise, insan ise o eksiktir, hatalıdır, kusurludur, onun yanlış yapmaması mümkün değildir. Dolayısıyla o Allah’ın mağfiretine muhtaçtır, peygamberler de buna dahildir. Ayetleri okuyunca göreceğiz Allah ResulAllah efendimize hitap edip yanlış yaptın Allah’tan mağfiret dile buyuruyor.
………Elbette ki her kesin günahı kendine göredir, Allah’ın Ğafûr ismi, Ğaffar ismi, mağfireti yani günahı sever, günahkârı sever. Dolayısıyla günahına tevbe edeni sever, günahına mağfiret dileyeni sever. Daha doğru bir ifade ile Allah’ın mağfireti günaha âşıktır. Eğer günah olmazsa Tecelli etmez çünkü. Karanlık olmazsa güneşin aydınlığı bir mana ifade etmez onun gibi burayı doğru anlamak gerekir. Onun için de birilerini günahından dolayı kötü görüp bu pis biridir demek, kötü biridir demek ona zulümdür. Çünkü Allah öyle söylemiyor. Ne kadar kirlenirse kirlensin mücevher çamura düşünce değerini kaybetmez. Allah katında o değerini kaybetmemiştir. Yapılması gereken şey nedir? O kulun tevbe etmesidir, istiğfar etmesidir. Tevbe istiğfar edince Allah’ın mağfireti tecelli eder ve kul Allah’ın sevgisine layık olur. Onun için birilerinin hatasına, kusuruna ya da kendi kusur ve günahımıza yanlışımıza bakıp; “Ben pis biriyim, ben kötü biriyim.” Demek Allah’ın muradını anlamamaktır, Allah’ı tanımamaktır, insanı, Hz. insanı tanımamaktır. Bu onun zır cahil olduğunu gösterir. Onun için ResulAllah efendimiz buyurmuşlardı ki;
………Siz günah işlemezseniz Allah sizi giderir, yerinize günah işleyen bir kavim yaratır ki mağfireti tecelli etsin diye. Onlar günah işlesin, O da mağfiret etsin, kulları Ğafûr ismi ile, Ğaffar ismi ile Afûv ismi ile, Settar ismi ile, Hafîz ismi ile O’nu tanısın diye. Allah tanınmayı diliyor, bunun için yaratmış.
………Kim Allah’ı ne kadar tanıyorsa Allah’ın muradı onun üzerinde o kadar gerçekleşmiş demektir. Nasıl tanıyacak? İsimleriyle, esmasıyla.
………Bilmek tanımak değildir, bilmek ayrı şey, tanımak ayrı şeydir. Bilmek ilim ile olur, tanımak marifetle olur, onu tadarak olur yani. Bir kul günah işlemeyip bu gün ahına tevbe edip istiğfar etmeyinceye kadar Allah’ın Ğafûr ismini tanıyamaz. Bilmiş olabilir ama tanıyamaz.
………Ğafr; Örtmek demekti, Küfr de örtmek demektir. Gafr; Hatayı kusuru, günahı eksikliği örtmek demektir, Küfür ise imanı örtmek, ruhu örtmek, vicdanı örtmek, güzelliği örtmektir.
………Allah’ın Ğafûr ismi hem tek başına, hem de başka isimlerle beraber gelir. Meslela Allah’un Ğafûr; Allah Ğafûrdur. Ğafûr ismini zatının ismi ilan etti, ben Ğafûr’ um dedi. Bir de diğer isimleriyle beraber gelir; Ğafûrun Rahîm olarak gelir, böyle geldiğinde Allah Ğafûr’dur, günahları hiç işlenmemiş gibi affeder, siler. Neden? Çünkü O Rahîm’dir. Bu durumda Allah’ın Ğafûr ismi ile4 Rahîm ismi beraber tecelli etmiş oldu. Allah mağfiret eder, bunula beraber onu rahmetinin içine koyar. Kimi? Günah işleyenleri.
………Günahı ne olursa olsun Allah ona bir ölçü koymadı. Ğafûrun Halîm diyebilir ayeti kerimede Allah kullarının günahını mağfiret eder, üstünü örter, hiç işlememiş gibi muamele eder ve O Halîm’dir. Yani hem günahını örtmüştür, hem de ona hilm ile muamele eder. Ona; sen bu günahı işledin deyip onu küçümsemez. Bir kul, bir kulu affettiğinde onu küçümser ama Allah kulunu affettiğinde onu küçümsemez. Yani kula; sen benim yanımda kıymetinden değerinden, şerefinden hiçbir şey kaybetmedin muamelesi yapar, ona hilm ile muamele eder.
………Allah’ın Ğafûr ismi bir de Halîmen Ğafûr olarak gelir. Allah Halîm dir, kuluna hilm ile rıfk ile yumuşaklıkla muamele eder ve onu mağfiret eder, çünkü O Ğafûr dur.
………Afûvvun Ğafûr olarak gelir; Allah günahları affeder çünkü O Ğafûr dur buyuruyor.
………Rabbü’l Gafûr olarak gelir; Allah kulunun Rabbidir, onu terbiye edendir, yetiştirendir, terkip edendir, rızkını verendir, yolu gösterendir. Bununla beraber O Ğafûr dur. Yanlışını, hatasını kusurunu, günahını örter.
………Ğafûrun Şekûr olarak gelir; Allah mağfiret eder, şükrün karşılığını verir. Mağfiret eder bir de mağfiret ettiği kula teşekkür eder. Günah işlemiş ki sadece bu günah için geçerli değildir, bu küfür için, şirk için de geçerlidir.
………ResulAllah efendimiz buyurdu AS.
………“3 şey vardır ki kendinden öncekini siler.
………1 – Kul İman edince. O kafir olabilir müşrik, olabilir iman ettiğinde İslâm ondan önceki bütün hayatını tamamıyla siler hiç olmamış gibi. Yani Allah mağfiret eder.
………2 – Hac dır. Biri Allah rızası için hacca gittiğinde hac’da kendinden önceki günahları siler, örter, mağfiret eder.
………3 – Allah yolunda hicret etmek. Hicret; Allah için bulunduğu yeri terk etmektir. Bu da kendinden önceki hayatında ki günahlarını siler, tertemiz yapar.
………Allah Ğafûr ve Şekûr dur. Kulu mağfiret dileyince Allah onu mağfiret eder, bir de ona teşekkür eder, kulum güzel yaptın der, senin yaptığını beğendim der. Ayeti kerimede öyle buyuruyordu;
………“Kıyamet günü huzurumuza geldiğinizde Allah’ın rızasını gözeterek yaptığınız işlerden başka hiçbir işiniz, ameliniz şükrana layık değildir. Ama benim rızam için yaptıklarınız şükrana layıktır.” 27.40
………{{Buna uygun tek ayet bulamadım ama yaklaşık ayetlerin bir iki tanesini yazıyorum.
………Allah o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder. (MAİDE/16)
………Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. (Necm/39)
………“İman edip iyi işler yapanlara (Allah) ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince onlara acı bir şekilde azap edecektir.” (Nisa/173)}}
………Aziyzul Ğafûr olarak gelir, tabii ayetlerin sonunda bu isimler bu şekilde gelirken aynı zamanda o ayetleri de tefsir ediyor. Aziyzun Ğafûr; Azîz; Bütün şerefin kendisine ait olduğu zat demektir. Allah günahları bu şekilde mağfiret ediyor. Neden diye sorarsanız bir menfaati olduğu için değil, çünkü O Azîz’dir, bütün şeref kendisine aittir. Ama kulunu şerefiyle şereflendirmeyi diler. Onun için günahını öyle bir örtüyor ki hiç işlememiş gibi muamele eder.
………Ğafûrul Vedûd olarak gelir. Allah Ğafûr, Vedud dur. Ğafûr dur mağfiret eder ve sever. Eğer bu isim Vedudül Ğafûr olarak gelseydi manası nasıl olurdu? Allah sever ve mağfiret eder, sevdiği için mağfiret eder manası olurdu. Ama öyle buyurmadı, Allah Ğafûrul Vedud dur dedi, mağfiret eder ve sever, sevmek, sevilmek için mağfiret eder. Mağfiret ediyor ki kulu ile kendisi arasında ki perde kalksın, günah perdesi arada olmasın, kendisi onu sevsin ve Kulu da kendisini sevsin diye mağfiret eder. Onun için kul günah işleyip kendine zulmedince, küfre girince, şirke düşünce günahı, şirki, küfrü ne olursa olsun o kul Allah’a dönüp tevbe edince istiğfar edince Allah onu affeder ve o kul değerinden hiçbir şey kaybetmez. Allah onu değerinden, şerefinden bir şeyi kaybettirmiyor, sanki hiç o hayatı yaşamamış, o yanlışları yapmamış gibi muamele ediyor. Çünkü kul vuslat yolculuğunda, kemalat yolculuğunda, yani Allah onu dünyaya kemale ersin kâmil insan olsun diye yaratmış. İşte bu kemalat yolculuğunda rabbini bütün isimleriyle tanıması lazım ve o Esmaü’l Hüsna onun üzerinde tecelli ettiği kadarıyla kâmil olacaktır. O zaman kul günah işleyince aslında Allah’ın isimlerini tanımış, anlamış olur ki peygamberler de buna dâhildir. Onlar da günahlarına öyle istiğfar etmişler, Allah onlara da istiğfar edin diye emretmiştir.
…………vestağfir li zenbike.. (Muhammed/19)
………Günahına istiğfar et dedi. Kime söylüyor? ResulAllah efendimize. Ama tabii ki onların da günahları, yanlışları onlara göredir. Ayetleri okuyunca anlayacağız inşallah.
………Sahabeye bakıyoruz iman etmeden önceki hallerine baktığımızda belki içimizden hiç biri onların yaptıkları yanlışları yapmamışlardır. En bilineni söyleyelim. Mesela Hz. Ömer kızını diri diri gömmüş, hiç birimiz bunu yapamayız. Ama iman ettikten sonra Allah onun geçmişte ki hayatını olmamış gibi sildi. ResulAllah efendimiz buyurdu; “Eğer nebden sonra peygamber gelseydi Ömer peygamber olurdu” Çünkü gerisini sildi. Allah bir kulun günahını, şirkini, küfrünü mağfiret ettiğinde olmamış gibi muamele eder. Hemen hemen birkaç tane istisna hariç diğer sahabelerin hepsi öyledir. Ama Allah’a iman edip ResulAllah efendimizi kendilerine örnek aldıklarında gökteki yıldızlar gibi oldular. ResulAllah efendimiz öyle de buyurmuştu.
………“Benim sahabem gökteki yıldızlar gibidir hangisine tabi olursanız hidayete erersiniz.”
………Onun için hiç kimse kendi günahına bakıp yahut bir başkasının günahına bakıp onu hesaba çekemez, bu kötü biridir diyemez. Belki kirlenmiş biridir tevbe eder, istiğfar eder Allah’ta onu affetti mağfiret eder. Bize düşen ona bu şekilde bakmaktır, geçmişine bakmak değildir. Son nefese kadar da Allah kuluna bu imkânı tanıyor. Kim söylüyor bunu? Allah söylüyor. Sahabeye baktığımızda bunu hemen görürüz ve anlarız. Onun için kendimizi ölçüye vurduğumuzda; ben kötüyüm, ben yanlış yaptım, çok hata işlemişim, günah işlemişim Allah beni affeder mi, nasıl affeder demek Allah’a şirk olur, en büyük saygısızlık olur.
………Aslında ne yapmıştır? Şeytan ona öyle bir hile yapmış ki yeryüzünde ki bütün insanların günahını toplayıp bir yere koysak Allah’ın rahmetini diğer tarafa koysak birbiri ile ölçülür mü, Haşa. Allah’ın rahmeti, mağfireti sonsuz ve sınırsızdır. Bütün kulların günahı rahmetinin yanında sonsuz bir deryadan bir damla kadar bile değildir.
………Kul kendine zulmetmiştir, Allah’a dönüp mağfiret isteyince ne olur? Allah’ta onu affeder, mağfiret eder. Mağfiret edince de Allah’ın Ğafûr ismi tecelli, eder. O kul rabbini Ğafûr ismi ile tanımış olur. Ne olur? Günahı ona rabbini tanıtmış oldu.
………Bütün sahabeye baktığımızda onlar sanki gökten inmiş melekler değildiler, öyle Allah’ın isimlerinin tecelli ettiği kâmil insanlar değildirler. Bir kere bunu böyle anlamak gerekiyor. Tıpkı şu anda ki insanlar gibiydiler. Ama onların bir özellikleri vardı, her biri mutlaka bir isimle kemâle ermiştir. Allah’a hizmet yolunda ResulAllah efendimize yardım etme yolunda elinden ne gelmişse, en güzel neyi yapabilmişse onu yapmıştır. Sahabe hep beraber toptan kâmil bir cemaat, kâmil bir ümmettir. Hep beraber bir işe koyulduklarında Kâmildir, hepsi birbirini tamamlıyorlar. Ama her biri tek tek kâmil değildir. Allah’ın bir ismi tecelli etmiş, bir isim ona kapı olmuştur.
………Mesela insanlar için şuurlu varlık, sorumlu varlıklar için en büyük kapı Allah’ın Ğafûr isminin kapısıdır. O isim bütün günahkârlara, yanlış yapanlara ardına kadar açıktır ve kul o kapıya sığınınca, iltica edince Allah o kapıyı ona açar. Önce bütün sahabe o kapıdan giriş yapmıştır. Geçmişteki hayatlarına tevbe istiğfar etmişlerdir.
………Kâmil insan olmak için melek olmak gerekmiyor. Kâmil insan demek haddini bilen, Allah’a karşı edepli olan insan demektir. Allah’ın büyüklüğünün ve kendi küçüklüğünün bilincinde olan insan demektir. Kendi günahkârlığını Allah’ın mağfiretini bilen, buna iman eden insan demektir. Biri; Allah beni affetmedi” dediyse Allah’ın Ğafûr, Ğaffar, Tevvab ismini inkâr etmiş demektir. Kendi günahını Allah’a şirk koşmuş demektir. Yani kendini o kadar büyük görüyor ki sanki Allah’ın ortağı gibi. Ne demiş olur? Ben bir yanlış yapmışım onun için Allah beni affetmez. Bu ayıp olmaz mı? Kendini Allah ile bir tuttun. Sen nesin ki senin günahın ne olsun, insan nasıl böyle düşünebilir. Günahı işlemişsin, yanlışı yapmışsın, kendi nefsine zulmetmişsin, zararın kendine olmuş.
………Peygamberler de dua ederken ne dediler?
………lâ ilâhe illâ ente subhâneKE inniy küntü minez zâlimiyn. (Enbiya/87)
………Kim söyledi bunu? Yunus AS. Sen sübhansın ya rabbi, senden başka İlâh yoktur. Ben kendime zulmettim, senin kulların kendilerine zulmediyorlar ben de onlardan biriyim dedi. Ama sen Sübhan olansın noksanlıktan münezzeh olan, yanlış yapmayan sensin ya rabbi. Ben senin kulunum, yanlış yaptım, yanlışım kendi kendime zulmümdür ben kendime zulmettim dedi, mağfireti öyle istedi.
………Allah ne buyurdu?
………..kezâlike nüncil mu’miniyn. (Enbiya/88)
………Allah mü’minlerin duasını böyle kabul eder dedi. Yani mü’min bu şekilde dua edince; ben kendime zulmettim ya rabbi, sübhan olan sensin deyince ben de onu affeder mağfiret ederim.
………Allah’ın Ğafûr ismi kulda nasıl tecelli eder? Allah, ResulAllah efendimize buyuruyor ki onu bütün mü’minlere örnek olarak gösterir, Allah’ın en güzel isimleri en kâmil manada ResulAllah efendimizin üzerinde tecelli etmiştir. Allah onun üzerinden anlatır.
………Buyuruyor ki Uhud savaşına giderken sahabe den bir kısmı biz savunma yapmayalım, meydan savaşı yapalım derken ResulAllah biz içerde savunma yapalım dediği halde onlar ısrarla Uhud da karşılayalım dediler. Fakat savaşta o dışarıda karşılayalım diyenler ilk kaçanlar oldu. Allah buyurdu ki ayeti kerimede;
…………fa’fü anhüm vestağfir lehüm ve şavirhüm fiyl emr. (A. İmran/159)
………Onları affet, yetmedi onlar sadece sana yanlış yapmamıştır sana itiraz etmekle asıl Allah’a yanlış yapmışlardır, bir de onlar için mağfiret dedi Allah.
………Allah’ın Ğafûr ismi bir kulda tecelli ederse kendisine yanlış yapanı affeder., yetmez onun için bir de Allah’tan mağfiret diler, ResuAllah efendimizin dilediği gibi. O da yetmiyor, hem affedecek, hem mağfiret edecek bir de kötülük yapana iyilik yapacak.
………Allah ayeti kerimede buyurdu ki;
……...{{Ve lâ testevil hasenetü ve les seyyietü, idfa’ Billetiy hiye ahsenü feizelleziy beyneke ve beynehu adâvetün keennehu veliyyün hamiym. (Fussilet/34)
………İyilikle kötülük bir olmaz, sana kötülük yapana sen iyilik yap, kötülüğü iyilikle sav dedi. Sen bunu böyle yaptığında görürsün ki seninle kendi arasında husumet bulunan kimse sımsıcak bir dost olmuş. Bunu böyle göreceksin.
………Bu Allah’ın Ğafûr isminin kemal derecesinde üzerinde tecelli ettiği kimsedir. Allah’ın bütün isimleri kulda böyle tecelli eder. Onun bir parçasının tecelli etmesi vardır bir de kemâli ile tecellisi vardır. Tabii ki en kâmil manada bu haldeki insanlar peygamberlerdir. Ama biri bu halde olursa o da peygamberi bir sıfatı taşımış olur.
………Aynı şekilde ümmetin önünde yürüyenler de böyle olmalıdır, öyle değilse ümmetin önünde yürüyemez, onlara imam olamaz, bu vasfı taşımıyor demektir.
………Allah ayeti kerimelerde Ğafûr ismini nasıl zikretmiş, tanıtmış onlara bakalım.
………{{…fakreu ma teyessere minhu, ve ekıymusSalâte ve atuzZekâte ve akridullahe kardan hasena* ve ma tukaddimu lienfüsiküm min hayrin tecidûhu ‘indAllâhi huve hayren ve a’zame ecra* vestağfirullah* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Müzzemmil/20)
…………salâtı ikame edin (yönelişi kaîm kılın müşahede ile), zekâtı verin ve Allâh’a güzel bir ödünç verin… Kendiniz için (önceden) hayırdan ne takdim ederseniz, Allâh indînde onun çok daha büyük ve hayırlısını bulursunuz. Allâh’tan mağfiret dileyin! Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir. (A. Hulusi)}}
………Allah namazı kılın buyurdu, orucu tutun, Kur’an ı okuyun, dünyada iken siz ne iyilik yaparsanız onu Allah katında hazır bulursunuz, hem de daha azim bir mükâfat bulursunuz, sonunda da innAllâhe Ğafûrun Rahıym.
………Lâ yuahızükümüllâhu Bil lağvi fiy eymaniküm ve lâkin yuahızüküm Bi mâ kesebet kulûbüküm* vAllâhu Ğafûr’un Hâliym. (Bakara/225)
………Allah sizi gereksiz ve boş yere yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Öyle ağzınıza gelmiş vallah demişsiniz, billah demişsiniz, onlardan dolayı sizi sorumlu tutmaz, hesaba çekmez. Ama dedi Allah kalbinizle, bilerek, dileyerek, irade ederek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunula beraber Allah Ğafûr ve Hâlim’dir. Dedi. Yani buna da tevbe edin, pişmanlık duyun, Allah mağfiret eder, çünkü Allah Halîmdir. Hemen cezalandırmaz.
………Ve men ya’mel suen ev yazlim nefsehu sümme yestağfirillâhe yecidillâhe Ğafûren Rahıyma. (Nisa/110)
………Her kim ki bir günah işlerse ya da kendi nefsine zulmederse, demek ki ikisi ayrı ayrı, farklıymış. Günah işlemek ayrı, nefsine zulmetmek ayrı. Nasıl ayrı? Birinin günahı sadece kendisine olmuşsa o kendine zulmetmiştir. Ama zararı başkalarına da olmuşsa o yanlış yapmıştır, o günah işlemiştir.
………Biri günah işler, kötülük yapar ya da kendi nefsine zulmederse sümme yestağfirillâhe yecidillâhe Ğafûren Rahıyma sonra istiğfar ederse, Allah’tan mağfiret dilerse Allah’ı Ğafûr ve Rahim olarak bulur dedi. Allah onu mağfiret eder, rahmetiyle ona muamele eder. Onun için Allah’ın mağfireti her türlü günah içindir. Buna şirk te dahildir ama tevbe edince, istiğfar edince, iman edince, Allah’a yönelince. Geçmişte ki şirkini, günahını, küfrünü hiç olmamış gibi Allah siler.
………Efela yetubune ilAllâhi ve yestağfiruneHU, vAllâhu Ğafûrun Rahıym. (Maide/74)
………Onlar hala tevbe edip Allah’tan istiğfar dilemeyecekler mi, Allah’ın günahı böyle affettiğini, mağfiret ettiğini anladıktan sonra onlar hala yanlışlarına, günahlarına, kötülüklerine tevbe edip istiğfar dilemeyecekler mi? Allah Ğafûr ve Rahîmdir. Allah istiğfara, tevbeye davet ediyor.
………Tekâdüs Semâvatü yetefattarne min fevkıhinne vel Melaiketü yüsebbihüne Bi Hamdi Rabbihim ve yestağfirune limen fiyl Ard* ela innAllâhe HUvel Ğafûrur Rahıym. (Şûra/5)
………Allah kullarının kendisine şirk koştuklarından dolayı neredeyse gökler çatlayacaktı, onlar Allah’a şirk koşunca, küfür içinde olunca bütün gök ehli mağfiret diler dedi.
………Melekler neden mağfiret diliyor? ve yestağfirune limen fiyl Ard* ela innAllâhe HUvel Ğafûrur Rahıym. Melekler yeryüzündekiler için istiğfar ederler, Allah Ğafûr ve Rahim dir.
………Allah ayeti kerimede buyuruyor;
………Vetteku fitneten lâ tusıybennelleziyne zalemu minküm hassaten, va’lemu ennAllâhe şediyd’ül ‘ıkab. (Enfal/25)
………Öyle bir azaptan sakının ki o geldiğinde bir tek zulmedenleri kapsamaz hepsini bir den içine alır, deprem gibi yani. Melekler de yeryüzündekilerin isyanını, şirkini görünce Allah’tan öyle bir haşyet duyarlar ki onlardan dolayı Allah gazap eder diye korkup yeryüzündekiler için mağfiret dilerler.
………İnna enzelna ileykel Kitabe Bil Hakkı li tahküme beynenNasi Bi ma erakellah* ve lâ tekün lil hainiyne hasıyma. (Nisa/105)
………Allah bu hitabı ResulAllah efendimize yaptı buyurdu ki; Biz bu Kur’an ı insanlar arasında hüküm veresin diye indirdik. Sakın hainlerden taraf olma dedi.
………Bu ayetin nüzül sebebi sahabeler den bir tanesi, birinin zırhını çalmış, hırsızlık yapmış yani, sonra onu götürüp bir Yahudi’nin yanında rehin bırakıp eşya almış oradan. O zırh orada yakalanınca Yahudi demiş ki ben falanca adamdan almışım, o adam da Müslüman biri. Efendimiz çağırttı onları O sahabe dedi ki; Ya ResulAllah ben müminim, bu adam yalan söylüyor, bana mı inanacaksın ona mı inanacaksın, bu Yahudi olduğu için bana iftira atıyor. Dedi. ResulAllah efendimiz Hükmü öyle verdi, yani zırhı mümin değil Yahudi çalmış hükmünden sonra Allah bu ayeti indirdi, hainlerden yana durma, hainlere arka çıkma dedi.
………Vestağfirillâh* innAllâhe kâne Ğafûren Rahıyma. (Nisa/106)
………Allah’a istiğfar et dedi. Bu hükmünden dolayı Allah’a istiğfar et, Allah Ğafûr ve Rahim dir.
………Bunun üzerine ResulAllah efendimiz buyurdu ki, ben de sizin gibi bir beşerim dedi. Bir sorun olduğunda, mahkemelik bir durum olduğunda onu bana getirirsiniz, ben de delillere bakarım, şahitliğinize bakarım hükmü ona göre veririm. İsabette edebilirim, yanılabilirim de. Ama eğer biri haksız yere birinin malını almışsa, ben de o şahitliklere, savunmaya, delillere bakıp yanlış hüküm vermişsem, onun aldığı ateştir dedi.
………Kim söylüyor bunu? ResulAllah efendimiz. Hüküm vermiş, hükmünde isabet etmemiş. Allah ona istiğfar et dedi, ötekine de mü’min olduğu halde ona hain dedi. Hak, Haktır. İster mümin olsun, ister kâfir olsun, ister Yahudi, ister Hıristiyan olsun. Eğer ResulAllah efendimiz zahire bakıp hüküm veriyorsa bütün varisleri de böyledir. Ama birileri diyebilir ki benim şeyhim her şeyi bilebilir. Bu durumda onun şeyhi ResulAllah efendimizden daha büyük olmuş olur ki haşa bu mümkün değildir. Olur mu böyle, bu büyük bir yanlış.
………ResulAllah efendimiz bizim için örnektir, önderdir, âlemlere rahmettir bizim için rahmettir. Ama her şeyi biliyor demek onu Allah’a şirk koşmaktır. O bir kuldur.
………Kul innema ene beşerun mislüküm… (Fussilet/6)
………De ki ben de sizin gibi bir beşerim. Allah söylüyor bunu. Ama birileri için o her şeyi biliyor demek nedir? Allah’a şirk koşmaktır. Böyle olmaz, o bir kuldur, beşerdir. İnsan şerefini Allah’tan alır, eğer bunu söylemekle onun kerameti var diyorsa bilsin ki insan bütünüyle keramettir zaten. Allah’ın isimleri, sıfatları senin üzerinde tecelli ediyor, sen Allah’a halife oluyorsun hiç bundan daha büyük keramet olabilir mi? İnsan;
………Ve lekad kerremna beniy Ademe.. (İsra/70)
………Bütünüyle mükerrem kılınmış keramete sahiptir zaten.
………inne ekremeküm ‘indAllâhi etkaküm… (Hucurat/13)
………Sizin en ekrem olanınız, en keramet sahibi olanınız, en takvalı olanınızdır. Buyurdu. Yani Allah’a karşı sorumluluğunu bilip onu yerine getirmeye çalışanlardır dedi. Kulluğunu bilip Allah’ın Rablığını kabul edenlerdir dedi.
………Fakat havada uçmak, karada kaçmak, yok şunu bildi, bunu bilmedi..vs. bunu keramet zannetmek zahiri bir bakışla baktığı içindir. Kuş ta havada uçuyor, sinek insandan daha keramet sahibi midir, böyle mi bakılması lazım, keramet deyince böyle mi anlaşılması lazım? Allah kerameti tarif etti; En kerametli olanınız en takvalı olanınızdır dedi. Örnek olarak en takvalı olan da ResulAllah efendimizdir.
………Kendinde olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek Allah’a iftiradır, kendi kendine iftiradır. Bunu söylerken manevi olarak Allah ona bildirebilir, bir sefer bilmiş olabilir, beş sefer bilmiş olabilir. Yani Allah ona bildirdiği sürece bilebilir. Ama o hep biliyor dersek onu Allah’a şirk koşmuş oluruz. Allah’ın ‘Âlim sıfatına şirk koşmuş oluyoruz. O her zaman değil ancak Allah bildirdiği sürece bilebilir.
………Yakûb AS. Peygamberdi, Yusuf kaybolunca bulamadı, hâlbuki biraz ötede kuyunun içindeydi neden bulamadı? Allah bildirmedi de ondan. Gaybı bilen Allah’tır çünkü. Bu yüzden bir insan için bu gaybı biliyor dersek bu şirk olur, küfür olur. O da herkes gibi aciz bir kuldur, bir şey biliyorsa onu Allah öğretmiştir, göstermiştir hepsi bu. Böyle bir keramet vardır. Bunu inkâr etmek için söylemedim Ama onu Allah’a şirk koşarcasına her şeyi biliyor dediğinizde olmuyor. Peygamberler de buna dâhildir.
………Mesela ResulAllah efendimizin hanımı Aişe validemize iftira atıldı, bilemedi. Allah ona göstermedi. Ne zamana kadar? Allah ona haber verinceye kadar. Yine ResulAllah efendimizin devesi kaybolmuştu sahabe arıyor nerededir diye, münafıklar hemen konuşmaya başladılar. Bak bak göklerden haber veren peygamber, devesinin nerede olduğunu bilmiyor. Mantığa bakın. Ne buyurdu ResulAllah efendimiz? Elbette ki bilmiyorum, Allah bana bir şeyi göstermemişse, bildirmemişse ben nereden bileceğim. Ama miracda cenneti göstermiştir, cehennemi göstermiştir. Kâfirin halini, münafığın halini göstermiştir. Gösterdiğini biliyor, göstermediğini bilmiyor. Kaybolan devesinin yerini Allah ona gösterdi, sahabeye; falan yerde, falan ağacın dibinde deve çökmüş, onu getirin. Niye Allah bildirdiği durumda bilebildi, o bir kul.
………İşte bu yüzden birinin veli olabilmesi için onun bir şey bilmesi gerekmiyor, onun gaybı bilmesi gerekmiyor, bir perdenin açılması gerekmiyor. Bir ölçü vardır yani Allah’ın bir ölçüsü vardır. Allah müminlerin velisidir buyuruyor. Mümin velidir ama mü’mini tarif etti. Mü’min kimdir? Mü’min, Allah ve Resulünü her şeyden çok sever. Biri Allah ve Resulünü her şeyden çok seviyorsa o mümindir ve o velidir. İsterse hiçbir bilgisi olmasın. Bunun için bilgi de gerekmiyor, ilim de gerekmiyor. Ne gerekiyor? Aşk gerekiyor, muhabbet gerekiyor, iman gerekiyor.
………Yarın Allah bizi huzurun aldığında bizi hesaba çeker, Allah buyurdu ki;
………Ya veyleta leyteniy lem ettehız fülanen haliyla. (Furkan/28)
………O gün onlar diyecekler ki keşke falancayı veli edinmeseydim, dost edinmeseydim. Ne olurdu onlar bugün bizden nasıl uzaklaşmışsa biz de dünyadayken onlardan öyle uzak dursaydık.
………Mürşid-i Kâmil demek, şeyh demek ResulAllah efendimizin varisi demektir. Allah bize akıl vermiş, herkes aklını sonuna kadar kullanmak zorundadır. Allah bizi huzuruna aldığında bir bir, tek tek bizi hesaba çeker. Bütün yaptıklarımızdan, konuştuklarımızdan, hatta düşündüklerimizden hesaba çeker. Peygamber varisi peygamberin mirasını emaneten alıp onu ümmetine takdim eden demektir. Nedir emanet? Şöyle buyuruyor ResulAllah efendimiz;
………“Size bir emanet bırakıyorum ki ona sarıldıkça asla delalete düşmezsiniz.” Nedir o emanet? “O Allah’ın kitabı Kur’an dır.” dedi.
………Bakıyoruz adam hikâye anlatıyor, milleti hikâyelerle uyutmaya çalışıyor. Allah’ın ayetlerini okumak yerine, anlatmak yerine, ayetlere sarılmak yerine hikâye anlatıyor. Yok şu şöyle yaptı, falanca böyle yaptı. Büyüklerim şöyle büyüktür, böyle keramet sahibidirler…vs.
………Sen kime davet ediyorsun, neye davet ediyorsun. Benim peygamberim böyle mi yaptı, sen onu böyle mi temsil ediyorsun, öyle mi ona varis olmuşsun.
………Ötekiler de trene bakar gibi bakıyor, vay be şeyhimiz, yolumuzun büyükleri ne kadar da büyükmüş diyor. Büyük Allah’tır Allah. İnsan biraz Allah’tan korkar. Mümin, Alim Allah’tan haşyet duyandır ben büyüğüm diyen, insanları büyük gösteren değildir. AllahuEkber diyendir. Ben söyleyeyim hiçbir marifetleri yoktur. Yarın Allah’ın huzurunda o dervişler, müridleri var ya hepsi onlara binecek, bizi sen saptırdın Allah yolundan diyecek. Sen bize Allah’ın kelamını öğretmedin, bizi hikâyelerle oyaladın, sorumluluğumuzu bilemedik, Allah’a nasıl iman edeceğimizi bilemedik, Allah’ın hakkını takdir edemedik, Allah bize ne söylemiş öğrenemedik. Bu insanın kendi kendine zulmüdür.
………İ. Rabbani söylüyordu; Ben diyor bir şeyh ile gittiğimde adetimdir önce şöyle bir bakarım acaba benim nereye gitmem lazım diye. İ. Rabbani evliyanın büyüklerindendir, mürşid-i Kâmildir. Ben diyor manevi olarak baktığımda her bir insanın başı üzerinden göğe ip gibi nur çıktığını görüyorum. Bu müminse o beyaz bir nurdur. Eğer bu kâfir ise o nur simsiyahtır. Yok eğer karışık bir renk içindeyse o gridir diyor. Hem imanı var hem küfrü var, şirki var, birbirine karışmış demektir. Ama orada bir veli, evliya varsa sütun gibi bir nur onun başından yukarı çıkıyor. Dolayısıyla o şeyhin nerede olduğunu biliyorum, ona göre gidiyorum. Nasıl ki bir velinin başından sütun gibi bir nur yukarı çıkıyorsa bu onun imanıdır. Aynı şekilde küfür de böyledir diyor.
………Mesela bir kilise de bir papaz varsa ondan da siyah sütun gibi bir nur çıkıyor, onun küfrüdür o. Niye onun ki sütun gibi olmuştur? Çünkü başkalarını da küfre sürüklemiş, onların küfrüne de ortak olmuştur. Onun için onun ki siyah sütün gibidir. Ben diyor bakıyorum bazen sütun gibi bir küfür yukarı çıkıyor, merak ediyorum acaba bu hangi kilisede papazdır diye. Bu benim birkaç sefer başıma geldi, gittim oraya doğru ben bir kilise bulacağımı bekliyorken gördüğüm bir dergâhta bir şeyh oturmuş, küfür onun küfrüymüş.
………İnsan kendine bir çorap veya gömlek alınca tezgâhları böyle dolaşır. Hangisi daha kalitelidir diye bakar. Birisi eğer bir yere gidiyorsa oradan dinini öğrenmeye gidiyor, din alıyor demektir oradan. Aklını sonuna kadar kullanıp acaba ben doğru yerde miyim yoksa değil miyim diye bakması gerekmez mi? Ebedi hayat o kadar basit bir şey midir? İşte biz de falan yere gidiyoruz da, takılıyoruz oraya. Öyle olur mu?
………Allah hiç kimse için hükmünü değiştirmez, kıyamete kadar bu böyledir. Sadece bir yere gitmekle de oradan olmuş olmayız. Biraz önce sahabeyi anlatırken, onlar hep beraber kâmil bir cemaat idi. Hep beraber Allah’ın dinini öğretiyordu, Allah’ın vahyini kullarına taşıyorlardı. Allah hepsine birden kemâlatı verir. Nasıl? Mesela Ayeti kerimede;
………İnnelleziyne yübayi’ûneke innema yübayi’ûnAllâh* yedullahi fevka eydiyhim… (Feth/10)
………O sana biat edenleri Allah mağfiret etmiştir, Allah onlardan razı olmuştur dedi.
………Meselâ Allah Bedir ehlinden razı olmuştur dedi (mücadile/22) Onların hiç biri kâmil değildi aslında ama toptan hep beraber işi yapınca Allah hepsiyle toptan razı oldu, rızasını hepsine birden verdi hiçbirini ayırmadan. Allah’ın rızası böyle kazanılır tek başına değil. Tek başımıza hepimiz eksiğiz, hatalıyız, kusurluyuz. Ama hep beraber Allah’ın dinine hizmet ederken, çalışırken Allah’ın rızasını bu şekilde kazanıyoruz, rıza böyle kazanılır sahabe gibi. Yoksa kenarda durup beni ilgilendirmez dediğiniz de Allah’ta seninle ilgilenmez, bu kadar basit.
………Ne yapılıyor? Al bu dersi çek, 5.000 tane öteki diyor 10.000 defa Allah de tamamdır, kurtuldunuz öyle mi? ResuAllah hiç öyle yapmadı, nasıl bir varissin öyle? Senin, Allah’ın nurunu gönlünden saçman gerekir. O nuru saçabilmek için önce onu kazanman gerekir. Öyle kendi kendini kandırmakla kimse ebedi hayatını kazanamaz, Allah’ın rızasını kazanamaz. Kâmil insan, Hz. İnsan olamaz.
………Alır dersi, çeker onu, bakarsınız nefsi yüze katlanmış, kendini havada uçar görüyor. Sanki kendini melek diğer insanları şeytan gibi görmeye başlamış.
………Şeyhi onu cehenneme sürükledi, yarın o şeyhinin yakasına yapışır der ki; Bunu sen yaptın, ResulAllah efendimizin sahabesine yaptığı gibi yapmadın. Ama bu mazeret olmaz onu kurtarmaz tabii. Şeyhi onun da günahını yüklenir ama ötekinin günahından da bir şey eksilmez.
………Demek ki ResulAllah efendimizde bir beşer olarak yanlış hüküm verebiliyor muş, bunun içinde Allah bu yaptığından dolayı istiğfar et Allah Ğafûr ve Rahîm’dir dedi.
………İnnemel mu’minunelleziyne amenû Billâhi ve RasûliHİ ve izâ kânu meahu alâ emrin cami’ın lem yezhebu hattâ yeste’zinuh* innelleziyne yeste’zinuneke ülaikelleziyne yu’minune Billâhi ve RasûliHİ, feizeste’zenuke li ba’dı şe’nihim fe’zen limen şi’te minhüm vestağfir lehümullah* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Nur/62)
………Gerçek mü’minler o kimselerdir ki, -yani bunun dışında kalanlar sahtedir diyor Allah- onlar Allah’a, Resulüne iman etmiş kimselerdir. Onlar hep beraber toptan ümmetin bir işini yaparlarken alâ emrin cami’ın cemeati, bütün insanları ilgilendiren bir iş üzerindeyken lem yezhebu hattâ yeste’zinuhu onlar, o mü’minler senden izin almadan oradan ayrılmazlar. İzin almadan ayrılıyorlarsa onlar gerçek mü’min değildirler. Onlar Allah’a ve Resulüne iman etmemiştirler. Allah’ın vahyini ümmete taşırken ResulAllah efendimiz şu iş yapılacak demiştir, hep beraber o işi yaparken onlar senden izin almadan orayı terk etmezler.
………innelleziyne yeste’zinuneke ülaikelleziyne yu’minune Billâhi ve RasûliHİ ama onlardan bir kısmı da senden işleri olduğu için izin isterler, işte onlar gerçek müminlerdir dedi Allah. feizeste’zenuke li ba’dı şe’nihim onlar bir takım işlerini görsünler diye izin isterler fe’zen limen şi’te minhüm onlardan dişlediklerine izin ver. İşi yine ResulAllah efendimize havale etti, yani duruma göre istediklerine izin ver dedi çünkü onlar gerçek mü’mindir. vestağfir lehümullah* innAllâhe Ğafûrun Rahıym ve bir de onlar için, o izin verdiklerine istiğfar et. Diğerleri zaten gitti.
………Eğer biz desek ki işte o ResulAllah efendimizin döneminde öyle idi, şimdi böyle bir şey gerekmiyor. Şimdi ümmetin işini yapan yoktur, Resul Allah’ın bıraktığı emaneti taşıyan yoktur, bu ayet bize gelmemiş, biz bu ayeti yok sayıyoruz desek Allah bunu kabul eder mi? Etmez.
………Bu durumda biri izin istiyorsa dilediklerine izin ver ve onlar için istiğfar et. Yani onlar bir tek sana karşı yanlış yapmıyor, Allah’a karşı da yanlış yapmışlardır. Ama bununla beraber Allah onlara mü’mindir, Allah’a ve Resulüne iman etmişlerdir dedi.
………Bir de ResulAllah imana davet edince müşrik olarak kalmayı tercih eden, iman etmeyen kadınlar vardı Allah o kadınları boşayın dedi. Ama eğer onlar iman ediyorlarsa bu durumda ResulAllah efendimize onlardan biat al dedi Allah, gelip sana söz versinler. Hangi konuda?
………Ya eyyühenNebiyyu izâ caekelmu’minatu yubayı’neke alâ en lâ yüşrikne Billâhi şey’en ve lâ yesrıkne ve lâ yezniyne ve lâ yaktulne evladehünne ve lâ ye’tiyne Bibühtanin yefteriynehu beyne eydiyhinne ve ercülihinne ve lâ ya’sıyneke fiy ma’rufin febayı’hünne vestağfir lehünnAllâh* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Mümtehine/12)
………Ya eyyühenNebiyyu ey Allah’ın nebisi, peygamberi izâ caekelmu’minatu yubayı’neke alâ en lâ yüşrikne Billâhi şey’en o kadınlar Allah’a hiç bire şeyi şirk koşmamak üzere sana biat etmeye gelirlerse ve lâ yesrıkne Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak ve lâ ya’sıyneke zina etmemek ve lâ yaktulne evladehünne kendi çocuklarını öldürmemek ve lâ ye’tiyne Bibühtanin yefteriynehu beyne eydiyhinne ve ercülihinne elleri ayakları arasında bir iftira üretip getirmemek şartıyla ve lâ ya’sıyneke fiy ma’rufin ma’rufta sana asi olmamak kaydıyla febayı’hünne sana biat etsinler. vestağfir lehünnAllâh* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. Onlar için Allah’tan mağfiret dile, istiğfar et, Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Kale sevfe estağfiru leküm Rabbiy* inneHU HUvel Ğafûrun Rahıym. (Yusuf/98)
………Yakub AS. Çocukları Yusuf’u kuyuya attıklarında, sonra da Hz. Yusuf’u bulup bizim için Allah’a istiğfar et dediklerinde Yakub AS. Sizin için rabbimden istiğfar dileyeceğim dedi. Çünkü o Ğafûr ve Rahîm’dir dedi.
………Kötülük yapmışlarsa aynı şeyler Hz. Yusuf içinde geçerliydi, ceza vermek yerine hem affediyor, hem de onlar için Allah’tan mağfiret diliyor.
………Sümme yetubullahu min ba’di zâlike alâ men yeşa’* vAllâhu Ğafûrun Rahıym. (Tevbe/27)
………Bundan sonra Allah dilediğinin tevbesini kabul eder, Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Femen tabe min ba’di zulmihı ve asleha feinnAllâhe yetubü aleyh* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Maide/39)
………Her kim ki kendine zulmettikten sonra tevbe ederse ve asleha kendini ıslah ederse, düzeltirse feinnAllâhe yetubü aleyh* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. Allah’ı Ğafûr ve Rahîm olarak bulur, tevbesini de kabul eder.
………Allah buraya bir şart koymuştur, nedir? ve asleha tevbe eder ve kendini ıslah ederse, kendini düzeltirse Allah Ğafûr ve Rahîm dir, onun tevbesini kabul ederim buyurdu.
………Ve izâ caekelleziyne yu’minune Bi âyâtina fekul Selâmun aleyküm ketebe Rabbüküm alâ nefsiHİr rahmete, ennehu men amile minküm suen Bi cehaletin sümme tabe min ba’dihi ve asleha feenneHU Ğafûrun Rahıym (En’am/54)
………Hitabını ResulAllah efendimize yapıyor; Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde fekul Selâmun aleyküm onlara de ki Selâmun aleyküm, Allah’ın selamı üzerinize olsun. ketebe Rabbüküm alâ nefsiHİr rahme Rabbimiz Rahmeti zatına yazmıştır. ennehu men amile minküm suen Bi cehaletin her kim ki bilmeyerek cahilliğinden dolayı bir kötülük yapar, sümme tabe min ba’dihi sonra bu kötülüğünden tevbe ederse ve asleha feenneHU Ğafûrun Rahıym ve kendini düzeltirse, ıslah ederse Allah’ı Gafûr ve Rahîm olarak bulur. Hiçbir günah için Allah affetmem demedi, yani sınırsız.
………LiyecziyAllâhus sadikıyne Bi sıdkıhim ve yu’azzibel münafikıyne in şâe ev yetube aleyhim* innAllâhe kâne Ğafûran Rahıyma. (Ahzab/24)
………Allah sadık olanların sıdkıyetine karşılığını verecektir. ve yu’azzibel münafikıyne in şâe Münafıklardan da dilediğine azab edecek ev yetube aleyhim ve onların tevbesini kabul edecek innAllâhe kâne Ğafûran Rahıyma Muhakkak ki Allah Ğafûr ve Rahîmdir.
………Allah münafıklar a ya azab edecek, ya da tevbelerini kabul edecek dedi, yani şarta bağladı, Allah dilerse dedi. Bazen öyle bir münafıklık yaparız ki, öyle bir nifaka düşeriz ki Allah tevbemizi bile affetmez. Mesela Allah tevbesini affetmediği sahabeden biri vardı. Sahabe ona gece kuşu diyordu, sabah namazına herkesten önce gelirdi. Genelde hep mescitte kalırdı, ama fakir bir sahabe idi.
………Bir gün ResulAllah efendimiz namazdan çıkarken önüne geçti dedi ki ya ResulAllah ben maddi durumu hiç iyi olmayan biriyim bana bir dua etseniz de Allah bana ikram etse, ben de onun yolunda harcasam dedi.
………ResulAllah efendimiz buyurdu ki; Bu hal senin için daha hayırlıdır, haline razı ol, sen kulluğunu yapmaya bak. Ertesi gün bir daha öyle yaptı, bir daha öyle söyledi. Üçüncü sefer de öyle yapınca ResulAllah efendimiz buyurdu ki, peygamber duası, Ya rabbi kuluna ikram et. Kulun senden ikram diliyor, yolunda harcamak için”
………Allah ona öyle bir mal verdi ki o mal ile meşgul olurken yavaş yavaş namaza gelmemeye başladı, sonraları Cuma namazına da gelmedi. Malı meşgul ediyordu. Zekât farz olunca ResulAllah zekât memurlarını gönderdiğinde ona da, Salebe’ye de uğrayın onun da zekâtını alın gelin. Dedi. Zekât beytü’l mala geliyor, oradan fakirlere dağıtılıyor. Zekât memurları Saleye’ye dediler ki Allah zekâtı farz kılmış, malını 1/40 nı vermen gerekiyor. Dedi bunu Allah mı emretmiş, ResulAllah’mı söyledi size”. Ever bizzat senin ismini söyledi, git Salebe’nin zekâtını da getirin dedi. Salebe dedi; Başkasından da alıyor musunuz? Evet dediler. Şimdi devam edip gidecek diğerlerini de alacağız. Dedi gidin onlardan alın gelin ben de vereceğim. Zekât memuru sahabeler diğerlerini toplayıp geldiler. Dedi ki; “Yani şimdi Allah Resulü benden haraç mı istiyor.” Kelimeyi aynen böyle kullandı. Mal benim malımdır niye ben veriyorum, ben kazanmışım diye düşündü.
………O zekât memurları daha gelmeden Allah ayetini indirdi ve onun münafık olduğunu söyledi ve onun tevbesini bile kabul etmedi zaten. Tabii onu tanıyanlar, onu sevenler vardı sahabeden hemen ona haber verdiler hakkında ayet indi diye. O ResulAllah efendimize bütün sürüyü getirip Medineye döktü dediler. ResulAllah efendimiz buyurdu ki Allah hükmünü senin hakkında vermiştir, alamam. Zekâtı ancak mü’minlerden kabul ederim, münafıktan zekât alınmaz onun için kabul etmiyorum dedi.
………Her sene o sahabe öyle yaptı, her seferinde sürüyü getiriyor ResulAllah efendimiz de kabul etmiyordu. ResulAllah efendimizin vefatından sonra Hz. Ebu Bekir’e al dedi, ama o dedi ki Allah’ın resulünün kabul etmediği şeyi ben kabul edemem. Hz. Ömer zamanında yine öyle yaptı yine kabul edilmedi ve zaten öldü.
………Bakın Allah tevbeyi kabul etmedi. Zekatı değil bütün malını veriyor. Ama Allah affetmedi Niye? O Allah’a söz vermişti çünkü. Sen bana ver, ben senin yolunda harcayacağım demişti. Allah’a söz vermek sorumluluğu gerektirir. Sen Allah’ı kandıramazsın, söyledinse yapman lazım. Onun için Allah’a karşı sanki Allah’ı kandırmış gibi bir davranışa girmek münafıklık alametidir, tevbeyi de kabul etmez. Onun için Allah’a karşı samimi olmak lazım, ciddi olmak lazım. Boynumuzu büküyoruz kulluğumuzu kabul ediyoruz.
………Li yu’azzibAllâhul münafikıne vel münafikati vel müşrikiyne vel müşrikâti ve yetubAllâhu alel mu’miniyne vel mu’minat* ve kânAllâhu Ğafûran Rahıyma. (Ahzab/73)
………Li yu’azzibAllâhul münafikıne vel münafikati vel müşrikiyne vel müşrikât ve Allah böylece münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara Allah azab edecek. ve yetubAllâhu alel mu’miniyne vel mu’minat * ve kânAllâhu Ğafûran Rahıyma Allah mümin erkeklerin de mümin kadınların da tevbesini kabul edecek ve onları rahmet ve mağfireti ile karşılayacak.
………Ve aharuna’terefu Bi zünubihim haletu amelen salihan ve ahare seyyia* asellahu en yetube aleyhim* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Tevbe/102)
………Bir diğer kısım insanlar vardır ki onlar suçlarını, hatalarını itiraf ederler, iyi amellerinden sonra kötü bir ameli karıştırırlar. Yani önce doğru yapıyorlar sonra ayakları kayıp yanlış yapıyorlar. Umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder ve onlar Allah’ın rahmetine, Ğufranına ererler.
………Bu ayette savaşa gitmeyen sahabeden birkaç kişi için inmişti. Allah münafık olanlara zaten münafıktır dedi, onları kabul etmedi, üç kişinin de tevbesini kabul etmişti. Ama Allah ayeti kerimede buyurdu ki dünya bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti, onlar mümindiler. Ama Allah affetmem dedi mi iş bitiyor. Onun için tevbede gecikmemek lazım ya da kulluğu hafife almamak lazım.
………Ğafiriz zenbi ve Kabilit tevbi şediyd’il ‘ıkabi Zit tavl* lâ ilâhe illâ HU* ileyhilmasıyr. (Mü’min/3)
………Allah günahları mağfiret edendir, tevbeyi kabul edendir, bununla beraber azabı şiddetli olandır. Lütfu bol olandır, O’ndan başka ilâh yoktur ve dönüş onadır.
………Ya eyyuhelleziyne amenûttekullahe ve aminu BiRasûliHİ yü’tiküm kifleyni min rahmetiHİ ve yec’al leküm nuren temşune Bihi ve yağfir leküm* vAllâhu Ğafûrun Rahıym. (Hadîd/28)
………Ya eyyühelleziyne amenû Ey iman edenler, ey iman ettiğini iddia edenler ûttekullahe Allah’a karşı takva sahibi olun, sorumluluğunuzu kabul edin, bunun gereğini yerine getirin ve aminu BiRasûliHİ ve O’nun resulüne iman edin yü’tiküm kifleyni min rahmetiHİ eğer siz böyle yaparsanız, Allah’a karşı sorumluluğunuzu kabul eder, gereğini yerine getirmeye çalışır resulüne de iman ederseniz Allah rahmetinden size iki kat verir. ve yec’al leküm nuren ve Allah sizin için bir nur yaratır, bunu sizin için nur yapar. temşune Bihi ve siz o nurun ışığında yürürsünüz. ve yağfir leküm* vAllâhu Ğafûrun Rahıym ve Allah sizi mağfiret eder, Allah Ğafûr ve Rahîmdir.
………O nurun ışığında yürürsünüz demek ne demek, şartı neydi? Resulüne iman. İki kat rahmeti verir size verdiği nur ile yürürsünüz. Allah bu nuru gönüle veriyor, Allah yolunda yürürken Allah’ın rızası nerededir, gazabı nerededir bunu bilir ve anlar. Allah bu nurla ona güç verir, kuvvet verir, doğru yapma gücü hakta hakikatte sabit durma gücü verir. Böyle olunca Allah sizi mağfiret eder. Günahınızı mağfiret eder demedi bu sefer seni bütünüyle mağfiret ederim dedi.
………Fe külu mimma ğanimtüm hâlâlen tayyiba* vettekullah* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Enfal69)
………Allah’ın size ganimet olarak verdiklerinde, çalışarak ya da bir emek sarf etmeden Allah’ın size ikram ettiklerinden onların helal ve temiz olanlarından yiyin Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………İlla men tabe ve amene ve amile amelen salihan feülaike yübeddilullahu seyyiatihim hasenat* ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma. (Furkan/70)
………O kimseler ki tevbe etti, Allah’a döndü. Yanlış yapmış, şirke düşmüş, günaha bulanmış boğulmuş. Ama o tevbe ederse ve iman ederse ve amile amelen salihan salih olan amelleri işlerse feülaike yübeddilullahu seyyiatihim hasenat* Allah onun günahlarını sevaba tebdil eder. ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Bir de Allah’ın günahları sevaba çevirmesi vardır. Affeder, mağfiret eder, hiç günah olmamış gibi sayar, bir de o günahı sevaba çevirmesi varmış. Ne kadar günah işlemişse o günahları bir den sevaba çevirir. Bunun şartı nedir? Allah şartlarını bir bir söyledi,
………İlla men tabe; Tevbe eder ve Allah’a dönerse. Yani ya rabbi şimdiye kadar yaptıklarımı bıraktım ve sana döndüm. Bundan sonra benim derdim senin rızandır, ebedi hayatımdır bu niyetle sana dönüyorum. Diyorsa.
………Ve amene; Ve iman etti. İman etmek sevmek demektir. Gönlündeki sevgiyi Allah’a yöneltti. Dünyayı, parayı malı mülkü başka her şeyi severken o sevgisini Allah’a yöneltti. Dönüşte zaten bunu gerektiriyor.
………ve amile amelen salihan; Artık salih amel işlemeye başladı, nefsini temizlemeye, ıslah etmeye çalıştı ve nefsini ıslah edenlerle beraber olmaya çalıştı. Çünkü bu tek başına olacak şey değildir.
………feülaike yübeddilullahu seyyiatihim hasenat Allah onun kötülüklerini, günahlarını sevaba güzelliğe çevirir.
………ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma Allah Ğafûr ve Rahîm’dir çünkü.
………Sevaba çevirir demedi hasenata çevirir dedi. Onun kötülüğünü güzelliğe çevirir dedi. Allah onun kötü ahlakını güzel Ahlak ile, esmaü’l-Hüsnasıyla değiştirir dedi, onu kendine yakın eder, sevgisine layık eder dedi. Tevbe etmek, iman etmek ve salih amel işlemek.
………Velleziyne amilüs seyyiati sümme tabu min ba’diha ve amenû* inne Rabbeke min ba’diha le Ğafûrun Rahıym. (Araf/153)
………O kimseler ki yaptığı kötülüklerden sonra tevbe ettiler ve iman ettiler. inne Rabbeke min ba’diha le Ğafûrun Rahıym bundan sonra onların Rabbi onlar için Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Burada sadece tevbe etmek ve iman etmek vardır, bunları affediyor, mağfiret ediyor, günahlarını işlememiş gibi amele ediyor ama bir de tevbeyi, imanı salih amelle pekiştirirse onun da günahlarını sevaba çevirir, onun kötülüğünü güzelliğe çevirir dedi. Allah söz veriyor, Allah sözünden caymaz. Öyle olmadıysa biz yapmamış tevbe etmemişiz, iman etmemişiz, salih amel işlememişiz demektir. Ama biri bir Mürşid-i Kâmile tabi olduğunda aynen böyle söz veriyor zaten. Yaptığı yanlışı terk etmeye söz veriyor, tevbe ediyor, onunla beraber onun iman ettiği gibi iman etmeyi kabul ediyor, bir de salih amel işlemek için onunla beraber oluyor zaten. Salih amel tek başına işlenen amel değildir. Cemaat halinde işlenen bir ameldir. Nefsin ıslahı, terbiyesi için yapılan hizmettir. Allah’ın ayetlerinin ResulAllah efendimizin bıraktığı emanetin taşınması için yapılan hizmettir. Allah bunların günahını sevaba çevirir.
………İllelleziyne tabu min ba’di zâlike ve aslehu* feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Nur/5)
………Bundan sonra yani günah işledikten sonra tevbe edip nefislerini ıslah edenler müstesnadır, Allah onar için Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Ve minenNasi veddevabbi vel’ en’ami muhtelifün elvanühu kezâlik* innema yahşAllâhe min ‘ıbadiHİl ‘ulema’* innAllâhe ‘Aziyzün Ğafûr. (Fatır/28)
………Ve minenNasi veddevabbi vel’ en’ami muhtelifün elvanühu kezâlik insanlardan, hayvanlardan, davarlardan, yine böyle türlü renkte olanlar var. innema yahşAllâhe min ‘ıbadiHİl ‘ulema insanlar içinde Allah’ın kulları içinde, Allah’tan ancak ‘Alim kulları haşyet duyar. innAllâhe ‘Aziyzün Ğafûr. Allah ‘Azîz ve Ğafûr’dur.
………Allah’ın hiç kimseye ihtiyacı yoktur, Allah kullarım beni tanısın diye kendini tanıtıyorsa kuluna ihtiyacı olduğu için değil, O Ğafûr oluşundan dolayıdır. Allah’tan ancak alim kulları haşyet duyar buyurdu. Alim esma-i Hüsnanın alimidir. Esma-i Hüsna alimi demek Allah’ı isim ve sıfatlarıyla bilen demektir. Haşyet başka havf başkadır. Haşyet; alim olduğu için yani Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanıdığı için haşyet duyar. Havf ise cahilin korkusudur, haşyet alimin korkusudur. O nasıl korkuyor? Cehaletinden korkuyor, nasıl bir muamele göreceğini bilmediği için korkuyor. Mesela insan karanlıktan korkar. Neden korkar? Orada ne vardır bilmiyor bu yüzden korkuyor. Cahilin korkusuna havf, alimin korkusuna haşyet deniyor ikisi birbirinden farklıdır.
………{{Ek Bilgi; Haşyet, Allâh ismi ile işaret edilen varlığın sonsuz azamet ve kibriyâsı önünde bir hiç olduğunu hissetme hâlidir. (A. Hulusi)}}
………İlginç bir durum daha var. Ne dedi? İnsanlardan hayvanlardan davarlardan ve diğer mahlûkattan böyle türlü renkte varlıklar var dedi. İnsanın rengine, diline, ırkına, şekline bakmamak gerekir. Önemli olan, değerli olan nedir? Alim olup Allah’tan haşyet duymak, Allah’a layıkıyla kıymet ve değer vermek demektir. Bu da ne ile olur? Esma-i Hüsna ile olur. İsimlerini sıfatlarını tanımakla olur.
………İlla men zaleme sümme beddele hüsnen ba’de suin feinnİY Ğafûrun Rahıym. (Neml/11)
………Kim zulmederse, haksızlık yaparsa sonra o yaptığı zulme karşılık bir güzellik yaparsa, ben Ğafûr ve Rahim’im dedi Allah. Yaptığı zulme karşılık iyilik yapmak ne demek? Nasıl ki nimetin şükrü nimetin cinsinden yapılır, Tevbe ve istiğfarda işlediği günahın şekli ile cinsi ile yapılır. Nasıl mesela? Allah birine nimet vermişse ona şükretmek için o nimeti kullarına ikram etmesi gerekiyor. Ona ilim vermişse başkasına da öğretmekle ona şükretmesi lazım. Yoksa Ya rabbi şükür demekte ilmin nimetini ya da zahiri nimetin şükrünü eda etmiş sayılmaz.
………Eğer kendine zulmetmişse istiğfar nasıl yapılır? Diyelim ki 5, 10 sene boyunca gayri meşru yerde hayatını yaşadı, kendine zulmetti. Yani Allah’tan uzak yaşadı. Bununla beraber insanları gittiği yola davet etti. sümme beddele hüsnen ba’de suin bu kötülükten sonra tam tersini yapması, iyilik yapması lazım. Yani bu sefer de hakta durması, hakka davet yapması lazım. Nasıl ki kötülük yaparken fedakârlık yapmışsa, iyilik yaparken de aynı şekilde fedakârlık yapması lazım. Nasıl ki o zamana kadar malını Allah’tan uzak yaşadığı yerde harcamışsa, bu sefer de Allah yolunda harcaması lazım ki tebdil etmiş olsun tutumunu değiştirmiş olsun. Yoksa sadece istiğfar ediyorum demek yetmez, istiğfar da günahın cinsiyle yapılmalıdır.
………Sümme inne Rabbeke lilleziyne amilüssue Bi cehaletin sümme tabu min ba’di zâlike ve aslehu, inne Rabbeke min ba’diha leĞafûrun Rahıym. (Nahl/119)
………Sümme inne Rabbeke lilleziyne amilüssue Bi cehaletin Sonra muhakkak ki senin rabbin cahillikle eğer biri günah işlemiş, kötülük yapmışsa sümme tabu min ba’di zâlike ondan sonra o günahına tevbe etmişse ve aslehu, Bir de kendini ıslah etmişse, durumunu düzeltmişse inne Rabbeke min ba’diha leĞafûrun Rahıym Bundan sonra da senin rabbin onlar için Ğafur ve Rahîm’dir.
………Velev ennehüm saberu hattâ tahruce ileyhim lekâne hayren lehüm* vAllâhu Ğafûrun Rahıym. (Hucurat/5)
………Velev ennehüm saberu eğer onlar sabretselerdi hattâ tahruce ileyhim lekâne hayren lehüm sen onların yanına çıkıncaya kadar onlar bekleselerdi vAllâhu Ğafûrun Rahıym Allah Ğafûr ve Rahîm’dir. Ne demek bu? Daha işi anlamamış olan sahabeden bir kısmı duvarın arkasında durup ResulAllah efendimizi çağırıyorlarmış. Allah ayeti kerimede buyurdu öyle birbirinizi çağırdığınız gibi onu çağırmayın, ona karşı edepli olun dedi. Burada öyle buyuruyor; sen onların yanına çıkıncaya kadar sabretselerdi bu onlar için hayırlı olurdu. Ama bununla beraber Allah Ğafûr ve Rahîm’dir. Onların cehaletleri nedeniyle yaptıklarını Allah affetmiştir, rahmetiyle muamele etmiştir. Yani sen de bunu görmezden gel, affet buyuruyor.
………Sümme inne Rabbeke lilleziyne haceru min ba’di ma futinu sümme cahedu ve saberu, inne Rabbeke min ba’diha le Ğafûrun Rahıym. (Nahl/110)
………Sümme inne Rabbeke lilleziyne haceru min ba’di ma futinu Muhakkak ki rabbin o fitneye düştükten, eziyet gördükten sonra hicret edip sümme cahedu sonra o cihat edenleri ve saberu sabredenleri inne Rabbeke min ba’diha le Ğafûrun Rahıym Bundan sonra onlar için Ğafûr ve Rahîmdir. Sabredenler ve cihat edenler için bir de hicret edenler için Ğafûr ve Rahîm’dir.
……...{{Ek bilgi; İnnemâ harreme aleykümül meytete veddeme ve lahmel hınziyri ve ma ühille Bihî li ğayrillâh* femenidturre ğayre bağın ve lâ ‘adin felâ isme aleyhi, innAllâhe Ğafûr’un Rahıym. (Bakara/173)
………“Size yalnızca ölmüş hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olanı haram kılmıştır. Ama zor durumda kalanın, kendine zulmetmeden, (haram kılınanı) helal kabul etmeyerek ve haddi aşmadan (ihtiyaç fazlasına kaçmadan) yemesinde üzerine bir suç yoktur. Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir”. (A. Hulusi)}}
………İnnemâ harreme aleykümül meytete muhakkak ki Allah size haram kılmıştır. Neyi? Leşi. Veddeme kanı, ve lahmel hınziyr domuzun etini ve ma ühille Bihî li ğayrillâh Allah adından başkasına kesilmiş hayvanı femenidturre ğayre bağın ve lâ ‘adin eğer mecbur kalırsanız, başkasının hakkına saldırmaksızın, sınırı aşmaksızın onu yiyebilir isme aleyhi, innAllâhe Ğafûr’un Rahıym Allah Ğafûr ve Rahîm’dir. Burada Allah cihat edenleri, hicret edenleri bir de sabredenleri affeder, mağfiret eder buyurdu.
………Allah sabrı Kur’an ı kerimde anlatırken üç türlü anlatıyor. Sebra’an buyurur, (ves sabirine, ris sabirin, bis sabr, sabrav, Essabirine, in tasbiru, meas sabirin ) buyurur. O Hakta, imanda sebat etmek demektir. Sebra ‘Alâ; belâlara musibetlere sabretmektir. Sebra liy ibadete güzel işlere hayra, hakka adalete sabretmektir. Bunların hepsi de mağfirete sebep olur. Bir de Sebra Biy vardır hepsini birden kapsıyor vel Asr suresinde ki “Bis Sabr” gibi.
………Ve lâ ye’teli ulül fadli minküm vesseati en yu’tu ulil kurba vel mesakiyne vel mühaciriyne fiy sebiylillâhi vel ya’fu velyasfahu* ela tuhıbbune en yağfirAllâhu leküm* vAllâhu Ğafûrun Rahıym. (Nur/22)
………Ve lâ ye’teli ulül fadli minküm vesseati Allah buyurdu ki; sizden fazilet sahibi ve zenginlik, servet sahibi kimseler en yu’tu ulil kurba vel mesakiyne vel mühaciriyne fiy sebiylillâh Allah yolunda muhacirlere ve akrabalara, yakınlara, yoksullara yardım etmemek, ikram etmemek için yemin etmesinler. vel ya’fu velyasfahu* ela tuhıbbune en yağfirAllâhu leküm Allah’ın sizi mağfiret etmesini sevmez misiniz? vAllâhu Ğafûrun Rahıym Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Bu ayet Hz. Aişe annemiz iftiraya uğradığında Hz. Ebu Bekir’in bir akrabası vardır, hala çocuğudur. Onunla beraber hicret etmiş, Hz. Ebu Bekir onun maişetini temin ediyor, her ay ona bağışta bulunuyor Hz. Aişe Hz. Ebu Bekir’in kızıdır aynı zamanda. Bu iftiraya o da katıldı. Kim iftirayı duyduysa onu gezdirdi konuştu diline doladı konuştu. İçlerinde bu da vardı. Hz. Ebu Bekir bunu duyunca Yemin etti ki; Bir daha ona kuruş vermeyeceğim. Nasıl böyle yapar, münafıkların çıkardığı iftiraya doğrudur diyor yani. Allah’ta buyurdu ki sizden fazilet servet sahibi olan kimseler o fakirlere, miskinlere, muhacirlere Allah yolunda sarf ettiklerini kesmesinler, bunun için de yemin etmesinler. Allah’ın sizi mağfiret etmesini sevmez misiniz? Bu ayet inince ResulAllah efendimiz bu ayeti Hz. Ebu Bekir’e çağırıp okudu. Hz. Ebu Bekir ayete cevaben seviyoruz ya rabbi. Hemen gitti o sahabenin evine dedi ki şimdiye kadar sana her ay bu kadar veriyordum, bundan sonra iki katını vereceğim. Kötülüğe iyilikle muamele etmeyi öğretiyor Allah. Biri size yanlış yapabilir, o yanlış yaptı diye ben ona iyiliği kesiyorum demedi, Allah’ın sizi mağfiret etmesini sevmez misiniz dedi.
………Ve men yühacir fiy sebiylillâhi yecid fiyl Ardı mürağamen kesiyren veseaten, ve men yahruc min beytihi muhaciren ilAllâhi ve RasûliHİ sümme yüdrikhül mevtü fekad veka’a ecruhu alellah* ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma. (Nisa/100)
………O hicret edenler yeryüzünde gidilebilecek birçok yer bulurlar. Kim Allah ve Resulü uğrunda hicret eder evinden çıkarsa, sonra kendisine ölüm gelirse onun ecri, mükâfatı Allah’a aittir. Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Eğer niyet doğruysa, Allah’a gitmek için yola çıktık, ama hiçbir şey yapamadık, yolda öldük. Allah onun bu doğru niyetine karşılık vermek bana aittir diyor. Ben ona rahmetimle Ğufranımla muamele ederim diyor. Yani hiçbir şey yapamasa da Allah doğru niyete, ihlasa; mağfiretiyle, Rahmetiyle muamele eder.
………Allah bir kulu için ben bu kulumu hiç günah işlememiş gibi günahını siliyorum, örtüyorum dese kim itiraz edebilir? Allah zaten bizden günah işlemeyen bir kul olun demiyor, yaratan bilmez mi, onun hatalı, kusurlu, günahkâr olduğunu, tevbe ettiği halde bir daha bir daha bu hale düşeceğini bilmez mi? Elbette ki bilir, Ama kul Allah için çok kıymetli ve çok değerlidir. Allah kendisinden ona ruh vermiş, hayat vermiş, vasıf vermiş, isimlerini ona vermiş, onu kendisine halife yapmış, nurdan yarattığı hiç günah işlemeyen, aşkla muhabbetle O’na hamd eden, O’nu tesbih eden, O’nu zikreden meleklerini ona secde ettirmiş.
………Neden dolayı bu şerefi nerden alıyordu? Ve alleme AdemelEsmâe küllehâ… (Bakara/31) Allah bütün isimleri Adem’e talim etti. Allah’ın isimleri onda tecelli etmiş. O zaman secde Allah’ın isimlerine, tecellisine, nefh ettiği ruha edilmiş yani. Biz de bu isimler nasıl tecelli etmiş, nasıl tecelli ediyor bunu anlamaya çalışmalıyız. Allah’ın el Esma-i Hüsna sını anlamayan Allah’ı anlamamış, tanımamış, bilmemiştir. Dolayısıyla bilgisi ne olursa olsun, isterse 100 tane fakülte okursa okusun o hiçbir şey bilmiyor demektir. Ama bir insan Allah’ı bir ismi ile bile olsa tanırsa o Alimdir, aynı zamanda haşyeti de ilmi marifeti kadardır. Gördüğümüz anladığımız odur ki Esma-i Hüsna yı bile anlamaya tenezzül etmiyoruz. Kendimizi müstağni görüyoruz, yani benim ihtiyacım yok diyoruz. Kendini müstağni görmek onu hiçbir zaman öğrenememek anlamına gelir.
………Biz sadece burada ismi öğretmiyoruz, öğrenmek başka şey, talim etmek başka şey. Talim etmek demek onu vermek demektir, yani canlı bir gönülden, diri bir gönülden almak demektir. Allah’ın o ismi, vasfı, isminin nuru tecelli ettiği gönülden almak gerekir.
………Allah’ın Ğafûr ismini anlattık, Allah Ğafûr’dur dedik, senin Allah’ın Ğafûr isminin tecelli ettiği bir gönülden bu ismi alman gerekir. Yoksa ilim olarak bunu bildin bunu alamazsın, talim etmiş olmuyorsun, bilgisine sahip olmuş oluyorsun.
………Neydi Ğafûr? Bütün günahları affeden, her çeşit günahı affeden, mağfiret eden, olmamış gibi muamele eden. Acaba olmamış gibi muamele eden kaç kişi vardır Dünyada? Mesela ben iddia ediyorum ki, Allah’ın Ğafûr ismi bütünüyle bizde tecelli etmiştir. Eğer itiraz eden varsa söylesin. Mesela arkadaşlar tekrar tekrar yanlış yapmıştır, hiç olmamış gibi muamele etmişim, ediyorum. Bu en yakınım olsun en uzaktaki olsun hiç fark etmiyor. Yanlışı bana karşı açıktan yapsa bile onu zaten söylemem. Ceza vermek, azarlamak şöyle dursun onu zaten söylemem üstüne ikram ederim, hatta yakınlık gösteririm. Ğafûr isminin tecellisi budur.
………Bunu neden söylüyorum? Bu ismi diri bir gönülden, bu ismin tecelli ettiği bir gönülden almak gerekiyor. Eğer arkadaşlara gelin yanımda oturun ben anlatayım diyorsam, gelin bu ismi size vereyim diyorum yani. Yoksa bir kitaptan okunsa da olur amaç sadece öğrenmek olsa. Ama talim etmek başka bir şeydir. Arkadaşlar anlamamazlıktan geliyor, duymamazlıktan geliyor, işi bilince öğrenince bilgisine sahip olunca o bilgiyi alıp torbaya koyuyor, sırtına atıyor, o bilgi bende var diyor. Bilgi sende var ama o isim sende yok
………Nasrettin hoca bir şehre gitmiş, bir yemek yapacakmış. Malzemeyi almış toplamış getirmiş, tabii bir de o yemeğin tarifi varmış onda. Yolda gelirken oturup dinlendiği anda bir köpek malzeme torbasını kapıp götürmüş. Hoca arkasında seslenmiş; “İyi de yemeğin tarifi bendedir” Ama tarif işe yaramıyor, tarif yenmiyor.
………Allah hepimizi zatına layık kul eylesin, Allah hepimizi Ğafûr isminin tecellisine mazhar eylesin inşallah. Ğafûr ismi ile gönlümüze tecelli edip bizi Ğafûr isminden nasibini alanlardan eylesin. Ğafur ismi ile tecelli edip bütün hatalarımızı, günahlarımızı yanlışlarımızı sanki hiç işlememiş gibi mağfiret ettiği kullarından eylesin. Günahlarını, yanlışlarını sevaba çevirdiği, haseneye, güzelliğe tebdil ettiği kullarından eylesin inşallah. Allah hepinizden razı olsun.
………*****************************************************************
………Geçen hafta hep beraber Allah’ın Ğafûr ismini anlamaya çalışmıştık, yaklaşık iki saat sürmüştü ama yine de bitmedi, biraz daha izah etmek gerekiyor. Çünkü Allah’ın Ğafûr ismi ile ilgili ayetler tamamlanmadı önce o ayetleri tamamlayacağız, sonra hep beraber dertleşeceğiz inşallah.
………Allah Esma-i Hüsna sıyla tecelli ediyor, isimleriyle kendini kullarına tanıtıyor. Bize de düşen Allah kendisini nasıl tanıtmışsa öyle tanımaktır. Eğer Allah’ın bir ismine iman etmesek, ister farkında olalım ister olmayalım mutlaka şirke düşeriz. Onun için Allah kendini nasıl tanıtmışsa öyle tanımak gerekiyor. Yani, Allah ben Ğafûr’um dediyse ve de biri O’nun mağfiretine iman etmediyse ne yapmıştır? Allah’ın Ğafûr ismini inkâr etmiştir. Yoksa şirk sadece Allah’ın zatıyla ilgili değildir. Yoksa şirk sadece Allah’ın zatıyla ilgili değildir yani ben Allah’ı kabul etmiyorum demek şirktir ama herhangi bir ismini kabul etmemekte Allah’a şirk koşmaktır. Biri inkâr öteki şirktir.
………Müşrikler %100 Allah’ı kabul ediyorlardı. Allah Ayeti kerimede;
………Ve lein seeltehüm men halekas Semavati vel Arda ve sahhareş Şemse vel Kamere le yekulünnAllâh* feenna yü’fekûn. (Ankebut/61)
………Onlara sorsan desen ki gökleri ve yeri kim yaratmış Allah’tır diyecekler. Size kim rızık veriyor desen Allah diyecekler. Deki onlara o zaman nasıl böyle dönüyorsunuz.
………Ne yapıyorlardı? Putları ya da putlara verdikleri isimleri Allah’a şirk koşuyorlardı. Aynı şey ehli kitap içinde yani Yahudiler ve Hıristiyanlar içinde geçerlidir, onlar da müşrik olmuşlardır, Allah’a şirk koşmuşlardır. Kimi? Kendi peygamberlerini, nebilerini, Resullerini. Aynı şey müminler için de geçerlidir ki müminlerde zaten ehli kitaptır.
………Onun için Allah’ı esmasıyla, isimleriyle tanımamız lazım ki Allah’a şirk koşmamış olalım, müşrik olmayalım. Sonra kıyamet günü amellerimiz boşa gitmesin. Eğer biri Allah’a şirk koşmuşsa ameli boşa gitmiştir. Yani ahirette onu bir sürpriz bekliyor. İbadet yapmıştır, sözde iman etmiştir, kazanmak için çaba ve gayret sarf etmiştir ama bir de bakıyor ki Allah’a şirk koşmuş müşrik olmuştur, imanını kaybetmiştir. Ebediyen cehenneme gitmiştir yani. Cehenneme gidenler bir tek şirklerinden dolayı giderler ki bu da kibirlerinden dolayıdır. Nasıl kibirlenmiştir? Kendisini müstağni görmüştür. Allah öyle buyurdu. Kendini Allah’a karşı ihtiyaçsız görenler, müstağni görenler, Allah’ı tanımayı, anlamayı kabul etmeyen, edemeyenler, gereksiz görenler. Yani ben Allah’ı kabul ediyorum ama benim O’nu tanımam gerekmiyor. Allah’ın 99 esması varmış, benim bu isimlere iman etmem gerekiyormuş, bunları anlamam gerekiyormuş, bu isimlerle Allah’a Dua etmem gerekiyormuş, hayatı bu isimlerle yaşamam gerekiyormuş, ya da bu isimlerin bende tecelli edip Allah’a halife mi olmam gerekiyormuş bunlar önemli değil. Namazı kılarım, orucu tutarım, gücüm yeterse hacca da giderim, param olursa zekâtta veririm tamamdır diyorsa biri, Allah’a karşı kibirlenmiştir.
………Allah eğer insanı yaratmışsa mutlaka insan üzerinde bir muradı vardır. İnsan eğer sadece hayat benim içindir, dünya benim içindir, Allah benim içindir derse ne yapar? Allah’ın hesabını yapmaz. Nasıl yapmıyor? İster bunun farkında olsun ister olmasın ne der? Ben bu dünyada rahat etmek istiyorum, dualarımın kabul olmasını istiyorum, ahirette de cenneti istiyorum. Hiçbir azap hiçbir sıkıntı yaşamak istemiyorum. Bu Allah benim için olsun diyenlerdir, ancak Allah bana aittir diyenler böyle söyler.
………Allah kâinatı yaratmışsa yeri göğü, bunun ikisi arasında her ne varsa ve insanın hizmetine vermişse o zaman Allah’ın varlığı yaratmada ki muradı insanmış. Ne buyuruyordu?
………Bütün varlığı insan için yarattım, insanı da kendim için yarattım. (Hadisi Kutsi)
………Bakacağız biz Allah için miyiz Allah için olabilmek Allah’ı tanımakla mümkündür. Ben Allah içinim, Allah’ın rızasını kazanmak istiyorum desek, Allah’ın benim üzerimdeki muradı her neyse onu gerçekleştirmek istiyorum desek, ama Allah’ı tanımasak bunu nasıl beceririz? Bu ke4ndimizi kandırıyoruz demektir. Onun için Allah’ı tanımak lazım, Allah’ın kendisini ayetlerde tanıttığı gibi tanımak lazım.
………Allah’ın insan üzerinde ki muradı nedir? Eğer biri gerçek manada Allah’a iman etmişse sadece Allah’a “Ya rabbi senden şunu istiyorum, senden bunu istiyorum” demez, bunu söyleyen kul değildir. Bunu söyleyen nefsinin, heva ve hevesinin peşine takılmış, sadece istiyor. Ama “Ya rabbi senden benden ne istiyorsun” dememiş, diyemiyor. Neden diyemiyor? Kendini ilâh gibi gördüğü için, Allah benim içindir dediği içindir.
………Allah bütün varlığı yaratmışsa Allah’ın da burada başka kelime bulamadığım için o kelimeyi kullanacağım Allah’ın da bir hazzı, zevki isteği olması gerekmez mi, Allah’ta haz almıyor mu? Eğer Allah haz almıyorsa bu durumda biz Allah’ı tanımamışız, bizde olan bir sıfatı Allah’a layık görmemişiz demektir. Bu durumda Allah benden daha aşağıdadır demiş oluyoruz (Haşa) Allah’ın bir hazzı, sevmesi, kızması, gazab etmesi vardır, Allah’ın hayâ etmesi vardır. Allah’ın hazzı nedir? Kullarının O’na iman etmesidir. O’nu sevmesi, hamd etmesidir. O’na karşı takva sahibi olması, O’na karşı sorumluluğunu kabul etmesidir. Sorumluluk sadece Allah bize namazı emretmiş, orucu emretmiş vs. Allah’ın birkaç emrini sayıp benim Allah’a karşı olan sorumluluğum budur dersek kendimizi kandırmış oluruz.
………Mesela ResulAllah efendimiz AS. Buyuruyordu; Hz. Musa Tur dağına Allah ile konuşmaya, Allah’ın vahyini dinlemeye gittiğinde Allah ona buyurdu ki; “Ya Musa sen benim için ne yaptın, ne yapmışsın?” Hz. Musa dedi ki; “Ya rabbi senin için namaz kılmışım, oruç tutmuşum…” diye başladı ibadetlerini saymaya. Allah buyurdu ki; Bunlar senin içindir, bunları kendin için yapmışsın, bunlarla sen kazanıyorsun. Ben sana benim için ne yaptın diye sordum. Hz. Musa saydıkça saydı her defasında Allah dedi ki bunlar senin içindir.
………Hz. Musa dedi ki ben aciz kaldım ne yaparsam ki o senin için olur? Allah buyurdu ki; Benim için bir kulumu sevdin mi? Bunu sadece bir kulu sevmek olarak anlamak doğru değildir. Kelimeye dikkat etmek lazım “Benim için bir kulumu” O bir kul kimin gibi olmalıdır? Hızır AS. Gibi olmalıdır. Sonra zaten Hızır AS. Gönderirken ne dedi? Orada kullarımızdan bir kul buldu. Yani o kulun sana Allah’ı tanıtması lazım, öğretmesi lazım, sana Allah’ın sırrını öğretmesi lazım, sana seni tanıtması lazım, hayatı tanıtması lazım. Çünkü insan tanıdıkça sever, tanımadığı bir şeyi sevmez. Birini tanıdıkça sever eğer o güzelse Allah’ın güzelliği onun üzerinde tecelli etmişse onu ne kadar tanırsa o kadar çok sever. Onu sevince ondaki güzelliği istemek onun doğası olur. Ben de böyle güzel olmak istiyorum der, bu iradesiz olarak sevdiği için onun duası olur.
………Bütün güzellikler Allah’a aittir, dolayısıyla kul üzerinde neyi sevmiştir? Allah’ın güzelliğini sevmiştir, isimlerini, sıfatlarını sevmiştir ve bu Allah içindir. Bu orada durmaz, bütün peygamberler ve varisleri bu vasıftadır. İş onu sevmekte kalmıyor ne olur? Bir de onu sevdiği için onunla beraber olanları da sever yani ehli beyti de sever. Ona tabi olmuş müminleri sever, sonra tabi olanların sorumlu olduğu ailelerini sever. Yani o sevgisi genişler. Bir de bakar ki Allah için bütün insanları seviyor, bütün mahlûkatı seviyor. Tabii ki her birinin derecesi farklı farklıdır.
………İnsan sevdikçe gönlü genişliyor. Eğer gönül dünyayı ve dünyanın içindekileri içine alamayacak kadar küçükse Allah oraya tecelli etmez. Ne buyruluyordu Kutsi hadiste? “Yere, göğe sığmam, tecelli etmem, yer gök beni almaz ama mümin kulumun kalbi beni alır, benim tecellimi gösterir” Dedi. Allah kulunun gönlüne tecelli etmesi için kulun gönlünün Allah’ın sevgisiyle genişlemesi gerekiyor.
………Onlar severken taklit etmez, mesela Allah’ın Ğafûr ismini anlamaya çalışıyorduk, birine 100 sefer iyilik yapsak sonra 3 sefer, on sefer yanlış yapsak bakıyorsunuz ki bizden uzaklaşmış. Başlar aleyhimizde konuşmaya, yermeye, kötülemeye. Ne oldu? İyilikleri bile yok saydı. Ama gerçek dost, gerçek manada seven Allah’tır. Kulu inkâr eder, müşrik olur, kâfir olur, münafık olur, günahkâr olur, mücrim olur, bütün hayatı boyunca öyle yaşar, sonra hayatının bir bölümünde yanıldım yanlış yaptım, tevbe ediyorum, istiğfar ediyorum dediğinde Allah sanki o hiç yanlış hayatı yaşamamış gibi ona muamele eder. Hiçbir şekilde onu atmaz, yermez, kötülemez. Kulum bilmiyordu, ya da nefsine yenildi, şeytana tabi oldu deyip ne yapar? Günahlarını, çirkinliği, küfrünü, hatalarını çizer, hiç yapmamış gibi muamele eder, onu sever.
………Mesela ResulAllah efendimize bakalım aynı şey yani Allah’ın Ğafûr ismi onda tecelli etmişti. Kendisine işkence yapanlar, hakaret edenler, küfredenler, inkâr edenler, kendisiyle savaşanlar iman ettim dediği an iş biti, gönlünde hiçbir ağırlık taşımadan seviyor, kardeş oluyor, sen geçmişte şöyle yapmıştın, böyle yapmıştın demiyor. Niye? Allah için seviyor da ondan. Onun için Allah ayeti kerimede buyuruyordu;
………İnnema Veliyyükümullâhu ve RasûluHU velleziyne amenülleziyne… (Maide/55)
………“Sizin dostunuz veliniz Allah’tır, Resulüdür, mü’minlerdir.” Demek ki müminlerde böyle imiş, ama tabii ki mümin olursa.
………Hep ısrarla söylüyoruz mümin olmak öyle basit bir şey değildir, mümin olmak sadece inanmak değildir. Ben inanıyorum ya demek bizi mümin yapmaz. İmanı Allah’a ispatlamak lazım, sadece sözle ifade o kişinin iddiasıdır.
………Hepsinin başında Allah’ı bilmek ve tanımak gerekir. Allah’ın Ğafûr ismi ile ilgili olan ayetleri anlamaya çalışacağız inşallah. Allah buyuruyor;
………“Velleziyne amenû Billâhi ve RusuliHİ ve lem yüferriku beyne ehadin minhüm ülaike sevfe yü’tiyhim ücurehüm* ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma” (Nisa/152)
………Velleziyne amenû Billâhi ve RusuliHİ ve lem yüferriku beyne ehadin minhüm o kimseler ki Allah’a iman ederler ve Allah’ın Resullerine iman ederler ve Allah’ın resulleri arasında hiçbir fark gözetmezler. Fark gözetmemek ne demek? Her birinin hayatında sizin için örneklikler vardır. Bu örnekliğini kabul etmelidir. Mesela biri hasta olduğunda kimi kendine örnek almalıdır? Eyyub AS.ı Hiçbir şekilde Allah’a itiraz etmemiş. Varlıklı iken varlığını kaybetmiş, aile efradını kaybetmiş, sağlığını, sıhhatini kaybetmiş, çevresinde ki bütün insanları kaybetmiş ve kendi memleketinden kovulmuş. Seni bu şekilde görmek istemiyoruz, hastalığın bize bulaşır deyip onu bulunduğu yerden çıkardılar. Ama o hiçbir şekilde “Ya rabbi bu neden böyle oldu?” demedi. En sonunda söylediği söz neydi? “Ya rabbi şeytandan bana sıkıntı dokundu” dedi.
………Neden böyle söyledi? Şeytan karşısına dikilip; sen sözde Allah’ın peygamberisin, bak Allah sana ne yapmış, haline bak” deyince bu sözlerden sıkıldı sadece. Allah’ta ayağını yere vur dedi, hem yıkanacağın, hem de içeceğin bir su bulacaksın” dedi. Sonra Allah ona hem ehlini hem malını ikiye katlayarak geri verdi buyurdu. (Sad/42-43) Neye karşılık? Sabrına karşılık. Bir mümine de bir sıkıntı dokunduğunda böyle olmalıdır, feryat etmemeli, isyan etmemelidir. Rahîm ve Rahman olan Rabbini unutmamalıdır. Bilmelidir ki Allah onu görüyor, onu biliyor ve Allah’ın her şeye gücü yetiyor. O anda ki imtihanı öyledir, ona düşen o imtihana sabretmektir.
………Mesela Hz. İbrahim gibi ateşe atıldığında ne demişti; Allah benim vekilimdir. HasbünAllâhu ve nı’mel vekiyl demesi lazım.
………Aynı şekilde Hz. İsmail gibi kurban edilse ne demesi lazım? Onun söylediğini söylemesi lazım. Ne dedi babasına? “Allah’ın sana emrettiğini yerine getir. İnşallah beni sabredenlerden bulursun dedi. Kesilmeye gidiyor, ama onu yetiştiren kim? Hz. İbrahim’dir.
………Her bir peygamberi örnek alırken Allah onların hayatından bize örnek olsun diye kısa bölümler anlatmış. Onun için Allah buyurdu; Allah’a iman edin, resullerime iman edin ve aralarında hiçbir fark gözetmeyenler, ülaike sevfe yü’tiyhim ücurehüm işte onların mükâfatını Allah verecek dedi. ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma ve Allah Ğafûr ve Rahîm’dir. Allah onlara ğufranıyla, mağfiretiyle muamele edecek rahmetinin içine alacaktır. Demek ki Allah’ın Resullerini örnek almak bize neyi kazandırır? Hem bir ecir hem de mağfiret ve rahmet kazandırır. Bu ayetlerin sonunda Allah’ın Ğafûr ismi geliyor onun için bu ayetleri okuyoruz. Allah’ı Ğafûr isminden tanımak için.
………Zâlikelleziy yübbeşşirullahu ıbadeHUlleziyne amenû ve ‘amilus salihat* kul lâ es’elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba* ve men yakterif haseneten nezid lehu fiyha hüsna* innAllâhe Ğafûrun Şekûr. (Şûrâ/23)
………Zâlikelleziy yübbeşşirullahu ıbadeHU Allah kullarımı müjdele dedi. Kimi müjdele Elleziyne amenû ve ‘amilus salihat o iman edip salih amel işleyen kullarımı müjdele. kul lâ es’elüküm aleyhi ecren de ki onlara benim ücretim size ait değildir, sizden herhangi bir ücret istemiyorum. -Hitap ResulAllah efendimizedir- illel meveddete fiyl kurba sizden istediğim tek şey var, Allah bunu iste dedi, istediğim tek şey yakın bir sevgidir. Ama bu sevgi nefsani bir sevgi değil Meveddete dedi. Meveddet Allah’tan gelen sevgidir, muhabbet kula ait sevgidir. ve men yakterif haseneten her kim ki bir güzellik kazanırsa, güzelliği neyle kazanıyor? Allah’ın Resulünü sevmekle kazanıyor. Onu sevince ne yapar? Onun gibi yapmaya çalışır. Bu ne demektir? Onu kendine örnek almış, ona uyar, ona tabi olmuştur artık. Bunula beraber Allah’ın sevgisini de kazanmış olur. nezid lehu fiyha hüsna biz onun güzelliğini artırırız. O bir güzellik kazanmışsa en az 10 güzellik veririz. innAllâhe Ğafûrun Şekûr Muhakkak ki Allah Ğafûr ve Şekûr’dur. Şükrün karşılığını, teşekkürün karşılığını verendir. Teşekkür niye yapılır? Biri bize bir ihsanda, bir ikramda bulunduğunda ona teşekkür ederiz.
………ResulAllah efendimiz AS. A teşekkür borçluyuz, Neden? Bize örnek olduğu için. Allah’ın isimleri ve sıfatları Allah’ın güzelliği onun üzerinde tecelli ettiği için. Onun üzerinde ki Allah’ın güzelliğini sevmemize vesile olduğu için onu seversek teşekkür ederiz. Bununla beraber Şekûr, şükrün karşılığını verendir. Buna karşılık Allah ne yapıyormuş? Mağfiret ediyormuş, hiç günah işlememiş gibi muamele ediyormuş, Ey kulum sen benim istediğim gibi yapmaya çalıştın resulümü sevdin, onu örnek aldın, onun rengiyle renklendin, izinde yürüdün, onun gibi olmaya çalıştın Benim güzelliğimi onun üzerinde sevdiğin için beni istedin, duanı yaptın. Ben de buna karşılık onun güzelliğini arttırırım dedi.
………Ya eyyühelleziyne amenû izâ naceytümurRasûle fekaddimu beyne yedey necvaküm sadekaten, zâlike hayrun leküm ve ather* fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Mücadele/12)
………Ya eyyühelleziyne amenû izâ naceytümurRasûl Allah müminlere hitap edip; Ey iman ettiğini iddia edenler, ben müminim diyenler. Allah’ın resulüne bir şey danışacağınız zaman, onunla özel olarak görüşmek istediğiniz zaman fekaddimu beyne yedey necvaküm sadeka bu durumda kendi ellerinizle kazandıklarınızdan sadaka verin. zâlike hayrun leküm sizin için hayırlı olan budur. ve atheru bu sizin için daha temizdir. Neden hem hayırlı hem de temizdir? Çünkü ResulAllah efendimiz AS. Sahabesinin içinde münafıklar da vardı, söylemiştim, 36 tane münafık vardı, hem de ResulAllah efendimizin arkasında namaz kılıyorlardı. Bunlar da gidip bizde ResulAllah efendimizle görüşmek istiyoruz, özel bir işimiz var diyerek görüşme yapıyorlardı. Sonra çıktıklarında o görüşmeden dolayı kibirleniyorlardı. İşte biz gittik onunla özel görüştük, yani biz ona öyle yakınız gibi davranıyorlardı. Bir de ResulAllah efendimiz ile konuşmadıkları şeyleri konuşmuşlar gibi anlatıyorlardı, yani Allah resulüne iftira atıyorlardı. Ben şunu söyledim o da bana bunu söyledi diyorlardı.
………Münafıkların en hassas olduğu konu infak etmektir, sadaka vermektir. Neden? Çünkü o dünyaya tapıyor. Niye münafık olmuş? Kendi gönlünden hesap yapıyor, derdi Allah’ın rızası değil, derdi dünyadır, dünyalık kazanmaktır ya da kaybetmemektir, bir menfaat elde etmektir. Ona sadaka verin deyince ne oldu? Artık görüşmek isteyemediler.
………fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym eğer siz bunu bulamazsanız Allah Ğafûr ve Rahîm’dir. Sahabeden öylesi var ki gerçekten görüşmesi gerekir, gerçekten işi vardır ama sadaka olarak vereceği bir şeyi olmadığı için görüşemem deme dedi, bunu bulamayınca Allah Ğafûr ve Rahîm’dir dedi. Aynı şey peygamber varisleri için de geçerlidir, onun için onları boş yere meşgul etmek doğru değildir. Eğer gerçekten bir sorun varsa o zaman görüşmelidir.
………İnsan en büyük sermayesi hayatıdır, zaman boşa harcanmaz, çöpe atılmaz. Onun ebedi hayatını kazanmak için kullanmalı, Allah’ın rızasını kazanmak için kullanmalıdır. Onun için peygamberin de, peygamber varislerinin de vakti zamanı çok kıymetli, çok önemlidir.
………Ve minel a’rabi men yu’minu Billâhi vel yevmil ahıri ve yettehızü ma yünfiku kurubatin indAllâhi ve salevatir Rasûl* ela inneha kurbetün lehüm* seyudhıluhumullâhu fiy rahmetiHİ, innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Tevbe/99)
………Ve minel a’rabi men yu’minu Billâhi vel yevmil ahır Allah buyurdu Araplardan, bedevilerden öylesi var ki Allah’a ve ahirete iman etmiştir, ve yettehızü ma yünfiku kurubatin indAllâh infak ettiğini Allah’a yakınlık için infak eder, Allah’a kurbiyet elde etmek için, karîb olmak için infak eder. ve salevatir Rasûl bir de ResulAllah’ın duasını vesile eder, onu ister. Salâvat demek destek demek, Allah’ın resulüne destek için bunu yapar. ela inneha kurbetün lehüm Allah, dikkat edin dedi burayı doğru anlayın dedi; O, onlar için Allah’a yakınlıktır. seyudhıluhumullâhu fiy rahmetiHİ bunun içinde Allah onları rahmetinin içine koyar. innAllâhe Ğafûrun Rahıym Allah onlar için Ğafûr ve Rahîm’dir, onları mağfiret eder, rahmeti ile muamele eder.
………Leyse aled du’afai ve lâ alel merda ve lâ alelleziyne lâ yecidune ma yünfikune harecün izâ nasahu Lillâhi ve RasûliHİ, ma alel muhsiniyne min sebiyl* vAllâhu Ğafûrun Rahıym. (Tevbe/91)
………Leyse aled du’afai ve lâ alel merda Zayıflar için, hasta olanlar için yoktur. Ne yoktur? Zorluk yoktur. ve lâ alelleziyne lâ yecidune ma yünfikune harecbir de Allah için, Allah yolunda bir şey infak etmeyi bulamayanlar. Onlar içinde zorluk yoktur. Allah bir şart koymuş, onların ne yapması lazım, nasıl olmaları lazım? Eğer onlar izâ nasahu Lillâhi ve RasûliHİ onlar Allah ve Resulü için nasihat ederlerse, yani boş yere gevezelik, dedikodu yapıp konuşmazlarsa Allah yolunda infak edenleri kıskanıp haset edip onlar aleyhinde konuşmazlarsa doğrusu budur, güzellik budur derlerse, ma alel muhsiniyne min sebiyl Böyle güzellik yapanlar aleyhinde hiç kimseye bir yol yoktur. Yani bunlar da neden infak etmiyor denilemez onlara, Allah bu yolu kimseye tanımam dedi. Kulumun gücü yetmiyor, ama birileri onu eleştirip çekiştirmeye kalkarsa bunu kabul etmek, çünkü onlar güzeldir dedi Allah. Güzel davranıyorlar, güzel iş yapan güzel olur, Allah ve Resulü için doğruyu söyler ve nasihat eder. vAllâhu Ğafûrun Rahıym Allah onlar için Ğafûr ve Rahimdir. Onlar yapmadan da Allah onlara ne yapar? İhsan eder, ikram eder, günahlarını mağfiret eder rahmetine alır.
………Kul in küntüm tuhıbbûnAllâhe fettebi’ûniy yuhbibkümullâhu ve yağfir leküm zünubeküm* vAllâhu Ğafûr’un Rahıym. (A. İmran/31)
………Kul in küntüm tuhıbbûnAllâhe fettebi’ûniy yuhbibkümullâh yine ResulAllah efendimize hitap ediyor; De ki Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah’ta sizi sevsin. Allah’ı sevmenin şartı o sevgiyi ispatlamaktır. Nasıl ispatlayacak? Resulüne tabi olmakla ispatlayacak. Tabi olmadıysa istediği kadar ben Allah’ı seviyorum desin Allah onun sevgisini kabul etmez. Ne der? Yalancı der ona, münafık der. Bu sevgiyi üzerinde göstermelidir. Nasıl gösterir? ResulAllah efendimize tabi olarak, onun yolundan yürüyerek, onun gibi yapmaya, onun gibi olmaya çalışarak, bunun için çaba ve gayret sarf ederek gösterir. Yaparsa bunu tabi olmuş, Allah’a sevgisini ispatladı. Demek ki gerçekten Allah’ı seviyormuş. Böyle yaparsa ne olur? Allah’ta onu sever.
………ve yağfir leküm zünubeküm ve Allah sizin günahlarınızı mağfiret eder. Neye karşılık? Resulüne tabi olmasına karşılık, imanını ispatlamış olmasına karşılık. vAllâhu Ğafûr’un Rahıym Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Allah bana tabi olun demedi, resulüme tabi olun dedi. Çünkü tabi olmak resuledir, Allah’a değil. Neden? Tabi olunabilmesi için onun bir beşer olması lazım, bir insan olması lazım. İtaat Allah’a ve Resulünedir ama tabiyet resulünedir. Bir beşer olarak o bize örnektir. Tüm peygamberler günah işlemede de bir beşerdir, neden onlar da günah işler diyorum? Peygamberler masumdur deyip onlar günah işlemez diyorlar ya da onların işlediğine günah demiyor zelle diyor, hata diyor. Olur mu öyle şey. O günah işlemiyorsa nasıl bana örnek olacak? O günah işlemiyorsa, işlemediyse o zaman Allah’ın Ğafûr ismini tanımadı. Sıradan bir insan günah işleyip Ğafûr ismini tanıyınca o peygamberin önüne geçti öyle mi? O, Allah’ı bir peygamberden daha fazla tanıdı demektir bu. Niye öyle söylüyor? Zannediyor ki peygamber hata yaptı günah işledi derse onu küçümsemiş oluyor.
………Allah ona büyük dedi, senin ona büyük demekle o büyük olmaz, Allah onu nasıl tanıttıysa öyle tanımak lazım. Onu melek konumuna koyup örnek edinmekten çıkarıyorsun demektir. Sana nasıl örnek olacak? Günah işlememişse, yanlış yapmamışsa, eksik yapmamışsa, o bir beşer değilse o sana nasıl örnek olur? Sen ona nasıl tabi olacaksın? Zaten öyle yapıyor, o peygamberdir diyor. Ama Allah ne buyurdu? De ki Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah’ta sizi sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin. Dolayısıyla böyle bir fikir yanlıştır.
………Allah ne buyurdu Hz. Musa için? İki kişi kavga ediyordu, biri kendi tarafındandı, kendi tarafından derken kendi ırkındandı, diğeri de firavun tarafındandı. Kendi tarafından olan onu yardıma çağırdı. Musa diyor adama bir yumruk burdu, adam düşüp öldü. Hz. Musa neren bilsin ki peygamber bir adama yumruk atarsa adam ölür, nereden bilecek? Bilmiyordu bunu. Bu bir cinayettir, Hz. Musa bir cinayet işledi. Şimdi bu cinayet işledi mi işlemedi mi? Katil oldu mu olmadı mı? Oldu. Ayetin sonuna doğru diyor ki Musa istiğfar etti, Allah’ta onu affetti dedi. Kaza olmuş ama günah günahtır yani. Onun için peygamberler de bir beşerdir, ama örnek bir beşerdir. Allah onların yanlış yapmasına müsaade etmiştir. Niye? Bize örnek olsun diye. Yanlış yaptığımızda ne yapmamız gerektiğini anlayalım, bilelim diyedir. Onun için Allah ne buyurdu? Müşrikler dedi ki Allah bize melek bir peygamber göndersin (En’am/8) Melek bir peygamber. Niye? Yani örnek alınması mümkün olmayan, kendisine tabi olunmak mümkün olmayan bir peygamber istiyorlar.
………Allah beşer bir kulunu peygamber gönderdi, ama ona iman edenler onu melekleştirmeye çalışıyor, melek gibi olsun isteniyordu. Hatta bu konuda birçok yazılan yazılar vardır, resmen neredeyse melektir diyecekler. Bu olmaz, Peygamber bir beşerdir. Allah ne buyurdu?
………Kul innema ene beşerun mislüküm … (Fussilet/6)
………De ki ben de sizin gibi bir beşerim.
………Doğru da yapacak yanlışta yapacak, gülecekte, ağlayacak ta, sevecek te kızacakta. Yoksa nasıl örnek alınır.
………Kaletil a’rabu amenna* kul lem tu’minu ve lâkin kulu eslemna ve lemma yedhulil iymanü fiy kulubiküm* ve in tutıy’ullahe ve RasûleHU layelitküm min a’maliküm şey’a* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Hucurat/14)
………Kaletil a’rabu amenna Araplardan bir kısım dediler ki biz iman ettik kul lem tu’minu ve lâkin kulu eslemna De ki onlara siz mü’min olmadınız, siz daha iman etmediniz, ama biz teslim olduk, biz de İslâm’ı kabul ettik deyin. Ama biz mü’min olduk demeyin. ve lemma yedhulil iymanü fiy kulubiküm çünkü iman daha kalbinize dahil olmadı. Ben inandım, iman ettim demekle, ben Allah ve Resulünü kabul ediyorum demekle mü’min olunmuyor dedi. Ne olunuyor? İslam’a girilmiş olunuyor. Bu durumda ne diyebilirsin? Ben İslam’ı kabul ettim, ben teslim oldum, ben Müslüman oldum diyebilirsin ama ben mü’min oldum deme, çünkü iman daha kalbinize dâhil olmadı buyurdu. ve in tutıy’ullahe ve RasûleHU eğer siz Allah’a ve resulüne itaat ederseniz, tamam İslam’ı kabul ettiniz işe başladınız, ama henüz mü’min olmadınız. Siz Allah’a ve resulüne itaat ederseniz layelitküm min a’maliküm şey’a böyle bir durumda Allah amellerinizden hiçbir şeyi ekşitmez. Ne yapar? Onu sizin için imana, iman nuruna dönüştürür. innAllâhe Ğafûrun Rahıym Allah Ğafûr ve Rahim’dir.
………Yani imanı kazanmak için Allah’a ve resulüne itaat etmen lazımmış, bunun için çaba gayret sarf etmen lazımmış, Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getirmeye çalışman lazım ki Allah sana bu imanı ihsan etsin. Aynı şekilde bu ayet indiğinde sahabe sormuştu; Ya ResulAllah biz iman etmiş miyiz, etmemiş miyiz? Buyurdu ki İman bir Nur’dur Allah onu kulunun kalbine indirir. Bunun alametleri vardır, her biriniz baksın, eğer bu alamet sizde varsa iman nuru kalbinize inmiştir. Allah onu kalbe indiriyor.
………Buyurdu ki; Allah bir kulun kalbine iman nurunu indirirse, onun kalbi latif sahralar gibi genişler. O Allah’ı sever, sevdiğini de Allah için sever. Bu onun birinci halidir. Yani menfaat için değil, Allah için. İkinci bir alameti de bu imandan sonra bu imanı kaybetmekten öyle bir korkar ki sanki ateşe düşecekmiş gibi korkar. İmanına böyle sarılır.
………İman sevmekmiş, Allah’ı sevmek ve Allah için sevmekmiş. İmanının kıymetini bilmeyenler, imanı için şükretmeyenler onu kaybeder. İmanını hafife alanlar, basite alanlar mesela; önemli değil Allah’ı seviyorum ama benim bunu korumam gerekmiyor derse biri imanını kaybeder. Allah Resulü; “Nimeti getirene, vesile olana teşekkür etmeyen Allah’a şükretmiş olmaz” buyurdu. İmanı nereden alıyorsa, Allah ona bu imanı nereden ikram ettiyse ne yapmalıdır? Teşekkür etmelidir. Neyle? Sevmekle, severek teşekkür etmelidir.
………Kul lâ ecidü fiyma uhıye ileyye muharremen alâ ta’ımin yat’amühu illâ en yekûne meyteten ev demen mesfuhan ev lahme hınziyrin feinnehu ricsün ev fiskan ühille li ğayrillâhi Bih* femenidturre ğayre bağın ve lâ adin feinne Rabbeke Ğafûrun Rahıym. (En’am/145)
………Allah haramları anlatıyor, bunun dışında kalanların helal olduğunu beyan ediyor. Haram kılınanlar şunlardır buyuruyor; Leş, ölmüş hayvan, dökülen kan, pislik olan domuz eti bir de Allah’tan başkası adına kesilmiş hayvan. Hiçbir isim anılmadan kesilmiş hayvan ayrıdır, çünkü burada öyle buyuruyor, Allah’tan başkası adına günahla kesilen hayvan diyor. Bundan başka de ki, Allah’ın kitabında haram kılınmış başka bir şey bulamıyorum de. Ama dedi Her kim çaresiz kalırsa haddini aşmadan, sınırı aşmadan bunlardan yiyebilir dedi. feinne Rabbeke Ğafûrun Rahıym Çünkü senin rabbin Ğafûr ve Rahîmdir dedi.
………Allah başka bir ayette buyuruyordu ki Kimdir o dilini evirip çevirip şu helaldir bu haramdır diyor. (Nahl/116) hangi saygısız hangi edepsizdir diyor. Allah haramları beyan etmiş işte haramlar bunlardır demiştir. Onun için İslâm da, şeriatta, dinde bir kural vardır. Hiçbir şey için helâllik aranmaz yani bu helal midir haram mıdır diye sorulmaz. Ne aranır? Haramlık aranır. Bu haram mıdır değil midir, Allah bunu haram kılmış mıdır kılmamış mıdır buna bakılır. Allah’ın haram kıldıkları bunlardır bunların dışında bir şeye haram derse Allah adına hüküm verip şu helaldir bu haramdır demiş olur. Ama birileri bunu yaparsa, ya da şeytan birilerine bunu yaptırırsa, kalkıp ta ona; sen takvalı bir Müslümansın bak helale harama dikkat ediyorsun denirse bu yanlıştır. O bilmiyor ki o Allah adına hüküm vermiş oldu, Allah adına konuştu, kendini Allah’ın yerine koydu, Allah’ın haram demediği şeye haram dedi. Bunu anlamamış demektir.
………Eğer biri gerçekten iman etmemişse kalbi titremez, mü’min Allah hakkında, din hakkında, iman hakkında konuşurken titrer, kılı kırk yarıp öyle konuşur. Rabbine karşı saygısızlık yapmaz, rabbi adına hüküm vermez, veremez. Yani bunu yapanlar Allah’ı tanımayanlardır, Allah’ın gazabından korkmayanlardır, endişe etmeyenlerdir.
………Bir de onun haram olduğunu bilmeden haram işlenmişse bunun için de Allah buyurdu Allah onlar için Ğafûr ve Rahîm’dir. Bilmiyor, anlamamış, ya da yeterli bir ilme sahip değil, onu helal zannetmiş Allah onlar için Ğafûr ve Halîm’dir, Allah ona rıfk ile muamele eder dedi.
………Ya eyyühelleziyne amenû inne min ezvaciküm ve evladiküm ‘aduvven leküm fahzerûhüm* ve in ta’fu ve tasfehu ve tağfiru feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Teğabün/14)
………Ya eyyühelleziyne amenû ey iman ettiğini iddia edenler, söyleyenler inne min ezvaciküm ve evladiküm sizin hanımlarınızdan, çocuklarınızdan size düşman olanlar olabilir. Neden dolayı? Dininizden dolayı yapabilir veya herhangi bir şekilde size düşmanlık yapabilir. ‘aduvven leküm fahzerûhüm onlardan sakının, tedbirinizi alın ve in ta’fu eğer siz onları affederseniz ve tasfehu safh ederseniz (vazgeçerseniz) ve tağfiru Mağfiret ederseniz feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym muhakkak ki Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Allah affedin dedi safh edin dedi, bir de mağfiret edin dedi. Yani eğer mağfiret edemiyorsan, hiç o yanlışı yapmamış gibi muamele edemiyorsan en azından onu safh et dedi. Safh ne idi ona suçunu söyleyip ceza vermemekti, azarlamamaktı. Azarlama, suçunu söyle ama ceza verme. Ya da affet. Yani ceza verme ama suçunu da ona söyle, azarla da bu üçünden birini yap. Bu birincisi.
………İkincisi, duruma göre muamele et, eğer bir zarar gelmeyecekse ya da bir fayda sağlamayacaksa hiç olmamış gibi muamele et, mağfiret et. Duruma göre fayda verecekse bu durumda safh ile muamele et, yani ceza verme ama suçunu söyle azarlama, ortalığı dağıtma. Ya da affet, ceza verme ama suçunu da söyle azarla da. Çünkü Allah Ğafûr ve Rahîmdir dedi. Sen böyle yaparsan Allah’ta seni Ğafûr olarak karşılar, mağfiret eder, Rahmetinin içine koyar.
………Arkadaşların bazen aile içinde sorunları oluyor. Ne sorunları oluyor? Allah’ı dinlemedikleri için, birbirlerine mağfiretle muamele etmedikleri için, safh ile muamele etmedikleri için, affetmedikleri için. Bu yüzden sorun çıkıyor sıkıntı oluyor. Niye? Rabbimizi dinlemediler ki, o ne söylemiş, bu konuda ne yapmamız gerekiyor onu anlamaya ve dinlemeye bile tenezzül etmemiş nerede kaldı ki Rabbe uyma, Allah’a itaat etmek. Sonra da bu niye böyle oldu, ben hiçbir şey yapmamışım diyor. Senin bir şey yapman gerekmiyor, başında ki bir beşer olarak, bir kul olarak yanlış yaptığında sen onu azarladınsa, hatasını günahını, kusurunu, yanlışını yüzüne vurdunsa, eleştirdinse, onu küçümsedin ise aradaki saygıyı yok ettin, daha ne yapacaksın. Aile içinde eşler arasında sevgi ne kadar kıymetli ise, değerliyse, önemliyse saygı en az onun iki katı kadar kıymetli, değerlidir. Çünkü onu sağlıklı tutan saygıdır. Eşler birbirlerine karşı saygılarını kaybettiklerinde sevgi de kaybolur. Lamba alevinin üstünde ki cam fanusun alevi koruduğu gibi, saygı da sevgiyi böyle korur. Saygı olmayınca sevgi yaşayamaz, kısa ömürlü olur. Bakıyorsunuz evleneli birkaç ay olmuş, saygı diye bir şey kalmamış. Öyle ki koca eve gitmek istemiyor, ayağı gitmiyor. Diyor onu görmek istemiyorum. Sözde severek evlenmiş, aşık olmuşlar, hatta birbirlerini kaçırmışlar.
………Ne oldu? Birbirlerine karşı saygısızca davrandılar, sevgilerinin kıymetini bilmediler, sevgiye değer vermediler, önemli değil dediler. Sevgi olmayınca dünya cehenneme döner, her şey sevildiği kadar kıymetlidir. Neyi ne kadar seviyorsan o senin için o kadar kıymetli, o kadar değerlidir, değeri sevgiye göredir, muhabbete göredir. Her şey böyledir. Sevmek fedakârlığı gerektirir, hoşgörü gerektirir yani affı gerektirir, safhı gerektirir, mağfireti gerektirir. Yoksa rabbimizi dinlemedik sonuç itibarıyla gönlümüz cehenneme döner, evimiz cehenneme döner, hayatımız cehenneme döner, dünyamız da ahiretimizde cehennem olur. Ama bunu kendi elimizle yapmış oluruz, Allah’ı ciddiye almadığımızdan dolayı, Allah’ın sözüne emrine karşı kendimizi müstağni gördüğümüz için.
………Allah’a dua ederken de Allah’ın güzel isimlerini esma-i Hüsnasını öne geçirip onunla dua etmek gerekiyor. Allah’ın nebileri, Resulleri öyle yapmışlardır. Nuh AS. In duasını Allah beyan ediyor;
………Ve kalerkebu fiyha Bismillahi mecraha ve mursaha* inne Rabbiy leĞafûrun Rahıym. (Hud/41)
………Ve kalerkebu fiyha Bismillahi mecraha ve mursaha Nuh AS. Dedi ki bu geminin yürümesi de durması da Allah adınadır. Allah adıyla hareket eder ve Allah adı ile durur. Ne demek? Onu denizde tutacak olan, yüzdürecek olan o tufanda suyun üzerinde tutacak olan Allah’tır. Sonra Allah onu nereye indirirse, nerede durdurursa o Allah’ın kudretiyle, esmasıyla olur. inne Rabbiy leĞafûrun Rahıym Muhakkak ki benim rabbim Ğafûr ve Rahîm’dir. Dedi. Allah’ın Gafûr ve Rahîm ismine sığınıyor.
………Nebbi’ ıbadiy enniy enel Ğafûrur Rahıym. (Hicr/49)
………Kullarıma haber ver ki ben enel Ğafûrur Rahıym im dedi. Tekrar tekrar söyledi, enniy, enel ben, evet ben Ğafûr ve Rahîm’im. Kullarıma bunu haber ver. Kullarım beni böyle anlasın, beni rabbi olarak kabul eden, kendisini abd, kul olarak kabul eden beni böyle bilsin, böyle tanısın, böyle anlasın.
………Kul ya ‘ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim lâ taknetu min rahmetillâh* innAllâhe yağfiruzzünube cemiy’a* inneHU HUvel ĞafûrurRahıym. (Zümer/53)
………Kul ya ‘ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim de ki; Ey nefislerini israf eden kullarım, hayatlarını boş işlerle harcayan kullarım. Allah kulum diyor, kendini harcayanlara da kulum diyor lâ taknetu min rahmetillâh Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin, Allah’tan kaçmayın, sizin günahınız, yanlışınız Allah’ın rahmet deryasının karşısında hiçbir şey değildir ve sen Allah’ın kulusun, Allah seni atmıyor, dışlamıyor. O zaman sen de Allah’tan kaçma. innAllâhe yağfiruzzünube cemiy’a muhakkak ki Allah bütün günahları affeder, mağfiret eder.
………Allah hiç istisna etmedi burada, nefsini harcayanlara kulum diyor benim rahmetimden umudunu kesme, bütün günahları affederim, cemiy’a yani toptan affederim diyor. Günahın, yanlışın, hayatını nerde harcamış olursan ol, hepsini affederim diyor. inneHU HUvel ĞafûrurRahıym. Muhakka ki O Ğafûr ve Rahîm’dir, size mağfiretiyle, rahmetiyle muamele eder.
………Hz. İbrahim’in duası;
………Rabbi innehünne adlelne kesiyren minen Nas* femen tebi’aniy fe innehu minniy* ve men asaniy feinneKE Ğafûrun Rahıym. (İbrahim/36)
………Rabbi innehünne adlelne kesiyren minen Nas Hz. İbrahim dua ediyor, rabbim diyor bunlar insanların birçoğunu delâlete düşürdüler, saptırdılar femen tebi’aniy fe innehu minniy artık her kim ki bana tabi olursa o bendendir. Yani bana nasıl muamele ediyorsan benden olanlara da öyle muamele et. ve men asaniy kim de bana asi olursa, beni kabul etmemişse feinneKE Ğafûrun Rahıym Sen Ğafûr ve Rahîmsin. Onlara azab et demiyor, ceza ver demiyor, sen Ğafûr ve Rahîmsin diyor, onları mağfiret et, rahmetinle onlara muamele et, onlara hidayet ver diyor. Bir peygambere yakışan budur.
………Yakub AS. Duası,
………Kale sevfe estağfiru leküm Rabbiy* inneHU HUvel Ğafûrun Rahıym. (Yusuf/98)
………Dedi ki onlara ben sizin için rabbimden istiğfar edeceğim, mağfiret dileyeceğim. inneHU HUvel Ğafûrun Rahıym çünkü O Ğafûr ve Rahîm’dir dedi.
………Hz. Musa’nın duası;
………Kale Rabbi inniy zalemtü nefsiy fağfir liy feğafere leh* inneHU HUvel Ğafûrur Rahıym. (Kasas/16)
………Dedi ki rabbi ben kendi nefsime zulmettim. Bir yumruk vurup adamı öldürdüğünde böyle söyledi. fağfir liy bana mağfiretin ile muamele et feğafere leh rabbi de onu affetti, mağfiret etti, hiç o günahı işlememiş gibi muamele etti. inneHU HUvel Ğafûrur Rahıym çünkü O Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………Allah bir de buyuruyor ki;
………Ve lâ cünâha aleyküm fiymâ ‘arradtüm Bihî min hıtbetin nisâi ev eknentüm fiy enfüsiküm* alimAllâhu enneküm setezkürûnehünne ve lâkin lâ tüvâ’ıdûhünne sirran illâ en tekulû kavlen ma’rûfa* ve lâ ta’zimû ukdeten nikâhı hattâ yeblüğal Kitâbu eceleh* va’lemu ennAllâhe ya’lemu mâ fiy enfüsiküm fahzerûh* va’lemû ennAllâhe Ğafûr’un Haliym. (Bakara/235)
………Kadınlarla evlenme arzusu içinde olduğunuzda Allah biliyor ki siz kendi gönlünüze sahip olamazsınız. Gizli gizli buluşmak için sözleşmeyin. Dedi. Eğer bir kadının kocası ölmüşse onun iddetinin tamamlanmasını beklemeden onunla konuşmayın dedi yani ona seninle evlenmek istiyorum demeyin dedi. Ama Allah sizin gönlünüzdekini biliyor, hatta bunu fark ettireceğinizi de biliyor bunu unutmayın, O’na karşı takva sahibi olun dedi. ennAllâhe ya’lemu mâ fiy enfüsiküm fahzerûh* va’lemû ennAllâhe Ğafûr’un Haliym. Ama bununla beraber Allah Ğafûr ve Halîm’dir dedi.
………Bu iş için çaba gayret sarf ederseniz yani yanlış yapmamak için gayret sarf ederseniz Allah sanki hiç öyle bir yanlış yapmamışsınız gibi size muamele eder Allah Ğafûr ve Halîm’dir, hilm ile muamele eder.
………Bir de Allah ibadetlerimize istiğfar etmemizi istiyor, ibadetlerimiz de istiğfara muhtaçtır.
………Sümme efıydû min haysü efâdanNâsu vestağfirullah* innAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Bakara/199)
………Sümme efıydû min haysü efâdanNâs Sonra insanların akın ettiği yerden sizde akın edin. Bu hacda ki bir ibadet halidir. vestağfirullah* innAllâhe Ğafûrun Rahıym bununla beraber Allah’a istiğfar edin, Allah Ğafûr ve Rahîm’dir dedi.
………Son olarak bir de Allah’ın, günahlarını sevaba çevirdiği kimseler vardır, bunun için Allah ne buyurdu?
………İllelleziyne tabu min ba’di zâlike ve aslehu* feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym. (Nur/5)
………Allah buyurdu ki yanlışlardan, günahtan, küfürden, şirkten sonra kim tevbe eder, kendini ıslah eder ve bundan sonra da salih amel işlerse Allah onun için Ğafûr ve Rahîm’dir. Günahlarını siler hiç yapmamış gibi muamele eder, rahmetinin içine alır. Bu daha iman etmemiş bir kulun halidir, çünkü başka bir ayeti kerimede imanla beraber olunca günahını sevaba çeviriyor. Tevbe etmiş Allah’a dönmüş kendini de düzeltmeye ıslah etmeye çalışıyor. İşte Allah bunların günahlarını siler, rahmetiyle onlara muamele eder dedi.
………Velleziyne amilüs seyyiati sümme tabu min ba’diha ve amenû* inne Rabbeke min ba’diha le Ğafûrun Rahıym. (A’raf/153)
………O yanlışlardan kötülüklerden sonra tevbe eder ve amenû ve iman ederse. Tevbe ve iman. Bir önceki ayette tevbe ve ıslah vardı, kendini düzeltme vardı, burada tevbe ve iman var. Tevbe eder ve iman ederse inne Rabbeke min ba’diha le Ğafûrun Rahıym bundan sonra senin rabbin onlar için Ğafur ve Rahîm’dir dedi.
………Tevbe etti, Allah’a döndü, Allah’ı seviyor, ama bir türlü kendini düzeltemiyor, ıslah edemiyor. Çabası ve gayreti var ama beceremiyor. Allah bunlar içinde Ğafûr ve Rahim’dir dedi. Başka bir ayet,
………İlla men tabe ve amene ve amile amelen salihan feülaike yübeddilullahu seyyiatihim hasenat* ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma. (Furkan/70)
………İlla men tabe o yanlıştan sonra kim tevbe ederse ve amene tevbe ile beraber iman ederse ve amile amelen saliha bir de amellerden salih amel işlerse, kendini ıslah ederse ve ıslah olmaya da davet ederse feülaike yübeddilullahu seyyiatihim hasenat Allah onun seyyiatini, günahını yanlışını hasenata, güzelliğe tebdil eder değiştirir. ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.
………İşte bir mürşid-i Kamille beraber tevbe etmek bu demektir. Tevbe ediyor, Allah’a dönüyor, Allah’ı seviyor ve bununla beraber salih amel işleyip hem kendi nefsini ıslah etmeye çalışıyor hem de ıslah olmaya davet ediyor yani başkalarının ıslahına da yardımcı oluyor. Allah onun günahını sevaba çevirir, kıyamete kadar bu peygamber varisleriyle böyle devam eder.
………Hep beraber rabbimizi Allah’ın kendini tanıttığı gibi Ğafûr ismi ile tanımaya çalıştık. Allah kendini nasıl tanıtmışsa öyle iman etmek lazım ne bir eksik ne de bir fazla. Yani kulaktan dolma bir bilgiyle Allah tanınmaz. Allah şunu affeder, bunu affeder, şunu affetmez, bunu affetmez demek Allah’a karşı saygısızlıktır. Allah’a sormak lazım, neyi affediyorsun, neyi affetmiyorsun. Allah’ın Ğafûr ismini anlattık, anlatmaya çalıştık, aslında böyle anlatılmaz, biz sadece özetle, kısaca söylüyoruz, anlatmaya çalışıyoruz. Her birimizin bu isimler üzerinde, Ayetler üzerinde tefekkür edip onu açmamız gerekiyor.
………Allah bütün günahları affeder dedi, mağfiret eder dedi, hiç olmamış gibi muamele eder dedi. O zaman mesela akla şöyle bir soru gelebilir; Bu durumda biri bütün hayatı boyunca günah işlesin, yanlış yapsın, biri de hiçbir yanlış yapmasın. Allah mağfiret ettiğine göre, sildiğine, hiç olmamış gibi muamele ettiğine göre bu ikisi aynı mıdır, aynı durumda mıdır?
………Mesela âlimlerimiz bu konuda ne dediler? Allah silince siliyor, doğrudur, her ikisi aynı gibi görünüyor. Ama dediler belki onun defterinde sadece o sayfanın koptuğu gibi görülebilir dediler. Cevap böyle değildir, cevap böyle olmaz. Neden öyle olmaz? Allah’a göre öyle olmaz. Eğer bir cevap vereceksek Allah’ın kitabından cevap vermemiz gerekiyor. Allah buyurdu ki ayeti kerime de;
………Ma esabeke min hasenetin feminAllâhi, ve ma esabeke min seyyietin femin nefsike, ve erselnake lin Nasi Rasûla* ve kefa Billâhi şehiyda. (Nisa/79)
………Bütün iyilikler, güzellikler size Allah’tan, bütün kötülükler sizin kendi nefsinizdendir.
………Demek ki biri bir kötülük görüyorsa kendi nefsinin yaptığının karşılığını görüyor demektir. Nerede? Burada, dünyada. Ahirette hiçbir fark yoktur. Allah üstünü çizmiş, silmiş onu. Hiç olmamış gibi muamele eder bu doğru. Ama dünya da ki muamele öyle değildir. Kim ne yanlış yapmışsa cezasını burada görür, az veya çok. Allah mutlaka ona yanlışının cezasını tattırır.
………Neden tattırıyor? Temizlensin diye. Birisi kirlenmiş ötekisi kirlenmemiş. Kirlenmiş olana mutlaka bir muamele gerekiyor, temizlenme muamelesi. Ceza temizlenme muamelesidir. Mesela bir ananın çocuğu kirlenmişse onu alıp yıkarken keselerse çocuk ağlar, feryat eder, ama temizlenmesi lazım. Bu da Allah’ın rahmetidir. Aradaki fark budur, yaptığımız yanlışların cezasını burada yaşarız. Onun için Allah ne buyurdu? Uhud için sahabeler dediler ki bu neden başımıza geldi, neden böyle yenildik yani, tam kazanmışken neden böyle olduk dediklerinde Allah buyurdu ki;
………Evelemma esabetküm musıybetün kad esabtüm misleyha, kultüm enna hazâ* kul huve min ındi enfüsiküm* innAllâhe alâ külli şey’in Kadiyr. (A. İmran/165)
………{{Düşmanlarınıza iki katını tattırdığımız bir musîbet sizin başınıza gelince “Bu nasıl, neden oldu?” diyorsunuz. De ki: “O, nefsaniyetinizin getirisidir!” Kesinlikle, Allâh her şeye Kaadir’dir.}}
………De ki onlara kendi, ellerinizle yaptıklarınızdan dolayı. Siz ellerinizle yaptığınız yanlışın cezasını çekiyorsunuz. Cezayı burada görüyoruz, burada çekiyoruz yani.
………{{Ek bilgi; BEYİNDE HER YAPILAN VEYA DÜŞÜNÜLEN FAALİYETİN NETİCESİNİN OTOMATİK OLARAK BİR SONRASINA HAZIRLIK TEŞKİL ETMESİ, YAPTIĞIMIZIN HESABINI VERMEMİZ DEMEKTİR
……...Beynin ürettiği tüm zihinsel mânâlar, beyin tarafından beynin ürettiği mikrodalga bedene yükleniyor… Yani ruhumuza yükleniyor ve ÖLÜM denen olay bizim bilincimizde hiç bir şey değiştirmiyor ve biz o ana kadar ruhumuza yüklenmiş olan her şeyi ölümün akabinde daha da rahat bir biçimde görüp hissedip yaşıyoruz. Buna Din dilinde “KİTABINI OKUMA” olarak işaret edilmiş. Nitekim âyeti kerimede “bugün hesap görücü olarak senin nefsin sana yeter.”
………Niçin?
………Çünkü sen yaşamın boyunca tüm yaptıklarını kendi kitabında yani ruhunda okuyup değerlendirebiliyorsun… Neyi eksik bıraktığını neyi elde edemediğini niye elde edemediğini görüyorsun. Yani KENDİ KENDİNİ YARGILIYORSUN.
………Kendi kendini yargılama ve bunun sonuçlarına katlanma mekanizmasını ALLAH bizim yapımızda meydana getirmiş.
Allah’ın seriül hesap olmasından söz edilir Kuran’da. Şu anda biz dünyada ne yapıyorsak eğri veya doğru, yanlış veya isabetli bunun neticesi anında meydana geliyor.
……...Biz MAHŞER de bu yaptıklarımızın neticesini hesabını göreceğiz.
……...Hesap o anda görülmüyor. Hesap o günde verilmiyor. Hesap şu anda yapılıyor zaten. Çünkü Allah seriül hesap, yani yapılanın neticesini anında oluşturan varlık!
……...Ve Sistem bunu otomatik olarak da oluşturuyor.
……...İşte beyinde her yapılan veya düşünülen faaliyetin neticesinin otomatik olarak bir sonrasına hazırlık teşkil etmesi, bizim yaptığımızın hesabını vermemiz demektir.
……...İnsan iyi veya kötü ne yaparsa onun neticesini anında burada alıyor. Ve daha sonraki yaşamında elde ettiği şeyler onun bu anda yaptığı doğruların ve yanlışların neticesidir. (Ahmed Hulusi)}} (Bu bölüm video dışı)
………Onun için başımıza ne gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin, nereden gelirse gelsin Allah’ın bize yaptığı o muamele bizim için %100 hayırdır, rahmettir. Hiç feryat etmeye gerek yok, ne demek lazım? Rabbim beni temizliyor. Dense ki en büyük sıkıntıyı peygamberler çekmiş. Onlar neden çekiyor? En yüksek makama ermek için. En yüksek makama erebilmek için ne gerekir? Allah’ın bütün isimlerinin kulda tecellisi gerekir. O kulun varlığından soyunması gerekir. Her bir musibet, her bir sıkıntı her bir bela geldiğinde kendi varlığından nefsinden bir şeyler kaybediyor. Bu gereklidir, lâzımdır. Bu İhsandır, ikramdır. Nasıl peygamberlere ihsan ise, ikram ise bütün kullarına da ihsandır, ikramdır, onun için hiç feryat etmeye gerek yok, hatta şükretmek gerekir. Nimete nasıl şükrediyorsak, musibete de hastalığa da belaya da öyle şükretmek gerekir. Bilelim ki rabbimiz bizi temizliyor, temizlerken bizi yüceltiyor, bizi kendine yakın ediyor. Kendisiyle aramızdaki perdeleri kaldırıyor.
………Bu böyledir. Eğer biz bunu böyle anlamıyorsak bu durumda Allah’ı anlayamayız, kendimizi anlayamayız, hayatı anlayamayız, yetmezmiş gibi Allah’ı hesaba çekmeye kalkarız. Bunu neden böyle yaptı şunu neden böyle yaptı, şu şunu hak etmişti bu etmemişti deyip Haşa Allah’ı hesaba çekmeye kalkarız. Böyle davranmamız Ahirete göre hesap yapmadığımız içindir, Allah’a göre hesap yapmadığımız içindir.
………Allah kendisini nasıl tanıtmışsa öyle tanıyanlardan eylesin, Allah’ın Ğafûr ismini, Ğaffar ismini, Tevvab ismini, Afûv ismini anlayanlardan eylesin. Layıkıyla tevbe edenlerden eylesin, mağfiret dileyenlerden eylesin. Allah bizi bize bırakmasın kendi hevasına uyanlardan, zannına tabi olanlardan eylemesin Allah bizi resulüne tabi olanlardan eylesin, ayetlerine uyanlardan eylesin. Allah hepimizden razı olsun. (Muhammed Hüseyin esma dersleri videolarından derleme)
………***************************************************************
………YA ĞAFÛR..!
………Ya Ğafûr: Kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olan anlamına gelen Yüce Allah’ın İsm-i Şerifidir.
………Sevgili Allah’ım,
………Rabbim,
………En Sevgili, Ya Gafûr,
………Zamanın tespihinden öyle çok yere saçılıp, öyle çok düştüm ki. Öyle çok günahlar işleyip, öyle kusurları terkime doldurdum ki. Bunları sen biliyor, sen görüyorsun. Her şey sana ayan. Kâinat sessizce uyurken, biz her gece bedenlerimizden soyunup derin uykulara dalarken her şeyi gözeten, bizi koruyup kollayan sensin.
………Rabbim. Biz kullarının her fenalığını sabırla gözleyensin. Hiç bir kusur, hiçbir günah cezasız kalmazken hayat kitabında, sen sabırla kulunun tövbe sularında yıkanıp durulmasını beklersin. İçten bir tövbenin anahtarını bize vermek için bütün kapıların ardına kadar açık iken biz gaflet uykularına yatan kullarını her haliyle korur ve gözetirsin.
Senden başka güvendiğimiz, sığındığımız yok Allah’ım. Affeyle bizi Ya Ğafûr.
………Kullarını iki cihanda Affeyleyensin “Ya Gafur”
………Gönülleri temizleyip saf eyleyensin “Ya Gafur”
………Ey Ulu Sultanım,
………Mevsimler gelip geçiyor. Ömür feracemiz eskiyor, lime lime dökülüyor hayatın kanayan eli. O kadar çok yanılmış, o kadar çok ziyana düşmüşüz ki tepeden tırnağa karayız. Girdiğimiz mağaralarımızda bir ışık arıyoruz. Bir yol arıyoruz bizi sana getiren. Hep yanıldık Allah’ım, kusurlar işledik, saptık sapıttık. Tam ümidimiz tükenmişken, tam artık iflah olmayız bundan böyle demişken senin “Ğafûr” ismin bir yıldız düşürdü zindan yüreklerimize.
………Bir umut maverasına yol buldu düşlerimiz. Gittiğimiz bütün yollardan dönüşümüz hep sana, gelişimiz hep sana, yanışımız hep sana Rabbim. Dert biziz Ya Ğafûr, derman sensin ruhlarımıza. Dünyanın bütün kirleri üstümüzde. Merhametinin sularında arıt bizi Ya Ğafûr, durult bizi. Bizi yeni baştan onar, bizi iyileştir. Senden başka gittiğimiz, baş koyduğumuz yok Allah’ım, Affeyle bizi Ya Ğafûr.
………Her günaha örtü hali,
………Gizleyip suçu vebali,
………Kötü düşünce hayali,
………Def eyleyensin “Ya Gafur”
………Rabbim, Ya Gafûr, Sevgili, En Sevgili,
………Adım attığımız her yerde senin mührün var. Bir çiçeğin tohumunda, bir ummanın katresinde, bir yıldızın zerresinde, her canlının hücresinde senin mührün var. Her yerde ve her şeyde sonsuzluğunun sırrı mevcut. Bin bir güzelliğin cezbesinde senin esrarın gizli. Güzel olan her şey sensin, her şey senin. Her şey senin emrinde hareket halinde. Sen “ol!” dersin “o” olur.
………Günahlarımızı aza çeken, iyiliğimizi çoğa katan sensin. Bir saniyede binlerce kötülüğü başımızdan def eden sensin Allah’ım. Sensin aldığımız nefes, sensin hayatın ta kendisi. Ruhlarımızı kötülüğün şerrinden koruyup, vicdanın ellerine veren, merhameti kalbimizin en derinlerine eken, sevgiyi bütün hücrelerimize zerk edensin. Rahim’sin, Rahman’sın, Ğafûr’sun… Senin her şeye gücün yeter, Sen her şeye kadirsin. Senden başka taptığımız, tapındığımız yoktur, affeyle bizi Ya Ğafûr.
………İyilik tohumun eken,
………Çirkinliğe perde çeken,
………Günah defterini yakan,
………Ref eyleyensin “Ya Gafur”
………Rabbim, Sultanım, Ya Ğafûr.
………İyiliğim, güzelliğim, merhametim, şefkatim sendendir. Ruhumun esrarında senin sevgin, senin kokun olmazsa her türlü kötülüğü yapacak bir insanım, bir kulunum hayat zindanında. Nefsimin dizginlerini bana bıraksaydın, aklımın hudutlarını sonsuzluğa açsaydın halim nice olurdu? Düşüncesi bile içimi titretirken, beni bir başıma bırakmayıp her dem beni koruyup gözetleyen senin varlığını bilmek beni rahatlatıyor, huzur veriyor can evime.
………Beni şefkatinin ve merhametinin hamurunda yoğuran Allah’ım, sana bütün nimetlerin için hamd ederim. Beni zulmün ve kötülüğün ellerinde bırakmadığın için şükürler olsun. Şüphesiz sen Ğafûr ’sun, bağışlayıcısın. Sen Ey merhametin kalbi, ey sevginin zirvesi Ulu Allah’ım, sana inandım, sana geldim, sana sığındım. Senden başka tanıdığımız, bildiğimiz yoktur, günahlarımız var dizin dizin! Affeyle bizi Ya Ğafûr.
………Bağışlaman nur-u erdem,
………Kurtarıp bizleri dardan,
………Nefsi temizleyip kirden,
………Sûf eyleyensin “Ya Gafur”
………Ey Yüce Allah’ım, Ey Merhametin Pınarı, Ya Ğafûr.
………Biz günahkârız sen bağışlayan, biz aciz kullarınız. Biz geldiğimiz bu fani dünyada ne için yaşadığını, bu misafirliğe niçin geldiğini unutan, türlü dertlere duçar olmuş, derman yanı başındayken gaflete düşmüş kullarınız Allah’ım. Şaşmış, şaşırmışız yolumuzu. Günahlardan kapanmış yollarımızı aç Allah’ım. Sana kavuşmak dileyen biz aciz kullarının bahtını açık eyle. Kusur ve günahlarımızla senden himmet dileriz. Şüphesiz sen bağışlayan, affedensin. Merhamet edensin.
………Sen Ğafûr ‘sun Rabbim. Senin merhamet ve şefkati çağlayanlar gibi ruhlarımıza düşüren güzel isminin önünde eğiliyoruz. Afv diliyoruz. Şüphesiz sen bağışlayansın. Senden umut kesmeyiz. Her daim açık olan merhamet kapılarından bizi de al içeri Allah’ım. Şüphesiz senden başka inandığımız, güvendiğimiz yoktur. Affeyle bizi Ya Ğafûr.
………Kur’an’da doksan kez geçip,
………Bağışlayıp bahtın açıp,
………İnsanları övüp seçip,
………Kehf eyleyensin “Ya Ğafûr” (Şiirler: Musa Tektaş) (Meryem Aybike Sinan)
………Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn
………Allah doğru söyledi. Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.